Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuz cezaevlerinin durumunu uluslararası kurumlarla paylaştı

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuz; hapishanelerde yaşanan ihlaller, hasta tutsaklar ve sağlığa erişim, sürgünler, infaz yakmalar, işkence ve kötü muamele konusunda hazırladığı metni 16 farklı uluslararası hukuk ve insan hakları kurumuyla paylaştı.

Metinden şu ifadeler yer aldı:

Hasta Tutsaklar ve Sağlığa Erişim

İnsan hakları Derneği Merkezi Hapishane Komisyonu tarafından tespit edebilen kadarıyla Nisan 2022 itibari ile Türkiye Hapishanelerinde 651’i ağır olmak üzere 1517 hasta mahpus bulunmaktadır. Yine İnsan Hakları Derneği tarafından açıklandığı üzere, hapishanelerde 2021 yılı başından bu yana tespit edebilen kadarıyla en az 46 mahpus hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunların 15’i Covid-19 nedeniyle, 3 ağır hasta mahpus da infazlarının ertelenmesinden çok kısa bir süre sonra yaşamını yitirmiştir. Türkiye hapishanelerinde yaşanan ağır hak ihlalleri başında hasta mahpusların sağlığa erişememesi gelmektedir.  Hali hazırda kötü olan koşullar pandemi kapsamında tedbir adı altında getirilen uygulamalarla birleşince başta ‘’İnfaz Yasası’’ dışında tutulan hasta mahpuslar olmak üzere bütün hasta mahpuslar açısından yaşam hakkı üzerindeki riskler daha da arttırılmıştır. Nitekim infaz erteleme koşulları arasında ağır hastalık durumları belirtilmişse de bu durum ‘siyasi’ mahpus olarak tanımlanan ve devletin neredeyse her dönem yasaları işletmediği bir kesime karşı ayrımcılık kapsamında uygulanmamaktadır.  Hasta mahpuslar deyince akla belki de en bilinen örnek olarak Mehmet Emin Özkan gelmektedir. Özkan 1939 doğumlu 26 yıldır hapishanede tutulmaktadır ve olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Şu an Diyarbakır D Tipi Hapishanesi’nde tutulan Özkan’ın kronik kalp rahatsızlığı, hapishanede kaldığı süre zarfında 5 kere kalp krizi geçirmiş olması, yüksek tansiyon, zehirli guatr, kemik erimesi, böbrek ve bağırsak sorunları, aşırı derecede kilo kaybı gibi rahatsızlıkları nedeniyle yapılan başvuruları sonucu “hapishanede kalamaz” raporuna rağmen tahliye edilmemiştir. Yine Hukukçu ve insan hakları savunucusu Aysel Tuğluk, eş genel başkanı olduğu Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasıyla siyaset yasağı getirilen, tek kadın milletvekilidir. Aysel Tuğluk, yaklaşık 8 ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndaki 9 uzman doktor tarafından muayene edilmiş, bu muayene sonunda Kocaeli Tıp Fakültesi Temmuz 2021 tarihinde Aysel Tuğluk için, Demans tanısı konulmuştur. Gündelik ihtiyaçlarını dahi karşılayamamasına rağmen; Aysel Tuğluk, tutulduğu Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden, Demans tanısı konulmasının ardından ancak 1 yılı aşkın bir süreden sonra tahliye edilmiştir.

