Artık Yeter Söz Kadınların! / Êdi Bes e Dor a Jinan e! / Ալ Կի Բաւէ Խօսքը Կնօջն է / икъужьыгъ! псэлъэр бзылфыгъэмэ яй! / Dubağun, Nena Oxorcalepes! / Stiga Siga, Dajte ženite Reč / Ayl Herkets, Xoske Gendotsn a!

Biz kadınlar, yeni bir 8 Mart'a daha kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin yaşamımızın neredeyse doğal bir parçası haline geldiği ve AKP hükümetinin cinsiyetçi yasa ve uygulamalarının ayyuka çıktığı bir noktada giriyoruz. AKP hükümetinde kadınlara biçilen rol, öncelikle anne olmaları, aileyi koruyup güçlendirmeleri ve kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağını unutmadan kamusal alanda var olmaları. Boşanmayı sınırlandırma çalışmaları, aile ombudsmanlığı, Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’nun adının Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olması, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüşmesi, kürtajın fiilen sınırlandırılması ve/veya engellenmesi, Diyanet görevlilerinin aile ve sosyal hizmet uzmanları ile birlikte kadınlar üzerinde baskı oluşturmasına ilişkin girişimler kadınları öncelikle aile içinde konumlandırma politikalarının sıralı adımları oldu.

Ahmet Davutoğlu’nun bir ilerleme hamlesi gibi sunduğu “Aile ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı”ndan kadınlara evliliğin, anneliğin dayatılması ve kadınların niteliksiz işlerde, ucuz emek olarak çalıştırılması planı çıktı. Açıklanan bu programda, kadınların sadece annelikle tanımlanıp, kamusal alanda ve ücretli emek gücünde “annelik görevi”nin belirlediği çerçevenin dışına çıkmadan ve kadınlar için esnek ve güvencesiz çalışmayı doğum/annelik gerekçeleriyle yaygınlaştırmaya çalışan bir anlayış vücut bulmuştur.

Her gün üç kadının kocaları, nişanlıları, sevgilileri, babaları, abileri, akrabaları tarafından öldürüldüğü bu ülkede, erkek yargı sistemi kadın katilleri için hafifletici nedenler bulmakta hiç zorlanmıyor. Yerel yönetimlerin yasal düzenlemelere rağmen açmaktan ve geliştirmekten imtina ettiği kadın sığınaklarının sayı ve nitelik açısından bu yetersizliği, her gün daha fazla sayıda kadına dayak, yaralama, taciz ve tecavüz olarak geri dönüyor. Erkek şiddetini engellemek için hiçbir somut adım atmayan AKP hükümeti, kadınları kamusal ve özel alanda sınırlandırarak şiddeti önleyebileceğini iddia ediyor, genç yaşta hatta çocukken evlenmek teşvik ediliyor, anaokullarından itibaren tek bir mezhepin eğitimi ve aile değerleri baskısı ile “makbul kadınlar” yetiştirilmeye çalışılıyor, sokakta demokratik taleplerini dile getiren ya da cezaevlerinde bulunan kadınlara kolluk kuvvetleri, hiç çekinmeden şiddet uyguluyor. 90’larda başörtülü olduğu için hak ihlallerine ve baskılara maruz kalan kadınlar için gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma süreci yaşanmamışken, Konca Kurişlerin hesabı sorulmamışken, henüz 10 yaşındaki kız çocuklarına başörtüsü baskısı yasallaştırmak AKP hükümetinin başörtüsü konusundaki samimiyetsiz tavrını ele veriyor. Devlet yetkililerinin, “kadınlar kahkaha atmasın, kızlı erkekli evlere müdahale edilsin, kadınlarla erkeklerin nikâh yoksa el ele dolaşması caiz değildir” türünden açıklamaları ile toplumsal baskılar ve kutuplaşma güçlendiriliyor.

Devletin ataerkil, erkek egemen ve kadın emeğini sömüren politikalarının ancak kadınların öz örgütlülüğü ve öz mücadelesiyle aşılabileceğini biz kadınlar defalarca gördük. Zira demokrasi, eşitlik ve özgürlük kadın mücadelesi ve örgütlenmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Toplum demokratikleşmeden, demokratik siyaset ve kadından yana bir demokratik sistem inşa edilmeden kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik her türlü şiddetin son bulması mümkün değildir.

