HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken, Soma ve Ermenek'teki maden katliamlarından ötürü Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru önergesi verdi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a verilen gensoru önergesinin gerekçesi şu şekilde:

"AKP hükümetleri boyunca, Türkiye’nin temel sorunları çözülmediği gibi daha da derinleşmiştir. Bu sorunların başında, enerji alanındaki rantçı ve gayri insani üretim politikaları gelmektedir.

Türkiye, alternatif enerji kaynakları bakımından oldukça avantajlı bir ülke olmasına rağmen bunlardan yararlanmamış, aksine HES, nükleer santral ve fosil kaynaklar gibi canlı yaşamına kasteden ve doğal dengeyi bozan kaynaklara, ilkel üretim yöntemleriyle yönelmiştir.

13 Mayıs 2013’de Soma’da yaşanan maden faciasında 301 işçi hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, Soma’dan önce olduğu gibi sonrasında da ilgili bakanlık sorumluluğu altındaki bu alana ilişkin hiçbir önleyici adım atmamıştır. Partimiz başta olmak üzere muhalefetin yapısal çözüm önerileri getiren tekliflerini reddedilmiş, uzmanların, ilgili sendikaların öneri ve uyarıları dikkate alınmamıştır.

Soma katliamının üzerinden henüz 6 ay geçmeden bu kez de Karaman’ın Ermenek ilçesinde bulunan madende 18 işçi madende sular altında kalmış ve akıbetleri halen belirsizdir. Aynı günlerde Bartın’da 2, Zonguldak’ta da 1 maden işçisi göçük altında kalarak can vermiştir.

Ermenek’de meydana gelen elim kazanın üzerinden bir haftayı aşan bir zaman geçmesine karşın, halen 18 işçiye ulaşılamamış olması, bakanlığın, bu gibi hayati durumlara karşı bir hazırlığının olmadığını, işçi sağlığı ve can güvenliğini tamamen göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Emekçisine ölümü reva gören bu siyasal ve etik anlayışın, toplumsal adalet açısından ne denli sakıncalı olduğu gerçeği yaşadığımız bu facialarla bir kez daha ortaya çıkmıştır.

3213 sayılı Maden Yasası 4. maddesinde madenlerin, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde hakların bölünmemesi ilkesi kabul edilmiş olmasına rağmen, ilgili bakanlık rödövans uygulamalarıyla maden çıkarma ve satış haklarını özel kişilere bırakmış, aralarında madencilik alanında uzman sadece 8-10’u geçmeyen şirketin bulunduğu 200’den fazla rödövansçı taşeron şirkete müdahale etmeyerek bu iş cinayetlerinin önünü sonuna kadar açmıştır.

Soma katliamının ardından gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin uygulamada ortaya çıkaracağı sorunlar görmezden gelinmiş, gerekli önlemler alınmadığı için, işverenin, ortaya çıkan ek maliyetleri çalışanlara yansıtmasına izin verilmiş, hiçbir bilimsel çalışmaya tabi tutmadan Ermenek’de rezerv tükendiği için kapanan madenlerin hemen yanında ocak çalıştırılmasına göz yumarak madencilerimizin canı pahasına bu alanları sermaye için tam bir ilkel birikim zeminine çevirmiştir.

Maden ruhsatlarının neredeyse hepsinin iktidar partisine yakın veya organik ilişki içinde olanlara verilmesi tesadüfi olmadığı gibi, iktidarın bu yöntemlerle yandaş sermaye yaratma politikasını sonucunda genel piyasa dengesi bozulmuş, sermayenin karşılaması gereken maliyetler emekçiler omuzlarına yıkılarak emek sermaye dengesi sermaye lehine radikal bir şekilde dönüşmüştür.

Enerji politikalarında sürekli sermayenin önceliklerini dikkate alan Sayın Yıldız, gelişmiş ülkelerdeki madencilik uygulama ve mevzuatını dikkate almamıştır. TBMM bünyesinde kurulan maden araştırma komisyonu raporları başta olmak üzere, çok sayıda bilimsel rapor görmezden gelinmiş, katliamdan hemen önce muhalefet vekillerinin feryadına kulak tıkanmıştır.

Madenlerde gerekli düzenlemeleri yapmayan, madencileri işverenin insafına terk eden, yer altı maden kaynaklarını sermaye lehine yasaları hiçe sayarak sermayeye peşkeş çeken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner YILDIZ’ ın, emekçilerin can güvenliği ve çalışma koşulları için işgal ettiği mevkiden istifa etmesi, toplumsal, ahlaki ve demokratik bir zorunluluk halini almıştır."

