Hüda Kaya: Başkenti Doğu Kudüs olarak kabul etmek İsrailin ekmeğine yağ sürecek bir karar

İstanbul Milletvekilimiz Hüda Kaya, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde söz aldı ve şu ifadeleri kullandı: 

Kudüs bir barış yurdudur. Yani "darüsselam", selam, barışın evi, barış yurdu. "Jerusalem" yani zeytin diyarıdır. Süleyman Peygamber’in verdiği bir isimdir ve Allah da kutsal kitaplarda bu isimle anmaktadır. Kudüs sadece ne Arapların ne de Yahudilerindir, barışa inanan herkesin yurdudur.

Kudüs ne kadar Müslümanların veya Araplarınsa, en az o kadar Yahudilerin ve Hristiyanlarındır

Kur'an'a göre İsrail "Tanrıya geceleyin yürüyen" demektir, aynı zamanda Yakup Peygamberin adıdır. Kur'an'da Miraç ayeti denilen ayet aslında bunu anlatmaktadır. Kudüs'e yani gerçek adıyla "barış yurdu"na yürüyenlere "İsrail" denilerek barışa yürümenin Allah'a doğru bir yürüyüş olduğu belirtilir. Mescid-i Aksa da, Kudüs de, Filistin de ne kadar Müslümanların veya Araplarınsa, en az o kadar Yahudilerin ve Hristiyanlarındır da. Kur'an bunu savunur. Aksini iddia edenlerin ellerinde ne Kur'ani ne tarihi ne vicdani bir delil, bir kaynak yoktur. Yahudilere ve Hristiyanlara ne kutsalsa ve neden kutsalsa zaten o yüzden Müslümanlar için de kutsaldır.

Evrensel barış için ilahî bir pilot bölgedir Kudüs

İbrahim, Musa, Davud, Süleyman, İsa ve diğer peygamberler zaten hepsi aynı zamanda Müslümanların da peygamberidir. Evrensel barış için ilahî bir pilot bölgedir Kudüs. Varlığını adalete ve barışa yani Yaradan'a armağan edenlerin yoludur Kudüs. Vahyin ve tarihin bu gerçekliği gözler önüne sermesi bizleri Kudüs'ün evrensel barış için ilahî bir pilot bölge olarak atandığını gösterir. Kudüs bu kutlu görev için âdeta her yönden donatılmıştır. Adaletin egemen güç olup olmadığını anlamak için bir laboratuvardır aynı zamanda. 

Kudüs özgürse tüm halklar özgürdür 

Kudüs'e bakın, eğer zorba, baskıcı, dayatmacı ve egemenlik altındaysa bilin ki dünyada zorbalık, sömürü egemendir ve halklar ezilmektedir, esirdir. Kudüs özgürse -bu, ancak dini adalet ve eşitlik olan bir sistemle olur. O zaman kitaplı-kitapsız, tek tanrılı-çok tanrılı-tanrı tanımaz tüm halkların özgür olduğuna karar verebiliriz. Bu özgürlük insanların sadece bedenlerinin, mallarının ve düşüncelerinin değil; zihinlerin ve akıl edecek kalplerin tabulardan, ön kabullerden, yargılardan, Rab edinilen, sömürücü, dinci geçinen adamların zehirli virüslerinden, modernizmin, kapitalizmin ve adı günümüzde "din" diye geçen sapkın kültür ve geleneğin afyon olduğu için hissedilmeyen sömürüsünden ve dayatmalarından kurtuluş olacaktır. 

Adı "barış yurdu" olan Kudüs barış yolcularına Rab tarafından verilen bir rotadır

Hikmeti yoldaş edinen aklın, barışseverlerin ve varlıklarını ayrım gözetmeden bütün insanlığa, iyiliğe ve hakikate adayan direnişçilerin, erdemi esas alan ebrar, iyiler topluluğunun yürüyüş rotasıdır, sılası ve yolu evrensel düzlemde Kudüs yani "Darüsselam", "Jerusalem" yani barış yurdudur. Ve vahye göre, belirleyici alametlerden, ayetlerden bazıları bu yolun yolcularının gözlerinin önüne serilir ki Kudüs kutlu bir bölgedir, mübarek bir bölgedir, bereketli bir bölgedir. Bereketinden kasıt, tabii ki, toprakların verimli ve kutsal olması demek değildir, yolunun ve misyonunun kutlu olması, mübarek olmasıdır. Yani Kudüs tüm insanlığın barış yurdu olarak pilot bölge olmasıyla mübarektir. Kim ki barışa adanır ve bunun mücadelesini verirse mübarek ve kutsal olan bir işi yapmaktadır. Adı "barış yurdu" olan Kudüs barış yolcularına Rab tarafından verilen bir rotadır.

