HDP Tarım Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

1-2 Aralık'ta Mersin'de gerçekleştirdiğimiz Tarım Sempozyumu'nun sonuç bildirgesi:

Türkiye’de tarım alanı iki önemli etkenin baskısı altındadır. Bir yandan küresel neo-liberal saldırı etkisiyle özelleştirme-mülksüzleştirme öte yandan Kürt meselesinde çözümsüzlük politikaları etkisiyle  göç ettirmeve tarımsal istihdamda çözülme bir bütün olarak tarımsal süreçleri olumsuz etkilemektedir.

Ülkede yaşanan ekonomik kriz, en çok küçük üreticileri yoksullaştırmakta ve üretim alanlarını daraltmaktadır.Bu kapsamda yaşanan tekelleşme, bir yandan küçük ve orta ölçekli üretimi bitirme eğiliminde iken öte yandan çiftçi ve köylüyü topraksızlaştırarak göç, gıda, konut, işsizlik ve yoksulluk gibi toplumsal sorunlara yol açmaktadır.

Gıda güvenliği ve güvencesi konusunda son yıllarda artan sorunlar, tarım alanının önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Bir yandan kitlesel açlık devam ederken öte yandan sağlıksız beslenme nedeniyle obezite gibi sorunlar, başta çocuklar olmak üzere toplumu tehdit etmektedir.

Köylülüğün ve küçük/orta ölçekli üreticiliğin tasfiye edilmesi kendi besinini üreten kapsamlı “özgür bir nüfusun” tasfiyesi ve gıda açısından bağımlı hale getirilmesiyle sonuçlanmaktadır. Gıda üretimi gittikçe uluslararası tekellere teslim edilmekte ve bu durum gıda egemenliğini, gıda güvenliği/güvencesini tehdit etmektedir. Köylülük yok edilmektedir. “Köylü; gıdasının çoğunu üretebilen,  yumurtasını, yoğurdunu ekmeğini üreten, suyu çeşmeden içendir.” Bu nedenle sağlıklı gıdaya erişimde sorun yaşanmaktadır. Küçük üreticiler ürünlerini işleyebilecekleri, ayrıştırabilecekleri özel işlem alanları bulmakta zorluklar yaşamaktadırlar.

Türkiye’de birçok bölgeye özgü tarımsal sorunlar günden güne yoğunlaşıyor. Çukurova’da tarım; endüstriyel tarımın ilaç, gübre ve sulama tehdidi altındadır. AKP’nin yanlış kentleşme ve konut politikaları, göçle gelen nüfus baskısı tarım alanlarını yok ederken çitçileri de yoksullaştırıyor. Başta termik santraller olmak üzere enerji politikalarının tarımı tehdit ettiği görülmelidir.

Tarım ve gıda alanında yaşanan krizin, işsizliğin ve mülksüzleştirmenin en önemli nedenlerinden biri; Kürt meselesinde çözümsüzlük politikalarının tarım üzerindeki etkileridir. Dört bine yakın köyün insansızlaştırılması, yıllarca süren sokak, mera ve yayla yasakları,  kasıtlı çıkarılan orman yangınları, güvenlik barajları gibi Kürt kentlerinde uygulanan ekolojik-kırım politikaları tarım alanını vurmaktadır.

Hem nitel hem de nicel azalış ile sonuçlanan bu uygulamalar iç göçü sürekli hale getirirken ülke içerisinde de yapısal birçok sorunu ortaya çıkardı.Bu kapsamda iç göçü önleyecek tedbirlerin alınması ve kırsalda üretimin maddi koşullarının sağlanması gereklidir.

Tarıma yönelen tehditlere karşı kırsal örgütlenme modellerinin incelenmesi ve geliştirilerek uygulanması bir zorunluluk halini almaktadır. Aracı ve komisyoncuların aradan çıkartıldığı üretici ve tüketici kooperatiflerinin oluşturulması tarım alanını rant alanı olmaktan çıkaracaktır. Gıda fiyatlarındaki fahiş artışlara rağmen çiftçilerin yoksullaştığı bu süreçte hem çiftçi emeğinin korunması hem de gıda güvenliği/güvencesini sağlamak amacıyla gıda topluluklarının kurulması sağlanmalıdır.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) “Tarladan Tabağa, Üretimden Yönetime; Alternatif Bir Tarım ve Gıda Politikası  Mümkün mü? Şiarıyla 1-2 Aralık 2018 tarihinde Mersin’de çiftçilerin, üreticilerin, tüketicilerin, sendikaların, mesleki birliklerin, odaların, kooperatif temsilcilerinin ve akademisyenlerin katılımıyla kapsamlı bir tarım sempozyumu düzenledi.  

