Hukukun hak ve adalet ile olan tüm bağlarına rağmen, ne yazık ki ülkemizde hukukun esas işlevi, halen devlet iktidarını daha da pekiştirip toplumsal alanı gittikçe daraltan bir rol üstlenmesidir. İçinde bulunduğumuz süreçte kamuoyunda da yoğun yer bulduğu üzere hukuk kavramı en az iktidar ve politika kavramı kadar muğlak, çarpıtılmaya oldukça müsait, kafa karışıklığının en çok işlendiği bir alan konumundadır.

Nitekim 2009 yılından bugüne devam eden ve gayrimeşru olduğuna tüm kamuoyunun ikna olduğu KCK yargılamaları, Roboski katliamına gelen takipsizlik kararı, Paris katliamının faillerinin halen bulunamamış olması, Gezi eylemleri sırasında kolluk tarafından öldürülen gençlerimizin ve çocuklarımızın katillerinin, bırakalım cezalandırılmasını, silah tutmaya devam etmeleri, cezaevlerinde ölümlerini bekleyen yüzlerce hasta tutsağın tüm yasalara ve haklara rağmen serbest bırakılmaması, 90’ların üzerine karabulut gibi çöken devlet terörüne karşı açılan soruşturmalarda katliam faillerinin aklanması, usulsüz bir şekilde ormanları ve dereleri katleden yapılaşmalar, barajlar ve elbette her gün bir yenisi eklenen kadın ve nefret suçu içeren cinayetlerin cezasız kalması… vb. bir çok örnekten de anlaşılacağı üzere ne yazık ki Ülkemiz topraklarında halen eşitlik, hak ve adalet kavramlarından azade bir şekilde hukuk uygulanmaktadır. Elbette içinde bulunduğumuz hukuk sistemindeki tüm bu zafiyetlerde evrensel değerlere ulaştırılmamış yasaların olduğu kadar bu yasaları uygulayanların da “bağımsızlıklarının (!)” payı vardır. Nitekim kuvvetler ayrılığının halen oturmadığı ülkemizde hemen her gün adli birimlerin tamamı talimatlarla soruşturmaları başlattıklarını ve yine talimatlarla bu soruşturmaları sonlandırdıklarını adeta kör göze parmak sokarak söylemektedirler. Ayakkabı kutularından çıkan paralardan tutalım da boşaltılamayan para dolu odalara kadar ayan olan suçlarda adli merciler adil ve tarafsız olmadıklarını tüm Türkiye ye göstermişlerdir.

Bütün bunlarla birlikte Dünya Barış Gününe denk gelen yeni adli yılın bizlere ne getireceğinden ziyade ne getirmesi gerektiği önemlidir. İçerisinde bulunduğumuz Ortadoğu Coğrafyasında bugün Mezopotamya halkları var olma savaşı vermektedir. Bizler sınırlarımızda yaşanan bu katliama elbette sessiz kalmamakla birlikte Türkiye Devleti’nin; Anadolu ve Mezopotamya halklarına tarihsel bir özrü olması gerektiği düşüncesiyle, kalıcı barışın inşa edilmesi için, barış için atılacak adımların ve yasal güvencelerin ertelenemez bir dönüme geldiğini tekrar söylüyoruz.

Topraklarımızda toplumsal demokrasinin oturabilmesi için Türkiye Devleti’ne çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu kapsamda yeni bir anayasa tartışmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Kimliklerin, dillerin, inançların, yaşam haklarının reddedildiği mevcut Anayasa’da yapılacak yerinde düzenlemeler şüphesiz demokratik bir hukuk devletinin hak ve adalet misyonları ile yoğrulması anlamını taşıyacaktır.

Adil ve tarafsız bir yargının varlığından ziyade yargının var olup olmadığının sorgulandığı bu günlerde her zaman olduğu gibi 2014/2015 adli yılında da hukukun herkese eşit uygulanması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Adaletin ve adil yargılamanın olmadığı yerde hukuktan söz etmek mümkün değildir. Vatandaşın devletin yargı mercilerine olan güveninin hiç bu kadar yerle bir olmadığı böylesi bir dönemde göstermelik törenlerle değil gerçekten sorunların tartışıldığı, çözüme kavuşturulduğu buluşmalara ihtiyaç olduğu vurgusuyla bizler Halkların Demokratik Partisi olarak eşitlik, hak ve adalet kavramlarını barındıran, adil yargılamanın gereğini yerine getiren, tarafsız ve bağımsız bir yargı için herkesi sorumluluk almaya davet ederek, devleti koruyan değil vatandaşı koruyan bir yargı sisteminin herkesin hakkı olduğunu bir kez daha belirtiyoruz.

HDP Eş Başkan Yardımcısı
Meral Danış Beştaş
1 Eylül 2014