İİT’nin Doğu Kudüs’ü başkent ilan etme kararı insanları aldatan bir söylem

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi yapıldı. Trump'un Kudüs'ü İsrail'in başkenti kabul etme kararına karşı Türkiye'nin çağrısıyla, ev sahipliğinde yapıldı bu zirve. Orada alınan kararla Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olduğu ve ülkeleri bunu tanımaya çağrı kararı ilan edildi. Bu karar günlerdir iç ve dış kamuoyunda büyük bir hamasi dille tarihî ve kutsallığıyla anlatılmaya çalışılıyor. Bunun ne kadar içi boş ve sahte bir politika, insanları aldatan, kandıran bir söylem olduğunu delilleriyle anlatacağım.

Doğu Kudüs'ün başkent olarak kabulü, İsrail'in iki devletli formülünün yumuşatılmış versiyonu

Böylesine vahim bir kararı topluma ve dünya kamuoyuna bir kutsallık, bir kahramanlık destanı gibi anlatabilme cambazlığına cidden çok şaşırıyorum. Doğu Kudüs'ün başkent kararı Birleşmiş Milletler kararının bile gerisindedir. Kudüs'ün "Doğu" ve "Batı" diye bölünmesini kabul etmeyen Birleşmiş Milletler kararını bile geçip Kudüs'ün bölünmesini meşru kabul etmektir bu karar. İsrail'in iki devletli çözüm formülünün yumuşatılmış bir versiyonudur. İsrail, Riyad'da, Mahmud Abbas'a zaten iki yönetimli bir formülü kendileri teklif etmişlerdi. Tek fark neydi? Filistin'in başkenti Doğu Kudüs değil, Kudüs'ün dışında olan Abu Dis kasabasıydı.

Nitekim, İslam İşbirliği Teşkilatı kararından sonra Netanyahu çıkıp, aynen bu düşüncemizi, sözümüzü teyit edercesine dedi ki: "Biz de Kudüs'ün sadece İsrail başkenti olduğunu söylemiyoruz ki." Çünkü onlar da zaten iki yönetimli bir teklifi kendileri sunmuşlardı. Kudüs'ün, 1980 yılında, İsrail Parlamentosu tarafından İsrail'in ebedî başkenti ilan edildiğini biliyorsunuz. Amerika Kongresinde ise 1995'te bu karar kabul edilmişti ve aradan geçen bu 22 sene içerisinde, gelip geçen tüm başkanlar, her 6 ayda bir ulusal güvenlik gerekçesiyle bu kararı erteliyorlardı, ta ki geçtiğimiz günlerde Trump'ın açıklamasına kadar.

Arabistan ve Mısır, İstanbul’daki toplantıya üst düzeyde katılma tenezzülü bile göstermedi

Cumhurbaşkanı, İslam İşbirliği Teşkilatını liderler seviyesinde olağanüstü toplantıya çağırdığında, bölgenin, Arap dünyasının, İslam dünyasının bölgesel anlamda iki önemli ülkesi olan Arabistan ve Mısır, buna üst düzeyde katılma tenezzülünde bile bulunmadı. 57 ülkeden 20 ülke sadece üst düzey katılım sağladı. Arabistan, üstüne, bırakın siyasi bir temsiliyeti sağlamayı, Din İşleri Başkanını gönderdi. Bu ne manaya geliyor? "Alınacak siyasi bir karara ben şimdiden şerh koydum." demektir arkadaşlar.

