Hatimoğulları: Hatayımızı asla terk etmeyeceğiz, Asi Nehri asi asi ters akmaya devam edecek

   

Depremin ilk gününden beri Hatay’daki yardım çalışmalarına katılan Eş Genel Başkan Yardımcımız ve Milletvekilimiz Tülay Hatimoğulları TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Hatimoğulları, şunları söyledi:

Bu afette Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Osmaniye, Kilis, Adana, Antep, Urfa ve Elazığ’da çok sayıda canımızı kaybettik. Çok sayıda bina yıkıldı. Son yüzyılın en büyük depremi ile karşı karşıya kaldık. Burada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, kalanların acısını yürekten paylaşıyorum.

Saray iktidarı kayıplarımızın bu kadar çok olmasının temel nedeni

Deprem değil ihmal öldürür. Bu bizim çok iyi bildiğimiz ama asla önlem alamadığımız konulardan birisi. Deprem değil binaların dayanıksızlığı, denetimsizliği öldürdü bizi. Deprem değil devletin kurumlarının beceriksizliği, devletin ilgisizliği, ihmali, alakasızlığı öldürdü bizi. Bugüne kadar AFAD diye ortalığı velveleye verdikleri kurumların içinin ne kadar boş olduğu bir kez daha karşımıza çıktı. Kızılay ve AFAD gibi liyakatsiz, beceriksiz, teçhizatsız kurumlar.  Yakınlarını ve yandaşlarını atayarak bu kurumların içini boşaltan Saray iktidarı, depremde kayıplarımızın bu kadar büyük olmasının temel nedeni. Deprem değildi bizi öldüren, Saray rejiminin bize karşı niyetiydi, deprem bölgesindeki insanlara karşı niyetiydi ve koltuğunu koruma sevdasıydı. Bilerek ve isteyerek bir cinayete göz yumuldu. Bilerek ve isteyerek bir seferberlik ilan edilmedi. Bilerek ve isteyerek gönderilen yardımlar engellendi. Sınırda askerler tarafından bekletildi. Ülkenin başına gelen en büyük felaket Saray rejiminin, tek adam rejiminin ta kendisidir. Bütün yetkileri kendine bağlayan, kurumların özerkliğini kendine bağlayan, Kızılay’ı, AFAD’ı iyice içi bomboş kurumlara çeviren bu rejim katliamın altına imza atanın ta kendisiydi. 

Cumhurbaşkanı ve yetkililer derhal istifa etmelidir

Cumhurbaşkanı ve yetkililer derhal istifa etmelidir. AFAD ve Kızılay başkanları dahil olmak üzere bütün yöneticileri de derhal istifa etmelidir. Çünkü sadece sınıfta kalmadılar, bu cinayetin aynı zamanda ortağı konumundalar. İlk izlenimlerimi depremle ilgili paylaşmak istiyorum. Deprem olduğu ilk anda ailem tarafından haberdar edildim. Ailem Samandağ’da yaşıyor. Benim de yaşadığım mahalle yerle bir oldu. Hızla yola çıktık. Daha önce AFAD’da gönüllü olarak çalışmış, madende, kurtarma ekiplerinde gönüllü olarak çalışmış arkadaşlarla ve bir grup sağlıkçı ile yola çıktık. Yol kötüydü, 100 kilometreyi 4-5 saatte gidebildik. Bunu kabul ediyorum; yollar kötüydü ve zincirleme kazalar vardı. Bunu neden söylediğime birazdan geleceğim. Biz Hatay’a gittiğimizde kent karanlığa teslim edilmişti. Her yer zifiri karanlıktı. Yolların ortadan yarıldığı yerlerde yavaş gitmek zorunda kaldık. Ortadan yarılmış olan yollara halk müdahale etmiş. Bir kazaya sebebiyet vermemek için oraya dizilmiş mandalina sandıklarını gördüm. Samandağ’a yetişir yetişmez yetkililere ulaştım. Orada enkaz altında kalan kolluk da vardı. Polis de asker de yaşamını yitirdi, doğrudur. 

