
Bingöl Milletvekilimiz Hişyar Özsoy, Meclis Genel Kurulu'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Özsoy, şu ifadeleri kullandı.
Türkiye'yi çok fazla ilgilendiren Pakistan'ı konuşalım istiyorum bugün. Çünkü Pakistan, daha doğrusu "Pakistanlaşma" kelimesi 2014 yılından itibaren uluslararası siyaset çevrelerinde, siyaset bilimcileri arasında, siyaset yapıcılar arasında sürekli kullanılan bir kavram ve Türkiye için kullanılıyor. "Türkiye Pakistanlaşıyor mu?" diye yüzlerce yazı yazıldı; Bundan kasıt şu: Pakistan'ın son otuz beş yıldır değişik biçimlerde Afganistan'ın iç siyasetine müdahil olduğunu biliyoruz ve Türkiye'nin Suriye'yle olan ilişkilerine çok büyük benzerlik arz ettiği için sürekli olarak "Pakistanlaşma" kavramı kullandı.
Pakistan Cumhurbaşkanı Kabil'de Cuma namazı kılacağını söylüyordu
Tabii, benim yaşım öyle çok fazla değil ama hatırlıyorum; 1990'larda sürekli Pakistan, Afganistan, Peştunlarla ilgili haberler izliyorduk, mücahitler vardı. Yine, Pakistan Cumhurbaşkanı Kabil'de cuma namazı kılacağını söylüyordu. Bilmiyorum bir benzerlik kurabiliyor musunuz? Buradaki Hükûmetin Suriye'de Emevi Camisi'nde cuma namazını hatırlatıyor bize. Pakistan dünyanın her bir tarafından gelen militanları oradan Afganistan'a gönderiyordu. Peşaver biraz bizim Antep’e benziyor güncel bağlamda. Pakistan'ın istediği, Afganistan'da kendisine yakın bir takım İslamcı grupların iktidarda olmasıydı. Bizim Hükûmetimiz de İhvan üzerinden orada bir değişikliğe gitmeye çalıştı, temel konseptini burada kurdu. Bunun dışında, Pakistan CIA'yle birlikte çalışıp eğit donat yapıyordu. Afganistan'dan da Pakistan'a 3 milyon kadar mülteci gitmişti ve o mültecilerin önemli bir kesimi militanlaştırılıp tekrar Afganistan'a postalanıyordu. Türkiye'ye de 3 milyon civarında mülteci geldi. Biz biliyoruz ki o mültecilerin en azından bir kısmı militanlaştırıldı, hem de CIA tarafından eğit donat programlarıyla birlikte yapıldı.
Beslediğimiz, büyüttüğümüz gruplar başımızın belası oldu
Tüm bunların Pakistan'a faturası çok büyük oldu, bumerang etkisi yaptı. Pakistan'ın desteklediği bu gruplar bir noktadan sonra dönüp Pakistan'ı vurmaya başladı. Siz bu şekilde Suriye savaşına müdahil olup önünüze gelen örgüte destek verirseniz yarın döner gelir, bu ülkeyi vurur dedik. IŞİD'i, El Nusra'yı, Ahrar-uş Şam'ı buralarda zikrettik. Bizim desteklediğimiz, beslediğimiz, büyüttüğümüz gruplar şu an bizim başımızın belası oldu.
IŞİD gidiyor, vuruyor, burada boş hamasetle, yine aynı kelimelerle "Terörün kökünü getireceğiz, ininde vuracağız, başını ezeceğiz." Kimse inanmıyor. Ben 40 yaşındayım, kırk yıldır aynı saçma sapan lafları dinliyorum. Şu an Ankara'da Kızılay'da, İstanbul'da Taksim'de, Beşiktaş'ta, Kadıköy'de hiçbir yerde insanlar kalabalık bir ortama giremiyor. Neyi bitiriyorsunuz? Gerçekçi olun, hamaset yapmayın. Siyaseten bir sorumluluğunuz var, bu ülkedeki insanların her birinin can güvenliği sizin sorumluluğunuz. Sadece eleştiri olsun diye de söylemiyoruz, gerçekten sırf polemik, eleştiri yapmak için konuşmanın çok çok ötesindeyiz Hepimiz kaygılanıyoruz, o konuda en azından kaygılarımız ortak.
Bölgesel bir kriz, Türkiye'deki siyasi kriz, Türkiye'deki ekonomik kriz, küresel kriz ve bütün bu krizlerin içerisinde 4 tane siyasi parti yan yana gelip bir konuyu, herhangi bir konuyu aklıselim bir şekilde konuşabilecek durumda değil. Bu kadar kamplaşma, bu kadar kutuplaşma yapıldıktan sonra şimdi de Cumhurbaşkanı her tarafta oturuyor: "Hadi gelin, bir olalım, birlik olalım." Güler misin, ağlar mısın!
Biz, hâlâ geç olmadığını düşünüyoruz, belki de geçtir de öyle umut etmek istiyoruz, diyoruz ki:"Suriye'yle ilgili politikanda stratejik bir değişikliğe git." Burada onlarca defa tekrarladık, bir daha söylüyoruz: "Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin beka sorunu olarak görme, onlarla dostane, yapıcı ilişkiler kur. Zaten kurmuş olsaydın şu an IŞİD veya başka örgütlerin başına getirdiği felaketler başına gelmemiş olurdu.
3 Ocak 2017