HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, adı yolsuzluklara karışan bakanlar hakkında verilen soruşturma önergeleri üzerine TBMM genel kurulunda konuşma yaptı.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5'inde başlayan görüşmeler 6'sına sarkmış ve sizler de hayli yorgun durumdasınız.

Öncelikle, burada soruşturma konusu olan bakanlarla ya da suçlarla ilgisi olmayan bir değerli insandan söz etmek istiyorum. 2011'in 5 Mayısında aramızdan ayrılan değerli devrimci, aydın ve hukukçu, 68 gençliğinin sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanan gençlerin avukatı Halit Çelenk'i sevgiyle, saygıyla anıyorum. Demokrat kimliğiyle zorbalığa, baskılara boyun eğmemiş, hep dik durmuştur.

Yine, kırk iki yıl önce ülkemiz gençlik hareketin önderleri, devrimci gençler Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan "Bağımsızlık, özgürlük ve kardeşlik" diyerek idam sehpasına çıktılar. O günden bugünlere halklarımızın gönlünde, işçilerin, gençlerin, kadınların mücadelesinde yaşadılar, yaşatıldılar. Türk, Kürt ve her milliyetten Türkiye gençliği, Denizler ve tüm devrimci gençlerin ideallerinin, devrim ve sosyalizm kavgalarının devamcısı olarak mücadelelerini sürdürüyor. Onlar hep yaşayacak, idamlarını onaylayanlar ise hep lanetlenecekler.

Dört bakan hakkında görüşülmekte olan soruşturma önergesi halktan saklanmak istendi. Cumhuriyet tarihinin en ciddi ve kapsamlı devlet krizini yaratan yolsuzluk soruşturmasının gözlerden uzak yapılması elbette mümkün değildi ve bütün ülkenin gözü bugün sürmekte olan bu görüşmelerde.

Son aylarda yaşananları bir yolsuzluk hikâyesinden öte devlet yönetiminin antidemokratik, despotik bir yeniden yapılanma süreci olarak nitelendirmek doğru olacaktır. 19 Mart 2014'te verilen 4 bakan hakkındaki soruşturma talebi yeniden görüşülürken AKP Hükûmetinin ekonomik temelinin bu rant ve paylaşım üzerine kurulu olduğu da ortaya çıkacaktır, çıkmaktadır. Aslında bu kirli ortaklığın temeli çatlamıştır, çöktüğünde de Hükûmetin göçtüğü de görülecektir. Eksik olarak gördüğümüz ise bütün bu organize işlerin başındaki siyasi şahsiyet Başbakan için fezleke hazırlanamıyorsa aslında bu yargı üzerindeki siyasi baskının göstergesidir. Konumuz yolsuzluk, rüşvet ve yüz kızartıcı suçlardır. Yüz milyon dolar rüşvet, el değiştiren milyon dolarlar, sıfırlanan avrolar, bunlar karşısında sunulan imtiyazlar, haksız servetler yani kişisel ilişkiler değil, kamusal yetkilerle siyasal güç eşliğinde organize suçlardır görüştüğümüz.

Yolsuzlukların üzerine gidilmesinin miting meydanlarından doğru büyük gürültü ve baskıyla "Darbe yapılıyor." söylemiyle bastırılması ve itibarsızlaştırma söz konusudur. Oysa ki olanlar hükûmet yıkmak ya da darbe yapmak değil, Türk Ceza Kanunu'nda karşılığı olan suçlar ve Anayasa'da tarifi yapılan bir soruşturma çerçevesinde hesap verilmesi, Meclis denetimidir. Ortada yolsuzluk, edepsizlik ve pişkinlik vardır. Günümüzün memleket tablosu ile bu Hükûmet yönetiminin suçlarının doğrudan bağlantısı vardır. Hükûmetin 1 Mayıs yasakçılığı ve işçiler, gençler üzerindeki şiddeti bu hesap sormayı önlemek içindir. Tamamen keyfî ve despotça gösteri ve bayram hakkının gasbedilmesi, İstanbul'un açık hava hapishanesine dönüştürülmesi Başbakanın insan hakları suçlarına yeni bir çentik atması anlamındadır. Çocuklar üzerindeki şiddet, tecavüz ve Adana Ceyhan Cezaevinde olduğu gibi 15 yaşındaki çocuğun duyulmak istenmeyen çığlıkları karşısında âdeta "kolay kaçış-ağır sonuç" anlamındaki idama sarılmak, bu gerçeklerin bastırılmasıdır. Çocuklarını koruyamayan bir düzen kendi suçunu örtbas etmek istemektedir.

Her gün üçer, beşer iş cinayetinde can veren çocuk ve genç işçilerin ölümü karşısında bakanlığın bugün topladığı iş sağlığı ve güvenliği konferansı acımasız, vahşi sömürünün ve kapitalist sistemin açıklarını örtmek için yapılmaktadır. Siyasi seçim barajlarını koruma ve fiilî başkanlık arzularının ilanı, halk demokrasisinin reddedilmesi dâhi bütün bunlar, yani Başbakanın direnci, hesap vermek istememesi, aslında bu kara düzenin sürmesi içindir.

