Öncelikle Antep’deki katliamı kınayarak başlamak istiyoruz. Yaralı yurttaşlarımıza çocuklarımıza acil şifalar diliyoruz, hayatını kaybedenlere başsağlığı, ailelerine sabır diliyoruz.
KCK’nin son açıklaması üzerine, barış taleplerine, nihai çözüm taleplerine güçlü bir katkı sunmak için bu toplantıyı düzenleme kararı aldık. Fakat ne acıdır sizlerle son bir buçuk yıl içerisinde değişik vesilelerle onlarca toplantı yaptık ama hiç bir toplantı hatırlamıyoruz ki başsağlığı ya da geçmiş olsun dileklerimizi iletmeden başlamayalım!
Son bir buçuk yılın özeti bir katliamlar ve vahşetler silsilesi olarak geçti. KCK’nin açıklaması tam bu zamanda bir değerlendirmeyi hak edecek düzeyde diye düşünüyoruz.
10 Ekim Ankara katliamının hemen öncesinde KCK tarafından bugünküne benzer bir deklarasyon dile getirilmişti. Daha bu telaffuz edilmeye başlar başlamaz katliam ile çürütülmeye başlandı. Yine Antep katliamı ne tesadüf ki bu açıklamaları takiben 5-6 saat içinde gerçekleşti. Buradan ne anlayabiliriz sorusunun cevabı çok basit. Sayın Öcalan’ın görüşme süreci boyunca en çok altını çizdiği en temel kavram darbe mekaniğiydi. Bunun bütün ipuçları ile gerek bizlere gerek devlet yetkililerine anlatmakla geçti Sayın Öcalan’ın müzakere sürecinde ağırlıklı zamanı ve enerjisi. Neyi işaret etti ise o oldu. Bu bir buçuk yıl Dolmabahçe mutabakatının boşa çıkarılmasıyla, nitelikli diyalog aşamasının kalıcı resmi müzakere aşamasına geçme arifesinde yükselen provokasyonlar zinciri meseleyi buraya kadar getirdi.
Meseleyi darbe boyutundan baktığımızda, darbe bir günde hazırlanan, bir grubun yada bir zümrenin haydi darbe yapalım diye başlattığı bir süreç olamaz. Bunun sosyal, politik bütün temelleri hazırlanır, ülkenin yönetilemez durumda olduğunu, büyük bir kaotik süreçte olduğunu kitlelere kabul ettirmekle mümkündür. Son bir yıl içinde yapılan da bundan ibarettir.
Darbeyle hesaplaşabilmek, değerlendirebilmek için bu çatışma ve diyalog sürecini bitiren bakmak lazım. Birkaç tanesine baktığımızda bize yeterinde fikir verebiliyor. Suruç’ta Ceylanpınar’da Cizre’de yaşananlar, 10 Ekim Barış Mitingi katliamı, İstanbul’daki katliamlar ve diğer katliam girişimleri hep bu darbe girişimine zemin hazırlama planının ince ince hesaplanmış parçalarıydı.
Bunu heyetimiz de o kadar çok ifade etti ki hatırlarsınız nedir bu mekaniği ya da neden bize darbe tehdidiyle yaklaşıyorsunuz gibi değerlendirmeler olmuştu. Acı ve toplumsal maaliyeti çok büyük bir tecrübeyle doğrulanmış olmanın elemini taşıyoruz.
Tam da böyle bir zamanda KCK’den bu açıklama geldi ve üzerine Antep’teki katliam yaşandı. Korkarız ki bu süreç yükseltilere devam edecek. Peki durum bu kadar karamsar mı ve bu durumun içinden nasıl çıkabiliriz? Hayır değil. Çünkü bunu boşa çıkaracak en temel anahtar darbecilerin bu kaosu tetiklediği mesele ile rasyonel bir yüzleşmedir. Kürt nefreti üzerinden herkesi hizalama sürecinden vazgeçmek gerekiyor.
Bu darbe sürecine HDP’nin tutumu herkesin malumu. Fakat tüm parti liderleri çağrıldığı halde Parlamento’nun üçüncü büyük partisi dışarıda bırakıldı. Bu bir halka karşı biz bu süreç içerisinde geleneksel, ayrımcı tekçi yaklaşımımıza devam edeceğiz demekti. Yangından mal kaçırırcasına, bu sürece en büyük emeği sunmuş olan yeni anayasa talebi ve çalışmaları HDP dışlanarak, talepleri yok sayılarak, daha baştan kadük doğmaya mahkum bir yeni anayasa girişimi...
Bu topraklar da irfanla, hikmetle öğrenme geleneği biraz zayıf. Başımıza bu felaketler geldikçe görüyor muhalefet ve tekçi anlayış. Sayın Öcalan bunlara da işaret etmişti.
