
İstanbul Milletvekilimiz Hüda Kaya'nın, bugün (13 Nisan Perşembe) saat 20:10’da TRT televizyon kanallarında yayınlanan referandum konuşması:
Ülkemizin değerli insanları, merhaba!
Sizleri Rabbimizin ‘Selam’ olan adıyla, yani barış ile selamlıyorum.
Ben beş çocuk annesiyim. Ailemle birlikte, yıllarca başörtüsü özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları mücadelesinde bulunduk. 28 Şubat’ın o meşum günlerinde, yargılandım ve hapis yattım.
99 yılında 13 yaşında ki oğlumla, yargılandığım davadan yeni tahliye olmuştum ki, İmam Hatip Lisesinde, terörle mücadele ekipleri tarafından derste gözaltına alınan üç kızımla birlikte idam talebi ile yargılandık ve senelerce farklı cezaevlerinde yattık.
Dün başörtüsü özgürlüğünü savunduğum için yargılandım ve hapis yattım. Bugün 80 milyon insanımız için barış istiyorum diye; herkes insanca, kimliklerini ve kültürlerini koruyarak yaşayabilmelidir dediğim için hala 25 yıl hapis cezasıyla yargılanıyorum.
Dün de bugün de aynı şey için mücadele ettim, ediyorum.
Başörtülü kadınlar olarak, kendi inancımız ve yaşam tercihimize göre, özgürce yaşamayı istediğimiz ve mücadelesini verdiğimiz günlerde, ‘Herkes için adalet, başörtüye özgürlük’ demiştik. Zira, bizim inancımızdan, düşüncemizden, mezhebimizden olmayanların da özgür ve eşit olması gerekiyordu.
Kendimiz için istediğimiz barışı, huzuru ve adaleti, bu ülkede yaşayan herkes için istiyorduk.
Defalarca Filistin mülteci kamplarında, Pakistan, Keşmir, Sudan gibi pek çok ülkede insani çalışmalarda bulundum. Ülkemizin de pek çok bölgesini, ziyaret ederken milyonlarca insanımızın da büyük bir mazlumiyet içerisinde olduklarını gördüm.
Ev kadını veya çalışanıyla, emeği sömürülen kadınlarımızı...
Her gün artarak devam eden kadın cinayetlerini, kadına şiddet ve taciz olaylarını...
Asgari ücret ve taşeronlukla köleleştirilen emekçilerimizi...
Savaş politikalarının kurbanı olan ve her gün tabutları gelen gençlerimizi...
Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes… Ermeni, Süryani, Ezidi… Alevi, Sünni ve bütün farklı kimlik ve kültürlerden kadınları, gençleri, emekçileri, işsizleri ve yaşlıları…
İnançları, mezhepleri hor görülen, anadillerinde eğitim alamayan özgürlüğe, eşitliğe ve adalete susamış insanlarımızı gördüm.
‘Hakkı müdafaa en büyük ibadettir’ diyerek mücadeleme devam ettim.
Bizim duruşumuz dün de net oldu, bugün de net. Dün de zulme ve her çeşit haksızlığa itiraz ettik, bugün de. Bundan sonra da, yanlış ve haksız olan her şeye itiraz etmeye devam edeceğiz.
Çünkü bizler, kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yana olmak zorundayız.
Bir kadın olarak, 28 Şubat’ta cezaevinde fotoğraf çekilirken bile başörtümü çıkarmamı dayatanlarla, Ak Parti iktidarında, yatak odama müsait olmadığım bilindiği halde saldıranlarla, kelepçeleyerek beni taciz edenler arasında ki zihniyet farkı nedir?
Dünün 28 Şubat darbecileri, halkın vicdanında, mağlup ve mahkûm oldular. Şimdi başkalarına 28 Şubat’ı misliyle yaşatanların Hakkın karşısında, tarih ve vicdan karşısında, yerleri nasıl olacak?
Bakın bir referandum sürecindeyiz. Siyasi eleştirilerimizi yaptık diye dokunulmazlıklarımız kaldırıldı ve partimizin Eş Genel Başkanları ve milletvekillerimiz aylardır hapislerde.
Diğer liderler, milletin, bizlerin hakkıyla, meydan meydan mitinglerini yaparken, milyonlarca insanın iradesi olan siyasetçilerimizin, zindanlarda olması bile, başlı başına bir eşitsizlik ve haksızlıktır.
Hangi düşünce ve partiden olursa olsun vicdanı olan insanlarımızın bu yanlışlara hayır diyeceklerini biliyoruz.
Değerli kardeşlerim!
Sayın Cumhurbaşkanı “Belediye başkanlığım elimden alındı, hapis yattım” diyor.
Bugün bir değil, on değil, 80’den fazla belediye başkanı cezaevinde. Seçilmiş 85 belediye başkanının yerine kayyum atandı. Başörtüsü mücadelesi verenlerden biri olan ve Türkiye’nin seçilmiş ilk başörtülü belediye başkanı bile, 2 yıldır hapiste ve yerine kayyum atandı.
