HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, Suriyeli kadın mültecilerin yaşadıkları ve savaş suçu olarak kabul edilen cinsiyete dayalı şiddetin araştırılması ve konuyla ilgili acil önlemlerin alınması için Meclis'e araştırma önergesi verdi.

Baluken önergesinde Suriye'nin Dera kentinde Mart 2011’de başlayan isyanın bir iç savaşa dönüştüğü üç yıllık süreçte, 2,5 milyondan fazla Suriyeli, sığınmacı/ilticacı olarak çeşitli ülkelere göç ettiğini belirterek, BM verilerine göre bu süre içerisinde 120 binden fazla insan katledilirken, 3 yılı aşan çatışmalı süreç boyunca 100 binlerce insan işkenceye ve binlerce kadın tecavüze maruz kaldığını ifade etti. Önergede AFAD’ın son verilerine göre Türkiye’de 22 geçici barınma merkezinde yaklaşık 220 bin sığınmacının yaşadığının ve bu sığınmacıların 107 bini kadınlardan oluşurken, 18 yaş üstü kadın sığınmacı sayısının 50 bini aştığı kaydedildi. Önergede, kadınların birçoğunun savaşta eşlerini kaybettiği ifade edilirken, söz konusu verilere göre, kamp dışında yaşayan sığınmacı sayısının ise 667 bin olduğu belirtildi.

HDP Grup Başkanvekili Baluken'in verdiği önergenin gerekçesi şu şekilde;
"Evrensel insanlık tarihinde hep odak rolü oynayan Ortadoğu’nun yaşadığı uygarlık krizi derinleşerek büyük sorunlar üretmeye devam ediyor. Neo-liberal yayılmacılığın Ortadoğu’nun her köşesine nüfuz etme arayışıyla ortaya çıkan hegemonya savaşlarına eşlik eden mezhep salgınlarının da katkısıyla kan deryasına haline gelmiş Suriye’deki iç savaş, üçüncü yılını geride bırakmış durumda. Suriye, kan gölüne dönmüş Ortadoğu’nun en derin noktasını oluşturuyor. Mart 2011’de Dera’da başlayan isyanı kendi lehine dönüştürme gayretinden hiç vazgeçmeyen egemen güçler kısa bir süre içerisinde Baas diktatörlüğünü çözeceği öngörüsünden hareketle Türkiye’ye derin misyonlar biçtiler. Bütün dış politikasını bu öngörü üzerine kuran Türkiye, yanlıştan dönmeme politikasını inat ve ısrarla devam ettiriyor. “Derin strateji” olarak takdim edilen Türk dış politikasında Suriye büyük bir kara deliğe dönüşmüş durumda.

İçeride ve dışarıda sürekli sorun üreten derin stratejiyle ilgili en son Suriyeli kadın mültecilerin yaşadıkları trajedi gündeme geldi. Mazlum Der Kadın Çalışmaları Grubu koordinatörlüğünde Suriyeli kadın mültecilerin yaşadıkları bu trajedi 52 sayfalık raporla kamuoyuna takdim edildi.

Mezkur raporda belirtildiği üzere “BMMYK ve Türkiye verilerine göre, bu süreçte ülkeye ilk olarak 29 Nisan 2011 tarihinde giriş yapan Suriyeli sığınmacı sayısının 22 sığınmacı kampında 200 bini, kamp dışında 600 bini aştığı, toplamda ise 800 bine ulaştığı belirtilmektedir. Resmi verilerin çok üstünde olan ve yaklaşık yüzde 80’ini kadın ve çocukların oluşturduğu sığınmacı nüfusunun 1 milyonu aşması öngörülmektedir.” Denilmektedir.

Yine aynı raporda “ genel olarak tespit edilen sorunlar; barınma, sağlık ve beslenme koşullarının yetersizliği, çocukların eğitim ve psiko-sosyal destek hizmetlerinden mahrum olmaları, kültürel farklardan kaynaklanan sosyal uyum sorunları ile sosyal dışlanma, emek sömürüsü, kadınların fuhuş sektöründe ve ticarete dönüşen gayri resmi evlilikler aracılığıyla cinsel istismarı ile kadınlara yönelik tacizler olarak dikkati çekiyor. Kamp dışında yaşayan sığınmacılar için tüm bu sorunlara yönelik herhangi bir sosyal destek mekanizması ise bulunmuyor.” İfadelerine yer verilmektedir.

Yine medyaya yansıyan haberlerde “Suriyeli kız çocukların üçüncü dördüncü eş olarak alınmaları, muta nikâhları ile bir geceliğine satılmaları, kaçak olarak çalıştıkları işyerlerinde patronlar tarafından cinsel tacize uğramaları” gibi birçok korkunç iddiaların varlığından söz ediliyor.

Uzun zamandır mülteci kamplarında bizzat askerî ve sivil görevlilerin oluşturduğu fuhuş çetelerinin de bulunduğu bir başka iddia. Gaziantep’te çalışan Suriyeli kadın aktivist Raja Altalli tarafından da dillendirilen iddianın boyutu yaşanan dramın anlaşılması açısından oldukça önemli. “Fuhuş olduğunu biliyoruz. Son olarak Kilis’te bir zihinsel özürlü Suriyeli kadın mültecinin pazarlandığını duyduk. Ama son derece hassas konular olduğu için kimse konuşmak istemiyor.”

Mazlum - Der’e konuşan Batman Barosu Kadın Hakları Komisyonu üyesi Av. Seçil Erpolat ise, Batman’da da komisyoncular aracılığıyla küçük yaştaki Suriyeli kızların imam nikâhıyla yapılan ve ticarete dönüşen evlilikler yapılarak istismar edildiğini belirtiyor ve karşılaştıkları adli vakalardan ve duyumlardan elde ettikleri bilgileri aktarıyor.

“Bütün devletler uluslararası sözleşmelerle de teminat altına alındığı üzere ülkelerine sığınan/iltica eden insanlar için temel yaşam koşullarını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük gereğince sığınmacı kadın ve çocukların güvenlik, bakım, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanması öncelikle esastır.”

"Toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle toplumda dezavantajlı konumda olan kadınların, sığındıkları ülkelerde “sığınmacı kimliği” ile yaşadıkları sosyal, fiziksel, psikolojik sorunlarla birlikte “cinsiyet kimliği” ile yaşadıkları travmalar ayrıca ele alınması gereken bir olgu” olduğundan hareketle bir savaş suçu olarak kabul edilen cinsiyete dayalı şiddettin araştırılması büyük bir önem arz etmektedir."

06.06.2014