Mersin Milletvekilimiz Ertuğrul Kürkçü, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu'nda görüşülen "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"na muhalefet şerhi koydu.


Türkiye Büyük Millet Meclisi

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı’na

 

1/1006 esas sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na (Alt komisyonda kabul edilen metin) dair muhalefet şerhim ektedir.

Bilgilerinize sunarım.28.01.2015

                                                                                                         

 

 

                                                                                                          Ertuğrul Kürkçü

                                                                                                         Mersin Milletvekili


1/1006 esas sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda alt komisyon görüşmeleri sonrasında yapılan değişikliklere karşın tasarının esasına ilişkin itirazlarımıza karşılık verilmemiş, esasa ilişkin kusur ve zaaflar maddelere de sirayet etmiştir. Tasarı bu haliyle yasalaşması durumdan öngörülen amacıyla tam bir çelişmeye düşeceğinden tasarıya esastan ve bütün maddeleri itibariyle karşıyım. Muhalefet gerekçelerim ve nedenlerim aşağıdadır.

Giriş

Yasa tasarısı adından başlayarak çalışma sürecinin başlıca öznesi olan işçinin karşısına işin ve iş sahibinin çıkarını koymaktadır. “İş sağlığı ve güvenliği” kavramıyla önceliğin işçilerin iş kazaları ve meslek hastalıklarından korunmasına değil, işin yürütülmesine verildiğini görebiliriz. Bu konuda yapılan tüm düzenlemelerde görüldüğü gibi yasaya sermayenin bakış açısı egemendir ve bu bakış açısından iş sağlığı ve güvenliğinin ekonomi-politiği, rekabet ve birikime engel olmamasından geçmektedir.

Hükümetin sermaye rejimine bağlı olarak tercih ettiği ekonomik politikalar ve bu politikalara bağlı uygulamalar, iş cinayetlerini azaltamamakta, aksine artmasına yol açmaktadır. Çünkü bu tercih, yıllardır, özelleştirme, sendikasızlaştırma, kayıt dışı çalıştırma, taşeronlaştırma gibi sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecek yönde kullanılmaktadır. Aynı sistem, çalışanların sağlığını ve güvenliğini tehdit eden güvencesiz çalışma biçimlerinin yayılmasını, kadın ve çocuk emeği sömürüsünü,  kayıt dışı istihdamın artmasını,  alana ilişkin gerekli yatırımların ve yasalarda belirtilen denetimlerin yeterince yapılmamasını da beraberinde getirmektedir. 

Hükümetin ve özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında araştırma yaptırmaktan, üretim süreçleri konusunda tarafları bilgilendirmeye, ulusal mevzuatı günün gereksinimlerini karşılayacak bir biçimde güncellemekten, insan sağlığını her şeyin üstünde tutarak işyerlerini etkili bir biçimde denetlemesine kadar pek çok sorumluluğu olmasına rağmen bu sorumluluklardan pek azını hayata geçirdiği söylenebilir.

Büyüme ve küresel piyasalarla rekabet edebilme adına uygulanan üretim zorlaması, uzun çalışma saatleri, işçi maliyetlerinden ve buna bağlı olarak işçi sağlığı ve iş güvenliği maliyetleri kaleminden sağlanan “tasarruf” daha kötü çalışma koşullarına zemin hazırlamakta, kazaları da beraberinde getirmektedir.

 İşçilik maliyeti kategorisi içindeki ücret, kıdem tazminatı, sosyal haklar, iş güvencesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini “büyüme ve istikrarı tehdit eden unsurlar” olarak görme alışkanlığı hem Ulusal İstihdam Stratejisi belgesine de Ulusal Sanayi Stratejisi’nde hâkim olmuştur. Emekçilerin aleyhine olan bu temel yaklaşım iş cinayetlerinin artmasındaki temel politika belirleyeni olmaya devam etmektedir.

Hizmet sunumunu ve eğitim aşamasını piyasaya devreden, işyeri ortak sağlık birimlerini tasfiye ederek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin özel sektör eliyle yürütülmesini hedefleyen, idari yargı kararlarını görmezden gelen bir anlayışla oluşturulan mevzuatın, işçi sağlığı ve güvenliği alanında süregelen krizi derinleştireceği görmezden gelinmiştir.

Bugün geldiğimiz noktada ne yazık ki İşçi sağlığı güvenliği hizmetleri piyasaya açıldıkça, eğitimler ve hizmetler kurulan ticari şirketlere kazanç olarak döndükçe iş kazaları ve can kayıplarının azalmadığı aksine artarak devam ettiği görülmektedir. 

6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu”, 155 ve 161 sayılı ILO sözleşmeleri ile “89/391EEC” sayılı AB çerçeve direktifine uyum sağlayarak, tüm çalışanları kapsamına alma iddiasını taşımaktaydı. Ayrıca, bu amacın yanı sıra, önleyici bir yaklaşımı esas alarak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının da katkısıyla, yapılacak olan risk değerlendirmeleri çerçevesinde iş kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmayı hedeflemekteydi. Belirtilmiş olan hususların gerçekleştirilmesi amacıyla da, hem çalışanların katılımını ve hem de etkin bir idari yapılanmayı esas almıştı.

 

MUHALEFET GEREKÇELERİMİZ:

Oysa ki, 6331 sayılı Yasanın hedefleri bu şekilde dile getirilirken; Yasanın kendisi, dile getirilenlerle tezat oluşturacak şekilde hazırlanmıştır:

  • Tüm çalışanları kapsama iddiasındaki Yasa’da, daha başlangıçta, ev hizmetleri başta olmak üzere, anılan uluslararası düzenlemelerle de çelişecek şekilde, makul gerekçeler olmaksızın kimi işler ve faaliyetler, kapsama alınmamıştır. Süreç içinde bununla da yetinilmemiş; uluslararası çalışan denizyolu taşımacılığı da kapsam dışına çıkarılmıştır.
  • Çalışanların yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, dayanağını insan hakları evrensel bildirgesinden  almakta olup; bu hakkın varlık bulabilmesi için de, devletin bireye karşı yükümlülükleri söz konusu olmaktadır. 6331 sayılı Yasa da, esas olarak, değinilmiş olan Anayasal ilkenin vücut bulabilmesi amacına hizmet etmeyi önüne görev koymuştur. Oysa ki, uygulamaya baktığımızda, kamusal nitelikli pek çok yükümlülüğün veya bu yükümlülüklerin denetiminin, doğrudan piyasaya terk edildiği görülmektedir. Özellikle, 6331 sayılı Yasanın uygulaması açısından yaşamsal öneme sahip olan işyeri hekimliği ile iş güvenliği uzmanlığının sadece faaliyetleri değil, yetiştirilme süreçleri de meslek örgütleri dışlanarak, piyasanın insafına bırakılmıştır.
  • İşyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı kurumları, ortak sağlık ve güvenlik birimleri üzerinden piyasaya açılınca; artık, önleyici olan değil, ucuz olan yaklaşım tercih edilir olmuştur. Risk değerlendirmeleri ise kopyala yapıştır yöntemlerle ve çoğu zaman da doğruluğu dahi araştırılmaksızın internetten indirilir hale gelmiştir.
  • İşsizliğin, güvencesizliğin ve kayıt dışılığın bu denli yaygın olduğu bir coğrafyada, çalışanların katılımı konusu, toplu iş sözleşmesi düzeninin bulunduğu sınırlı sayıda işyeri dışında, kağıt üzerinde kalmıştır.
  • Böylesi bir süreçte iş kazaları ve meslek hastalıkları da, bırakın azalmayı; artış eğilimiyle süregelmektedir.

 

 

Bu Tasarı ile 6331sayılı yasaya yama yapılmak istenmektedir.

6331 sayılı Yasa tüm çalışanları kapsamına almalıdır. Aynı zamanda, bu alanın, piyasaya değil, doğrudan işyerine özgülenmesi ve sürece yönelik kamusal denetimin güçlendirilmesi zorunludur. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarına iş güvencesi getirilmesinin ve aynı zamanda da yetiştirilme ve atanma süreçlerine meslek odalarının da dahil olmasının sağlanması gerekmektedir. Çalışanların katılımının temini açısından ise sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kalkması gerekmektedir. Denetimden beklenenlerin gerçekleşebilmesi açısından; denetim örgütünün 81 sayılı ILO sözleşmesinin gereği olarak, bağımsız bir kurul olarak örgütlenmesi ve bu kurulun yönetiminin emek ağırlıklı olacak şekilde sosyal taraflara bırakılması gerekmektedir.

Mevcut Torba Yasa Tasarısı’na baktığımızda, değinilmiş olan sorunların çözümüne yönelik herhangi bir düzenleme yer almadığı gibi; piyasalaşmanın daha da geliştirildiği bir sürecin hedeflendiği görülmektedir. Sadece bununla da yetinilmeyerek, üzerinde bulunan yükümlülükler dağıtılarak, işverenlere adeta cezasızlık imkanı getirilmektedir. Tasarının bu haliyle yasalaşması durumunda, işyerlerindeki yükümlülüklerini piyasa şartlarında temin ettiği muhtelif firmalara devretmiş olan işverenler açısından, adeta cezasızlık imkanı getirilmiş olacaktır. Böylesi bir süreçte de, iş kazalarının artış eğiliminin gelişerek devam edeceği, kolaylıkla söylenebilecektir.

Tasarının 6331 sayılı yasanın uygulamada yaşanan eksiklilerini tamamlamak için hazırlandığı iddia edilse de; işveren otoritesini sınırlandıracak güvenceli bir çalışma yaşamının var edilmesinden ısrarla kaçınmaya devam edildiği açık bir şekilde görülmektedir. Bu nedenle tasarıda iş cinayetlerine davetiye çıkaran taşeron istihdamın ortadan kaldırılmasına, rödovans sisteminden vazgeçilmesine ilişkin bir düzenlemeye yine yer verilmemiştir.  Yine iş güvenliğini denetleyecek en etkili yollardan birinin çalışanın kendi çalışma koşullarını sendikası aracılığıyla denetleme hakkı olduğu bilinmesine rağmen tasarıda özgür sendikacılık doğrultusunda hiçbir adım da görülmemektedir.

İşçi sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda sağlanabilmesi için özgür ve demokratik bir sendikal örgütlenmenin önünü açmaktan uzak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yeniden düzenlenmeli, özgürlükçü ve katılımcı bir demokratik düzenleme gerçekleştirilmelidir. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin uygulamada denetlenebilmesi sendikalar eliyle “işçi denetimi” yoluyla doğrudan demokratik denetim sistemlerinin geliştirilmesinden geçmektedir. Bu işçi sağlığı ve güvenliğinin işletme düzeyinde etkin olmasının koşullarından en önemlisidir.

Taşeron ve güvencesiz üretim sisteminin tartışmasız olarak ve kamu/özel ayrımı gözetmeksizin yasaklanması yasa koyucular açısından hedeflenmesi gereken önemli bir alandır.

Yasa Yapım Sürecinde Toplumsal Taraflar Eksiktir.

Bu yasa tasarısının oluşturulmasında toplumsal tarafların katılımı eksik kalmıştır. Yasa tasarısının görüşülmesi sırasında her ne kadar alt komisyon toplantılarına çeşitli sendika ve sivil toplum örgütleri katılsa da yasa tasarısı komisyona gelmeden önce bu kesimlerle tartışılmamış, ihtiyaçların ve gerekliliklerin tespiti konusunda bu kesimlere başvurulmamıştır. Sağlık , güvenlik ve çevreyle ilgili özerk-demokratik bir kurumsal yapının sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversiteler ile oluşturulması, bunun TBMM’de politikasının yaratılması gerekmektedir. Çalışma yaşamında köklü sonuçlara yol açacak ve toplumu çok yönlü etkileyecek bu düzenlemelerin kamuoyu ile görüşülmeden, herhangi bir ön tartışma ve bilgilendirme yapılmaksızın TBMM’ye getirilmesi hükümetin her zamanki yasa yapma tekniklerinden biridir. Ayrıca buna “torba yasa” tekniğini de eklememiz gerekir. Bir yanda ülkede çok yakıcı bir sorun olan işçi sağlığı ve güvenliği, diğer yanda yurtdışında öğrenim gören öğrencilerle ilgili düzenlemeler, bir başka tarafta ise Urfa Ceylanpınar’daki arazilerin dağıtılması. Bu meselelerin aynı yasa tasarısı içerisinde görüşülmesi olanaksızdır. Ancak iktidar olduğu günden beri AKP hükümeti bu “torba” tekniği ile yasama sürecini şekilsizleştirmektedir.

Tasarı İşçi Cinayetlerini Önlemekte Yetersizdir

Türkiye,  çalışma yaşamı koşulları açısından hem hükümetin hem de kamuoyunun olağanüstü hassasiyetle üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tablo ile karşı karşıyadır. İş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralarındadır. Özellikle AKP’nin iktidara gelmesiyle artan iş kazaları açısından bakacak olursak; 2003 yılında günde ortalama 3 işçi yaşamını yitirmekte iken, bugün bu sayı 5-7 işçiye kadar çıkmıştır.

55 ve 161 sayılı ILO sözleşmelerinin 2004 yılında kabulünden, 2012 yılında 6331 sayılı İSG yasasının kabul edilmesine kadar geçen sürede iş kazası sayısı her yıl ortalama 75.000 civarındadır.