Dezenformasyonu yapan AKP ve Saray rejiminin ta kendisidir

Bu deprem 04.17’de gerçekliyor. Akşam karanlık çökene kadar bir polis ve jandarma yoktu sokakta. En azından trafiği düzenlemek üzere. Bu tam terk edilmişliğin vesikasıdır. Orada yerel yetkililerle yaptığım görüşmeler sonucunda, yerel yetkililerin de merkezi hükümeti çaresizlik içinde beklediğinin canlı tanığıyım. “Lütfen Meclis’te bir şeyler yapın, hükümet devreye girsin” sözlerini oradaki birçok insandan duydum. Ertesi gün yine bir jandarma ve polis dahi yoktu. Daha sonra şöyle şeyler duyduk biz iktidar sözcülerinden: Muhalefet dezenformasyon yapıyor, deprem yaşanmış, bunun üzerinden bir siyaset geliştirmek istiyor muhalefet. 

Tam tersi bunu yapmak isteyen AKP iktidarı ve Saray rejiminin ta kendisidir. Asıl yalanı, asıl yanlış bilgilendirmeyi, asıl yalan ve dolanı, dezenformasyonu yapan ta kendileridir. Hükümet sözcüleridir, Cumhurbaşkanıdır. Bakanlarıyla birlikte bunu yapmıştır. 

Devlet bu depremde adeta buharlaşmıştı ve bizler ölüme terk edildik

Böylesi afet zamanlarında bugüne kadar Türkiye’de alışıla gelen gelenek nedir; hemen asker sokağa çıkar ve asker sokakta görünürdü. Ama burada asla iki güne kadar bir asker yoktu sokaklarda. Çünkü ben Hatay’da deprem bölgesinin tamamını gün içinde dolaştım. Peki, neden yoklardı? Ben Ankara’dan Hatay’a giderken radyoda dinledim, Milli Savunma Bakanı dedi ki “Biz bütün askerlerimizle birlikte arama kurtarma çalışmaları, yardım ulaştırma dahil alanda, sahadayız dedi. Bu, yolda giderken ilk gün yapılan açıklamada duyduklarımız. Ama bunun böyle olmadığının sahada canlı tanıklarıyız. Kendi deneyimlerimizle gördük. Bugün Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, “İlk gün saat 10.00’dan itibaren depremden etkilenen Hatay’daki 8’inci Komando Tugayı’nın arama kurtarma çalışmaları başladı” denildi. Külliyen yalan! Öyle bir çalışma başlatılmadı. Bakın bahsedilen tugay Serinyol’dadır. Serinyol ile en fazla ölüm ve yıkımın yaşandığı Antakya Merkez arasında sadece 22 kilometre var. Aynı tugay ile aynı depremden etkilenen Samandağ arasında sadece 47 kilometre var ve yol şartları ulaşım için son derece elverişliydi. Biz o yolları kullanarak Hatay’ın dört bir yanındaki depremi, ilk ve ikinci günde daha detaylı gündüz gözüyle görebilme şansına sahip olduk. Burada yapılan bu açıklama neye istinaden yapılıyor? Çünkü halktan net duydular. Devlet bu depremde yoktu, devlet adeta buharlaşmıştı ve bizler ölüme terk edildik. Bilerek ve isteyerek ölüme terk edildik. 

Milli Savunma Bakanı’nın yaptığı açıklamalar doğru değil 

O yüzden bugün Milli Savunma Bakanı’nın yaptığı açıklamalar doğru değil. Sadece kendisinin ve İçişleri Bakanının neden sahada olmadığını anlatmaya çalışıyor kitlelere. Ama kitleler size inanmayacak. Çünkü kitleler oradaki tugayın kaç kilometre öteden ve ne kadar çabuk bir hızla gelebileceğini iyi biliyor. Bilmeyenlere de biz anlatacağız. Buradaki ihmale daha farklı ihmallerin de eklendiğini söylemeliyiz. Bir kere AFAD seferber edilmedi, seferberlik ilan edilmedi. Burada olması gereken bir yandan kamusal alanların seferberliği, öte yandan toplumun topyekûn bir seferberliğine ihtiyaç vardı. Böylesi büyük bir depremin yaralarını sarmak ve enkaz altındaki insanları canlı kurtarmayı başarabilmek için. Ama bu yapılmadığı gibi içi bomboş bir AFAD ile karşılaştığımızı örneklerle anlatmak istiyorum. 