Sempozyum sonuç bildirgesi ve tarımsal sorunlara çözüm önerilerimiz aynı zamanda alternatif bir tarım politikası oluşturma amacındadır. Sempozyumda yapılan tartışmalar kapsamında tarım alanında yaşanan birçok sorunun, mevcut durumdaki tekelci, rantçı, doğaya ve topluma karşı olan neoliberal tarım politikalarının sonucu olduğunu açığa çıkardı. Mevcut durumdaki neo-liberal saldırılar göz önüne alınmaksızın çözüm arayışlarının geçersiz olduğu ifade edildi.

Tarım alanında ürün ve bölge bazlı güncel sorunların daha sonraki çalışmalarda ayrıntılı ele alınması ihtiyacını da ortaya koyan tarımsempozyumumuzun bir “çatı çalışması” kabul edilip; ürün ve sektör bazında çalıştaylar yapılması önerildi. 2019 yılı içerisinde başta kooperatifçilik olmak üzere hayvancılık, hububat, pamuk, narenciye, meyvecilik, sebzecilik, , arıcılık, fındık-çay gibi her bölgeye özgü ürünlere yönelik  çalıştaylar yapılması kararlaştırılmıştır.

Çalıştaylarda bu konulara ilişkin yaşanan yapısal sorunlar ele alınacak ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri yerel yönetimlere bir perspektif olarak sunulacaktır.

Ekolojik, demokratik, doğaya ve topluma zarar vermeyen, emekçinin haklarını koruyan tarımsal üretimde kadın erkek eşitliğini gözeten ve yurttaşlar için gıda sorununu çözen bir tarım politikası ihtiyacı zorunlu hale geldi. Parti olarak tarımsal üretim politikamızın amacı rantçı ve tekelci bir sermaye birikimine hizmet eden mevcut durumu açığa çıkarmak; insanlar için erişilebilir gıda sağlamak ve açlık sorununu gidermek olacaktır. Tarım alanında hem üretimde hem de tüketimde mono-kültür dayatması hem üreticiler hem de tüketiciler tarafından reddedilmelidir. Kendi habitatından beslenen girdiler üzerine “oto-üretimi” esas alan bir tarımsal üretim yaklaşımı, iyi bir başlangıç olacaktır. HDP tarım sempozyumundan gelen öneriler aşağıda ifade edilmiştir.