Bugün, Kürdistan’da Kürt Kadın Hareketi’nin, Türkiye’de feminist ve sosyalist kadın hareketlerinin verdiği mücadele ile ulaşılan önemli bir düzey vardır. Yine hemen yanı başımızda Kobanê’de dünya ölçeğinde her dilden, her inanıştan, her kültürden enternasyonal dayanışma gösteren kadınlar Arinlerin, Sibellerin, Kaderlerin, Leylaların ve onlarca kadın direnişçinin öncülüğünde Ortadoğu'da yeni bir gelecek tasarımı için bir iddia ortaya koydular, bir kadın devrimi gerçekleştirdiler.

Bizler HDP’li kadınlar, farklı siyasi geleneklerimiz, etnik ve inançsal kimliklerimiz, cinsel yönelimlerimizle bir araya geldik ve bizi bölen tüm milliyetçi, cinsiyetçi, muhafazakâr baskılar karşısında kadın dayanışmasının sesini yükseltmeye karar verdik. Çünkü biz, tekçi zihniyete dayalı erkek-devlet anlayışının, bizleri etnik kimliklerimize ve inançlarımıza göre; evli-bekâr-dul, çocuklu-çocuksuz, iffetli- iffetsiz, heteroseksüel- lezbiyen, biseksüel, trans diye böldüğünün farkında olarak hepimizin kazandığı tek yolun kadın dayanışmasını güçlendirmek olduğunun farkındayız. Kadınların toplumsal yaşamın her alanına, söz ve karar mekanizmalarına eşit katılımını sağlamak, özgür eş yaşamı gerçekleştirmek için kadın mücadelesinin bir parçası olmayı, yaşadığımız topraklarda barışı inşa edene kadar militarizm ve milliyetçiğe karşı kadın dayanışmasının sesini yükseltmeyi hedefliyoruz. “Eşcinsellik hastalıktır/sapkınlıktır” diyen erkek iktidarına karşı “Lezbiyenler-biseksüeller-translar vardır” derken homofobi ve transfobiye karşı LGBTİ’lerin örgütlenmeleri ile birlikte bu dayanışmayı örüyoruz.

HDP’li kadınlar olarak;

Parti içinde uyguladığımız eşit temsil ilkesini, hayatın her alanına taşımak için 2015’te daha çok çalışacak, 7 Haziran Seçimleri’nde de “Bu meclise en az 275 kadın şart!” şiarımızı yüksek sesle yineleyeceğiz.

2015 Haziran’ında oluşacak yeni mecliste de kadın ve trans cinayetlerinin, kadın emeğinin sömürüsünün, kadınların bedenlerini ve cinselliklerini denetlemeyi hedefleyen politikaların engellenmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Kadın bakanlığının yeniden kurulmasının, Anayasa’da ve tüm yasal düzenlemelerde kadın erkek eşitliğini sağlamaya yönelik politikaların ve pozitif ayrımcılık ilkesinin uygulanmasının takipçisi olacağız.

2 milyona yaklaşan kadın göçmen ve mültecinin, sığınmacının yaşam koşulları iyileştirilmesi; sağlık, barınma, yemek ve çalışma koşulları acilen sağlanması için mücadele edeceğiz.

Dün dediğimiz gibi, 2015 8 Mart'ında da “Emeğimiz, bedenimiz, kimliğimiz, irademiz bizimdir!” diyoruz. Kobanê' ve Şengal'de direnen; Anadolu ve Mezopotamya’da yaşamı savunan; tarım alanlarını, sularını, derelerini tüm canlılar adına koruyarak sermayeye karşı mücadele eden, özgürlük mücadelesini yükselten kadınlardan aldığımız güçle, kadın hareketinin bizim dışımızdaki bileşenleriyle dayanışma içinde, erkek egemenliğine karşı mücadeleyi güçlendireceğimize dair güçlü bir inanç duyuyoruz.

Tüm kadınları, 8 Mart’ta erkek egemen sistemin saldırılarına, kadın katliamlarına karşı öz gücümüzü örgütlemeye, erkek-devlet şiddetine ve emek sömürüsüne karşı isyanımızı büyütmeye, direnmeye, barajları yıkarak ülke siyasetine damga vurmaya çağırıyoruz.

Yasta değil isyandayız!

Erkek egemenliğine karşı barajları yıka yıka geliyoruz

Yaşasın Rojava Kadın Devrimi!

Özgecan isyanımız, kadın dayanışması gücümüzdür!

Özgecan 'ın hesabını kadınlar soracak!

Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın kadın dayanışması
Yaşasın 8 Mart!

Artık Yeter, Söz Kadınların!

HDP Merkezi Kadın Koordinasyonu
8 Mart 2015