HDP ve BDP Milletvekilleri Ortak Basın Açıklaması
19 Mart 2014, Ankara

KCK davalarına bakan yargıçların son yasa değişiklikleri sonrasında tahliye taleplerini red kararlarının gerekçeleri, neden yurttaşlarımızın yüzde 70'inin mahkemeye düştüklerinde adil yargılanacaklarına inanmadığına ve böyle bir yargı düzeninin varacağı yerin bir istibdat rejimi olacağına ilişkin en somut kanıtları sunuyor.

KCK davaları ve TMY kapsamında suçlanan diğer sanıkların yargılandığı davalar yasaların, hukukun, Batıda ayrı, Doğu’da ayrı, solcular için ayrı sağcılar için ayrı işleyen bir hukuk sistemiyle karşı karşıya olduğumuza kuşku bırakmıyor. KCK davaları adı altında yürütülen ve demokratik Kürt siyasetinin tasfiyesini hedefleyen siyasi soykırım davaları, başından buyana hukuk dışı yol, yöntem ve gerekçelerle yürütülüyor. Özel Yetkili Mahkemeler eliyle çok açık bir biçimde siyasi yargılamalar yapılıyor. Verilen kararlar da bu siyasi yargılamalara göre sonuçlandırılıyor. Önceki gün Diyarbakır Mahkemesinde yaşananlar bir ülkedeki hukuk ve adalet sisteminin ne hale geldiğini gözler önüne sermiştir.

Bilindiği üzere aralarında Diyarbakır halkının seçilmiş iradesi olan Sayın Hatip Dicle’nin, belediye başkanlarının, il genel meclisi üyelerinin ve siyasi parti yöneticilerinin de bulunduğu 92 Kürt siyasetçisi Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ve tutukluluk süresini 5 yıla indiren yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle birlikte Diyarbakır 2’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne tahliye talebinde bulundu. Tamamı haksız ve hukuksuz bir biçimde demokratik siyaset yürüttükleri için, siyasi faaliyetlerinden 5 yıldır cezaevinde tutulan bu arkadaşlarımız ceza alsalar bile şartlı tahliye sürelerini çoktan tamamlamış durumdalar, çoktan serbest bırakılmış olmaları gerekirdi.   
Ancak mahkeme eşi görülmemiş bir gerekçeyle “dağa çıkabilirler” diyerek tahliye taleplerini reddetti. Yasa açıkça, hiç kimsenin 5 yıldan daha uzun süre hüküm kurulmadan cezaevinde tutulamayacağını kayıt altına aldığı halde mahkeme olmayan takdir yetkisini en olmayacak gerekçeyle kullanmaya kalktı. Bu karar siyasidir, demokratik siyaset yapma hakkını ve halk iradesini hiçe sayan bir yaklaşımdır. Hiçbir şekilde hukuki değildir. İleri sürülen gerekçelerin hiç birinin Anayasada, yasalarda, uluslar arası hukukta ve AİHM içtihatlarında bir karşılığı yoktur.

Oysa darbe girişimiyle, cinayet ve katliamla suçlanan Ergenekon sanıkları neredeyse bir gün içerisinde jet hızıyla tahliye edildi. KCK davalarında yargılananlar ise hiçbir şiddet eylemiyle ilişkilendirilmedikleri halde talepleri reddedildi. Tutuklu yargılanmaları başından beri hukuka aykırıydı. Bu karardan dönülmesi gerekirken, tutukluluğun devamı için mahkeme hukuku zorlamış, hukuk dışı gerekçeler üreterek tahliye taleplerini reddetmiştir.  Açıkça uzun tutukluluk süreci işletilerek yargılı infaz yapılmaktadır.

Benzer uygulamalar, aralarında gazeteci Füsun Erdoğan'ın da bulunduğu MLKP sanıkları için de geçerlidir.
Bu tam anlamıyla bir hukuk katliamıdır. İstiklal Mahkemelerinden Özel Yetkili mahkemelere kadar uzanan tarihsel süreç boyunca uygulanan özel hukukun halen devrede olduğunun en açık kanıtıdır. Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmış olmasına rağmen bu mahkemelerin intikamcı ruhu işletilmeye devam etmektedir.

Kürt sorununa yönelik demokratik çözüm sürecinin devrede olduğu, siyasetin konuşması gerektiği ifade edilen bir süreçte, demokratik siyaseti cezaevinde tutmaya devam etmek, çözüm ve barış düşmanlığından başka bir şey değildir, bu karar aslında insanlara akıllarında olmadığı halde “dağın yolunu” göstermekle eşdeğerdir.

Halk iradesini ayaklar altına alan bu yargı kararının siyasi ortağı hükümettir. Çünkü bu operasyonların siyasi kararı hükümet tarafından alınmıştır. Yargılamalar da bu siyasi kararın ve planlamanın gereğine göre yürütülmektedir. Bu nedenledir ki, tüm bu hukuksuzluklardan aynı zamanda hükümet de sorumludur.

Bu hukuksuzluğun artık biran önce sona erdirilmesi gerekir.  Eğer çözüm süreci ilerleyecekse demokratik siyaset kanallarının açılması, tüm siyasetçilerin özgür bırakılması gerekir. İnsanlar haksız ve hukuksuz bir biçimde dört duvar arasında esir tutularak, çözümün ve barışın gelmeyeceğini hükümet artık görmelidir.

Bu nedenle tüm bu hukuksuzlukları ortadan kaldıracak adımlar biran önce atılmalıdır. HSYK, Diyarbakır’daki bu hukuksuzluğun sorumluları hakkında derhal gerekli işlem yapmalıdır. Tüm tutuklu siyasetçi arkadaşlarımız biran önce serbest bırakılmalı ve demokratik siyasete yönelik her türlü engel kaldırılmalıdır.

Barış ve Demokrasi Partisi ve Halkların Demokratik Partisi olarak asla suskun kalmayacağız. Hem yargısal alanda hem de demokratik siyasi zeminde mücadelemizi sonuna kadar halkımızla birlikte yükselteceğiz.