Hükümetin 12 yıllık iktidarı döneminde en az 14.668 işçi yaşamını yitirmiştir.2014 yılı içerisinde iş kazalarından hayatını kaybeden işçilerin sayısı en az1886 kişidir. İş cinayetleri inşaat, maden, tarım ve taşımacılık işkollarında; mevsimlik çalışmanın, sendikasız, örgütsüz ve güvencesiz çalışma koşullarının hakim olduğu işkollarında yoğunlaşmıştır.  Meslek hastalıkları ise çağın gizlenen salgınıdır. Bu öyle bir salgındır ki her yıl tüm dünyada 2 milyondan fazla, her gün 5500, hatta her dakika 4 kişinin ölümüne neden olan bir salgındır. Bir yandan “meslek hastalıkları yüzde 100 önlenebilir” denilip, diğer taraftan da çalışma koşullarına bağlı olarak ‘meslek hastalıkları çalışanların yüzde 0,4-1,2’sinde görülür’ gerçeğinin/çelişkisinin göz ardı ettirildiği bir salgındır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bu hesapla yaptığı tahminini bu yıl daha da vurucu bir söylemle ifade etmektedir. Buna göre demektedir ki ‘dünyada yılda 160 milyon meslek hastalığı-işle ilgili hastalık tahmin edilmektedir’. Türkiye gibi kayıtlı 30 milyon aktif çalışanı olan bir ülkede ise ILO’nun tahminlerine göre beklenen meslek hastalığı sayısı yılda 120 bin ile 360 bin arasındadır.  Oysa hepimizin yıllardır bildiği ‘meslek hastalığı olmayan ancak meslek hastalıkları olarak ifade edilen sayı’ 500 (beş yüz adet) civarındadır.

Türkiye’de en çok iş cinayeti büyük madenci katliamının yaşandığı Manisa’da meydana gelmiştir. Yine sanayinin merkezi olan İstanbul’da ve hemen her sektörde yoğun iş cinayeti yaşanmıştır... Zonguldak, Karaman, Isparta, Elazığ ve Şırnak’ta maden; Antalya’da konaklama ve organize sanayi; Adana, Düzce, Isparta, Muğla, Aydın, Şanlıurfa ve Mersin’de tarım; Ankara, Gaziantep, Tekirdağ, Samsun, Malatya, Kayseri, Malatya’da organize sanayi; Bursa ve Mersin’de metal; Kocaeli’nde kimya; Konya’da gıda ve İzmir’de tersane kazaları öne çıkmaktadır. Tarım, inşaat, enerji, taşımacılık, belediye, ticaret ve eğitim işkollarındaki cinayetler ise ülkenin her şehrinde yaşanmaktadır.

Görüşülmekte olan mevcut yasa tasarısı ile Soma, Torunlar ve Ermenek facialarının yaşanmasından sonra hükümetin kendi sorumluluklarını ve üzerinde yükseldiği birikim rejiminin ya da kalkınma modelinin işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını reddeden karakterine dokunmadan teknik bir takım önlemlerin alınmasına dönük olarak hazırlandığı görmek mümkündür.

Tasarıda Kamusal Görevler Piyasaya Terkedilmiştir

Bu yasa tasarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın üzerine  düşen ana sorumlulukların büyük bölümünden  kaçmakta olduğunu, denetimin özelleştirilmesi yoluyla ve işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanlarını temel sorumlu  haline getirerek yaşanması  olası facialarda sorumluluğu işveren ve İSG uzmanlarına bıraktığını görebiliriz. İSG hizmetleri, piyasaya, sorumluluk iş güvencesi işverenin iki dudağı arasında olan İş Güvenliği Uzmanı ve işçiye yıkılmıştır. Tasarıda cezalara ilişkin düzenlemelerle büyük ölçüde mevzuatta yer verilen düzenlemelerin bir kısmı revize edilmektedir. Ancak cezalar denetimlerin yetersiz olduğu ortamdan yararlanan işverenler için caydırıcı olmaktan hala uzaktır. Uygulamada, özellikle taşeron firmaların, İSG için gerekli önlemlerin alınmasından daha düşük maliyeti olan cezaları kabul edilebilir bir risk olarak değerlendirdiği görülmektedir. Bakanlık kendisini yalnızca, parasal cezalarda devreye girebileceği zayıf kamusal görevlerden sorumlu tutmaktadır.

Tasarı ile getirilen düzenlemelerin, işyeri hekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının ‘bağımsız görev yapabilmelerine ilişkin güvencelerini’ artırmayı ve ‘etki altında kalmadan görevlerini yerine getirmelerini’ sağlamak amacını taşıdığı belirtilmektedir. İlgili değişikliklerin hiçbirisi Genel Gerekçe’de yer verilen hedeflere ulaşılmasını sağlayabilecek kapsamda değildir. Söz konusu hedeflerin sağlanabilmesi için işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin finansmanı, örgütlenmesi, sunumu ve emek-gücünün istihdamı alanlarında köklü değişikliklere gidilmelidir.İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bütünüyle kamusal bir hizmet olarak kabul edilmeli ve sunumu da kamusal olarak yürütülmelidir. Kendi adına çalışanların az sayıda işçi ile birlikte üretim yaptıkları alanlar için(KOBİ vb.) ortak sağlık güvenlik birimleri benzer yaklaşımla kamusal perspektifle organize edilmeli ve hizmet sunumu gerçekleştirilmelidir.

 

Denetim Mekanizmaları Yetersizdir

 

Bunların yanı sıra, ÇSGB iş müfettişleri tarafından yapılması gereken işyeri denetimlerini ilgili sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri(TMMOB, TTB vb.) de bağımsız olarak yapabilmelidir. Söz konusu kurumlar iş kazaları sonrası ilgili Bakanlık  tarafından gerçekleştirilen incelemelere ek olarak bağımsız incelemeler yapabilmeli, hukuksal süreçlerde geçerli raporlar hazırlamayla yetkilendirilmelidir. Yasanın uygulanmasında en önemli sorunlardan biri iş müfettişlerinin güvencesidir. İş müfettişlerinin gerek kendi istekleri dışında görevinden ve gerekse de bir soruşturmaya konu olmadıkça yaptıkları teftişlerden alınamayacağı yönünde bir düzenlemeye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu sayede, iş müfettişinin siyasi baskı altında kalmaksızın görevini yapabilmesi de güvence altına alınmış olacaktır.

Çalışma yaşamının denetiminden sorumlu olan “İş Teftiş Kurulu Başkanlığı”nın, emek ağırlıklı olmak üzere, sosyal tarafların yönetiminde bulunduğu özerk bir üst kuruluş haline getirilmesi mutlaka düzenlenmesi gereken bir madde olmasına rağmen tasarıda bu konuyla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. 

Tasarıda, işyeri hekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının durumu değerlendirilmesine rağmen, Ortak Sağlık ve güvenlik Birimi, OSGB’ler üzerinde durulmamışytır. OSGB’ler asıl olarak yetki ve vize işlemleri sürecinde denetlenmekte; bunun dışındaki denetlemeler ise faaliyetlerinden daha çok evrak ve şekli unsurlar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Öyle ki, konuyla ilgili OSGB denetlemelerinin, “İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü” açısından görev ihmali anlamına gelecek şekilde, iş mevzuatı konusunda bir yeterliliği bulunmayan “Sosyal Güvenlik Kurumu” denetmenleri tarafından yapıldığı da bilinmektedir. Oysa ki, matbu olarak hazırlanmış bir kısım dokümanları gelişi güzel olarak işyerlerine dağıtan ve piyasada çantacı / paket programcı vb. adlar ile anılan OSGB’lerin faaliyetlerinin de bütünüyle denetlenmesine ve bu yönde ciddi düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Tasarıda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiş; adeta, bu alandaki başı bozukluğun devamına imkan tanınmıştır. Konu kapsamında, yetki ve vize işlemleri dışında, OSGB’lerin faaliyetlerini de içerecek mahiyette genel denetimlerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili iş müfettişlerince yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Tasarının genel gerekçesinde, iş sağlığı ve güvenliği kurallarının uygulanmasında karşılaşılan bazı problemlerin yasal düzenleme ile çözülmesi ve diğer kanunlarda yer alan bazı hükümlerin 6331 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” ile uyumlaştırılması ihtiyacı vurgulanmıştır.

Konuyla ilgili olarak kimi yasal düzenlemelerde boşluk olduğu konusunda bir şüphe bulunmamaktadır. Ancak, genel olarak tercih edilen sosyo-ekonomik model ve buna bağlı esnekleştirme ve güvencesizleştirme ve özellikle de taşeronlaştırma uygulamaları ile özel olarak da işçi sağlığı ve güvenliği alanının adeta sınırsızca piyasa açılması yaklaşımı üzerinde durulmaksızın; sadece yasal düzenlemelere vurgu yapılması ve karşılaşılan her yeni sorunda da yapılacak yeni yasal düzenlemelerin çözüm olarak sunulması uygulamasından vazgeçilmelidir.

 


Maddeler Açısından Değerlendirecek Olursak:

MADDE-1

  • Değişiklik ile alınması gereken tedbirlerin yanı sıra işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıklar ile tavsiyelerin de yazılı olarak kayda geçmesi ve işverene bildirilecek olması önemlidir.Bu durum işçi sağlığı ve iş güvenliği sürecinin takibi bakımından önemli olup yazılı bildirim, sorumluluk tespiti bağlamında ispat bakımından kolaylık sağlayacak işveren caydırıcı bir etkide bulunabilecektir. Ancak işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının çalışma süreleri ve özlük haklarını düzenlemediği için eksiktir. Ayrıca yazılı bildirim kolaylaştırılmalı, işverenle eş zamanlı olarak sendika işyeri temsilcisi veya çalışan temsilcisine de iletilmelidir. İşçilerin kolayca ulaşabileceği şekilde duyurulmalıdır.
  • Tasarıda bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri yakın ve hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanınca Bakanlığın yetkili birimine bildirim yapılması önerilmektedir. 

Değişikliğe konu bu düzenlemenin 2,5 yıllık uygulamasına ilişkin somut veri ve tespitler ışığında bir ön çalışma yapılması da gerekmektedir. Bu değişiklik ile, işverene bildirilen ancak alınmayan önlemlerle ilgili durumların “hayati” tehlike arz etmesi yeterli olmayıp, aynı zamanda bu hayati tehlikenin “yakın” olması şartı getirilmektedir, böylece alınmayan önlemlerle ilgili olarak Bakanlığa bildirimin ön koşulu ağırlaştırılmıştır. Meslek hastalıkları bakımından koşulun ağırlaştırılmış olması bu tarz hastalıklarda hayati tehlikenin belli bir süreye yayılmasına bağlı olduğundan “yakın” lık şartı bu tarz durumlarda problemi çözmeyecektir, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilecektir.

  • İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca tespit edilen tüm eksiklik ve aksaklıklar ile hayati nitelik şart aranmaksızın gereken tüm önlemler, işyerinde ilan edilmeli, işçi sendikasına ve ayrıca çalışan temsilcileri ile tüm işçilere derhal bildirilmeli, ve ilan edilmelidir. Bu bildirim işverene ve işçilere eşzamanlı yapılmalıdır. Bildirim ve ilan, işverenin onayına bırakılmadan işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı ile doğrudan sendika/çalışan temsilcisi/işçiler arasında kurulacak bir iletişim süreci ile gerçekleştirilmelidir.
  • Sözkonusu maddede bildirimin yapılmadığının kimin tarafından tespit edileceğinin (işveren, Bakanlık, mahkeme) açıkça belirtilmemesi uygulamada zorluklara yol açabilecektir. Belgenin askıya alınması ile birlikte işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanı öngörülen sürelerde çalışamayacağı için iş akdinin askıya alınması durumu ortaya çıkacak; uygulamada iş sözleşmesinin işverence sona erdirilmesi riski doğabilecektir.
  • Madde’de sözedilen “Haksız bildirim” ifadesi, işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iyi niyetle ve mesleğinin gereği olarak yaptığı ancak daha sonra mahkeme kararı ile haksız olduğu tespit edilebilecek tüm bildirimleri kapsar niteliktedir. Bildirimde bulunmadığı takdirde “belgesinin askıya alınması” riski ile karşı karşıya olan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, işçilerin sağlığı ve güvenliğini korumak ile kendi istihdamını korumak gerçeklikleri arasında sıkışıp kalabilecektir.

MADDE-2

  • En ağır fesih biçimi iş akdinin İş Yasası’nın 25’nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca işveren tarafından haklı nedenle derhal fesih yoluyla feshedilmesidir. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda yükümlülüklerini yerine getirmemesi İş Yasası’nda düzenlenmiş durumdadır.

Ancak bu madde ile işverenin haklı nedenle fesih hakkı genişletilmiş, işverenin işçiyi işten çıkarması kolaylaştırılmıştır. Madde işyerinde iş güvenliğinin tesisini sağlamak amacıyla konumuş gibi gözükse de uygulamada işçi sağlığı ve güvenliğinden çok işin yürütülmesinde işverenin elini güçlendirip, işçiyi işten atmanın sürekli bir tehdit olarak kullanılmasını sağlayacaktır.

MADDE-3

  • Madde metninde değinilmiş olan “30/f.1.ç”. madde içeriğinde, denetim ifadesi yer almamaktadır. Bu nedenle, madde hatalı olarak düzenlenmiştir. Gerçekten de, iş sağlığı ve güvenliği uzman ve uzman yardımcılarının denetim gibi bir vasfı ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu şekilde, denetim teşkilatının güçlendirilmesi yerine, yaygınlaştırılarak etkisizleştirilmesi gibi bir sonuca neden olunması riski bulunmaktadır.

MADDE-4

  • Söz konusu düzenlemenin “çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan işler” ile sınırlanması kaldırılmalı, düzenleme kamu ya da özel, az, orta ya da çok, tüm işleri kapsamalıdır.

MADDE-5

  • Madenlerde Yaşanan İş Cinayetlerinin Başlıca Sebepleri arasında:

1. Taşeronlaştırma:İşçilere dönük sendikal hak ihlalleri, ekonomik ve sosyal hak kayıpları yanında işçi ölümlerine de neden olmaktadır. Özellikle madencilik sektöründe çok ilkel bir şekilde hayata geçirilen taşeronlaştırma sonucu ortaya çıkan aşırı hırs ve denetimsizlik maden kazalarına davetiye çıkarmaktadır.