Genel Öneriler
1-    Yerelde üretilen ürünler için ithalat yasaklanmalıdır. AKP döneminde ette, hububatta, tohumda ve diğer birçok başlıkta hem üretimde hem de tüketimde artan dışa bağımlılık azaltılacaktır. Bu şekilde yerli üretici korunurken yerli üretim de teşvik edilecektir.
2-    Köylere geri dönüşün etkin ve yeterli düzeyde gerçekleştirilmesi için gerekli sosyo-ekonomik koşullar oluşturulmalıdır.
3-    Göç veren bölgelerde mevsimlik işçi göçünün önlenmesi için bölgede tarımsal üretim teşvik edilmelidir.
4-      Mayınlı araziler temizlenerek topraksızlara tahsis edilmelidir.
5-    Tarımsal üretim ve hayvancılık ile ilgili destekler en az beş yıl gibi uzun dönemleri kapsayacak şekilde düzenlemelidir.
6-    Doğal arıcılığın geliştirilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir.
7-    Tarım alanlarının imara açılarak sanayileşmesini önlemek için mevcut tarım alanları “Tarımsal SİT” alanı ilan edilmelidir.
Yerel Yönetimlere dair öneriler;
8-    Yerel yönetimler, kendi bünyesinde veya kullanabilecekleri arazilerin kullanım hakkını topraksızlara, mevsimlik tarım işçilerine, zorunlu göç etmiş ailelere tarımsal üretim amacıyla tahsis etmelidir.
9-    Tarım İl Müdürlükleri, Ziraat Odaları gibi mevcut kamu kurumları tarımsal alanın ihtiyaçlarına yanıt verememektedir. Bu bağlamda belediyeler kendi bünyesinde; Tarım müdürlükleri ve bunlara bağlı kooperatif başkanlıkları kurmalı, uzman kadrolarla  üretimi desteklemelidir. Tarım, gıda, su vb. alanında üretimi ve tüketimi ilgilendiren tüm başlıklarda bu birimler yetkilendirilebilir. Yerel yönetimler çiftçinin eğitimi ve danışmanlığını yapacak bir misyon üstlenmelidir.
10-Yerel yönetimler, et-süt-balık-bal entegre tesisleri, soğuk hava depoları,  gibi temel hizmetler üretmeli veya üretilmesi için destekler sağlanmalıdır.
11-Yerel yönetimler, kooperatiflerin ve birliklerin kolektif katılımına açık, güvenli gıda ve ürün pazar yerleri oluşturmalıdır. Üreticilerin buralara ürün nakliyatı ve ulaşımı için destekler sağlamalıdır. Aracıları ortadan kaldıran üreticiden tüketiciye doğrudan bir pazarlama ağı oluşturulmalıdır. Üreticinin sağlıklı ürettiği, tüketicinin de sağlıklı tükettiği bir sistem oluşturulmalıdır.
12-Kooperatiflerin ürettikleri ürünlerin etiketlenmesi, paketlenmesi, ambalaj ve analizlerinin yapılması gibi maliyet gerektiren konularda sorunlar yaşanmaktadır. Yerel yönetimler bu tür maliyeti gerektiren ara işleri üstlenmelidir.
13-Arazilerin imara açılması sonucu mera alanlarında da daralmalar yaşanmaktadır. Mera arazileri yanlış kullanım ve bakımsızlık yüzünden vasfını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.  Meralarda ıslah çalışması yapılmalıdır. Yerel yönetimler mera alanlarını imara açmamalıdır.
14-Üreticilerin doğal ürün üretmek konusunda ikna olması zor bir durumdur. Bu konuda yerel yönetimler ikna edici örnek girişimler yapabilirler. Yapılacak çalışmalar pilot uygulamalarla yaygınlaştırılmalıdır. İyi niyetli heyecan ile olumsuz sonuçlar doğuracak uygulamalardan kaçınılmalıdır. Sadece ekonomik temelli bir üretim modelinden ziyade üreticiyi ve tüketiciyi motive edecek başka etkenler de yaratılmalıdır. Güçlü yerel yönetimlerin önkoşulu olan “öz üretim” gerekliliğinin farkındalığı yaratılmalıdır.
15-Köy tüzel kişiliğine ait varlıkların kooperatiflere tescillemesi sağlanmalıdır.
16-Belediyelerin bilgi bankası (üretim ağları-pazarlama, endemik tohum türleri- göç edenler-mülkiyet kalıpları- nüfus envanteri vb.) geliştirmesi sağlanmalıdır.
Gıda ve Su Hakkına ilişkin öneriler;
17-Suların kirlenmesi önlenmeli, su havzaları koruma altına alınmalıdır.
18-Güvenli gıdaya erişim için küçük üretici için analizlerini yaptıracak laboratuvarlar kurulmalıdır.
19-Üreticileri desteklemek amacıyla belediyeler, su, gıda ve toprak analiz laboratuvarları kurmalıdır.