Yardıma gelen AFAD ekibinin üstünde sadece önlük vardı

Birinci günün gecesinde saat 3 sularında bir AFAD ekibi en çok zarar gören mahallelerden birine, benim olduğum mahalleye geldi. İlk AFAD ekibini biz karşıladık ve birlikte olduğumuz arkadaşlarla arama kurtarma çalışmalarına fiilen katıldık. Kepçe yoktu. 40 dakikayı aşkın, bir kadını kurtarmak için bizzat kepçe bulma işini ben üstlendim. Bunu büyük bir onur ve mutlulukla söylüyorum. Bir kadını kurtarmayı başarabildik. Oraya kepçeler seferber edilseydi, yakın illerden o kepçeler gelebilirdi. İçişleri Bakanı depremin şiddeti, hava koşulları vs. açıklamalar yapıyor ama biraz önce söyledim tugayın orada mevcut olan iş makinaları harekete geçirilebilirdi. Yakın illerden özellikle Akdeniz tarafından, çünkü doğu illeri depremden etkilenmişti ama yakın illerden çok hızlı araç seferberliği olurdu ama bu yapılmadı. AFAD’ın elinde ilk ekipte birkaç makas, birkaç kazma vardı. Küreği de bizden istediler, o saatte kürek bulduk. Daha sonra başka bir ekibin intikal ettiğini duyduk, onlara da yardım ettik. 15 kişilik AFAD ekibinin üstünde sadece AFAD önlüğü vardı. Temsilcilerini sordum bir kişi benimle muhatap oldu. Kendimi tanıttım ve konuştum. İçeride feryat figan bizi kurtarın diyen bir anne baba, dışarıda da ağlayan bir genç çocuğun haykırışları karşısında AFAD’dan bir kadının hüngür hüngür ağladığına tanık oldum. Biz elbette kurumların yapısını eleştiriyoruz ama orada gönüllü olarak bulunan bütün yurttaşlara, destek için gelen şahıslara minnettarız. Ama AFAD ekibi eli boş gelmişti. AFAD yönetimi derhal istifa etmelidir, asla onlara teşekkür etmeyeceğiz. AFAD çalışanlarına yurt dışından gelen ekiplerin mühimmatlarını kullanacaksınız demişler. Bize şunu söylediler. “Biz buraya bırakıldık, hiç muhatabımız yok. Ne yapacağımızı bilmiyoruz, elimizde hiçbir şey yok.” Bunu bizzat kendilerinden duyduk.

İhmal yok diyenler, cesaretiniz varsa bunu deprem bölgesindeki insanlara söyleyin

İkinci gün Armutlu’daki arama kurtarma çalışmalarına tanıklık ettik. Oradaydık Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar o gün geldi ve biz heyet şeklinde de neler yapabileceğimize bakmaya çalışırken uzun uzun görüşmelerimiz de oldu. Orada arama kurtarma çalışmalarına gelen belediye ekiplerinin İstanbul Havalimanında 6 saat bekletildiğini öğrendik. İçişleri Bakanı diyor ya hava koşulları kötü. Bütün o hava ve yol koşullarını aşarak yetişmiş olan belediye kamyonları, içinde araç ve gereçlerin olduğu kamyonlar, Hatay il sınırında bekletilmiş. “Şimdi size ihtiyaç yok, burada bekleyin” demişler. Ekipler gelmiş ama mühimmat gelmemiş, ekipler yeterince verimli çalışamıyorlar. Hala çıkıp utanmadan sıkılmadan ihmal yok, biz halkın yanındaydık deme cüretini gösteriyorlar. Cesaretiniz varsa İçişleri Bakanı da Milli Savunma Bakanı da Cumhurbaşkanı da gitsin bunu deprem bölgesinde insanlara söylesin. Yandaşlarını toplayıp kendisini alkışlatacak bir senaryo değil gerçekten gelişigüzel, herhangi bir deprem bölgesine gitsin ve sorsun devlet yanınızda mıydı diye. Tebdili kıyafet yaparak gitsin ve sorsun oradaki gerçekleri görecektir. Bu gerçekleri bir ben anlatmıyorum. Depremde yakınlarını, arkadaşlarını, çevresini, kentini kaybetmiş bir insan olarak burada konuşuyorum. Kime mikrofon uzatırsanız burada söylediklerimin hepsini onlardan duyacağınızdan emin olabilirsiniz.

