
Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, HDP'yi dışlayan tutum ve HDP İstanbul İl Örgütüne yapılan polis operasyonuna ilişkin şunları ifade etti:
HDP şahsında Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere, Türkiye’nin bütün ezilen ve ötekileştirilen halklarına, inançlarına, toplumsal kesimlerine yönelik ayrımcı politikalar Erdoğan ve AKP Hükümeti tarafından oluşturulmuş yeni bir milliyetçi cephe etrafında pervasız bir şekilde devreye konuluyor.HDP’ye yönelik bu dışlama politikalarını bugüne kadar kamuoyu yoğun bir şekilde tartıştı. Liderler zirvesine eşbaşkanlarımızın dahil edilmemesi, yeni anayasa ile ilgili çalışmalarda Başbakan Binali Yıldırım’ın yaptığı ziyaretlerde HDP’nin bu sürecin dışında tutulması maalesef son derece tehlikeli yaklaşımlar.
İstanbul il binamıza düşman hukukuyla baskın yapıldı
Biz bu tutumların yanlış olduğunu ve bundan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini, zaten büyük bir gerilim hattı üzerinde olan bütün Türkiye toplumunun ihtiyacı olanın uzlaşma olduğunun defalarca ifade ettik. Ancak maalesef, bırakın bu dışlayan yaklaşımların bir kenara bırakılması, tam tersine Erdoğan’ın işaretiyle birlikte, HDP’ye yönelik yeni bir saldırı dalgası başlamış durumdadır. Yani 15 Temmuz darbe girişimden sonraki HDP’yi dışlayan tavır, artık HDP’ye yönelik bir saldırı aşamasına geçmiştir. Son olarak İstanbul il binamıza yapılan baskında tam bir düşman hukukuyla hareket edilmiştir. Ortaya çıkan görüntülerin Cizre’de, Silopi’de, Sur’da evlere yapılan talan görüntülerinden hiçbir farkı yoktur. Binadaki her şey tahrip edilmiştir. Düşünün ki saksıdaki çiçeğe bile tahammül etmeyen, düşman hukukuyla hareket eden bir faşist anlayış ortaya konulmuştur. Bu anlayışın kendisi, sadece HDP tarafından değil, bütün demokrasi ve barış çevreleri tarafından sert bir şekilde kınanmalıdır.
Gerek Erdoğan, gerekse de AKP, adeta bir iç savaş zemini hazırlamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. İstanbul İl Örgütümüze yapılan baskının kendisi zaten kabul edilebilir değil, ancak operasyonda helikopterlerin de kullanılması son derece manidardır.
15 Temmuz darbe girişimimin fırsata çeviren Erdoğan ve AKP yüzlerce arkadaşımızı siyasi soykırım operasyonlarıyla tasfiye etmek istedi. Erzurum Karayazı’da göz altına alının 57 arkadaşımızın, 10 günü bir süre geçmesine rağmen henüz ifadeleri bile alınmış değildir. Bu arkadaşlarımızın rehine gibi bir kapalı spor salonunda göz altında tutulması, bu siyasi soykırım zihniyetini göstermesi açısından son derece önemlidir. Aynı şekilde Ardahan’da, il eşbaşkanlarımızın da aralarında olduğu onlarca tutuklama oldu.
Linç ve hukuksuzluk kol kola
Sadece tutuklama furyası da yok. Muhalif olan bütün toplumsal kesimlere yönelik linç saldırıları da devreye konuldu. Ankara’da Temeli TOKİ’de, Kürtlerin yaşadığı evlere yönelik ırkçı saldırılar geliştirildi. Bu saldırıların, Erdoğan’ın işaretinden hemen sonra gelişmesi de son derece manidardır. Yani ‘Reis’ işareti çaktığı anda, sokaktaki reis çeteleri Kürtlerin, muhalif kesimlerin yaşam alanlarını tahrip etmek üzere harekete geçeceğinin mesajını ortaya koymaya çalışmışlardır.
Yine, kamuda KESK’e bağı sendikalara başta olmak üzere, Fethullahçı yapıyla hiçbir ilişkisi olmayan toplumsal kesimlerin nasıl bir baskı cenderesine alınmak istendiğini kamuoyuna aktarıyoruz. Yeni bir aşamaya geçtiğimizi, HDP’ye yönelik saldırıların, ezilenlere saldırıların gelişeceğini, özellikle Erdoğan’ın son dokunulmazlıklar açıklamasında da görebiliriz. Bir saldırı dalgasının gelişeceğini, Erdoğan Rusya dönüşünde gazetecilere yapmış olduğu açıklamayla ortaya koymuştur. Dokunulmazlıklar üzerinden, yargıya bir kez daha, yasaları ayaklar altına alacak şekilde talimat vermiştir. Nasıl bir darbe zihniyetine sahip oluğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Erdoğan’ın zihniyeti darbecilerle aynı
Darbecilerin Meclis’i bombalaması, Meclis’i tasfiye etmeye çalışması hangi zihniyeti temsil ediyorsa, Erdoğan’ın yargıya talimat vererek milletvekillerimizi hedefleştirmesi aynı anlama geliyor. Darbeciler milletvekillerine yönelik göz altı ve tutuklama listeleri hazırlamışlardı. Şimdi belli ki darbecilerin yarım bıraktığı işi, Erdoğan aynı darbe zihniyetiyle tamamlamak istiyor. Aynı zihniyeti, şu anda Plan Bütçe Komisyonu’nda belediyelere kayyum atanması ve belediye meclislerinin tasfiye edilmesi üzerinden de ortaya koyuyor. Bir başbakanı görevden alarak onun yerine bir memur atamak neyse, bir belediye başkanını görevden almak da odur. Meclis’i devre dışı bırakmak neyse, belediye meclisinin bütün çalışmalarını tasfiye etmek de odur.