Başkenti Doğu Kudüs olarak kabul etmek İsrail'in ekmeğine yağ sürecek bir karar

Bütün bu eleştirilerimize rağmen, şu gerçeği de elbette görmemiz gerekiyor: Filistin meselesinde, Arap ülkelerinin gelenekçi, saltanatçı, mezhepçi, menfaatçi tavırlarını hatırlatmaya gerek yok. Neden diyorum bunu? Yıllardır olduğu gibi, bu son Kudüs meselesinde de yine Arap olmayan 2 ülke toplumu ve kamuoyu bu konuda tepki gösterdi; biri Türkiye oldu, biri İran oldu. Halkı Müslüman olan 56 ülkenin yönetimlerine baktığımızda, neredeyse hemen hepsi kendi halkıyla kavgalı, muhalefete tahammülleri olmayan, farklı düşünceleri mahkûm eden, özgürlüklere düşman muamelesi yapan, aile ve efradını, yandaşlarını abad edip halkına karın tokluğuna kölelik yaşamı dayatan yönetimlerdir. Adaletsizliğini kendi toplumlarında gideremeyen, özgürlükleri, demokratik gelişmeleri sağlayamayan bu ülkelerin alacağı karar da İsrail'in ekmeğine yağ sürecek böyle bir karar olabilir ancak. Başkenti Doğu Kudüs olarak kabul etmek, İsrail'in Kudüs'teki işgalci varlığını meşru kabul etmektir arkadaşlar.

Neresinden baksak elimizde kalan bir içi boş karar var

25 Kasımda Suudi Arabistan'ın ev sahipliğinde Riyad'da yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Savunma Bakanları Toplantısı'na Türkiye de dâhil olmuştu. Davet edilmeyen birkaç ülke vardı, bunlardan ikisi İran ve Katar'dı. Bu toplantıda, Savunma Bakanları Toplantısı'nda gösterilen, açılışta gösterilen bir videoda Filistin direniş örgütleri terör örgütü olarak gösterildi. "Bugün, biz Doğu Kudüs'ün başkent olduğunu dünyaya ilan ediyoruz. Dünya ülkelerini buna davet ediyoruz" diye karar alan ülkeler, Filistin direniş örgütlerinin terör örgütü olarak gösterilmesine -Türkiye dâhil- ağızlarını açıp tepki göstermediler. Dolayısıyla neresinden baksak elimizde kalan bir içi boş karar var.

Yine, Şaron'la yıllar önce beraber konuşma yaparken o zamanın Başbakanının "İsrail'in ve Yahudi milletinin başkentine hoş geldiniz." cümlesine gülümseyerek karşılık vermesini de videoda hepiniz izlemişsinizdir. Kaldı ki geçen sene -bakın, 2016, daha çok uzun bir zaman değil- Mavi Marmara Anlaşması bu Mecliste tartışılırken, altında "Türkiye'nin başkenti Ankara, İsrail'in Kudüs" yazılı olan o anlaşmaya bu Mecliste, HDP hariç bütün partiler "evet" oyu verdiler ve bu karara itiraz eden tek parti bizim partimiz HDP oldu.

Yapay hamasetlerle Kudüs davası kirletilmemelidir

Kudüs bir insanlık davasıdır ve sahte, yapay hamasetlerle bu insanlık davası kirletilmemelidir. Kirli politikalar genelde vatan, bayrak, din istismarlarıyla gözlerden kaçırılır, gündemler saptırılır. Şimdi de Allah'ın lütfu olan bir Kudüs konusu var; yandaş ekranlara baktığınızda, gerçeklerin çarpıtılmasıyla insanlar nasıl yalanlarına hipnoz oluyor, anlamak mümkün.

Yıllarca gittiğim Filistin mülteci kamplarında, üç, dört nesildir aileler, bir gün evlerine döneceklerine, özgürlüğe kavuşacaklarına olan umutlarını kaybetmeden, hâlâ, Kudüs'teki ve diğer işgal bölgelerindeki evlerinin anahtarlarını kutsal bir emanet gibi saklıyorlar. İşbirlikçi ve saltanat hırslarıyla politika yapanların ihanetinden dolayı on yıllardır insanlar insanca, özgür yaşama sahip olamıyorlar.

Hani bir Hanzala var, bilirsiniz; Filistin'le ilgilenen herkes Naci El Ali'nin Hanzala'sını bilir, güneşe sırtı dönük olan Hanzala'yı. Küskündür Hanzala. İşte o Hanzala, terk etmek zorunda kaldıkları şehirlerine, yakılan yıkılan köylerine hasret kalanlar özgürce geri döndüklerinde yüzünü güneşe dönecek. İşgal altında olan Filistin'in Hanzala'sına selam olsun. Yıkılan, viran edilen köylerine, şehirlerine hasret bütün Hanzalalara selam olsun. Barışa inananlar olarak bir gün hepimiz yüzümüzü güneşe döneceğiz Hanzala gibi.

16 Aralık 2017