20-Kısa ömürlü ürünler için soğuk hava depoları kurularak üreticinin ürünü pazarlaması için olanaklar sağlanmalıdır.
21-Bebek ve çocuk beslenmesini tehdit eden besinlerin üretimi ve satışı engellenmelidir.
22-GDO’lu ürün üretimi, dağıtımı ve tüketimi yasaklanmalıdır.
Örgütlenme, Kooperatifler ve Birlikler için öneriler;
23-Üretici ve tüketici arasında bir iletişim ağı oluşturulmalıdır. Üretici ve tüketici arasında karşılıklı güven içeren bir garanti sözleşmesi yapılmalı, bu şekilde bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Üreticiler tüketicilerin talepleri doğrultusunda üretim yapmayı (Örn. Kimyasal kullanmadan üretim.) tüketici de ürünü almayı taahhüt etmelidir.
24-Kooperatifler/dernekler/birlikler belediyelerden bağımsız olmalıdır.
25-Kooperatifleri denetleyecek bağımsız bir komisyon oluşturulmalıdır.
26-Kooperatifçilik yasası demokratikleştirilmeli ve vergiden muaf veya ayrıcalıklı bir vergilendirme sistemi oluşturulması için mevzuat çalışması yapılmalıdır.
27-Her bölgenin (il, ilçe vb.) kendi stratejik ürünleri üzerinden bir üretim alanı sağlanmalıdır. Örneğin Lice’de üzüm ve üzüme bağlı sektörel ve kollektif bir üretim alanı oluşturulabilir.
28-Çiftçi eğitimi kapsamında üretici ve tüketici hakları, ekolojik dengenin korunmasının önemi, tarım yapılan bölgenin özellikleri ve kollektif çiftçilik uygulamaları gibi eğitimler verilmelidir. Ürün ve konu bazlı eğitimler hem çiftçilere hem işçilere hem teorik hem de pratik olarak verilmelidir. (Örneğin budanan ürünler olarak zeytin, üzüm gibi)
29-Tarım ekipmanları giderlerindeki fahiş artış ve ölçek sorununedeniyle atıl makine sorununu azaltmak amacıyla kolektif makine parklarının geliştirilmesi gereklidir. Bu kapsamda kooperatifler eliyle kollektif kullanıma açık tarım makineleri parkı oluşturulmalıdır. Kooperatif yasası değiştirilmelidir. Kooperatif kararları ortak alınmalı ve ortak icra edilmelidir.
30-Bölge ve ülke bazında tarım ürünü arzı ve talebine yönelik bilgilendirme zamanında ve kamusal saiklerle yapılmalıdır. Tarım alanında ithal ürüne ihtiyacı azaltacak bir planlamaya gidilmelidir.
31-Kamu alımı yapılan ürünlerde aracıların ortadan kaldırılması, küçük üreticiye depolama imkanlarının sunulması ve taban fiyat alımlarının zamanında yapılması sağlanmalıdır. Fındık örneğinde görüldüğü gibi taban fiyatın geç açıklanması küçük çiftçileri zarar ettirmiştir.
32-Tarım alanındaki özelleştirmeler rededilmeli, kamusal-kolektif tarım işletmeleri, kooperatifleri, birlikleri ve inisiyatifleri çoğaltılmalıdır. Sözleşmeli veya “taşeron çiftçiliğin” yaygınlaşmasının önüne geçilmelidir.
33-Türkiye’deki illerde tarım alanındaki bileşenlerin yer aldığı “Gıda-Tarım ve Ekoloji Meclislerinin” kurulması sağlanmalıdır. Tarım işçilerinin, üreticilerinin ve tüketicilerin dahil olduğu bu yapı, tarım alanının sorunlarına toplumsal bir müdahale alanı olarak kurgulanmalıdır.
34-Özellikle küçük çiftçiyi koruyacak sivil toplum örgütlerinin geliştirilmesi, kadın kooperatifleri, tarım üretim kooperatiflerinin kurulması sağlanmalıdır.
35-Çiftçi sendikaları kurulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır
İşçi Haklarına ilişkin öneriler;
36-Mevsimlik ve sürekli tarım işçilerinin yaşadığı temel hak ihlalleri kamusal bir denetimle derhal durdurulmalıdır. İnsan onuruna yakışmayan istihdam şekilleri sonlandırılmalıdır. Üretici için maliyet, işçi için sefalet olarak görülen ücret düzeyi değiştirilmelidir. İşçinin emeğinin hakkı insan onuruna yakışır bir düzeye yükseltilmeli, üreticinin enerji, ilaç, gübre vb. maliyetlerine destek sunulmalı ve ürününe alım garantisi getirilmelidir. Mevsimlik işçilerin örgütlenmesi, sosyal güvenliği, işsizlik sigortası gibi uygulamada somut mevzuat eksiklikleri olan başlıklarda “hak temelli çalışmalar ile” bu eksiklikler giderilmelidir.