İmar affı cinayete atılmış imzadır

İmar affına gelmek istiyorum. İmar affına hayır diyen tek partiydik. İmar affı için bir altyapı çalışmasının olmadığını, o binalarda oturulup oturulmayacağı değerlendirmesinin yapılmayacağı kanaati bizde yüksekti. Nitekim yanılmadık. Keşke yanılsaydık ve o kadar canımızı kaybetmeseydik. İmar affı cinayete atılmış imzadır. Bu asla kabul edilebilir bir şey değildir. Bu iktidarın alnındaki kara yazılardan biri olarak kalacaktır. Antakya bütün o ilçelerin tarihsel olarak ortak ismidir. Antakya’nın sadece binası insanı değil bin yıllık tarihi dokusu da enkazda kaldı. İnsanların yaşadığı en büyük acılardan biri, enkaz altında bulunan insanların açıklanan sayıdan birkaç kat fazla olmasıdır. Biz sürekli şunları haykırdık, çağrılarda bulunduk. Arama kurtarma ekipleri gelmeli bölgeye. Arama kurtarma ekiplerinde çalışan ekipler, özellikle belediyelerden gelen ekipler canla başla çalıştılar. O ekiplerin aynı zamanda enkaz altında telefonu yanında olan insanların dışarı ile kurabileceğine dair fikirleri vardı. Ayrıca kurtarma ekiplerinin birbiriyle diyaloğu açısından özellikle seyyar baz istasyonları talep ettik ama bunlara da dönülmedi, bakılmadı. 

Toplumsal dayanışma ağlarına emek verenlere sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz

Devlet bizim sesimizi duymadı, devlet bizi bu bölgelerde ölüme terk etti. Bütün deprem bölgelerinde olduğu gibi Hatay’ı da ölüme terk ettiler. Ancak burada toplumsal dayanışma gerçekten büyük bir umut oldu. Toplumsal dayanışma ağlarına emek veren herkese, yurt içinden, yurt dışından katkı veren, gerçekten depremzedelerin yaşama tutunmaları için bir dal olmayı başarabilen bütün dayanışma ağlarına, katkı sunan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ve bunları da hatırlatmak istiyoruz. Bölgede çok büyük bir yıkım var. O bölgede hayatta kalan insanların yaşamlarını idame ettirebilmesi için daha uzunca bir süreye ihtiyaç var. O yüzden bu toplumsal dayanışma ağları, sistematik bir şekilde bir süre daha devam etmelidir. Hala deprem bölgesinde en fazla talep edilen çadır, kuru gıda ve temizlik, hijyen malzemeleri. Bunlar hala ihtiyaç olarak kendini koruyor. Lütfen desteklerinizi, dayanışmalarınızı eksik etmeyin. Toplumsal dayanışma bir yandan depremde yaşamını kaybedenlerin yakınları için hayata tutunmak, bir yandan çok önemli umut kaynağıydı. İhtiyaçlarının karşılanmasını yanı sıra böyle bir anlamı da vardı dayanışmanın. 