Hükümet Sözcüsü’nün bir sözü ile devam edebiliriz. O da “Başımıza ne geldiyse Suriye politikalarımızdan dolayı geldi” yaklaşımıdır. İnsanın “günaydın” diyesi geliyor.
Sayın Öcalan ülkede Kürtlerle barış, bölgede de Kürtlerle ittifak temelinde tam da misak-ı milliyi işaret eden bir yaklaşım geliştirmişti. Daha IŞİD ortaya çıkmadan, işgal noktalarını bile söylemişti ve söyledikleri boşa çıkarıldı. Yine bir felaketle öğrendik ki bütün bu gelişmeler Sayın Öcalan’ın altını çizdiği gibi gelişti.
Daha sonra ısrarlarımız sonucu, Sayın Öcalan’ın da aldığı inisiyatifle adına eşme ruhu diye adlandırdığımız bir sınırlı işbirliği çalışmaları gelişti. Hükümetin buna cevabı da katliamlarla geldi.
Bugün bu aymazlıktan kurtulduklarına dair umutlu cümleler kurmamız zor. İnternet sitelerinde sosyal medyada geliştirdikleri yaklaşım hem insanlıktan hem rasyonel kavrayıştan uzak. Gelinen noktada KCK’nin deklarasyonu ve içindeki şu cümle, “Bu bir koşul ve dayatmadan uzaktır” yaklaşımı, ciddi bir özenle ele alınmasını gerekli kılıyor.
Bizler İmralı Heyeti olarak hep hep katkı sunma noktasında olduk. Bundan sonra da görev biliyoruz. Ama bu bir uyarı da içermek zorunda. Bugüne kadar hem ateşkes süreci hem de çözüm süreci hep egemenler tarafından sürekli araçsallaştırma biçimine kurban gitti. Sistemin işine yaratığı ölçüde ve zamanlarda gündemleşmesi yaklaşımı oldu. Buna karşı böyle yapmayın uyarımız olmuştu. Hak ettiği ölçüde ele alınmaması daha büyük can kayıpları olarak dönüyor. Bir amentü cümlesi olarak, bunu araçsallaştırmaktan çıkarın vurgusunu önemsiyoruz.
Bir diğer nokta, İsrail’den tutun Esad’a yaklaşıma dair bütün kamuoyunun izlediği bu savrulmalar… Dün bunu 500 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden olan bir savaşta ısrar eden bir şahsın, bir küçük burjuva diktatörünün gidişine endeksleyen yaklaşım bunca insan hayatını kaybettikten sonra önemli değildir. Bütün katliam ve katliam girişimlerine rağmen bu yanlışlar, başka bir yanlışa değil, doğruya insanlığa hizmet eder diye düşünüyoruz.
Biz İmralı Heyeti olarak katkı sunacağımızı söyledik ama bu sadece sanki bizim meselemizmiş, ya da sadece Kürt halkının meselesiymiş gibi ele alınması büyük mahsurlar içermektedir. Bu tam da AKP’li CHP’li, MHP’li tüm yurttaşları ilgilendiren hayati bir meseledir, dolayısıyla sorumluluk hepimizindir. Bugünden itibaren bir devlet ya da Hükümet kararını beklemeden bütün demokrasi güçleri bu çağrının gereğini yerine getirmeye, bu çağrıyı tartışma konusunda seferber olmalıdır. Bir muhalefet partisinin tutumu “Bu terörü durdurun bunun için ne gerekiyorsa vermeye hazırız” şeklinde değil “Bu barışı hep birlikte kuralım” olmalıdır. Tüm demokratik muhalefet bu özeni gösterecek bir tutumda olmalıdır.
Biz özetle bu çağrının önemle ele alınmasından yanayız. Bunun en önemli yolu bu meseleyi tartışabilmekten geçer. Sayın Öcalan’ın 2013 Newrozunda okuduğumuz bildirisindeki en önemli ifade “Artık silahlar sussun fikirler tartışılsın”dır. Bunun önündeki bütün engelleri temizlemek, başta yeni Anayasa, birlikte yaşamanın ortak manifestosu ve demokratik siyaset alanlarının, özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda seferberliğe hazır olduğumuzu vurguluyoruz.
Bugünkü tüm gelişmelerin analizini yapan, çözümler geliştiren insana, her türlü insanı ölçülerden uzak, hukuk kurallarından uzak ağırlaştırılmış bir tecrit uygulanmaktadır. Her türlü hakları gasp edilmiş durumda. Bundan daha önemlisi darbe girişimi ile açığı çıktı ki İmralı darbecilerin üs kurduğu ve ilk yönelecekleri bir yer durumundadır. Bir kaosu ve iç savaşı körükleyecek hazırlıkları olduğunu görüyoruz. Tecrit daima bu savaşı tetikleyen bir işlev görmüştür.