2-Üretim zorlaması: Maden işçileri tarafından “hadi hadi” düzeni olarak tercüme edilen “üretim zorlaması” rödovans modeliyle hayata geçirilmiştir. Modelin temeli, devletin kendi mülkiyetindeki madeni kiraya vermesi ve madende ne üretilirse onu satın alması şeklinde yürümektedir. Maden şirketi en az maliyetle ne kadar çok kömür çıkarırsa o kadar çok kazanıyor. Böylece, işçilerin beş dakika soluklandıklarında bile “hadi hadi” diye işe koşuldukları bir emek cehennemi yaratılmaktadır.

3-Rödovans:  Kamuya ait olan madenler rödövans yöntemiyle dolaylı olarak özelleştirilmiş, kamunun taşeronu haline getirilen bu özel teşebbüslere büyük kamu imkânları sunulmuştur.

Bu imkanlar;

a) Maden işletmeciliği yüksek sermaye yatırımı gerektirdiği için kamunun tüm teşvik politikaları bu alanda oldukça yüksek düzeyde uygulamaya konulmuştur.

b) Hazır madenlerde bulunan kamuya ait tüm kurulu maddi sistemler sermaye tahsis edilmiştir.

c) Üretilen kömürün kamu tarafından alınma garantisi getirilmiştir

d) Yapılan yasal düzenlemelerle madenlerin denetlenmesi ve iş sağlığı ve işçi güvenliği konuları işveren inisiyatifine bırakılmış, İşletmeci, taşeronluk sisteminin kendisine sağladığı tüm olanakları sonuna kadar kullanmıştır.

 

4-Denetim Zaafiyeti: Türkiye’de uygulanan küresel politikaların son aşaması “denetimsizleştirme” olup bunun en önemli icraatlarını AKP iktidarı gerçekleştirmiştir. AKP iktidarı döneminde Yüksek Denetleme Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu, ÇSGB Bakanlık Teftiş Kurulu; İş-Kur Teftiş Kurulu kapatılarak başka kurullara aktarılmış veya yapıları değiştirilmiştir. Ayrıca son 12 yılda pek çok teftiş kurulu kapatılmış ya da mevzuat ve ekonomik yönden işlevsizleştirilmişlerdir. Mevcut denetim sistematiği içerisinde; teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanlarının denetim elemanı olarak tanımlanmalarına karşın ücretlerini denetledikleri işverenden almaları söz konusu personelin denetim yetkilerini hakkıyla kullanabilmelerini güçleştirmektedir.

 

  • Tasarıda öngörülen değişiklik ile, madenlerde ihale/rödovans yönteminin sürdürülmesi planlanmaktadır. “2 yıllık ihale yasağı”nın kusurla orantılı olarak ve ancak mahkeme kararı ile kusurun tespitinin ardından uygulanacak olması, bu düzenlemenin caydırıcılığını ve etkinliğini ortadan kaldırmaktadır. Soma ya da Ermenek’teki işçilerin yaşamını yitirmesine yol açan işverenler, kusurlarının mahkeme kararı ile tespit edildiği tarihe kadar (bu davalar temyiz aşaması ile birlikte 1-5 ila 3 yıl arasında sürebilmektedir) mevcut ihale uyarınca iş cinayetini işledikleri madeni işletmeye devam edebilecek, yeni ihale alarak başka madenleri de işletebilecek, yeni iş cinayetleri işleyebilecektir. İşverenin, üst sınırdan, yani 2 yıl üzerinden bir ceza aldığını varsayarsak mevcut ihaleler üzerinden, ihale süresi sonuna kadar maden işletmeye devam edebilecektir. Kusurun oranına göre de işverenin cezası düşebilmektedir. Ceza Yargılamasında, 765 sayılı Yasa döneminde olduğu gibi, ilgililerin kusur oranları saptanmamaktadır. Bunun yerine, kusurlu olup olmadıkları değerlendirilmektedir. Ayrıca, kusur oranının tespit edilmediği gerçeğinden hareketle, muhakkak ki cezanın alt sınırının tespiti gerekecektir. Aksi durumda, uygulamada duraksamalara neden olunacağı gibi, farklı mahkemelerce farklı uygulamalar gündeme gelecek ve böylesi bir durum da hukuk güvenirliği açısından kabul edilebilir olmayacaktır.

MADDE-6

  • İdari para cezalarındaki artış mevcut işçi sağlığı ve güvenliği istatistikleri göz önünde bulundurularak daha yüksek seviyelere çıkarılmalıdır. Ayrıca ceza ile tedbiri birbirine karıştırma, hatalı bir yaklaşımdır. Suç işlemiş ve aynı zamanda da tedbiren bıçağına el konulmuş olan kişiye, tedbir uygulandı diye ayrıca ceza verilmemesi gibi bir duruma neden olunmaktadır. Yine, söz konusu düzenleme şekliyle, bir kısım idari para cezalarında yer alan “aylık olarak uygulama” yaklaşımıyla da uyumsuz ve aynı zamanda da belirsizliklere neden olacak bir duruma yol açılacaktır.

MADDE-8

  • İş güvenliği uzmanlığı sisteminin derecelendirilerek tehlike sınıfları ile eşleştirildiği bir sistemin 4 yıl süre ile ertelenmesi başlı başına bir sorun olarak görülmektedir. Düzenleme ile getirilen tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 6, çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1,5 yıllık bir ek erteleme işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından çok ciddi sakıncaları olmakla birlikte, sistemin süre bakımından ötelenmesi işçi sağlığı ve güvenliğine bütüncül bir yaklaşımın eksikliğini göstermektedir.

MADDE-9

  • Tasarının bu maddesi ile iş kazaları ve meslek hastalıklarına sebep olan işverenlere geçmişe dönük çok geniş kapsamlı bir af getirilmektedir. İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları, işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin en önemli unsurlarıdır. Türkiye’de her gün en az 5 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği göz önünde bulundurulduğunda böyle bir düzenleme ancak işverenlere ödül olarak görülebilir. Bakanlık, bu düzenleme ile daha önceden kendi oluşturduğu görüş ile uygulatmadığı ve bu nedenle de sorumluluk aldığı bir durumdan kendisini kurtarmak istemektedir. Adeta, Yasaya uyanları cezalandıran bir düzenlemedir.

MADDE-10

  • Madenlerde iş kazası halinde, işçilerin bulundukları yeri ve giriş çıkışlarının tespit edilememesi, işçilerin tahliye edilmesini çok güç hale getirmekte ve iş kazasının daha ağır kayıplara yol açmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu kadar hayati bir sistemin kurulmasına ilişkin yaptırımın aciliyeti karşısında yasa tasarısının bunu yaklaşık 11 ay ertelenmesi sorunu ötelemekte, “geç gelen adalet, adalet değildir” genel ilkesi ile çelişmektedir.

MADDE-11

  • İşçiler lehine bir gelişme olarak asgari geçim indirimi tutarının artırılması önemlidir. Ancak tasarının bu maddede, çalışanların haklarını geliştirmekten çok, AKP hükümetinin “üç çocuk” siyasetine başka bir zemin sunduğunu söyleyebiliriz.
  • “Kişiler kendi özel tercihlerini ve (veya) kimliklerini daha doğal bir şekilde yaşayabilmek için uğraş verebilirler. Bu bağlamda özelin kamuya taşınması kamuyu zenginleştirir. Ama aksi bir durum, yani kamunun çeşitli nedenlere dayanarak -üç çocuk, sigara yasağı, içki yasağı- doğru davranış tarzını özele dayatması totalitarizmden başka bir şey değildir. Dinsel tercihler ve cinsel yönelimler başta olmak üzere hayatın belli bazı yönleri kalıcı bir şekilde kamusal müdahalenin dışında kalmalı ve sadece bize ait olmalıdır. Bu bağlamda rahatlıkla diyebiliriz ki kamu adına yetkilendirilmiş kişilerin telkinler ya da talimatlar yoluyla özeli düzenlemeye kalkması en asgari ölçütlerde bile özgürlüğü ortadan kaldırır. Tabii üç çocuk politikasındaki sorun politik liderliğinin doğru yaşam tarzına yönelik sınır tanımaz ihtirası karşısında özel alanın özerkliğini kaybetmesi meselesinden ibaret değil. Ayrıca kadının toplumsal konumu ve nüfus-emek ilişkisi üzerine de birtakım hatırlatmalarda bulunmak gerekir. Her şeyden önce Erdoğan'ın üç çocuk lehine açıklamaları her birlikteliğin evlilikle, her evliliğin ise çocukla sona ermesi gerektiği yönündeki muhafazakar toplumsal tahayyülü yeniden üreten bir niteliğe sahiptir.Bahsi geçen bu anlayış aynı zamanda kadının erkek karşısındaki ekonomik ve cinsel bağımsızlığını aile ve çocuk adına feda eden ataerkil kültürü güçlendirir.Böylesi bir söylem kadını iş hayatından tümüyle koparır. Üç çocuk bir hedefse, bu tür bir hedefin bizi götüreceği yer erkeğin karısı, çocukların anası olmaktan ibaret nesneleşmiş bir kadın imgesidir.Yine bu bağlamda bir diğer mesele çocuğun ya da çokça çocuk yapmanın toplumsal işlevinde somut bir içeriğe bürünür. Çocuk evliliği aileye dönüştürür. …Ayrıca nüfusun yaşlanmasını önlemek adına meşrulaştırılan üç çocuk siyaseti aslında ucuz emeğe dayalı sömürü düzenini garanti altına almaktan başka bir anlama gelmiyor. Güvencesiz ve örgütsüz bir şekilde çalışan on milyonlarca emekçinin içinde bulunduğu durumu değiştirmesi önündeki en büyük engel kendileriyle aynı kaderi paylaşan diğer emekçilerdir. Erdoğan'ın üç çocuk gibi bir nüfus politiğe ihtiyacı var. Çünkü ancak bu sayede yedek işsizlerle bugünkü ağırlığını koruyabilir. Ücretlerin yükselmemesi için işi daha düşük bir ücretle yapacak başka kişilere ihtiyaç var. İşte üç çocuk sermaye lehine fazlasıyla bozulmuş ekonomik ilişkilerin bugünkü sorunlu haliyle kendini yedeklemesini sağlacaktır.[1]

MADDE-13

  • Yasa tasarısı bu maddede mezunları iş güvenliği uzmanı olabilen fakültelerde “iş sağlığı ve güvenliği” dersleri zorunlu ders haline getirilmeyi amaçlamaktadır.Bu düzenleme yetersizdir. Gerek genel anlamda gerek çalışma yaşamı bakımından sağlık ve güvenlik bilinç ve kültürünü geliştirmek amacıyla, okul öncesi öğretimden üniversiteye kadar her aşamada ve alanda benzer ders ve eğitsel çalışmaların verilmesi sağlanmalıdır.

MADDE -17

  • ÇSGB bünyesindeki Enstitü, yönetimine işçi sendikaları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin temsilcilerinin de katılacağı biçimde, finansmanı genel bütçeden karşılanacak ve idari olarak özerk olacak bir yapıya kavuşturulmalıdır.

 

MADDE-27

  • Sınavlardan kaynaklı doğacak belge masrafı ve sınav ücretlerinin karşılanması sadece sınavlarda başarılı olacak kişilerle sınırlı olması ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanması yerine en azından bir sınav için sınavda başarı olamayan adayların da sınav ücreti ve masraflarının karşılanması sağlanmalı ve karşılama İşsizlik Sigortası Fonu’ndan değil genel bütçeden yapılmalıdır.

MADDE-28

  • Söz konusu ceza ve teşvik sisteminin İşsizlik Sigortası üzerinden yapılması doğru değildir. Alt Komisyonda verilen önerge ile cezalar tümüyle kaldırılmıştır, yüzde 1 teşvik-yüzde 3 ceza şeklindeki dengelemeden vazgeçilmiştir. Düzenlemenin mevcut haliyle, 10’dan çok işçi çalıştıran çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ölümlü ya da sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazaları 3 yıl süre ile olmadığı takdirde, İşsizlik Sigortası Fonu’nun gelirleri azalacaktır. İşçiler ve işsizlerin “kara gün dostu” olan İşsizlik Sigortası Fonu’nun aktüeryal dengesinin hem de işçilerin yaşamı ve sağlığı üzerinden bir kurgu ile bozulması yanlıştır. Bu madde ile kaza geçiren işçiler sakat kalma halleri ile işsizlik fonundaki gelirlerin azalması yoluyla birkaç kez haksızlığa uğratılmaktadır. Bu durum genel bütçe ile düzenlenmelidir.
  • Mevcut düzenleme bu teşvikten yararlanan ya da yararlanmayı amaçlayan işverenleri, iş kazalarını bildirmemeye de teşvik edecektir; zira maddenin ilk halinde öngörülen “10 katı tutarında idari para cezası” yaptırımının olmadığı koşullarda, işverenlerin en azından iş kazalarını bildirmemeleri durumu şaşırtıcı olmayacaktır.

MADDE-29

  • Ermenek civarında faaliyeti durdurulan madenlerde çalışan işçilere 6331 Sayılı Kanunun 25. maddesinin 6’ncı fıkrası uyarınca, işverenleri ücretlerin ödemek ya da ücretlerinde düşme olmamak üzere başka bir iş vermekle yükümlüdür ve işverenin bu yükümlülüğü faaliyetin (işin) durdurulması ile birlikte başlamaktadır. Ancak bu maddeye göre Fon’dan yapılacak ödeme, maddenin yayımını takip eden aybaşından başlayacak, işin durdurulması ile bu tarihe kadar geçen süre bakımından işçilere bir ödeme yapılmayacaktır. Yapılması planlanan ödeme, işin durdurulması tarihinden itibaren başlamalı, yapılacak tüm ödemeler, işverenlerden yasal faiziyle tahsil edilmelidir.
  • Bu maddede öngörülen ödemeler İşsizlik Sigortası Fonu’ndan değil Hazine’den yapılmalıdır.