İnsanları ölüme terk eden iktidar, dayanışma ağlarına müdahale etmeye çalışıyor

İzleyici kalarak, hiçbir kurumunu seferber etmeyerek, bilerek ve isteyerek insanları ölüme terk eden bu iktidar, şimdi bu dayanışma ağlarına müdahale etmeye çalışıyor. Pazarcık’ta oldukça sistematik çalışan ve çok kişinin yarasını sarmaya çalışan cemevinin yardım mekanizmasına el koydular. Farklı alanlarda kurulan bu dayanışma merkezlerine bu iktidar el koymak istiyor. Ya siz gelmediniz, bu insanlar bizlerin yaralarını sardı. Üstüne üstlük onları mı cezalandıracaksınız? Bu mu sizin adaletiniz? Bu size yakışandır ama buna müsaade etmeyeceğiz. Sakın bunu denemeye kalkmayın. Toplumun tepkisi ile karşılaşırsınız. Çünkü depremzedeler sizden önce bu sivil yardımlaşma ağını yanlarında gördüler. Bu sivil inisiyatifleri yanlarında gördüler, sizleri değil. Bu dayanışma ağına müdahale etmek, başta işlediğiniz cinayetin benzerini işlemeye devam etmek anlamını taşır ve bizler buna asla müsaade etmeyeceğiz. Tabii ki dayanışmanın büyük bir anlamı ve önemi var. İhtiyaçların karşılanması biraz önce bahsettiğim manevi değeri çok anlamlı ve önemli. Burada kamunun görevlerini yeniden hatırlatmak istiyoruz.

Enkaz altında kalan insanların bir mezar taşı olsun istiyoruz

Bizleri ölüme terk eden, depremzedeleri ölüme terk eden bu iktidar anlayışından biz hiçbir şey beklemiyoruz. Zaten istifa etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama kamu denilen şey, depremzedelerin yaralarını sarma konusunda şimdiye kadar yapmadıklarını görev ve sorumluluklarını mutlaka şimdiden sonra yapmak zorundadır. Orada yıkılan binalarda önce enkaz altında kalan canların, mümkünse vücut bütünlüğü bozulmadan, çıkarılması zaten birinci ve en acil görevlerimiz arasındadır. Bu çağrıyı bir kez daha yineliyoruz. Şu anda kaba bir şekilde enkaz kaldırma çalışmaları başlamış ve insanlar vücut bütünlüğü olmadan çıkarılıyor. Belki de bazı insanların dikili bir mezar taşı bile olmayacak. Şu an dışarıda yakınlarının enkaz altından çıkarılmasını bekleyenler bari bir mezar taşları olmasını istiyor. Bu o kadar insani ve o kadar anlaşılabilir bir şey ki! Ancak buna da hizmet etmeyen bir enkaz kaldırma çalışması yürütülüyor. Bu konuda bir kez daha uyarıyoruz. Enkaz altında kalan insanların vücut bütünlüğünün mümkün mertebe bozulmadan çıkarılmasını, bir mezar taşlarının olmasını istiyoruz.

Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız

Bunun yanı sıra enkaz kaldırıldıktan sonra kenti yeniden inşa etmeye gelecektir sıra. Bu iktidarın 5’li çetesine şimdiden peşkeş çekmeye çalıştığının farkındayız oradaki toprakları. Ne yapacak, nasıl düşünüyor? Gölcük depremi gibi mi işletilecek. Henüz bunlar hakkında bilgiye sahip değiliz. Ama buradan bir kez daha uyarıyoruz. Sakın ve sakın orada insanları ölüme terk ederek ve bölgeyi insansızlaştırarak bir demografik yapı değişimine ya da oradaki tarihi kentin dokusunu daha da bozmaya çalışan bir plan ve projeden, bir ticaret alanı gibi göreceğiniz plan ve projeden uzak durun. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Bizler topraklarımızı seviyoruz. Bizler yeniden döneceğiz, o topraklarda hayatlarımızı kuracağız, yeniden inşa edeceğiz. İşte oradaki yurttaşın gerçek hissiyatı, duygusu ve düşüncesi budur. Yaşanan kısmi göçün önemli oranda geçici olacağı kanaatindeyiz. Biz buradan değerli tüm yurttaşlarımıza, depremden etkilenen bütün bölgelerden göç eden yurttaşlarımıza bir kez daha sesleniyoruz. Lütfen topraklarınızı satmayın, topraklarınızı terk etmeyin. Topraklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız, kentimize ve yaşam alanlarımıza yeniden sahip çıkacağız. Burada da kamuya düşen görevleri bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Kamu mutlaka ve mutlaka bu yaraların sarılması için ihmal ettiği görevleri, artık bu ihmalkarlığı bir kenara bırakarak kentin dokusunu bozmadan, toplumu merkezine alan bir anlayışla, kentin dokusunu yeniden diriltmeyi önemseyen bir anlayışla ve depreme dayanıklı bir şekilde yeniden inşa sürecine girmelidir. Bakın Japonya’dan bir gazete geldi bizimle röportaj yaptı. Bizden bir isteğiniz var mı, dediler. 

