
Eş Genel Başkanı Sezai Temelli MYK üyelerimiz ve milletvekillerimiz ile birlikte Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara ilişkin genel merkezimizde basın açıklaması yaptı. Temelli, şunları söyledi:
Savaşa hayır! Türkiye derhal savaşa son vermeli, Suriye topraklarından çekilmelidir. AKP-MHP iktidarı tarafından Kuzey ve Doğu Suriye’ye yapılan saldırı, bütün uluslararası anlaşmaları ihlal ederek dünyanın gözü önünde tek taraflı bir saldırıyla başlatılan savaş ve işgal girişimidir. Bu saldırı, Suriye’de Rojava’yı hedef aldığı kadar, aynı zamanda Türkiye’de de eşitlik, özgürlük, barış, adalet ve insanca yaşam taleplerini yükseltmekte olan demokrasi güçlerine de yöneliktir.
Halkları ve inançları hedef alan bir saldırı
Selefi IŞİD artığı ÖSO çeteleri eliyle başlatılan bu savaş, Aleviler dahil, Rojava’da barış içinde yaşayan Êzidîleri, Süryanileri, Türkmenleri, Ermenileri, Arapları, bütün halkları ve inanç gruplarını hedef alan bir saldırıdır.
Özgürlükçü ve demokratik yaşam hedef alınmıştır
Bu saldırının temel hedefi, iktidarın iddia ettiği gibi bir siyasi yapı değil, kadın devrimi dahil Kürtlerin bölgenin diğer halklarıyla birlikte kurmak istediği eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik yaşam biçimi ve kazanımlarının yok edilmesidir. Türkiye’nin savaş ve işgal girişimiyle birlikte savaş yeni boyutlar kazanacak, Suriye daha kaotik bir noktaya sürüklenecektir.
Birlikte yaşamın önündeki en büyük engel ırkçı politikalar
Bütün tarihsel süreç boyunca halkların eşit haklar temelinde birlikte yaşamasının önündeki en büyük engel ırkçı, milliyetçi ve tekçi politikalar olmuştur. Suriye’de de bütün farklı toplumsal kesimler, Arap milliyetçiliğini eksen alan tekçi ve inkârcı politikalar nedeniyle dışlanmışlardır. Kürtler ise “potansiyel tehlike” görülerek siyasal, sosyal, psikolojik, devletin her türlü şiddetine maruz kalmışlar, katliamlara uğramışlar, göçe zorlanmışlardır. Dilleri yasaklanmış, hatta vatandaşlıktan bile çıkarılmışlardır.
Rojava Devrimi geleceğe ışık tutan bir meşale olmuştur
Suriye’de yıllarca inkârcı ve asimilasyoncu uygulamaları ağır biçimde yaşayan Kuzey Suriye (Rojava) halkları, kendi öz gücüne ve öz örgütlülüğüne dayanarak özgürleşme mücadelesini devrimle taçlandırmış, bir insanlık anayasası niteliğindeki “toplumsal sözleşmeyi” tüm halklara armağan etmiştir. Bir kadın devrimi de olan Rojava Devrimi, Orta Doğu’daki erkek egemen, despotik ve arkaik iktidarları karşısında eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir yaşam mücadelesinde önemli bir dönüm noktası ve geleceğe ışık tutan meşale olmuştur.
Bugün ile 21 yıl önceki uluslararası birbiriyle bağlantılıdır
Dünyanın hangi bölgesinde olursa olsun, Kürtlerin kazanımlarını yok etmek isteyen ve bu uğurda tüm gücünü seferber eden AKP-MHP iktidar bloğu, halkların eseri olan bu devrimi boğmak için her türlü yola başvurmaktan geri durmuyor. Rusya ve ABD gibi emperyalist güçlerin Rojava devriminin boğulmasına vize vermeleriyle, aynı güçlerin 21 yıl önce Sayın Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye teslim edilmesi yönündeki destekler arasındaki kopmaz bağ şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.
İktidar Türkiye’yi büyük bir ateşin içine atmaktadır
Bu savaş ırkçılıktan, faşizmden, ayrımcılıktan, nefretten medet uman ve iktidarını korumak uğruna her türlü çılgınlığı yapmaya hazır ceberut bir güç tarafından başlatılmıştır. Kürt karşıtlığı eşliğinde ‘tek adam rejimi’ni güçlendirme hevesi ve sarayın saltanatını sürdürme hırsıyla hareket eden iktidar bloğu, ülkeyi büyük bir yıkıma sürüklemekte, büyük bir ateşin içine atmaktadır. Bu savaş Türkiye halklarının savaşı değildir. Yıkıma uğrattığı hayatlarımızı, yok ettiği birikimlerimizi, eğitim ve sağlık dünyamızı, insan haklarımızı, emekçilere reva gördüğü açlığı, yoksulluğu ve kölece yaşamı, kadınlara uyguladığı şiddeti, talan ettiği doğayı, sayısını artırdığı zindanları, geri getirdiği işkence yöntemlerini görünmez kılacak! Buna izin vermeyelim!
CHP’yi müzmin tutarsızlıktan sıyrılmaya davet ediyoruz
İktidar bloğunun savaş hezeyanları karşısında bölge halklarıyla barış içinde yaşamı bir ilke olarak benimsemesi gereken muhalefet partileri HDP dışında Suriye ve Irak’a yönelik savaş tezkeresine evet oyu vermekte bir beis görmemişlerdir. Oysaki bu savaş Türkiye’nin savaşı değil, Erdoğan ve ortaklarının siyasi gelecek savaşıdır. Tezkereye evet oyu vermekle, iktidarın ırkçı, militarist, yayılmacı ve işgalci politikalarına evet demiş, çok muzdarip oldukları iktidar bloğunun siyasi ömrünü uzatmaktan başka bir şey yapmamışlardır. Bu tezkereye evet diyenler halkların vicdanında, çocukların masum geleceğinde ve tarihin belleğinde mahkûm olacaklardır. Özellikle bir kez daha sınır ötesi askeri operasyonların yolunu açan tezkereye evet oyu kullanan CHP merkezini "Anayasaya aykırı ama evet, içimiz yana yana evet” gibi dönüp kendisini de vuran müzmin tutarsızlıktan bir an önce sıyrılmaya davet ediyoruz.