MADDE-30

Hukuk devleti ve hukukun temel prensiplerine aykırı olarak düzenlenen bu maddede  yasaya aykırı bir yararlanmanın yasa değişikliği ile usulüne uygun yararlanma sayılarak uygun hale getirilmesi söz konusudur. “Ortalama sigortalı sayısının yanlış hesaplanması” tespiti olanaklı olmayan, bir gerekçedir. İşverenlere yönelik “af” niteliğinde olan bu madde İşsizlik Sigortası Fonu’nu açıkça zarara uğratmaktadır.

MADDE-31

  • Bu maddenin hemen genel seçimler öncesinde getirilmesi, yasa yapma sürecinin aynı zamanda siyasi ranta da hizmet edebileceğinin açık göstergesidir. Seçim yatırımı olarak planlanan bu madde ile Ceylanpınar kentsel dönüşüme açılmakta bu alanda sağlanacak rant da doğrudan belediyenin inisiyatifine bırakılmaktadır.
  • Ülkemizde kentsel dönüşüme ihtiyaç duyulan bölgelerde özel sektör tarafından 3 yaklaşım uygulanmaktadır.
    • En yüksek ranta sahip alanların dönüşümünü büyük inşaat firmaları hızlı bir şekilde gerçekleştirmektedir.
    • Daha az karlı alanların, önemli ulaşım aksları ya da prestij konut alanlarının çeperlerinin dönüşümünü küçük ölçekli firmalar ya da yapsatçılar gerçekleştirmektedir.
    • Kentin karsız alanlarında, kent çeperinde ya da sanayi alanlarının yanında yer seçmiş gecekondu alanlarında dönüşüm gerçekleştirilememekte, gecekondulular ıslah imar planlarının oluşturacağı rant beklentisiyle farklı çözümleri reddetmektedir.[2]

 

  • Kentsel dönüşüm, beş temel amaca hizmet etmek üzere tasarlanmalıdır. [3]
  1. Kentin fiziksel koşulları ile toplumsal problemleri arasında doğrudan bir ilişki kurulmasıdır. Kentsel alanların çöküntü alanı haline gelmesindeki en önemli nedenlerden birisi toplumsal çökme ya da bozulmadır. Kentsel dönüşüm projeleri, temelde toplumsal bozulmanın nedenlerini araştırmalı ve bu bozulmayı önleyecek önerilerde bulunmalı.
  2. Kentsel dönüşüm; kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim ihtiyacına cevap vermelidir. Bir başka deyişle, kentsel dönüşüm projeleri kentin hızla büyüyen, değişen ve bozulan dokusunda ortaya çıkan yeni fiziksel, toplumsal, ekonomik, çevresel ve altyapısal ihtiyaçlara göre, kent parçalarının yeniden geliştirilmesine olanak sağlamalı.
  3. Kentsel refah ve yaşam kalitesini artırıcı bir ekonomik kalkınma yaklaşımını ortaya koymalı.
  4. Fiziksel ve toplumsal bozulmanın yanı sıra, kentsel alanların çöküntü bölgeleri haline gelmelerinin en önemli nedenlerinden birisi, bu alanların ekonomik canlılıklarını yitirmesidir. Kentsel dönüşüm projeleri fiziksel ve toplumsal çöküntü alanları haline gelen kent parçalarında ekonomik canlılığı yeniden getirecek stratejileri geliştirmeyi ve böylece kentsel refah ve yasam kalitesini artırmayı amaçlamalı.
  5. Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin ortaya koyulmasıdır. 
  • Söz konusu maddede bölgede yaşayan topraksız köylünün durumu düşünülmemiştir.      Onların da haklarını koruyacak yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır.

MADDE-36

  • Bu maddede düzenlenen ev eksenli çalışma Borçlar Kanunu’nu ile şekillendirilmiştir. İş yasasında yapılacak düzenlemede bu çalışma şekli kayıt altına alınmaya çalışılıyor ancak çalışmanın sınırlandırılması, bu tarz çalışanların sosyal haklarının güvence altına alınması, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından tedbirler, yaptırımlar öngörmesi gerekirdi. Türkiye’de sayısı 200 binden fazla ve yüzde 90’ı kadın ev eksenli çalışan olduğu düşünülürse, evden çalışma, a-tipik ve esnek bir çalışma biçimi olup, prensip olarak reddedilmelidir. Hangi işlerin işyeri dışında (evde ya da ev haricinde) yürütülebileceğine ilişkin bir sınırlama getirmeyen düzenlemelerde bakış açısı bunları sadece kayıt altına almak değil aynı zamanda işçi sınıfının ortak kazanımlardan faydalanabilecekleri bir düzenleme esas alınmalı, konu sendikalar, kadın örgütleri, meslek örgütleri ve akademisyenlerin katkı ve önerilerine açık hale getirilmelidir.

MADDE-37 ve 39

  • Bu maddelerde alandaki sendikaların önerileri doğrultusunda işçilere 2 gün hafta tatili hakkı tanıyarak, haftalık çalışma süresinin 35, günlük çalışma süresinin ise 7 saat ile sınırlandırılması düzenlenmelidir.

MADDE-38

  • İşçiye eşinin doğum yapması veya evlat edinmesi halinde 3 gün ücretli izin düzenlemesi 5 güne çıkarılmalı İş Yasası’nda zaten mevcut olan izin sürelerine de en az bir gün ilave edilmelidir.

MADDE-40

  • Bu öneri ile işçilerin gece çalışma süresi 11 saate kadar çıkabilmektedir. Üst sınır sanayiden sayılmayan tüm işlerde kaldırıldığı için uygulamada bu mümkün olacaktır. Son derece ihlal edilmeye açık hale getirilen gece çalışma saatleri işçi sağlını tehdit eden yeni bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

MADDE-41

  • 14 yaşını doldurmamış tüm çocukların “sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde” günde 5 haftada 30 saate kadar çalıştırılabilmelerine olanak tanıyan bu madde yoğun çocuk emeği sömürüsüne kapı aralamaktadır, bu konudaki uluslararası direktif ve sözleşmelere uygun değildir. 

MADDE-48

  • Maddede tarif edilen düzenlemeler yalnız Soma katliamında hayatını kaybeden işçi ailelerine değil, geriye de yürümek üzere iş kazası ya da meslek hastalıklarında yaşamını yitiren tüm işçilerin hak sahiplerini de kapsayacak biçimde değiştirilmelidir.

MADDE-71

  • Bu maddede İşçilerin günlük ve haftalık çalışma sürelerindeki sınır kaldırılmakta, işverenin emrinde bekledikleri süreler çalışma süresi olmaktan çıkarılmaktadır. Haftalık 45 saat çalışma üst sınırı ve günlük 11 saat üst sınırı kaldırılmaktadır.

 

 



[1] Armağan Öztürk/İstanbul - BİA Haber Merkezi/16 Aralık 2011

[2] Sekmen 2007

[3] Aktaran : A. Şisman1, D. Kibar oğlu1, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası 12. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı 11-15 Mayıs 2009, Ankara




İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

 

 

MADDE 1- 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 8 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin beşinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“(2) İşverene teknik rehberlik ve damşmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, görev aldığı işyerinde mevzuat ve teknik gelişmeleri göz önünde bulundurarak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri belirler ve işverene yazılı olarak bildirir. Eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesinden, tedbir ve tavsiyelerin yerine getirilmesinden işveren sorumludur. Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri yakın ve hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirilir ve bu bildirim işyerinde çalışanların görebileceği bir yerde ilan edilir. Bildirim yapmadığı tespit edilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının belgesi üç ay, tekrarında ise altı ay süreyle askıya alınır. Bu bildirimden dolayı işvereni tarafından işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iş sözleşmesine son verilemez ve hiçbir şekilde hak kaybına uğratılamaz. Aksi takdirde işveren hakkında bir yıllık sözleşme ücreti tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir. İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iş kanunları ve diğer kanunlara göre sahip olduğu hakları saklıdır. Açılan davada, haksız bildirimde bulunduğu mahkeme kararıyla tespit edilen kişinin belgesi altı ay süreyle askıya alınır.”

“Sektörel düzenleme çerçevesinde maden ve yapı ile diğer sektörlerde öncelikli olarak hangi mesleki unvana sahip iş güvenliği uzmanlarının ve bunların yanında görev yapacak diğer mesleklere sahip iş güvenliği uzmanlarının belirlenmesine dair usul ve esaslar, Bakanlıkça belirlenir.”

 

MADDE 2- 6331 sayılı Kanunun 19 uncu maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

            “(3) İş sözleşmesi ile çalışanların; kişisel koruyucu donanım kullanmaması, makine ve teçhizatın koruyucusunu etkisiz hale getirmesi, iş ile ilgili güvenlik kurallarına uymaması hususlarından dolayı ayrı ayrı üç defa yazılı olarak uyarılması hâlinde işveren bakımından iş sözleşmesinin 4857 sayılı Kanunun 25 inci maddesine göre haklı nedenle derhal fesih hakkı doğar.”

 

MADDE 3- 6331 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Bu fıkra ile 30 uncu maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamında denetim veya inceleme amacıyla görevlendirilen iş sağlığı ve güvenliği uzman ve uzman yardımcıları ile mühendis, fizikçi, kimyager, biyolog ve tabipler hakkında 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrası hükmü uygulanır.”

 

MADDE 4- 6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasına “mülki idare amiri tarafından” ibarelerinden sonra gelmek üzere “kolluk kuvvetleri marifetiyle” ibareleri ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“(7) Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan işlerde; teknolojik gelişme, iş gücü kapasitesinin arttırılması, üretim metotlarında yenilik gibi bir kısım unsurlar sağlanmadan, üretim ve/veya imalat planlarına, iş programlarına aykırı hareket edilerek üretim zorlaması nedeniyle hayati tehlike oluşturacak şekilde çalışma biçimleri işin durdurulma sebebi sayılır.

(8) İşyerinde durdurulan işlerde izinsiz çalışma yaptıran işveren veya işveren vekillerine üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.”

 

MADDE 5- 6331 sayılı Kanuna 25 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 25/A maddesi eklenmiştir.

“Ölümlü iş kazası sebebiyle kamu ihalesinden yasaklama

MADDE 25/A- Ölümlü iş kazası meydana gelen maden işyerlerinde kusuru yargı kararı ile tespit edilen işveren, mahkeme tarafından kusuru oranında iki yıla kadar kamu ihalelerine katılmaktan 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında sayılanlarla birlikte yasaklanır. Kararın bir örneği siciline işlenmek üzere Kamu İhale Kurumuna gönderilir ve internet sayfasında ilan edilir.”

MADDE 6- 6331 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ğ) ve (1) bentleri ile ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aşağıdaki (o) ve (ö) bentleri ile aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“ğ) 17 nci maddesinde belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen işverene, her bir aykırılık için ayrı ayrı çalışan başına beşyüz Türk Lirası,”

“1) 25 inci maddesinin altıncı fıkrasında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen işverene ihlale uğrayan her bir çalışan için bin Türk Lirası, aykırılığın devam ettiği her ay için aynı miktar,”

“o) Çalışanlanna standartlara uygun ve CE belgeli kişisel koruyucu donanım temin etmeyen işverenlere çalışan başına beşyüz Türk Lirası,

ö) Yer altı maden işletmelerinde çalışanların bulundukları yeri ve giriş çıkışlarını gösteren takip sistemini kurmayan işverenlere çalışan başına beşyüz Türk Lirası,”

“(2) Bu Kanunda belirtilen idari para cezaları, 14 üncü maddede belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere uygulanacak idari para cezaları hariç gerekçesi belirtilmek suretiyle Çalışma ve İş Kurumu il müdürünce verilir. 14 üncü maddede belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenler için uygulanan idari para cezaları hariç tahsil edilen idari para cezaları genel bütçeye gelir kaydedilir. 14 üncü maddede belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere uygulanacak idari para cezaları ise doğrudan Sosyal Güvenlik Kurumunca verilir. Sosyal Güvenlik Kurumunca verilen idari para cezalarının tebliğ, itiraz ve tahsilinde 5510 sayılı Kanunun 102 nci maddesi hükümleri uygulanır. Verilen diğer idari para cezaları tebliğinden itibaren otuz gün içinde ödenir. İdari para cezaları tüzel kişiliği bulunmayan kamu kurum ve kuruluşları adına da düzenlenebilir.

(3) Bu maddede belirtilen idari para cezaları;

a)   Ondan az çalışanı bulunan işyerlerinden;

 

1)  Az tehlikeli sınıfta yer alanlar için aynı miktarda,

2)  Tehlikeli sımfta yer alanlar için yüzde yirmi beş oranında artırılarak,

3)  Çok tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde elli oranında artırılarak,

b)  On ila kırk dokuz çalışanı bulunan işyerlerinden;


 

1)  Az tehlikeli sınıfta yer alanlar için aynı miktarda,

2)  Tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde elli oranında artırılarak,

3)  Çok tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde yüz oranında artırılarak,

c) Elli ve daha fazla çalışanı bulunan işyerlerinden;

 

1)   Az tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde elli oranında artırılarak,

2)   Tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde yüz oranında artırılarak,

3)   Çok tehlikeli sınıfta yer alanlar için yüzde iki yüz oranında artırılarak, uygulanır.

 

(4)   İşin durdurulması halinde, durdurmaya sebep olan fiilden dolayı ilgili idari para cezası uygulanmaz.

(5)   Çalışan sayısıyla çarpılarak verilen idari para cezalarında üçüncü fıkra hükümleri uygulanmaz.

(6) 14 üncü maddede belirtilen bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyenler için uygulanan idari para cezaları hariç olmak üzere bu Kanuna göre tahsil edilen idari para cezaları, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eğitim ve araştırma-geliştirme projelerine ilişkin harcamalarda kullanılır. Bu amaçla ihtiyaç duyulan ödenek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinde öngörülür. Söz konusu ödeneğin kullanılmasına ilişkin usul ve esaslar, Bakanlık ile Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir.”