Kamu kaynakları ve yardımlar depremzedelerin yaralarının sarılması için kullanılmalı

Bizim Japonya’dan elbette bir isteğimiz olmalı. Kamu alanının da böyle bir talebi olmalıdır. Orada 9 şiddetinde depreme dayanıklı evler yapılabiliyorsa, bilimin bu kadar geliştiği bir dönemde bütün evlerimiz mezara dönüşüyor ama Japonya'da evler mezar olmuyorsa, oradaki modeli fay hatları üzerindeki bölgemizde hayata geçirmeliyiz. Şunu da hatırlatmak istiyorum. Bu çalışmaların mutlaka ve mutlaka meslek odalarıyla birlikte yürütülmesi lazım. İktidarın yine ben yaptım oldu, gelen yardımları iç ettim oldu anlayışında olmaması lazım. Mavi Marmara olayında olsun, 15 Temmuz’da gelen bağışlar olsun, iktidar bu bağışları yiyip bitirdi. Amacına uygun kullanmadı. Amaca uygun harcamalar gerçekleşmedi. Bunu daha sonra dile getirmek istemiyoruz, şimdiden dile getirmek istiyoruz. Depremle ilgili gelen yardımlar başta olmak üzere bütün kamu kaynakları seferber edilerek depremzedelerin yaraları sarılmalıdır. Sakın ola ki bu paraları önceki gibi yemeye kalkmayın, buna asla müsaade etmeyiz, kursağınızda bırakırız.

JMO’nun Hatay raporuyla ilgili verdiğimiz soru önergesinden haftalar sonra deprem oldu

Meslek odaları meselesine gelecek olursak; AKP iktidarı hiçbir plan ve çalışmasında ilgili STÖ’ler ve meslek örgütleriyle bağlarını kuran bir çalışma yapmadı. Buna hakkınız yok. Bakın binalar mezara dönüştü. Bunu şimdi yapmak zorundasınız. TMMOB Jeoloji Mühendisler Odasının 8 Şubat 2021 tarihinde Fay Üzerinde Yaşayan Kentlerimiz: Hatay Raporu açıklandı. Adeta 6 Şubat’ta yaşadığımız depremi bizlere anlatmıştı rapor. Şunu demişlerdi: Bu topraklarda çok canlı fay hatları var ve bunlar 7’nin üzerinde depremlere neden olabilir ve alüvyon toprak olan bölgelerde çöküntüler yaşanacaktır. Bu rapor yayınladıktan sonra Kırıkhan’da 18 Aralık akşamı 4,8 şiddetinde bir deprem gerçekleşiyor. 18 Aralık 2022’de Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bir soru önergesi veriyorum. Soru önergesinin örneği buradadır. Sizler de Meclis arşivinden bakabilirsiniz. TMMOB’un Jeoloji Mühendisleri Odasının bu raporunu kendilerine aynı zamanda sunan, bu konuda nasıl önlem aldıklarını, ne gibi hazırlıklar yaptıklarını soran bir önerge. Biz bu soru önergemize yanıt alamadık. Sayın Bakan siz izleyici kaldınız raporlara, bizim sorularımıza. Bu soru önergesini verme tarihimiz 22 Aralık 2022, depremin yaşandığı tarih 6 Şubat 2023. Yani haftalar sonra bu deprem yaşandı. Bu depremi Jeoloji Mühendisleri Odası görüyor, biz görüyoruz, siz niye görmüyorsunuz? Siz niye önlem almıyorsunuz? Depremi önleyemezsiniz ama AFAD’ı güçlendiremez miydiniz yerellerde? AFAD’ın imkanlarını güçlendiremez miydiniz? Kızılay’ın içini boşaltmayıp arama kurtarma ekiplerini hazırda tutamaz mıydınız? 