Hani, atanmışların değil seçilmişlerin Türkiye’si olacaktık?
Bugün milyonlarca kadın, başörtülü veya başörtüsüz, içeride veya dışarıda zulümlerden, şiddetten, tacizlerden, adaletsizliklerden, haksızlıklardan dolayı nefes alamaz durumdayken, sadece ‘benim başörtülü bacım’ diye bu ülkenin kadınları ayrıştırılıyor.
Bugün kadınların, yıllar süren mücadesiyle, bedeller ödeyerek elde ettikleri bütün kazanımlar, gasp ve istismar ediliyor.
Değerli kardeşlerim!
‘Eski Türkiye’de devlet köyleri yakıp yıktı’ diyordu bugünkü yöneticiler.
‘Yeni Türkiye’de, tank ve topla yerle bir edilen şehirler, ilçeler. Evinden, yurdundan edilen, on binlerce aile. İşsiz bırakılan binlerce akademisyen, gazeteci, kamu emekçileri ve nicelerinin durumu, adalet ve vicdan ile izah edilemiyor.
Bu ülkenin acı hatıralarla dolu cezaevlerinde, OHAL sürecinde yaşananları da halkımıza anlatmıyorlar. Ülkenin barışı ve huzuru için, 50 günü aşkındır açlık grevi devam ediyor. Hiçbir referandum, hiçbir seçim, tek bir mahpusun canından önemli değildir. Bu görmezlik ve duyarsızlık kabul edilemez.
Hepimiz görüyoruz ki, insanlarımız bugün doğru, güzel ve iyi olan ne varsa kaybetmekle karşı karşıyadır.
Ülkemizin esas sorunu tekçi ve merkeziyetçi yönetim iken, yaşadığımız krizlerin aşılması için, yönetim ve yetkilerin paylaşılması ve yerelleşmesi gerekiyorken, atanmışların değil seçilmişlerin daha da güçlendirilmesi gerekiyorken; tüm gücün, yetkinin, yönetimin, yargının, ‘tek el’de toplanması, bizleri toplumsal barışa ve huzura nasıl kavuşturabilir?
Bir tek kişinin kararları ile ülke yönetilemez. Bir tek kişi hem cumhurbaşkanı, hem başbakan, hem başkomutan, hem baş yargıç olamaz.
Değerli kardeşlerim,
Hakk için de, halk için de, ‘adalet’ hiçbir zaman, saraylardan çıkmamıştır, çıkamaz.
Evi, halktan ayrı olan, Hak’tan da ayrılmıştır.
Adı ne olursa olsun saraylar birdir ve saraylardan adalet beklenemez.
Hem saraydan, saltanattan ve şatafattan, hem de Hak’tan ve halktan yana olunamaz.
Gelin! Yüzümüzü saraylara ve saltanata değil, hakka, adalete, vicdana ve kardeşliğe çevirelim. Hayır diyelim.
Bizler, ne kadar vicdanlıysak, Adalete, ne kadar sahip çıkarsak, o kadar insanız.
Hakkı ayakta tutmak, bugün “kan dökülmesin, tabutlar gelmesin, gençler ölmesin” demektir.
İnsani ve vicdani olana yakışan, öldürerek, sürerek, hapsederek, aç bırakarak değil, yaşatarak, konuşarak helalleşmektir.
Hakk olan ‘Ölüm değil çözüm’ demektir.
Gelin! Hakkı müdafaa edelim ve ölümü değil, yaşatmayı kutsayalım.
Gelin! Hep birlikte tekçilik söylemlerine karşı, tekliğin, sadece Yaradan’ın hakkı olduğunu teslim edelim.
Bazıları, hiç kimse düşünmesin, aklını kullanmasın ve tek bir kişi, herkesin yerine karar versin, istiyorlar.
Kur'an’da Şûra suresi var. ‘Şûra’ konsey, kurul, meclis demektir. Allah, kendi seçtiği elçilere bile etrafındakilere danışmasını, Şura’dan ortak karar almasını emretmiştir.
Ne kadar çok sesli, özgür, adaletli bir toplum olursak, o kadar Allah’ın istediği bir topluluk olabiliriz.
Bütün insanlarımızın, mazlum, yoksul ve garibanlarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın ve çocuklarımızın şiddete, nefrete, savaşlara kurban edilmediği bir gelecek için, HAYIR diyelim.
Mutlaka ama mutlaka sandığa gidip, insani sorumluluğumuzu yerine getirelim.
Hayır diyelim ve hepimiz kazanalım. Sandıklara ve hayırlarımıza sahip çıkalım.
Hayırla kalın. Hak’la kalın.
Hüda Kaya
HDP İstanbul Milletvekili
13 Nisan 2017