 

MADDE 7- 6331 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“g) İşyerlerinde işin durdurulması, hangi işlerde risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda işin durdurulacağı, durdurma sebeplerini gidermek için mühürlerin geçici olarak kaldırılması, yeniden çalışmaya izin verilme şartları, çok tehlikeli işler sınıfında yer alan başta maden ve yapı olmak üzere işyerlerinde acil durdurmayı gerektiren hususlar, acil hallerde işin durdurulmasına karar verilinceye kadar geçecek sürede alınacak tedbirlerin uygulanması.”

 

MADDE 8- 6331 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) Bu Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, 1/1/2018 tarihine kadar (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi; tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, 1/1/2017 tarihine kadar (C) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi kaydıyla yerine getirilmiş sayılır.”

“(3) İkinci fıkraya göre iş güvenliği uzmanlığı belge yükseltme sınavlarında başarılı olup belge almaya hak kazananların hakları saklıdır.”

 

MADDE 9- 6331 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 9- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi görevlendirme yükümlülüğünü yerine getiren işverenlere geriye dönük 26 ncı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında idari para cezası uygulanmaz.”

 

 

MADDE 10- 6331 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 10- (1) Bu Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına eklenen (ö) bendi, 1/1/2016 tarihinden itibaren uygulanır.”

 

MADDE 11- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasına “ilk iki çocuk için % 7,5” ibaresinden sonra gelmek üzere  “, üçüncü çocuk için % 10,”  ibaresi eklenmiştir. 

            MADDE 12- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;

a) Eki (II) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin “1. Başbakanlık ve Bakanlıklarda”  bölümüne  “Milli Emlak Dairesi Başkanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanı” ibaresi eklenmiş, “4. Başbakanlık ve Bakanlıklarda” bölümünde yer alan “İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitü Müdürü,” ibaresi “İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkan Yardımcısı,” şeklinde değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Bölge Laboratuvar Müdürü,” ibaresi eklenmiştir.

b) Eki (IV) sayılı Makam Tazminatı Cetvelinin 7 nci sırasına “Gelir İdaresi Grup Başkanı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanı,” ibaresi eklenmiştir.

 

MADDE 13- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendine “yabancı dil” ibaresinden sonra gelmek üzere “, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa göre iş güvenliği uzmanı olabilecek mezunları yetiştiren fakültelerde iş sağlığı ve güvenliği” ibaresi eklenmiştir.

 

MADDE 14- 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 10- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kamulaştırma nedeniyle idarece ödenmiş olan ancak kesinleşen yargı kararları gereği geri ödenmesi gereken kamulaştırma bedelinin; borçlusuna bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce idarece tebliğ edilmiş olması halinde bu Kanunun yayımını izleyen aydan başlamak üzere altı ay içinde, tebliğ edilmemiş olması halinde ilgilisine tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde ödenmesi şartıyla kamulaştırma bedeliyle birlikte ödenmesi gereken faizin tahsilinden vazgeçilir. Şu kadar ki, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak tebligatlarda ödeme için verilen üç aylık sürenin bu maddede yer alan altı aylık sürenin içinde kalması halinde üç aylık süre altı aylık sürenin bitim tarihine kadar uzar. Bu madde hükmünden yararlanan şahıslar bu konuyla ilgili dava açamazlar. Bu şahıslar hakkında başlatılmış icra takipleri ödeme süresince durur, ödemeyi müteakip sonlandırılır, icra ve yargılama masrafları talep edilmez.”

 

MADDE 15- Ekli (1) sayılı ve (2) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetveli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve ekli (3) sayılı, (4) sayılı ve (5) sayılı listelerde yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı cetvelin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.

 

MADDE 16- 9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin (e) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“e) Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığı.”

 

MADDE 17- 3146 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi ile aynı maddenin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“j) İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı ile İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Bölge Laboratuvar Müdürlüklerinin çalışmalarını düzenlemek, yönetmek ve denetlemek.”

“İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı ile İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Bölge Laboratuvar Müdürlüklerinin çalışma usul ve esasları ile personelin nitelik, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.”

 

MADDE 18-  3146 sayılı Kanunun 12/A maddesinin madde başlığı “Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığı” şeklinde, maddenin birinci fıkrasında geçen “Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığının” ibaresi “Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığının” şeklinde değiştirilmiş, maddenin birinci fıkrasına (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş ve (f) bendi (ğ) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.

“f) Bakanlık tarafından hazırlanacak mevzuatı Avrupa Birliği müktesebatına ve terminolojisine uyumu açısından incelemek ve görüş bildirmek.

          g) İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Programı çerçevesinde kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde, mevzuat uyumu ve uygulaması için gerekli teknik, kurumsal kapasite ve mali ihtiyaçların tespitine ve faaliyetlerin izlenmesine katkıda bulunmak.”

 

          MADDE 19- 3146 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, bu fıkrada yer alan “veya dil yeterliği bakımından buna denkliği kabul edilen ve uluslararası geçerliliği bulunan başka” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı maddenin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

          “Yurt dışı sürekli görevlere; yurt dışı işçi hizmetleri uzmanları ile Bakanlık merkez teşkilatı veya bağlı veya ilgili kuruluşlarında ek göstergeleri Genel Müdür düzeyinde veya daha yüksek tespit edilen kadrolarda bulunanlar, mesleki nitelik değerlendirmesine tabi tutulmaksızın atanabilirler. Bakanlık ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı veya Daire Başkanı kadrolarında en az iki yıl çalışmış olanlar da mesleki nitelik değerlendirmesine tabi tutulmak, Bakanlığın yurt dışında bulunan toplam birim sayısının % l0'unu geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere yurt dışı sürekli görevlere atanabilirler.”

 

MADDE 20- 3146 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesinde yer alan “İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü” ibaresi “İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı” şeklinde değiştirilmiştir.

 

MADDE 21- 3146 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 16- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte;

a)   Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığında Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanı unvanlı kadroda bulunan personel ile İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitü Müdürlüğünde İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitü Müdürü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitü Müdür Yardımcısı unvanlı kadrolarda bulunanların görevleri sona erer ve bunlar en geç bir ay içinde derece ve kademelerine uygun diğer kadrolara atanır. Bunlar, yeni bir kadroya atanıncaya kadar, eski kadrolarına ait aylık, ek gösterge ve her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali haklarını almaya devam eder. Söz konusu personelin atandıkları tarih itibarıyla eski kadrolarına ilişkin olarak en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti ve ek ders ücreti hariç) toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); yeni atandıkları kadrolara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatları, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti ve ek ders ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması hâlinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar aynca tazminat olarak ödenir. Atandıkları kadro unvanlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla kendi istekleriyle başka kurumlara atananlara fark tazminatı ödenmesine son verilir.

b)  Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığında ve İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Bölge Laboratuvarlarında görev yapan personel kadroları ile birlikte çalıştığı birim dikkate alınarak durumuna göre Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı ya da İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Bölge Laboratuvar Müdürlüklerine herhangi bir işleme gerek kalmaksızın aktarılmış sayılır.

c)   İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsüne ait her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme, borç ve alacaklar, hak ve yükümlülükler, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıt ve dokümanlar, hiçbir işleme gerek kalmaksızın İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığına devredilmiş sayılır. Mülkiyeti Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsüne tahsis edilmiş olanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığına tahsis edilmiş sayılır.

ç) Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığına ait her türlü taşınır, taşıt, araç, gereç ve malzeme, borç ve alacaklar, hak ve yükümlülükler, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıt ve dokümanlar, hiçbir işleme gerek kalmaksızın Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığına devredilmiş sayılır.”

 

MADDE 22- 3146 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 17- Bakanlık ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü merkez teşkilatlarında; mesleğe özel yarışma sınavıyla giren ve yapılan yeterlik sınavında başarılı olanlardan, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 35 yaşını doldurmamış ve Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde üç ay içinde düzenlenen sınavda başarılı olanlar, bir defaya mahsus olmak üzere Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Uzmanı kadrolarına atanabilirler. Atama yapılabilecek personel sayısı, Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Uzmanı ve Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Uzman Yardımcısı toplam kadro sayısının %10’unu geçemez. İlgililerin, müracaat tarihinden geriye son üç yıl içinde yapılan Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavlarında Almanca, Arapça, Fransızca, İngilizce veya Rusça dillerinin birinden en az (B) düzeyinde puan almış olmaları şarttır.

Bu şekilde atananların, yurt dışı sürekli göreve atanabilmeleri için en az bir yıl Dış İlişkiler ve Yurt Dışı İşçi Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışmaları zorunludur.”

 

MADDE 23- 3146 sayılı Kanunun Ek-1 sayılı cetvelinde yer alan “Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanlığı” ibaresi “Avrupa Birliği ve Malî Yardımlar Dairesi Başkanlığı” şeklinde değiştirilmiştir.

 

MADDE 24- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde ile eki (II) sayılı Cetvele (3) numaralı sıradan sonra gelmek üzere aşağıdaki sıra eklenmiştir.

“EK MADDE 18- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ile 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Kanun hariç olmak üzere, tabi oldukları personel kanununa bakılmaksızın Başbakanlık, bakanlıklar ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların;

a)    Müsteşarlar ile ek göstergesi 7000 ve daha yüksek tespit edilen yönetici kadrolarında bulunanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde; valiler İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatındaki vali kadrolarına, diğerleri Başbakanlık merkez müşaviri kadrolarına,

b)    (a) bendinde belirtilenler hariç olmak üzere ek göstergesi 6400 ve daha yüksek tespit edilen kadrolarda bulunanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde; Başbakanlık merkez teşkilatı, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarda olanlar Başbakanlık müşaviri, bakanlık merkez teşkilatında olanlar ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarda olanlar bakanlığın müşavir kadrolarına,

c)    Ek göstergeleri 3600 (3600 dâhil) ila 6400 (hariç) olarak tespit edilen yönetici kadrolarında bulunanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde;

1)   Daha önce 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin Ortak Hükümler bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde sayılan kadrolar ile mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri ve yeterlilikleri aynı veya benzer nitelik arz eden kadrolarda bulunanlar daha önceki bu kadrolarına,

2)   Daha önce (1) numaralı alt bentte belirtilen kadrolarda bulunmayanlardan ek göstergesi 3600 (3600 dâhil) ila 6400 (hariç) olarak tespit edilen yönetici kadrolarında toplam en az iki yıl görev yapmış olanlar ilgili kuruma ait (1) numaralı alt bentte yer alan kadrolardan kurumlarınca tespit edilmiş olan kadrolara,

3)   (2) numaralı alt bentte belirtilenlerden iki yıldan az görev yapmış olanlar, bu maddeye göre ihdas edilmiş sayılan araştırmacı kadrolarına,

ç) Ek göstergesi 3600’den daha düşük tespit edilen yönetici kadrolarında bulunanlar görevden alındıklarında veya görev süreleri sona erdiğinde;

1)   Daha önce 657 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin Ortak Hükümler bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı bendinde sayılan kadrolar ile mesleğe alınmaları, yetiştirilmeleri ve yeterlilikleri aynı veya benzer nitelik arz eden kadrolarda bulunanlar daha önceki bu kadrolarına,

2)   Diğerleri, bu maddeye göre ihdas edilmiş sayılan araştırmacı kadrolarına

atanmış sayılırlar. Bu şekilde atanmış sayılanlardan bir ay içinde talepte bulunanlar, atamaya yetkili amirler tarafından öğrenim durumları itibarıyla ihraz etmiş bulundukları unvanlara ilişkin kadrolara bir ay içinde atanırlar.

Birinci fıkra kapsamında atanmış sayılanlar ile anılan fıkranın son cümlesi uyarınca talep üzerine yapılacak atamalar için uygun boş kadro bulunmaması hâlinde, bunlar için başka bir işleme gerek kalmaksızın, söz konusu kadrolar ihdas edilmiş ve kurumların kadro cetvellerinin ilgili bölümlerine eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilmiş sayılan kadrolar boşalması hâlinde, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Anılan kadrolara atananlar ile atanmış sayılanlar, atamaya yetkili amirleri tarafından belirlenen birimlerde istihdam edilir.

Diğer kanunların bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz. Hâkimler ve savcılar arasından Adalet Bakanlığı merkez kuruluşuna atananların hâkimlik ve savcılık mesleğine dönmelerine ilişkin hükümler, mülki idare sınıfı ve büyükelçilerin merkeze alınmalarına ilişkin hükümler saklıdır.”

 

3/A

Başbakanlık Merkez Müşaviri

71.230

37.950

 

MADDE 25- 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı Cetvelin “A- Aylıklarını 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa Göre Alanlar:” kısmının “1- Kadroları Genel İdare Hizmetleri Sınıfında yer alan personel ile Teknik Hizmetler, Sağlık ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri ile Avukatlık Hizmetleri sınıflarında bulunan personelden ek ödeme oranları ilgili gruplarında düzenlenmeyen ve kadro unvanları bu bölümde yer alan personel;” bölümünün (e) sırasına “Genel Sekreter,” ibaresinden sonra gelmek üzere “İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanı,” ibaresi eklenmiştir.

MADDE 26- 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 48 inci maddesinin altıncı fıkrasının (d) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve yedinci fıkrasında yer alan “işgücü piyasası araştırma ve planlama çalışmaları yapmak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Fondan ödenmek üzere vize edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışanlar ile bunlardan ilgili mevzuatına göre Kurum kadrolarına atanan ve Kurumda çalışmaya devam eden personelin mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemeleri gerçekleştirmek” ibaresi eklenmiştir.

 

“d) Aktif işgücü hizmetleri kapsamında kurs ve programlar.”

 

MADDE 27- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 3- Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Bakanlıkça çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, 21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu kapsamında yetkilendirilmiş sınav ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavlarda başarılı olan kişilerin 31/12/2017 tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücreti, 1/1/2018 tarihinden 31/12/2019 tarihine kadar ise belge masrafı ile sınav ücretinin yarısı Fondan karşılanır. Fondan karşılanacak sınav ücreti, brüt asgari ücretin yarısını geçmemek üzere meslekler itibarıyla Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararıyla belirlenir. Fondan karşılanan bu desteklerden kişiler bir kez yararlanabilir. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.

