Merkez Yürütme Kurulumuzun açıklaması:
12 Eylül Darbesi’nin 34. yılındayız. Bu darbenin yarattığı yıkımın sonuçları hala hükmünü koruduğu gibi, oluşturduğu kurumlar da varlığını sürdürüyor. Asla unutmayacağımız ve her zaman hatırlatacağımız bu darbenin gaddarlıklarının sadece yüz binlerce gözaltı, işkence, tutuklama, sürgün, idam, faili meçhul, yargısız infaz ve her türlü insanlık dışı muamele olmadığını biliyoruz.
Biliyoruz ki, günümüzdeki demokrasi dışı uygulamaların yarattığı bütün mağduriyetler; Kürt halkının meşru ve demokratik haklarının gaspından dolayı 30 yıldır süren ve 50 bine yakın insanın canını yitirdiği savaş; işçi haklarının gaspı, sendikasızlaştırma ve vahşi sömürü; örgütlenmenin önündeki tüm engeller; düşünce ve ifade özgürlüğünün çiğnenmesinin yarattığı tahribat bu darbenin sadece bazı pratik sonuçlarıdır. Demokrasi, adalet, özgürlük ve eşitlikten yana ne varsa tank paletlerinin altında ezilmesi; kadınların, gençlerin, Alevilerin, farklı etnik kimlikte olanların, farklı cinsel tercihi bulunanların ve bir bütün olarak toplumun kışla disiplini altına alınması bu darbenin ürünüdür.
12 Eylül, sadece bir darbenin adı değil, aynı zamanda, bugünkü otoriter yönetim anlayışının da adıdır. Daha geçtiğimiz günlerde Amasya’da, 12 Eylül döneminde işkence gören bir kişinin açtığı davada, işkenceyi ‘zaman aşımı’ gerekçesiyle aklayan bir karara imza atıldı. Evrensel hukuk kuralları ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin işkenceyi bir insanlık suçu olarak tarif etmesine ve zaman aşımı gerekçesinin işletilememesine rağmen, yerel mahkeme bu kararı alıyor. Çünkü, 12 Eylül hukuku, o dönemdeki işkencecileri, yöneticileri ve emir verenleri korumaya devam ediyor.
Biliyoruz ki, sadece darbeyi gerçekleştiren generallerden hayatta kalan ikisi hakkında değil, bu darbenin diğer iştirakçileri, yöneticileri ve işkencecileri hakkında da, işledikleri insanlığa karşı suçlardan davaların açılması ve mahkumiyetle sonuçlanması gerekiyor.
Cuntacı Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın 12 Eylül darbesinden mahkum olmaları bile, onların hazırladığı ve meşruiyeti ortadan kalkmış anayasa ve uzantısı yasalarla yönetilmemizi engellemiyor.
Bugün AKP de, 12 Eylül Anayasası’ndan, yasalarından ve kurumlarından faydalanarak kendi iktidarını sürdürüyor. Demokratik bir Türkiye’nin inşası için, 12 Eylül’ün Anayasası’nın ve onun uzantısı olan kurum ve yasaların tamamının aşılması gerekiyor.
Bu ülkede yaşayan insanların, farklı dil, kültür, kimlik ve inançlara sahip olduğunu, bunun bir zenginlik yarattığını tanımlayarak, bu farklılıkları anayasal güvence altına alan demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik, sosyal bir anayasa ancak 12 Eylül’ün izlerini silebilir. Anayasa’nın Başlangıç bölümü ve ilk 4 maddesi değiştirilerek; anadilinde eğitim ve anayasal yurttaşlık hakkı tanınarak, demokratik ve özerk bir yerel yönetim sisteminin imkanları yaratılarak 12 Eylül tarihin çöplüğüne atılabilir.
Halkların Demokratik Partisi olarak, 12 Eylül Anayasası’nın bütün kurumları ve hukuku ile ortadan kaldırılması, darbeden mağdur olanların zararlarının tazmin edilmesi için mücadelemizi sürdürüyoruz. 34 yıl sonra, bir kez daha, 12 Eylül dönemini yaşatan asker ve sivilleri, o dönemi destekleyenleri, onun parçası olarak işlev görenleri ve o politik zihniyetleri lanetliyoruz.
HDP Merkez Yürütme Kurulu
12 Eylül 2014