HDP'nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik için verdiği önergenin gerekçesi ise şöyle:

"Türkiye’de 1980 darbesinin ardından girilen noeliberal siyaset kulvarı, AKP hükümetleriyle birlikte daha derinleşmiş ve bugün Türkiye halkları ve emekçi sınıflara ağır faturalar çıkarmış, çıkarmaya devam etmektedir. Piyasalaşma ve esnek üretim modellerinin yaygınlık kazandığı bu dönemde, AKP iktidarlarının Türkiye emekçi halklarını içine çektiği durum, tam bir kölelik düzeniyken 12 yılda en az 14 bin emekçi çalışırken hayatını kaybetmiştir.

Bu politikaların en büyük faturasını çalışan emekçi kesimler her gün canlarıyla öderken, bu konuda önlem alması gereken ve çalışanların can güvenliğine yönelik politikalar üretmesi gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı vurdumduymaz tavrını sürdürmektedir.

13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan bir madende meydana gelen hazin olay neticesinde 301 madencimiz hayatını kaybetmiş çok sayıda madenci de yaralanmıştı. Soma faciası kuralsız, düşük ücrete dayalı, sermayenin azami kar hırsının varacağı boyutları en açık şekliyle gösteren elim olaylardan biriydi. İlgili bakanlık ve siyasi sorumlular, binlerce madencinin Soma benzeri birçok faciadan sonra ortaya çıkan toplu ölümlerden hiçbir ders çıkarmamış, gerekli tedbirler ve yasal önlemler alınmamıştır.
Durdurak bilmeyen maden facialarından biri de geçtiğimiz 28 Ekim tarihinde Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaşanmıştır. Soma sonrası meydana gelen ve 18 maden işçisinin akıbetinin halen netleşmediği Ermenek’de yaşanan bu facia başta olmak üzere, madenlerde yaşanan sayısız bu tür toplu işçi katliamı, çalışma hayatının insan hayatı için büyük riskler taşıdığını ve bu alana ilişkin herhangi bir önleyici politikanın devreye konmadığını bir kez daha göstermiştir.

İşyeri denetimleri etkin olarak yerine getirilmemiş, yaşam odaları oluşturulmasına dönük çalışmalar yapılmamış, işçilerin şikâyetleri yok sayılmış, çalışanların sosyal ve ekonomik haklarından mahrum vaziyette işverenin inisiyatifine terk edilerek, emekçi katliamının yolu daha fazla açılmıştır.

Bakan Faruk ÇELİK’in, Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden faciası sonrasında ifade ettiği "Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor" demesi ise tam bir itiraftır. Sayın Bakan bu konuya ilişkin halen kamuoyunu ikna edici bir açıklamada bulunmamıştır. Bu açıklama AKP iktidarının ve Sayın Faruk ÇELİK’ in başında olduğu bakanlığın, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiğini göstermiştir.
Geçtiğimiz Mayıs ayıdan bir konuşmasında “taşeron sistem emeğin sömürüsüdür” diyen Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk ÇELİK’, bu itirafına rağmen sorumluluğu altında bulunan bu alana ilişkin iyileştirici adımlar atmamıştır. Bu durum, Sayın Bakan’ın ya siyasi olarak irade sahibi olmadığı ya da doğruları sadece toplumsal manipülasyon ve oyalama aracı olarak kullandığını göstermektedir. Her iki ihtimal de odlukça vahimdir.
Aynı zamanda sayısı 4 milyon dolayında olan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları da halen çözülmemiş, milyonlarca kadın, çocuk ve genç her gün ayrımcılığa ve sömürüye maruz bırakılmaya devam edilmektedir. En son Isparta’da kaza yapan araçtaki çoğu kadın ve çocuk 18 mevsimlik tarım işçisi hayatını kaybetmiştir. Bu tür kazalarda bugüne kadar binlerce tarım işçisi hayatını kaybetmesine rağmen bu durum ilgili bakanlığın gündemine dahi girmemiştir.

İşyeri denetimlerinin yetersizliği ya da hiç yapılmaması işçi ölümlerini daha da arttırırken, iş yeri denetçilerinin halen kamusal bir güvenceye kavuşturulmaması ve maaşını aldığı işyerini denetlemesinin istenmesi cehalet değilse tam olarak ilgili bakanlığın sermayeyle işbirliğidir.

Bütün bu yaşananların net bir şekilde orta koyduğu, Sayın Faruk ÇELİK’in böylesine kritik bir alanda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini layıkıyla ifa edemeyeceğidir."

05.11.2014