Hak örgütlerinin de tespit ettiği üzere cezaevlerinde yetersiz sayıda bulunan revirler, geç yapılan hastane sevkleri, kelepçeli muayene, kolluk güçlerinin hasta ile birlikte muayene alanına girmesi, hasta mahpusların sağlık ihtiyaçlarına göre beslenme düzenine erişememesi, hasta mahpuslar sorununun büyümesine neden olmaktadır. Mahpuslar revir ve hastane sevklerinde sorunlar yaşamakta, revire çıkabilmek ya da hastaneye gidebilmek için haftalarca, bazen aylarca beklemektedir. Pandeminin ilk dönemleri acil durumlar dışında hastane ve revir çıkışları durdurulmuş, birçok hastan mahpusun tedavisi aksamıştır. Yeni normale geçiş planları ile birlikte hastane sevkleri yeniden başlamışsa da önceden olduğu gibi sevkler gecikmeli olarak yapılmaktadır. Sevki bir şekilde çıkan ve sevk zamanı gelen mahpuslara ise tekli ring araçları, çift kelepçe uygulaması, kelepçeli muayene gibi uygulamalar dayatılmaktadır. İnsanlık onuruyla bağdaşmayan bu uygulamalar mahpusların tedavi ve sağlık hakkı önünde doğrudan engel teşkil etmektedir. Tedavi süreçleri başta hasta mahpuslar olmak üzere bütün mahpuslar açısından adeta işkenceye dönüştürülmektedir. Bu nedenle söz konusu uygulamalar mahpusları hastaneye gitmek istememesine sebep olmakta ve mahpusların tedavi ve sağlık hakları önünde engel teşkil etmektedir.Birçok uluslararası sözleşmede de hasta mahpusların durumuna dikkat çekmesine rağmen mahpuslar sağlık hakkı kapsamında tedavi ve tıbbi bakıma erişim konusunda çok ciddi sorunlar yaşamaktadır. Örneğin, Mandela Kuralları (Kural 24-27), Tıbbi Etik İlkeler (md. 1), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları hakkında (2006) 2 No’lu Tavsiye Kararı (md. 40.3) gibi uluslararası düzenlemeler gereği mahpuslar, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir. Ayrıca Devlet temel hak ve özgürlükleri ihlal etmemek ve bu hak ve özgürlükleri korumak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasanın 56. Maddesinde herkesin sağlıklı yaşam hakkına sahip olduğu belirtilerek insanların hayatlarını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmelerini sağlamak devlete bir yükümlülük olarak yüklenmiştir. Tüm bu anlatılanlardan hareketle hasta mahpusların derhal türkiye adalet bakanlığı tarafından özel bir araştırma alanı yapılmalı ve ayrım gözetmeksizin yaşam hakkı kapsamında tedaviye erişimleri sağlanmalıdır.

İnfaz Yakmalar

2020 yılında Ceza İnfaz Yasasında yapılan değişiklik ile idare ve gözlem kurullarının yetkisi arttırılmış ve bu kurullar son zamanlarda mahpuslar hakkında vermiş oldukları raporlar ile kamuoyunda gündem haline gelmişlerdir. 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe giren “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” sonucu, haklarında hüküm kurulan mahpuslar infaz süreleri bitmesine rağmen tahliye edilmemekte ve kurul tarafından hukuksal dayanağı olmayan kararlar verilmektedir. 1 Ocak 2021’den itibaren uygulamaya başlanan düzenlemeye göre hükümlüler, iyi hal tespitinde 6 ayda bir idare ve gözlem kurulunca değerlendirmeye tabi tutulmakta ve yargılandıkları dosyaları bilmeyen kurul üyeleri tarafından kararlar verilmektedir.

 “Hükümlülerin toplumla buluşmaya hazır olup olmadıklarını değerlendirmek” maksadıyla yürürlüğe konan İdare ve Gözlem Kurulları tarafından şimdiye dek kaç mahpus hakkında olumsuz görüş belirtilerek infazlarının yakıldığı bilinmemektedir. Fakat Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’ne (ÖHD) yapılan başvurulara göre, Şubat 2022 itibarıyla infaz süresini tamamladığı halde tahliye edilmeyenlerin sayısı en az 116. Mahpusların özgürlüğünü hapishane yönetimlerinin keyfine terk eden bu düzenlemenin hukuksal bir işleyişten uzak olduğu ayrımcı bir tavırla yürütüldüğü biliniyor. Nitekim ‘iyi hal’ raporları denilen raporları oluşturan kurullar mahpusun yargılandığı süreci bilmiyor ve cezanın infazının yatarını dahi hesap etmeden gelişigüzel keyfi karar verebiliyor.