Bu halk insan düşmanlığınızı, ırkçı yaklaşımınızı büyük harflerle not aldı, bunu da siz unutmayın

Bunu dahi yapmadınız, şimdi kalkıp insanların içinde konuşma cesaretini gösteriyorsunuz. Öyle bir hakkınız da yok, öyle bir cürete de sahip olamazsınız. Hükümet sözcülerinden biri diyor ki, “Sayın Cumhurbaşkanı ve bizimle ilgili söylenenleri not ediyoruz. Şimdi yaralarımız açık ya şimdi susuyoruz.” Büyük bir iş mi yaptığınızı sanıyorsunuz, siz zaten sustunuz, siz zaten ölümleri izlediniz. Şu saatten sonra hangi cüretle neyi not alıyorsunuz? Halk not aldı; halk sizin bu insan düşmanlığınızı, bu ırkçı yaklaşımlarınızı, yoğunluklu olarak Alevilerin yaşadığı bölgeleri ölüme terk ettiğinizi unutmayacak. Tarih unutmayacak, tarih bunu büyük harflerle not aldı. Bunu sağlam sayfalara yazdı, bunu da siz unutmayın. 

Kentimizi asla terk etmeyeceğiz: Asi Nehri asi asi ters akmaya devam edecek

Antakya binlerce yıla dayanan, köklü ve kadim bir yaşam alanı. Çok tanrılı dinlere ev sahipliği yaptığı gibi 3 büyük semavi dine de beşiklik etmiş bir memlekettir. Ezan, çan, hazan ve devlet tarafından hiçbir zaman kabul edilmeyen Hazreti Hızır’ın buluştuğu, kaynaştığı bir yaşam alanıdır. Tarih boyunca defalarca yıkılmış ve tekrar tekrar tarih boyunca küllerinden yeniden kendini yaratmıştır. İnsanlar bütün bu yıkımlara rağmen asla kenti terk etmeden, adeta o topraklara tutunurcasına tekrar yaşamı yeniden diriltmiş ve günümüze kadar getirmiştir. Yaşadığımız bu büyük depremde çok canımızı kaybettik, evlerimiz yıkıldı. Aynı zamanda antik tarihimizde de yıkım yaşandı. 21’inci yüzyılda, bilimin ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir çağda, kentimiz büyük bir göçük altında kaldı. Kentimizi asla terk etmeyeceğiz. Bizden önce terk etmeyip kenti yeniden küllerinden yaratanlar gibi kentimizi terk etmeyeceğiz. Asi Nehri bütün kayıplarına rağmen asi asi ters akmaya devam edecek. Kiliselerimizin çanları, minarelerimizin ezanları, hazanlarımızın ilahileri ve Hazreti Hızır Türbesi’nden yükselen “Ya Ali ya Emirü’l Mü’minin” duaları birbirine karışmaya devam edecek. Göçük altından yükselen sesleri hiçbir zaman unutmayacağız. “Bizi kurtarın, sesimizi duyan var mı?” seslerini hiçbir zaman unutmayacağız. Toplum bizim sesimizi duydu, devlet bizim sesimizi duymadı. Ama toplum bizim sesimizi duydu ve bize yemyeşil bir dal uzattı yeniden hayata tutunmak için. Bu uzatılan dalı bizler tuttuk, tutmaya devam edeceğiz ve kentlerimizi yeniden küllerimizden inşa edeceğiz. Buradan bir kez daha diyoruz ki; kentimizi toplum merkezli bir anlayışla yeniden inşa etmek için toplumsal dayanışmayı büyütmeye, örgütlenmeye ve tek vücut olmaya devam edelim. 

20 Şubat 2023

Etiketler: #deprem , #maraş depremi