37-Gittikçe artan mülteci işçi sorunu insan hakları bağlamında ele alınmalı, mültecilere yönelen nefret suçları durdurulmalıdır. Mülteci emeği ile mülteci olmayan emek arasındaki ücret farkları giderilmeli ve mülteci emeğinin mülteci olmayan emeğe karşı “rezerv işgücü” gibi kullanılması engellenmelidir. İşçiler içerisinde ırkçılığın yaygınlaşması, özendirilmesi sermaye kesiminin bir talebi olup öncelikle işçilere zarar verecektir.
38-Tarım alanındaki istihdamının kadın istihdamıyla yoğunlukla örtüşmesi nedeniyle tarım alanında kadın inisiyatifi desteklenmelidir. 
39-Tarım alanında çocukların çalıştırılması yasaklanmalıdır.
40-Tarım işçilerinin sendikalaşmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Toprak kullanımına ilişkin öneriler;
41-Tarım alanlarında tapu devirleri yeniden düzenlenmelidir. Tek kişiye devredilen tarım arazisi miktarı sınırlandırılmalıdır. Topraksız köylü ve çiftçilerin kullanımına açık kamusal alanların çoğaltılması sağlanmalıdır.
42-Anız yakma, hatalı sulama, ilaçlama, gübreleme vb. pratikler yaptırıma bağlanmalıdır.
43-Erozyonun önlenerek tarım alanları korunmalıdır.
44-Orman, bataklık ve sazlık alanların korunması eko sistemin sürekliliği için zorunludur. Orman alanlarının zirai tarıma açılmaması ve yapılaşmaya karşı korunması sağlanmalıdır.
45-Yayla mera ve ormanlık alanların Tarım dışı kullanımına ve satışına izin verilmemelidir.
İlaçlama-Gübrelemeye ilişkin öneriler;
46- Agro-ekolojik yöntemlerinin kullanıldığı insanın doğanın bir parçası olduğu “bilge köylü” tarımının esas alındığı üretim yöntemleri kullanılmalıdır.
47-İlaçlama ve gübreleme konusundaki bilinç yetersizliği rant hırsı ile birleşince kirliliğe bağlı toprak kaybı hızlanmaktadır. Hem ilaçlama hem de gübreleme kamusal denetimle ve nitelikli bir eğitim verildikten sonra ekolojiyi tehdit etmeyecek şekilde yapılmalıdır. Havadan ilaçlama yasağına harfiyen uyulmalı ve bu kitlesel ilaçlamanın eko-sisteme zarar verdiği bilinmelidir.
48-Kimyasal olmayan geleneksel mücadele yöntemleri öncelikle denenmelidir. Eko-sisteme verilen her zarar (Örn: Havadan ilaçlama) yeni sorunlara yol açmaktadır.
Tohumların korunmasına ilişkin öneriler;
49-Bilinçsiz hibrid ve ithal tohum kullanımı ve sertifikalandırma adı altında atalık tohum kullanımını engelleyen yöntemler ülke tarımını tehdit etmekte, gübreye, ilaca ve dışa bağımlı tarımı ortaya çıkarmaktadır. Yerel tohum cinslerinin korunması ve geliştirilmesi çalışmalarının desteklenmesi gereklidir. Gübrede ve ilaçta dışa bağımlılığı azaltacak çalışmalar hızlandırılmalıdır.
Finansal durumlara ilişkin öneriler;
50-Çiftçi üretiminin büyük bir bölümünü borçlanarak yapmaktadır. Banka kredilerini ödemek için çalışan çiftçilerin kredi bağımlılığı azaltılmalıdır. Ziraat Bankası rantçı sermayeye değil çiftçiye hizmet etmelidir. Tarım kredileri adı altında yandaşlara verilen kredilere son verilmeli ve kredi imkanları endüstriyel tarıma ve tekelci üreticilere kapatılarak küçük üreticiler desteklenmelidir.
51-Ziraat Odalarını ve Kooperatiflerin bankaların denetiminden çıkarılması ve demokratikleşmesi sağlanmalıdır.
Hayvancılığa ilişkin öneriler
52-Hayvan hastalıklarını ve bu hastalıklarından kaynaklı ortaya çıkabilecek toplum sağlığına zarar verici durumları önlemek amacıyla “Koruyucu Veteriner Hekimlik” uygulamasına başta yerel yönetimler olmak üzere genel bir kamu politikası bünyesinde geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
53-Hayvan ve et İthalatını önlemek, bu konuda kendi kendine yetmek ve ihracat edebilmek için hayvan artış hızını nüfus oranına paralel şekilde planlanmalıdır.
54-Buzağı ve kuzu-oğlak ölümlerini azaltmak ve engellemek adına radikal adımlar atılmalıdır.
55-Uzun vadede hayvan varlığının en iyi şekilde planlanması bağlamında süt ineklerin korunması için süt desteklemeleri artırılmalı/dengede tutulmalı ve Süt ineklerinin kesimi izne tabi olmalıdır.

18 Aralık 2018

Etiketler: #tarımsempozyumu