Sürgünler

İnsan Hakları Derneği raporları ve mahpus aileleri tarafından iletilen bilgiler ışığında; en yoğun hak ihlali yaşanan konulardan birinin de “zorunlu sevkler” başka bir ifadeyle “sürgünler” olduğu açıktır.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Zorunlu nedenlerle nakil” başlıklı 56.maddesinde de anlaşılabileceği gibi mahpusların ‘konumlarına uygun kurumlara nakledilmeleri ‘ gerekmektedir. Yaşanan süreçte bir çok mahpus, Batmandan, Diyarbakır’dan, Mardin’den, Şırnak’tan, Van’dan alınarak Türkiye’nin öteki ucu anlamına gelen Bandırma, Giresun, Rize, Trabzon, İzmir, Bayburt, Edirne, Tekirdağ, Ankara Kırıkkale vb. illerdeki hapishanelere gönderilmektedir.

Sürgünlerin hiçbir hukuki meşruiyeti yoktur. Mahpusların sevklerinin sağlık, eğitim, yargılanma nedeniyle olmadığı bellidir. Hasta mahpus listesinde bulunan birçok mahpus dahi tedavi gördükleri hastanelerdeki tedavileri bile düşünülmeden sürgün edilmişlerdir.

Hukuki meşruiyeti olmayan bu sürgünler ile mahpusun dış dünya ile teması koparılmakta, aile ile ilişkilerini devam ettirebilme olanağının önü kesilmektedir.

Bunun yanı sıra, sürgün esnasında mahpusların hem bulundukları hem de nakledildikleri hapishanelerde, yolculuk esnasında kaba dayağa maruz kaldıkları, sürgüne gönderilenlerin gittikleri hapishanelerde “çıplak arama” dayatması ile karşılaşıp, buna karşı çıkanların ise işkenceye tabi tutuldukları da tespit edilmiştir.

Hapishanelerde bir eziyet yöntemi olarak uygulanan ve takip edilemeyecek bir hızla artarak devam eden sürgün politikasının sona erdirilmesi, derinleşen tecridin, artan işkence, kötü muamele ve hak ihlallerini önüne geçilmesi adına bir an önce harekete geçilmelidir.

Kötü Muamele ve İşkence

Türkiye hapishaneleri, hak ihlallerinin, işkence ve kötü muamelenin en yoğun yaşandığı mekânlardandır. Özellikle pandemi süreci ile birlikte hapishaneler; başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere birçok insanlık dışı ve onur kırıcı muamelenin gerçekleştirildiği birer ‘insan hakları ihlal merkezlerine’ dönüştürülmüştür. Sivil toplum örgütlerinin, ihlallerin tespitine dair raporlama çalışmaları ve ihlalleri kamuoyu ile paylaşmasına rağmen, hapishanelerin bu gerçekliği değişmemiştir.

Mahpuslar, “çıplak arama” uygulaması, ayakta sayım dayatması, darp, hakaret, tehdit, kamera sistemleri ile koğuşların izlenmesi, hastane sevklerinin engellenmesi ve işkence ile intihara zorlama uygulamalarına maruz bırakılmaktadır.

İşkence ve kötü muamele sonrası darp raporu almak isteyen mahpuslar engellenmekte, bazen hiç hastaneye sevk edilmemekte, belirli bir süre sonunda yapılan sevklerde ise darp raporu verilmemektedir. Mahpuslara sistematik işkence ve kötü muamele uygulayan görevlilere karşı cezasızlık politikaları uygulanmaktadır.

Pandemi süreci ile birlikte artarak devam eden hapishanelerde mahpuslara yönelik işkence ve kötü muamele uygulamalarından derhal vazgeçilmeli; hukuka aykırı fiiller gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma mekanizmaları işletilmeli ve görevini kötüye kullanan kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma açılmalıdır.

13 Aralık 2022