HDP’yi çetelerle karıştırmasınlar
Hem Erdoğan’ı, hem AKP’yi uyarmak istiyoruz; HDP’yi öyle yasadışı, gayrimeşru, devleti ele geçirmeye çalışan bir takım çete yapılanmalarıyla falan karıştırmasınlar. Biz haklı ve meşru olan bir mücadeleyi büyük bir onurla yürütüyoruz. Eğer böyle bir yanlışa düşüp bu saldırıları sürdürürse, karşısında tarihi bir direniş görecektir. Halklarımızın, Erdoğan’ın devreye koymak istediği bu faşizme asla geçit vermeyeceğini bir kez daha kendileri hatırlatıyoruz. Bu yanlıştan, yol yakınken vazgeçilmelidir.
AKP darbe komisyonuna katılmıyor
AKP darbeyi araştırma komisyonuna bilinçli bir şekilde üye bildirmemek suretiyle engelliyor. Çünkü darbeyle yüzleşmekten korkuyor. Çünkü darbecilerle olan ilişkilerinin çarşaf çarşaf konuşulmasından korkuyor. Nasıl bir ortaklığın geçekleştirildiğinin görülmesinden çekiniyor. Erdoğan ve AKP, darbeyle yüzleşme gibi bir dertlenin olmadığını ortaya koyuyor. Bunların tek derdi, darbe makinesinin başına kimin oturacağıdır.
Darbenin siyasi ayağını açıklamayanlar, darbe komisyonunu kurulmasından korkuyor. Komisyon kurulursa, darbenin siyasi ayağına ilişkin araştırmalar yapılacak, darbecilerin sonuç alması durumunda, hangi siyasi parti içinde kimlerin görev alacağına dair gerçekler açığa çıkacak. O gerçekler açığa çıktığında ortada ne AKP, ne CHP, ne de MHP’den eser kalacak. Bugün milliyetçi faşist bir ittifakta bir araya gelenler, aslında darbe zeminini oluşturanların ta kendisidir.
Anayasa toplumsal sözleşmedir
Bütün toplumsal kesimleri içermeden, herhangi bir anayasa taslağı oluşturulmuş olsa bile, ondan bir toplumsal sözleşme olarak bahsedilmesi mümkün müdür? Önümüzdeki süreçte bütün demokrasi ve barış çevrelerinin anayasa yapım sürecine dahil olması gerekir. Bu durumu kabul etmeyeceklerinin deklarasyonlarını güçlü bir şekilde ortaya koymaları, önümüzdeki yüz yılın nasıl şekilleneceği açısından, nasıl bir gelecek oluşacağı açısından son derece önemlidir.
AKP, CHP ve MHP devletin bütün kurumlarını Saray’a bağlamanın çalışmalarını yürütüyor. Saray’a bağlı yeni bir devlet oluşturmak, Kenan Evren’in bile aklına gelmeyen yeni bir faşist bir kurumsallaşmanın ta kendisidir.
Erdoğan itiraf ediyor, soruşturulmalı
Anayasa toplantılarına HDP’nin dahil edilmemesinin gerekçe olarak, "HDP, PKK ile arasına mesafe koymuyor" diyenlerin, Meclis'i bombalayanlarla hangi mesafede olduklarını gördük. Defalarca belirttik, birileriyle mesafemiz ölçülecekse, her türlü zulme karşı baş eğmeyen, diz çökmeyen halkımızla mesafemiz ölçülebilir. Biz o halkın ta kendisiyiz. Halkımızın mücadelesinin bir parçası olmak, HDP için vazgeçilmez, ilkesel bir tutumdur. Onun dışındaki bütün yakıştırmalar, bütün söylemler HDP’yi düşmanlaştırma algı operasyonlarının ve yalanların ötesine geçemeyecektir. Meclis’i bombalayanlara kim “Ne istediler de vermedik” dedi? Meclis’i bombalayanlara büyük şehirleri parsel parsel kimin peşkeş çektiğini sorgulanması gerekiyor. Erdoğan “Allah beni affetsin” derken aslında işlediği suçları itiraf ediyor. Ama yürekli bir savcı olmadığı için halen bir soruşturma başlamış değil. Erdoğan’ın ve AKP’lilerin son itiraflarına yönelik soruşturmalar başlatılması gerekir.