 

MADDE 28- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 4- 20/06/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan ve üç yıl içerisinde ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen işyerlerinde çalışanların işsizlik sigortası işveren payı teşvik olarak bir sonraki takvim yılından geçerli olmak üzere ve üç yıl süreyle %1 olarak alınır. Ölümlü veya sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmesi halinde takip eden aydan itibaren bu teşvik uygulamasına son verilir. İşverenler bu fıkrada öngörülen şartları tekrar sağlamaları ve talepleri halinde bu teşvikten yeniden yararlanır. Türkiye genelinde birden fazla tescilli çok tehlikeli sınıfta yer alan işyeri bulunan işverenin 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında çalıştırılan toplam çalışan sayısı esas alınır.

Bu maddeye göre teşvikten yararlanan işverenlerden birinci fıkrada belirtilen iş kazalarını bildirmeyenler, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren yararlandıkları primleri yasal faizi ile birlikte geri öderler ve bu teşvikten beş yıl süre ile yasaklanırlar. Haklarında yasaklama kararı verilen tüzel kişilerin şahıs şirketi olması halinde, şirket ortaklarının tamamı hakkında; sermaye şirketi olması halinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar hakkında yasaklama kararı verilir. Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzel kişi olması durumuna göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları halinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları halinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla bu sermaye şirketi hakkında da aynı şekilde yasaklama kararı verilir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça belirlenir.”

 

MADDE 29- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 13- Karaman ili Ermenek ilçesi Güneyyurt beldesi Cenne mevkiinde 28/10/2014 tarihinde maden kazasının meydana geldiği işyerinde aynı tarih itibarıyla 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı olanlar ile bunlardan hayatını kaybedenlerin 5510 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinde sayılan hak sahiplerine aynı maddede belirtilen oranlara göre, bu maddenin yayımı tarihini izleyen ay başından itibaren altı ay süre ile brüt asgari ücretin iki katı tutarında Fondan aylık ödeme yapılır. Bu ödemelerden herhangi bir vergi ve kesinti yapılmaz.

Ayrıca, aynı mevkide faaliyette bulunan ve bu maddenin yayımı tarihinden önce 6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesi gereği kapalı olan diğer işyerlerinde çalışan ve 28/10/2014 tarihi itibarıyla 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalılara; işverenin başka bir iş verip vermediğine bakılmaksızın kanuni ve özel kesintileri hariç ödenmeyen net ücretleri, işyerlerinin kapalı olduğu dönemle sınırlı olmak, bu maddenin yayımı tarihini takip eden aydan başlamak ve üç ayı geçmemek üzere Fondan aylık olarak ödenir ve yapılan bu ödemeler yasal faiz uygulanmak suretiyle işverenden tahsil edilir.”

MADDE 30- 4447 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 14- Bu Kanunun geçici 10 uncu maddesi ile sağlanan sigorta primi desteğinden maddenin yayımlandığı ay ve öncesine ilişkin olmak üzere ortalama sigortalı sayısının yanlış hesaplanması sebebiyle yersiz yararlandığı tespit edilen işverenlerin, bu Kanunun geçici 10 uncu maddesinde öngörülen sigorta primi desteğinden usulüne uygun yararlandığı kabul edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce sigorta primi teşvikinden yersiz yararlandığı tespit edilip tahsil edilen primler iade ve mahsup edilmez.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından belirlenir.”

 

MADDE 31- 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 17- 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlük tarihinden önce geçerli olan Şanlıurfa İli, Ceylanpınar İlçesinin belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan alan kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilmiştir. Bu alanda yer alan ve imar planında eğitim ve sağlık alanına ayrılanlar ile fiilen kamu hizmetlerinde kullanılanlar hariç, 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı Kanun hükümlerine göre ilgililerine tapu tahsis belgesi verilenler dâhil Hazineye ait olan ve kullanıcısı bulunan taşınmazlar, öncelikle kullanıcılarına veya bunların kanunî veya akdi haleflerine satılmak ya da genel hükümlere göre değerlendirilmek üzere talebi halinde Ceylanpınar Belediyesine bedelsiz olarak devredilir.

Ceylanpınar Belediyesince devralınan bu taşınmazlar; öncelikle kullanıcılarına veya bunların kanunî veya akdi haleflerine, satış tarihindeki 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan harca esas değerlerinin yüzde yirmi fazlası üzerinden doğrudan satılır ya da rayiç bedeli karşılığında genel hükümlere göre değerlendirilir. Ceylanpınar Belediyesince satılan taşınmazların satış bedellerinin tamamı, alıcıları tarafından Bakanlıkça belirlenecek saymanlık hesabına yatırılır. Tahsil edilen satış bedellerinden bu Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrasına göre pay ayrılır. Bu şekilde devredilen taşınmazlar, haczedilemez ve üzerlerinde üçüncü kişiler lehine herhangi bir sınırlı ayni hak tesis edilemez.

Bu alanlar hakkında 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 73 üncü maddesinin bu madde hükümlerine aykırı olmayan hükümleri uygulanabilir.

Bu madde uyarınca kullanıcılarına veya bunların kanunî veya akdi haleflerine yapılacak satışlarda 5 inci maddenin altıncı fıkrasında belirtilen ödeme koşulları ile yedinci, sekizinci ve onuncu fıkraları hükümleri uygulanır. Ancak, varsa bu taşınmazların üzerinde bulunan yapı ve tesisler hakkında 5 inci maddenin son fıkrası hükmü uygulanmaz.”

 

MADDE 32- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskan Kanununun geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen “tapuda Hazine adına tescil edilir.” ibaresinden önce gelmek üzere “hak sahiplerine verilmek üzere” ibaresi eklenmiştir.

 

MADDE 33- 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin dördüncü fıkrasının (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“f) İşyerinde, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına göre düzenlenmesi gereken sağlık güvenlik planına ve onaylanmış yapı projesine uygun olarak çalışmaların yapıldığını denetlemek ve gerekli tedbirlerin alınması için yapı müteahhidini yazılı olarak uyarmak, uyarıya uyulmadığı takdirde durumu ilgili Çalışma ve İş Kurumu il müdürlüğüne bildirmek.”

 

MADDE 34- 4708 sayılı Kanunun 8 inci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 

“İdari müeyyideler ve teminat

MADDE 8- Yapı denetim kuruluşlarından bu Kanunda ve ilgili mevzuatta öngörülen esaslara göre denetim görevini yerine getirmedikleri tespit edilenlere, tespit edilen fiil ve hallerin durumuna göre, aşağıdaki idari yaptırımlar uygulanır.

a) Denetim personelinin görevi başında bulunmaması veya yapı denetim kuruluşunun denetim personeline görevi ile ilgili yazılı olarak bilgi vermediğinin anlaşılması,

b) Mevzuatın öngördüğü evrakın tanziminde eksiklik veya kusur bulunması,

c) 2 nci maddenin dördüncü fıkrasının (b) veya (f) bendinde belirtilen görevlerin yerine getirilmemesi,

hallerinde, tespite konu yapının yapı denetimi hizmet sözleşmesi bedelinin %10’u kadar idari para cezası,

ç) Hataların yapının taşıyıcı sistemini etkilememesi kaydı ile, 2 nci maddenin dördüncü fıkrasının (a) veya (c) ile (g) bentlerinde belirtilen görevlerin yerine getirilmediğinin tespiti halinde, tespite konu olan yapı denetimi hizmet sözleşmesi bedelinin %20’si kadar idari para cezası verilir.

d) 2 nci maddenin dördüncü fıkrasının (d) veya (e) veya (h) veya (ı) bentlerinde belirtilen görevlerin yerine getirilmediğinin tespiti halinde, tespite konu yapının yapı denetimi hizmet sözleşmesi bedelinin %30’u kadar idari para cezası verilir.

Yapı denetim kuruluşlarına denetim sorumluluğunu üstlendiği bir işe yönelik yapılacak tespitler doğrultusunda yukarıdaki bentlerde belirtilen idari müeyyidelerden birden fazla cezanın verilmesinin gerekmesi halinde o işe ait yapı denetim hizmet sözleşmesinin en fazla %50’si kadar idari para cezası verilir.

e) Aşağıda belirtilen;

1) Denetim hizmetinin bu Kanunda yazılı asgari hizmet bedelinden düşük bir bedel ile üstlenildiğinin tespit edilmesi,

2) Yapı sahibinden veya vekilinden, yapı denetim hesabına yatırılmaksızın yapı denetimi hizmet bedeli alındığının tespit edilmesi,

hallerinde, üstlenilen denetim işlerinin tamamına ait yapı denetimi hizmet sözleşmesi bedelleri toplamının %3’ü kadar idari para cezası verilir.

f)  6 ncı maddenin birinci fıkrası hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde üstlenilen denetim işlerinin tamamına ait yapı denetimi hizmet sözleşmesi bedelleri toplamının %2’si kadar idari para cezası verilir.

g) Aşağıda belirtilen;

1) Hataların yapının taşıyıcı sistemini etkilemesi halinde 2 nci maddenin dördüncü fıkrasının (a) veya (c) ile (g) bentlerinde belirtilen görevlerin yerine getirilmemesi,

2) 3 üncü maddenin beşinci fıkrasının birinci cümlesi hükmüne aykırı hareket edilmesi,

3) Yapı denetim kuruluşuna son bir yıl içinde üç defa idari para cezası uygulanması,

hallerinde, cezayı gerektiren fiil ve halin, yetkililer tarafından yapılan inceleme ve denetimlerle tespit edilip öğrenilmesinden veya son idari para cezasının tebliğinden itibaren İl Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça bir yıl yeni iş almaktan men cezası verilir.

h) Yeni iş almaktan men yönünde verilen ilk cezanın ilan edilmesinden sonra, yeni iş almaktan men yönünde cezayı gerektiren ikinci bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı ceza verilip ilan edilmesinden sonra üçüncü defa yeni iş almaktan men yönünde ceza vermeyi gerektiren bir fiillin işlenmesi ve bundan dolayı da ceza verilip ilan edilmesi halinde, son ilan tarihinden itibaren Merkez Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça yapı denetim kuruluşunun izin belgesi iptal edilerek faaliyetine son verilir ve teminatı irat kaydolunur.

Yapı denetim kuruluşunun, 3 üncü maddenin beşinci fıkrasının ikinci cümlesi hükmüne aykırı hareket eden veya yapı denetim kuruluşunda görevli iken laboratuvar kuruluşlarında da görev alan mimar ve mühendislerine İl Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce 5.000 Türk Lirası idari para cezası verilir.

İdari para cezası, cezayı gerektiren fiil ve halin, yetkililer tarafından yapılan inceleme ve denetimlerle tespit edilmesini müteakip yapı denetim kuruluşunun ve ilgililerin savunmaları alınarak verilir ve yazılı olarak tebliğ edilir.

İdari para cezasına karşı onbeş gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. Bu süre içerisinde itiraz yoluna başvurulmaması halinde idari para cezası kesinleşir. İtirazlar, zaruret olmayan hallerde evrak üzerinde incelenerek en kısa süre içinde karar bağlanır. İtiraz üzerine verilen mahkeme kararları kesindir.

Yeni iş almaktan men ve faaliyetine son verme cezalarına dair işlemler, Resmî Gazete’de ilan edilir.

Yeni iş almaktan men cezası, yapı denetim kuruluşunun denetimindeki diğer işlerin devamına mani değildir. Ancak, yapı denetim kuruluşuna yeni iş almaktan men cezası verilmesine esas olan yapım işinin devam edebilmesi için, yapı sahibi tarafından başka bir yapı denetim kuruluşu görevlendirilmedikçe, ilgili idare tarafından işin devamına izin verilmez. Faaliyete son verme cezası verilen hallerde de, yapı denetim kuruluşunun denetimini üstlendiği yapıların devamına, yeni yapı denetim kuruluşu görevlendirilmedikçe ilgili idare tarafından izin verilmez.

Yeni iş almaktan men cezası alan yapı denetim kuruluşunun ortakları, ceza süresi içinde; faaliyete son verme cezası alan yapı denetim kuruluşunun ortakları ise, üç yıl süre içinde herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

Yapı denetim kuruluşuna üç defa idari para cezası verilmesine sebep olduğu anlaşılan denetçi mimar ve denetçi mühendislerin belgeleri, Merkez Yapı Denetim Komisyonunun kararı ile iptal edilir. Bu suretle belgesi iptal edilen denetçi mimar ve denetçi mühendisler, üç yıl süre ile herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

Yapı denetim kuruluşuna üç defa idari para cezası verilmesine sebep olduğu anlaşılan teknik personel, üç yıl süre ile herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

Laboratuvar kuruluşlarının personel, tesis, makine, teçhizat ve kalite kontrol sisteminde olumsuz yönde bir değişiklik olduğunun veya gerçekleştirilen deneylerin belirlenmiş teknik kritere uygun olmadığının veya bu Kanunda ve ilgili mevzuatta belirtilen hükümlere aykırı hareket edildiğinin tespit edilmesi halinde, tespit edilen fiil ve hallerin durumuna göre, İl Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce;

a) Laboratuvarların kalite sistemine ilişkin idari ve teknik şartlar bakımından tespit edilen aykırılıklar için uyarma cezası,

b) Verilen ilk uyarma cezasının tebliğ edilmesinden sonra, aynı türden cezayı gerektiren ikinci bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı ceza verilip tebliğ edilmesinden sonra üçüncü defa uyarma cezası vermeyi gerektiren bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı da ceza verilip tebliğ edilmesi halinde, laboratuar kuruluşuna 5.000 Türk Lirası idari para cezası,

c) Alet ve cihaz kalibrasyonlarının zamanında yaptırılmaması veya kür havuzlarında veya kür odalarında kür şartlarına uyulmaması veya şantiye mahallinde alınan taze beton numunelerinin zamanında toplanmaması veya karot numunesi alınması sırasında laboratuvar denetçisinin hazır bulunmaması veya laboratuvar kuruluşunun deney kapsam listesindeki deneyler hariç olmak üzere deney raporlarında Bakanlık logosunun kullanılması veya numune kayıt ve rapor defterinde boşluklar bulunması hallerinde, laboratuvar kuruluşuna 10.000 Türk Lirası idari para cezası,

verilir.

d) Bu fıkranın (c) bendine göre verilen ilk cezanın tebliğ edilmesinden sonra, aynı türden cezayı gerektiren ikinci bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı ceza verilip tebliğ edilmesinden sonra üçüncü defa aynı cezayı vermeyi gerektiren bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı da ceza verilip tebliğ edilmesi halinde, İl Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça bir yıl yeni iş almaktan men cezası verilir.

e) Aşağıda belirtilen;

1- Bu fıkranın (d) bendine göre verilen cezanın ilan edilmesinden sonra, aynı türden cezayı gerektiren ikinci bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı ceza verilip ilan edilmesinden sonra üçüncü defa aynı türden ceza vermeyi gerektiren bir fiilin işlenmesi ve bundan dolayı da ceza verilip ilan edilmesi,

2- Laboratuvar kuruluşunun idarelere veya şahıslara verdiği deney raporlarının gerçeği yansıtmayan sonuçlar ihtiva ettiğinin tespit edilmesi,

hallerinde Merkez Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Bakanlıkça Laboratuvar kuruluşunun izin belgesi iptal edilerek faaliyetine son verilir. Sözleşmesi feshedilir ve teminatı irat kaydolunur.

Üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkra hükümleri, laboratuvar kuruluşu hakkında uygulanan idari müeyyideler için de geçerlidir.

Yeni iş almaktan men cezası alan laboratuvar kuruluşunun ortakları, ceza süresi içinde; faaliyete son verme cezası alan laboratuvar kuruluşunun ortakları ise, üç yıl süre içinde herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

Laboratuvar kuruluşuna üç defa idari para cezası verilmesine sebep olduğu anlaşılan denetçi mühendislerin belgeleri, Merkez Yapı Denetim Komisyonu tarafından iptal edilir. Bu suretle belgesi iptal edilen denetçi mühendisler, üç yıl süre ile herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

Laboratuvar kuruluşuna üç defa idari para cezası verilmesine sebep olduğu anlaşılan teknik personel, üç yıl süre ile herhangi bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunda idari veya teknik bir görev alamaz ve başka bir yapı denetim veya laboratuvar kuruluşunun ortağı da olamaz.

İlgili meslek odaları, yapı denetim veya laboratuvar kuruluşlarınabu madde uyarınca idari yaptırım uygulanmasına sebep olan denetçi mimar ve mühendisler ile diğer mimar ve mühendisler hakkında, kendi mevzuatına göre cezai işlem yaparak neticesini Merkez Yapı Denetim Komisyonuna bildirir.

Laboratuvar kuruluşlarının veya denetçi mimar ve denetçi mühendislerin izin belgesi alma safhasında gerçeğe aykırı belge düzenlediğinin izin belgesi verildikten sonra anlaşılması halinde, izin belgesi derhal iptal edilir. 

Yapı denetim kuruluşlarına denetim sorumluluğunu üstlendiği bir işte yeni bir iş almaktan men cezası almasını gerektiren 2 nci maddenin dördüncü fıkrasının (a) ve (c) ile (g) bendine aykırı hareket ettiğinin aynı anda tespit edilmesi halinde bir kez yeni iş almaktan men cezası verilir.

Laboratuvar kuruluşlarına uyarı cezası vermeyi gerektiren birden fazla fiilin aynı anda tespit edilmesi halinde kuruluşa idari para cezasına esas olmak üzere tek bir uyarı cezası uygulanır.

Laboratuvar kuruluşlarına idari para cezası vermeyi gerektiren birden fazla fiilin aynı anda tespit edilmesi halinde kuruluşa en fazla 15.000 Türk Lirası idari para cezası verilir.

Bu Kanun kapsamında verilecek idari para cezaları İl Yapı Denetim Komisyonunun teklifi üzerine Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce verilir ve verilen idari para cezaları tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödenir.

Bu Kanuna göre yapı denetim izin belgesi ve laboratuvar izin belgesi verilmesi sürecinde Bakanlıkça teminat alınır. Teminatın türü, tutarı, iadesi  ve irat kaydedilmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça hazırlanan yönetmelik ile belirlenir.”

 

MADDE 35- 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun      7 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“z) İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülükler.”

 

MADDE 36- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin madde başlığı “Çağrı üzerine çalışma ve uzaktan çalışma” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.

Dördüncü fıkraya göre yapılacak iş sözleşmesinde; işin tanımı, yapılma şekli, süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren tarafından sağlanan araç ve malzeme, bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer alır.

Uzaktan çalışmada, işçilerin çalıştıkları gün ve saatler işveren tarafından onaylanan günlük puantaj cetvellerine kaydedilir. İşin emsal işçi tarafından yapılabileceği süreye ilişkin bir hesaplamanın sözleşmeye eklenmesi zorunludur.

Uzaktan çalışmada işçiler, ayrımı haklı kılan bir neden olmadıkça, salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren, işçinin yürütmekte olduğu işle ilgili iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda işçiyi bilgilendirmek ve sağladığı ekipman, malzeme ve hammadde ile ilgili gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

Uzaktan çalışmada bölünemeyen haklar, çalışılan gün ve saate ilişkin kayıtlar, yıllık ücretli izin, bildirim sürelerinin belirlenmesi ve kıdem tazminatına hak kazanmaya esas süre, hafta tatili ve ücretine hak kazanma ile benzeri konulara ilişkin hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

 

MADDE 37- 4857 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin onuncu fıkrasında yer alan “haftalık otuz altı saati aşan” ibaresi “haftalık otuz yedi buçuk saati aşan” şeklinde değiştirilmiştir.

 

MADDE 38- 4857 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi ile 55 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi “Ek 2 nci maddede sayılan izin süreleri,” şeklinde değiştirilmiş, 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ve 65 inci” ibaresi madde metninden çıkarılmış ve aynı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Mazeret izni

            EK MADDE 2- İşçiye; evlenmesi, eşinin doğum yapması veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü halinde üç gün ücretli izin verilir.

İşçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar ücretli izin verilir.”

                                                                                                              

MADDE 39- 4857 sayılı Kanunun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir.”

 

            MADDE 40- 4857 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Ancak, sanayiden sayılmayan işlerde işçinin yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.”

 

MADDE 41- 4857 sayılı Kanunun 71 inci maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş; üçüncü fıkrasında geçen “ondört yaşını bitirmiş ve ilköğretimini tamamlamış” ibaresi“on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış” olarak, beşinci fıkrasında yer alan “Okula devam eden” ibaresi “Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden” olarak, beşinci fıkranın son cümlesinde yer alan “birinci” ibaresi “dördüncü” olarak değiştirilmiş; beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) On beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, on dört yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış olan çocuklar beden, zihin, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde; on dört yaşını doldurmamış çocuklar ise sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde yazılı sözleşme yapmak ve her bir faaliyet için ayrı izin almak şartıyla çalıştırılabilirler.”

“(4) Zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve örgün eğitime devam etmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş saatten; sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışanların ise günde beş ve haftada otuz saatten fazla olamaz. Bu süre, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir.”

“(6) Sanat, kültür ve reklam faaliyetlerinin kapsamı, bu faaliyetlerde çalışacak çocuklara çalışma izni verilmesi, yaş grupları ve faaliyet türlerine göre çalışma ve dinlenme süreleri ile çalışma ortamı ve şartları, ücretin ödenmesine ilişkin usul ve esaslar ile diğer hususlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”

 

MADDE 42- 4857 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin birinci fıkrasına “71 inci maddesi hükmüne” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bu maddenin son fıkrasında anılan yönetmelik hükümlerine” ibaresi eklenmiştir.

 

            MADDE 43- 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun Geçici 206 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 206- 8/9/1999 veya bu tarihten önce iştirakçiliği bulunup, 8/9/1999 tarihi itibarıyla 50 ve daha yukarı yaşlarda bulunanlar yaş haddi nedeniyle istekleri üzerine veya re’sen emekliye ayrıldıklarında fiili hizmet sürelerinin 10 yılı doldurmuş olması şartıyla emekli aylığına hak kazanırlar.

8/9/1999 tarihinden önce geçen ve aylık bağlanmasında dikkate alınan hizmetler nedeniyle bu madde hükümlerinin uygulanması talep edilemez.

            Birinci fıkrada belirtilen şartları taşıyanlara maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra olmak üzere müracaatlarını takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır ve bunlara geçmişe yönelik herhangi bir ödeme yapılmaz.”

 

MADDE 44- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan “bunlardan bakmakla yükümlü olunan kişi durumunda olmayanlar hakkında ayrıca” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

 

MADDE 45- 5510 sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “%13,5’idir.” ibaresi “%5,5’idir.” şeklinde, “%12,5’i” ibaresi “%4,5’i” şeklinde değiştirilmiştir.

 

            MADDE 46- 5510 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personeli için kurulmuş bulunan sandıkların iştirakçileri ile aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile bunların hak sahiplerinin Sosyal Güvenlik Kurumuna devir tarihini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Devir tarihi itibarıyla sandık iştirakçileri bu Kanunun 4 üncü maddesinin (a) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar.”

 

MADDE 47- 5510 sayılı Kanunun geçici 43 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde veya mecburi hizmetlerini tamamlayacakları tarihten itibaren üç ay içinde” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

 

MADDE 48- 5510 sayılı Kanunun geçici 59 uncu maddesinde yer alan “13/5/2014 tarihinde Manisa ilinin Soma ilçesinde meydana gelen maden kazası” ibaresi, “13/5/2014 tarihi ile 28/10/2014 (dâhil) tarihleri arasında maden ocaklarının yeraltı işlerinde meydana gelen iş kazası” şeklinde değiştirilmiştir.

 

MADDE 49- 5510 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 61- Mülga 25/4/1985 tarihli ve 3182 sayılı Bankalar Kanunu, mülga 4389 sayılı Kanunun ve 5411 sayılı Kanun kapsamında faaliyet izni kaldırılan ve (ortaklarının temettü hariç ortaklık hakları dâhil) yönetim ve denetimi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilen ya da doğrudan iflasına karar verilen bankalar ve bu bankaların; hâkim ortakları, yönetim ve denetimine sahip olduğu iştirakleri, gerçek ve tüzel kişi hâkim ortaklarının hâkim ortak olduğu şirketler ve anılan Kanunlar kapsamında bankanın Fona olan borcundan sorumlu tutulan kişiler hariç olmak üzere, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla haklarında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre iflas kararı verilmiş ve işlemleri devam eden, iflas tasfiyesi sonuçlanmış olan şirketlerin borçlarından, 506 sayılı Kanunun mülga 80 inci ve bu Kanunun 88 inci maddesi çerçevesinde müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunanlardan şirket yönetim organlarında görev almayan ve sermaye sahibi olmayan kanuni temsilciler ve üst düzey yönetici veya yetkilileri hakkında Kurum alacaklarından dolayı Kurumca 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre icra takibi başlatılmış olsun veya olmasın ilgili mevzuata ilişkin müşterek ve müteselsil sorumlulukları sona erer, yapılan takipler sonlandırılır ve bu kişiler hakkında uygulan hacizler kaldırılır. Haklarında icra takibi başlatılmış olanlardan, bu işlemlere karşı dava açmış olanların bu madde hükmünden yararlanabilmeleri için bu davalarından feragat etmeleri şarttır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce ilgililerin şahsi mal varlıklarından tahsil edilmiş olan tutarlar ret ve iade edilmez.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilidir.”

 

MADDE 50- 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın” ibaresinden sonra gelmek üzere “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde” ibaresi eklenmiştir.

 

MADDE 51- 21/9/2006 tarihli ve 5544 sayılı Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“c) Meslek standartlarını ve yeterlilikleri onaylamak.”

 

MADDE 52- 5544 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiştir.

“ç) Denetim Dairesi Başkanlığı.

 d) Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Dairesi Başkanlığı.”

 

MADDE 53- 5544 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a),  (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) Bireylerin ölçme, değerlendirme ve belgelendirilmesine ilişkin faaliyetleri gerçekleştirmek.

b) Sınav ve belgelendirme kuruluşları ile eğitim akreditasyon kurumlarının yetkilendirilmesini sağlamak ve bu kuruşlara yönelik rehberlik faaliyetlerini gerçekleştirmek.

c) Ulusal mesleki yeterlilikler alanındaki eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonuna ve yabancıların sahip oldukları mesleki yeterlilik sertifikalarının doğrulanmasına ilişkin faaliyetleri gerçekleştirmek.”

 

MADDE 54- 5544 sayılı Kanuna 13/A maddesinden sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte aşağıdaki 13/B maddesi eklenmiştir. “Denetim Dairesi Başkanlığı

MADDE 13/B- (1) Denetim Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a)    Yetkilendirilmiş kurum ve eğitim akreditasyon kurumu olma başvurularını Kurum mevzuatı dâhilinde incelemek ve değerlendirmede bulunmak.

b)   Yetkilendirilmiş kurumlar ile eğitim akreditasyon kurumlarının Kurumla ilgili faaliyetlerini izlemek, denetlemek ve değerlendirmek.

c)    Denetim standartlarını ve akreditasyon ilkelerini esas alarak Kurum faaliyetlerinde kalite güvencesini sağlamak amacıyla araştırma ve inceleme yapmak.

ç)  İzleme, değerlendirme ve denetimlere ilişkin standart ve ilkelerin oluşturulmasını sağlamak, denetim rehberleri hazırlamak, denetimlerin etkililiğini ve verimliliğini arttırıcı görüş ve önerilerde bulunmak.

d) Başkan tarafından verilen görevler ile mevzuatta öngörülen benzeri görevleri yapmak.

(2) Bu madde kapsamında denetim veya inceleme amacıyla görevlendirilen uzman ve uzman yardımcıları hakkında 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 33 üncü maddesinin (b) fıkrası hükmü uygulanır.”