17 Aralıktan bu yana soruşturmanın derinleştirilmesi ve gerçeklerin ayrıntılarının ortaya çıkması engellenmiştir. Adli mekanizmaya müdahale edilmiş, halkın bilgilenmesi çete, paralel devlet, komplo, darbe ve nihayet casusluk, vatan hainliği diyerek engellenmiş ve soruşturma yapan görevlilere örgüt suçlamasından soruşturma açılmıştır. Bu engellemenin en sonuncusu TOKİ dosyasından 60 kişi için takipsizlik verilmesini sağlamıştır. Bu süre içerisinde Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirilmiş, HSYK'yla yasaya müdahale edilmiş, havuz medyası oluşturulmuş, tutuklananlara sahip çıkılarak tahliyeleri sağlanmış, fezlekelerin Mecliste okunması engellenmiştir. İktidar ve güç sarhoşluğu içindeki siyasetçiler halkı âdeta cepte keklik görmüş, "Doğru olsa bile inanan yok." diyebilmiştir. Gerçekse kutu kutu paralar, kasalar, para sayma makineleri, "Benim sözlerim değildir." denilemeyen ama montaj, dublaj sözleriyle geçiştirilen dinleme kayıtları ve kara para ilişkileridir. Dinlemek, Başbakanın deyimiyle hareme, özel hayata girmek suç, hatta vatan hainliği de konuşmalarda geçen sözlerin hangi eylemin ürünü ve sonucu olduğunu konuşmaktan kaçınmak acaba nasıl bir suç gizleme hâlidir! Günah işleme özgürlüğü -biraz önce de konuşulan- bunu isteyenlerin en çok "Kefenin cebi yok!" türünden dinî destur kullanmaları, halkımızın dinî inançlarını istismarın bir başka hususudur.

Başbakana göre devletin kasasından çıkmıyorsa ortada yolsuzluk yoktur. Oysaki hukuki tanım açıktır: Kamu görev ve yetkisinin özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılması, yetki ve yasadan sapma, rüşvet ya da yasa dışı menfaat teminidir. İddia ve soruşturmaya göre Reza Zarrab'ın önüne yatanlar, ayet sallayanlar, kaçak altın çıkışı sağlayanlar, "Ben değil, asıl Başbakan istifa etmeli." diyenler, aslında bütün bu adı geçenler haksız menfaati sağlamışlardır.

Resmî evrakta sahtecilik, nüfus ticareti, rüşvet, gizliliğin ihlali. Bütün bunları gizlemek için sürgünler, soruşturmalar, medya yasakları, gazetecileri işinden etmek, tehdit ve korku salma, insanları vatan hainliğiyle suçlama. İşte, iktidarın yaptığı ve resmi budur; inkâr, saldırganlık, despotizm ve devlet sopası sallamak.

Cumhuriyet tarihinin sayılı yolsuzluklarının, tıpkı özelleştirmeler karşılaştırmasında olduğu gibi, son on iki yıllık, üç dönem AKP Hükûmetinde kat kat fazlasının gerçekleşmesi söz konusudur. Hizmet, yatırım diyerek kamu işlerinde kayırma, çıkar ve imtiyaz sağlama bu Hükûmetin alametifarikası olmuştur.

Son üç yılda 170 milyarlık kamu harcamasının nereye gittiğini Kamu İdare Kurulu dâhil kimse bilmiyor ama bilen var, Başbakan ve etrafındaki 15 müteahhit, holding. Vatandaşın nazarında "Yapıyorlarsa da Allah için hakkını veriyorlar." görüşü ne yazık ki yaygındır. Toplumun kimliği ve karakteriyle bu denli oynanmıştır.

On iki yıllık Hükûmetin tartışılan 60 yolsuzluk dosyası, özelleştirme politikalarıyla, hizmet alımlarıyla, kredi bataklarıyla, 50 kez değiştirilen, Kamu İhale Kurumu üzerinden adrese teslim ihaleleriyle, doğrudan Başbakanlığa bağlanan ve hesapları denetlenemeyen TOKİ inşaatlarıyla, Meclisten saklanan Sayıştay raporlarıyla Hükûmetin yakasında âdeta asılı durmaktadır.

Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğluyla yaptığı telefon görüşmesi aslında olanları anlatır mahiyettedir. 7 tane kilitli kasa oğlunun evinde bulunmuştur. Sayın Bakan oğlu tarafından arandığında ısrarla para miktarını sormuş ve tedbir almak istenmiştir. Bu denli büyük para miktarının ne danışmanlıktan ne ev satımından gelmediği ortadadır. Yolsuz şahıslara devlet güvencesi verilmesi, gerekirse önüne yatmak sermaye sınıfının ne yazık ki sefil siyasetinin itirafıdır. Normal demokratik hukuk devletinde bu dinleme tapeleri aslında hükûmeti de bakanları da tepeler. Böyle olup olmayacağını hep birlikte göreceğiz.

İnançların emrettiği "Çalmayacaksın.", "Öldürmeyeceksin.", "Yalan söylemeyeceksin." düsturuna uymayan bu devlet görevlileri her zaman olduğu gibi cezasızlık ve adaletsizlikle bu işten sıyrılacak mıdır? Soruşturmalar, Meclis denetimi ve yargı gerçeğin tecellisi için gereken demokraside olup olmadığının göstergesi olacaktır. Bütün bu suçlanan, hakkında iddialar olanlar için soruşturma açılmalı ve Yüce Divana sevkleri sağlanmalıdır.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

06.05.2014