IŞİD'in sorumluluğu Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülüktür
Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye bölgesini işgal ederek bölgede etnik temizlik yaparak Kürtlerden arındırılmış bir bölge inşa etmek, Suriyeli mültecileri ve ÖSO çetelerini bölgeye yerleştirerek demografik değişime yol açmak, bölge halkları arasına düşmanlık tohumları ekmekten, yeni savaş ve çatışmalara yol açmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Bütün bu kaotik gelişmelerin yanı sıra Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin varlığına son vermek ve Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak uğruna IŞİD gibi bir barbarlık çetesinin ve tecavüz ordusunun sorumluluğunu üstlenmeye kalkışmak Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülüktür.
IŞİD’i koruyup kollayanlara yeniden aynı görev verildi
IŞİD barbarlığı tam da devrimin şafağında ortaya çıkmıştı! En ilkel yöntemlerle bölgenin aydınlık geleceğine tutulan ışığı yok etmek için devreye giren ve insan boğazlayan bu dev cinayet şebekesi hedefine öncelikle Rojava devrimini koyduğunu çok iyi biliyoruz. IŞİD’in bölgede yenilgiye uğratılmasıyla, sadece ülke ve bölge halkları değil, dünya halkları da büyük bir insanlık vahşetinden kurtarılmıştı. Böylece bölgede özgür yaşam umutları yeniden yeşermiş, her şey yeniden başlamıştı. Ne yazık ki, zamanında IŞİD’i koruyup kollayanlara bugün yeniden aynı görevin verildiği görüyoruz. 5 Haziran Diyarbakır, 20 Temmuz Suruç, 10 Ekim Ankara katliamlarının kanı dahi kurumamışken, Türkiye’nin böyle bir cinayet şebekesinin sorumluluğunu üstlenmiş olması utanç vericidir.
Öcalan’ın çağrısı dikkate alınmalıdır
Bugün iktidarın izlediği ırkçı, yayılmacı, militarist ve Kürt karşıtı politika Suriye iç savaşının sona erip demokratik bir siyasal çözüm sürecine girilmesinin önündeki en büyük engeldir. Bu bağlamda avukatlarıyla yaptığı son görüşmede ‘’çatışmalı ortamı bir hafta içinde sona erdirebileceğini’’ ifade eden Sayın Öcalan’ın çağrısı dikkate alınarak, Kürt sorunu diyalog, müzakere ve demokratik yöntemlerle kalıcı olarak çözüme kavuşturmalıdır ve çözüme kavuşma olanağı vardır.
İktidara çağrı yapıyoruz
HDP Merkez Yürütme Kurulu olarak bu saptamalardan hareketle iktidara bir kez daha şu çağrıyı yapıyoruz. 1) İktidar tek taraflı bu askeri harekata derhal son vermeli ve barışçıl bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. 2) Kayıtsız ve şartsız olarak askeri varlığı dahil bütün varlığıyla Suriye topraklarından çıkmalı, kendi sınırlarına çekilmelidir. 3) Suriye’nin siyasi geleceğine Suriye halkları karar vermeli, Türkiye de buna saygılı olmalıdır. 4)Türkiye, sekiz yıl boyunca süren savaşta büyük bir yıkıma uğramış Suriye’nin yeniden inşasında gerekli destek ve dayanışmayı göstermeli, insani yardımı yapmalıdır.
HDP ölüme karşı yaşamı savunur
Çoğulcu, çok kültürlü, çok renkli, ekolojik ve demokrat bir tahayyülle devrimci demokratik mücadeleyi yükselten HDP, her şeyden önce ölüme karşı yaşamı savunur. Bugün Türkiye’de gerçek savaş karşıtı tek partidir ve tekçi, faşist, ırkçı zihniyetlerin panzehirdir. HDP, parlamentoda halkların gönüllü birliğinden, beraberliğinden ve özgür yaşamından yana olan demokratik ve özgürlükçü güçtür.
Herkesi savaşa karşı harekete geçmeye çağırıyoruz
Bu vesileyle: 1) Başta Birleşmiş Milletler (BM) ile Avrupa ve Amerika demokratik kamuoyu olmak üzere bütün uluslararası kamuoyunu bu savaşı önleyecek adımları atmaya, girişimlerde bulunmaya davet ediyoruz. 2) Türkiye halklarına ve demokratik kamuoyuna açık çağrımızdır: Geç kalmayalım! Herkesi savaşa karşı harekete geçmeye ve savaş karşıtı demokratik bir cepheyi oluşturmaya çağırıyoruz. Harekete geçilmezse merhameti olmadan güce, siyasi etiği olmadan kudrete, kavrayışı olmadan kuvvete sahip olanların yaratacağı bir karanlık içinde sıkışıp kalacağız.
Bu savaş demokratik kamuoyuna kurulmuş bir tuzaktır!
Bu savaş demokratik kamuoyuna kurulmuş bir tuzaktır! Tüm haklılığımızla, dünyanın dört bir yanından yükselen itirazlara eklenerek, dayanışma ve mücadele ile bunun önüne geçmemiz mümkündür.
10 Ekim 2019