 

MADDE 55- 5544 sayılı Kanuna 13/A maddesinden sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte aşağıdaki 13/C maddesi eklenmiştir.

“Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Dairesi Başkanlığı

MADDE 13/C- (1) Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin oluşturulmasına, geliştirilmesine, güncelliğinin sağlanmasına ve yürütülmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve ilgili kurum ve kuruluşlar ile koordinasyonu sağlamak.

b) Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinde belirlenen kurul ve yapıların oluşturulmasına, işletilmesine ve sürdürülmesine ilişkin çalışmaları yürütmek.

c) Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ve diğer bölgesel yeterlilik çerçeveleriyle referanslanması çalışmalarını ve diğer ülkelerin ulusal yeterlilik çerçeveleriyle karşılıklı tanıma çalışmalarını yürütmek.

ç) Çalışma konularıyla ilgili araştırma yapmak, yayın hazırlamak, uygulamalar sonucu elde edilen veriler çerçevesinde sistemde yapılması gereken değişiklikleri tespit etmek.

d) Başkan tarafından verilen görevler ile mevzuatta öngörülen benzeri görevleri yapmak.”

           

MADDE 56- 5544 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi madde metninden çıkarılmış ve aynı fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiştir.

“c) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı.

ç) İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı.”

 

MADDE 57- 5544 sayılı Kanuna 15 inci maddesinden sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte aşağıdaki 15/A maddesi eklenmiştir.

“Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı

MADDE 15/A- (1) Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

 a) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 22/12/2005 tarihli ve 5436 sayılı Kanunun 15 inci maddesi ve diğer mevzuatla strateji geliştirme ve mali hizmetler birimlerine verilen görevleri yürütmek.”

 

MADDE 58- 5544 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığı

MADDE 16- (1) İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:

a) Kurum personelinin işe alımı ve özlük haklarına ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, performans ölçütleri ile insan kaynakları politikasını hazırlamak.

b) Kurum hizmetleri için gerekli olan bilişim altyapısını oluşturmak, teknolojik gelişmeleri takip etmek, bilgi güvenliği ve güvenilirliği konusunda gereken önlemleri almak, belirlenmiş politikaları ve ilkeleri uygulamak.

c) Kurumun evrak, arşiv, dokümantasyon ve taşınır hizmetlerini yürütmek ve koordine etmek.

ç) Kurumun ihale, satın alma ve lojistik işlemlerini yürütmek.

d) Başkan tarafından verilen görevler ile mevzuatta öngörülen benzeri görevleri yapmak.”

 

MADDE 59- 5544 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(3) Yürürlükte olan meslek standartları en geç beş yılda bir yeniden değerlendirilir. Ulusal meslek standartlarının ve ulusal yeterliliklerin güncellenmesi ve iptaline ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. Değişikliklerin kabulü ve yayımlanması ikinci fıkrada belirtilen usule tabidir.”

“(4) Mesleki ve teknik eğitim ve öğretime ilişkin orta ve yükseköğretim programları, Millî Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler tarafından bir yıl içinde ilgili ulusal meslek standartlarıyla uyumlu hale getirilir, eğitim ve öğretimin bu programlara göre verilmesi sağlanır.”

 

MADDE 60- 5544 sayılı Kanunun 23/A maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

            “(2) Kalite güvencesi sağlanmış tüm yeterlilikler Türkiye Yeterlilikler Çerçevesine dâhil edilir. Yeterliliklerin kalite güvencesinin sağlanmasına ilişkin ölçütler Kurum tarafından belirlenir. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin oluşumu ve yürütülmesi için Millî Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu, Kurum ve ilgili tarafların temsilcilerinden oluşan Kurul, Komisyon ve Çalışma Grupları gibi danışma, karar ve uygulama birimleri oluşturulabilir. Bu birimlerin oluşturulmasına, işletilmesine, kalite güvence ölçütlerine, kalite güvencesini belirleyecek kurum ve kuruluşların belirlenmesine ve Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.”  

 

MADDE 61- 5544 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinin ikinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddenin beşinci fıkrasına “iktisadî ve idarî bilimler,” ibaresinden sonra gelmek üzere “fen ve edebiyat,” ibaresi eklenmiştir.

“Personel sayısının mevcut pozisyon sayılarının yarısını aşmamak kaydıyla arttırılmasına ve unvanlarda değişiklik yapılmasına Yönetim Kurulunun kararı ve ilgili Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca karar verilir.”

 

MADDE 62- 5544 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına (d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

“e) Ulusal mesleki yeterlilikler alanında eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonundan elde edilen gelirler.”

 

MADDE 63- 5544 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin birinci fıkrasına (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.

“ç) Ulusal mesleki yeterlilikler alanında eğitim ve öğretim kurumlarının akreditasyonuna ilişkin giderler.”

 

MADDE 64- 5544 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 1- (1) Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Kurumca standardı yayımlanan ve Bakanlıkça çıkarılacak tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğin yayım tarihinden itibaren on iki ay sonra bu Kanunda düzenlenen esaslara göre mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamaz. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununa göre ustalık belgesi almış olanlar ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı mesleki ve teknik eğitim okullarından ve üniversitelerin mesleki ve teknik eğitim veren okul ve bölümlerinden mezun olup, diplomalarında veya ustalık belgelerinde belirtilen bölüm, alan ve dallarda çalıştırılanlar için mesleki yeterlilik belgesi şartı aranmaz.

(2) Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının görev alanlarını ilgilendiren mevzuatta bu maddede belirtilen hususlara ilişkin gerekli düzenlemeler bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on iki ay içerisinde yapılır.

(3) Birinci fıkraya ilişkin denetimler iş müfettişlerince yapılır. Birinci fıkrada belirtilen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekillerine Çalışma ve İş Kurumu il müdürü tarafından her bir çalışan için beş yüz Türk Lirası idari para cezası verilir. Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödenir.”

 

 

            MADDE 65- 5544 sayılı Kanunun “İhdas Edilen Pozisyonlar Cetveli” aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“POZİSYON CETVELİ

 

POZİSYON UNVANI

  SAYISI

Kurum Başkanı

1

Başkan Yardımcısı

2

Meslek Standartları Dairesi Başkanı

1

Sınav ve Belgelendirme Dairesi Başkanı

1

Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanı

1

Denetim Dairesi Başkanı

1

Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi Dairesi Başkanı

1

1. Hukuk Müşaviri

1

Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı

1

İnsan Kaynakları ve Destek Hizmetleri Dairesi Başkanı

1

Uzman

90

Uzman Yardımcısı

45

Avukat

2

Mütercim/Tercüman

1

İstatistikçi

7

Mühendis

4

Bilgisayar Programcısı

1

Çözümleyici

1

Mali Hizmetler Uzmanı

2

Mali Hizmetler Uzman Yardımcısı

2

Muhasebeci

1

Bilgisayar İşletmeni

4

Sekreter

6

Büro Görevlisi

20

TOPLAM

197”

 

MADDE 66- 5544 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “ulusal yeterlilik çerçevesiyle” ibaresi “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesiyle”, 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “Ulusal yeterlilik çerçevesi” ibaresi “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi”, 21 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Ulusal Yeterlilik Çerçevesi” ibaresi “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi”, 23/A maddesinin madde başlığı “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi” ve aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan “Ulusal Yeterlilik Çerçevesinin” ibaresi “Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinin” şeklinde değiştirilmiştir.

 

MADDE 67- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 27 nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.

“ı) Türkiye İş Kurumu tarafından yürütülen aktif işgücü hizmetleri kapsamında kurs ve programlar,”

 

 

MADDE 68- 23/5/1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 1- Resmî Gazete basılı olarak ve internet ortamında yayımlanır. İnternet ortamında yayımlanan Resmî Gazete ile basılı nüsha arasında farklılık olması hâlinde basılı nüsha esas alınır. Ancak, Resmî Gazete’de yayımlanacak ilanlar, sadece internet ortamında duyurulur.”

 

MADDE 69- 14/6/1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına (h) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (ı) bendi eklenmiştir.

“ı) 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu uyarınca mühendis ve mimar meslek mensuplarınca açılan bürolara,”

MADDE 70- 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statülerine Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 2- (1) Kamu kurum ve kuruluşlarında sürekli işçi kadrosunda görev yapan ve ilgili mevzuatına göre alınan sağlık kurulu raporunda en az yüzde kırk oranında engelli olduğu belirtilen işçiler ile ağır engelli raporlu eşi veya bakmakla yükümlü olduğu birinci derece kan hısımları bulunan işçiler, engellilik durumundan kaynaklanan gerekçelere dayalı olarak kurum içinde yer değiştirme talebinde bulunabilir.

(2)  Bu kapsamdaki talepler kamu kurum ve kuruluşlarının kadro imkânları ve teşkilat yapıları dikkate alınarak karşılanır ve bu haktan bir defadan fazla yararlanılamaz.

(3)     İşçinin kendisinin veya birlikte yaşadığı eşi ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının engellilik durumunun tedavisi sebebiyle kurum içinde yer değişikliği talep etmesi halinde, yer değiştirme suretiyle atama yapılacak yerin, işçinin ve bu fıkra kapsamındaki yakınlarının engellilik durumuna uygun olması esastır.

(4) Engellilik durumu devam ettiği sürece kurum ve kuruluşlarca isteği dışında işçinin görev yeri değiştirilmez. Engellilik durumu ortadan kalkan işçiler hakkında genel hükümler çerçevesinde işlem yapılır.”

MADDE 71- 31/08/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 72 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 72- Orman yangınlarını önleme ve söndürme işlerinde görevlendirilen işçilerin orman yangın ekip bina ve kulelerinde bulunan sosyal tesisler ve lojmanlarda çalışma saatleri dışında geçirdiği süreler, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 63 üncü maddesinde düzenlenen çalışma süresinden sayılmaz. Bu maddenin uygulanmasına ilişkin yapılacak fazla çalışma ve diğer hususlar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görüşü alınarak Orman Genel Müdürlüğünce hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”

 

MADDE 72- 13/12/1983 tarihli ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 26 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

 

 

 

MADDE 73- 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 15- Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkanı ve Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkan Yardımcısı kadrolarında bulunanların görevi bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte sona erer. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki (I) sayılı Cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümünde yer alan; Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkanı kadrosu Bakanlık Müşaviri kadrosu olarak değiştirilmiş, Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkan Yardımcısı kadrosu ise herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte; Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkanı Bakanlık Müşaviri kadrosuna, Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkan Yardımcıları ise Vergi Başmüfettişi kadrolarına herhangi bir işleme gerek kalmaksızın atanmış sayılır. Bu madde uyarınca atanmış sayılanlara, yeni kadrolarına atanmış sayıldıkları tarih itibarıyla eski kadrolarına ilişkin olarak en son ayda aldıkları ek ders ücreti hariç olmak üzere ücret ve tazminat toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); yeni atandıkları kadrolara ilişkin olarak yapılan, ek ders ücreti hariç olmak üzere aylık, ek gösterge, ücret ve her türlü tazminat ve benzeri ödemelerin toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atanmış sayıldıkları kadro unvanlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla kendi istekleriyle başka kurumlara atananlara fark tazminatı ödenmesine son verilir. Bu maddeyle değiştirilen Bakanlık Müşaviri kadrosu boşalması halinde herhangi bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.

Kaldırılan Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkanlığına tahsis edilen kadrolar ile birinci fıkra dışında kalan diğer personel ve Başkanlıkta kullanılan her türlü taşınır, dosya, yazılı ve elektronik ortamdaki her türlü kayıt ve diğer dokümanlar herhangi bir işleme gerek kalmaksızın Personel Genel Müdürlüğüne devredilmiş sayılır.

Diğer mevzuatta Maliye Yüksek Eğitim Merkezi Başkanlığına yapılan atıflar Maliye Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğüne yapılmış sayılır.”

 

MADDE 74- 10/9/2014 tarihli ve 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanunun 145 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“b) 10 uncu maddesi ve 11 inci maddesiyle 4734 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkraları 11/1/2015 tarihinde, 11 inci maddesiyle 4734 sayılı Kanuna eklenen ek 8 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları 11/7/2015 tarihinde,”

 

MADDE 75- Bu Kanunun 11 inci maddesi, bu Kanunun yayımı tarihini izleyen ay başından, 48 inci maddesi 13/5/2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

MADDE 76- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

 

 

 

 

(1) SAYILI LİSTE

KURUMU: ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: MERKEZ

 

İPTAL EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplam

GİH

Avrupa Birliği Koordinasyon Dairesi Başkanı

1

1

1

TOPLAM

1

1

 

 

(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: TAŞRA

 

İPTAL EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplam

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürü

1

1

1

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdür Yardımcısı

1

3

3

TOPLAM

4

4

 

 

(3) SAYILI LİSTE

KURUMU: ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: MERKEZ

 

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplam

GİH

Avrupa Birliği ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanı

1

1

1

TOPLAM

1

1

 

 

(4) SAYILI LİSTE

KURUMU: ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: DÖNER SERMAYE

 

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplam

GİH

Işletme Müdür Yardımcısı

1

1

1

GİH

Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni

6

5

5

GİH

Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni

7

5

5

TH

İstatistikçi

7

1

1

TOPLAM

12

12

 

 

(5) SAYILI LİSTE

KURUMU: ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: TAŞRA

 

İHDAS EDİLEN KADROLARIN

Sınıfı

Unvanı

Derecesi

Serbest Kadro Adedi

Toplam

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanı

1

1

1

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkan Yardımcısı

1

2

2

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkan Yardımcısı

2

1

1

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı Bölge Laboratuvar Müdürü

1

4

4

GİH

İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı Bölge Laboratuvar Müdürü

3

4

4

GİH

Şube Müdürü

1

2

2

GİH

Şube Müdürü

2

2

2

GİH

Şube Müdürü

3

1

1

SH

Uzman Tabip

2

2

2

SH

Uzman Tabip

1

2

2

TOPLAM

21

21