Sayın Öcalan’ın güvenlik, çalışma ve özgürlük koşullarına yönelik her türlü iyileştirici çabanın bu ülkede barışa hizmet ettiğini gördük biz. Hükümet bir yerden başlamak istiyorsa, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasından başlamalıdır.
Ülkenin general ve subaylarının yarısı darbeci çıkmıştır. Bunların büyük bölümü son bir yılda çatışmalara, halkın, basın çalışanlarının yok edilmesine, neredeyse birinci KCK tutuklamalarını aratacak bir siyasi soykırım sürecine öncülük eden insanlar olduğunu görüyoruz. Yani bugün tutuklu olan darbecilerin çatışmaların en yoğun olduğu yerlerin sorumluları olduğunu görüyoruz. Darbecilerin niyetini anlamak mümkün. Sayın Öcalan’a gönderilen tehdit mektupları gibi üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi gereken yüzlerce şey yaşadık. Bunu ciddi biçimde akılda tutmamız gerektiğini düşünüyoruz.
-KCK’nin çağrısı üzerine Hükümet ile herhangi bir temas olacak mı?
Şu ana kadar bize dönük çağrı ya da öneri iletilmedi Hükümet tarafından. Kamuoyuna da herhangi bir açıklama yapılmadı. Hükümet açısından gelinen durum, Sayın Davutoğlu bunu zorlamıştı bunun tanığıyız. Ama akil kaldı. Hükümetin bunu değerlendireceğini düşünüyoruz. Ama bize gelen bir şey olmadı. Biz isi demokratik kurumlar, insan hakları ve uluslararası hukuk kurumları olarak, 1 Eylül’de başlayacak barış etkinlikleri kapsamında değerlendireceğiz. Biz onlardan bir şey gelmesini bekleyecek durumda değiliz.
-Sayın Öcalan’la görüşüldüğü yönünde iddialar var. Sizin tarafınızdan doğrulandı mı?
Doğrulanmış bir bilgi yok. Bu tür haberleri büyük bir spekülasyon olarak görüyoruz. Son bir buçuk yılda Hükümet tarafından büyük bir psikolojik algı olarak servis edilen şeylerdir. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit infialini ortadan kaldırmaya dönüktür. Bunun yolu kamuya açık, gerekirse herkesin katkı vereceği ve HDP Heyeti’nin ziyaret gerçekleştirmesi ve birinci ağızdan bilgi almamız.
Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken:
Bu tarihi deklarasyonda, kalıcı barışın bir ayda gelişebileceğine dair vurgu var. Bir buçuk yılda katliamlar, yıkımlarla geçti. Bir buçuk yıldır yaşananlara karşı bir ayda kalıcı barışın sağlanacağından bahsediyoruz. Bakın bu meseleyi sadece HDP’nin ele alması gereken bir mesele olarak görmüyoruz. Bu meseleyi tartışması gereken Meclis şu an kapalı. Bu kan deryası içinde, barış içeren tarihi bir deklarasyon değerlendirilmelidir.
Meclis’in Antep’te bunca yurttaşın hayatını kaybettiği bir dönemde kapalı olması kabul edilebilir mi? Kalıcı bir barışın gelmesi ve fikirlerin konuşması için ciddi bir beklenti var. Bu durumun ciddiyetle değerlendirilmesi, hızla ve acil oturumların gelişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu Parlamento bir buçuk yılda yaşananları izleyen pozisyonda oldu. Şimdi bu tutumu sürdüremez.
-İmralı ziyaretiniz sırasında görüştüğünüz kişiler arasında darbe sebebiyle tutuklananlar oldu mu?
Dolmabahçe fotoğrafının bütün aktörleri ufak ufak muhtemelen darbecilerin istediği biçimde tasfiye edildi. Ama muhataplarımız arasında olup olmadığına ilişkin bir bilgimiz yok.
-Çözüm sürecinin bitmesi ya da başlamasında Fethullah terör örgütünün etkisi var mıdır?
Mutlaka vardır, ama etkisi ve sorumlulukları bakımından bir değerlendirme yapma şansımız yok. Ama inisiyatifleri olduğu konusunda şüphe yok. Devletin denetlenemeyen bütün yapıları bir gladyo yapılanmalarıdır. Bunlar belli bir ittifakın ürünüdür. Bunlar organik olarak ayrılamayacak kadar yakın yapılardır. Darbeyi araştırma komisyonu meselesindeki AKP’nin isteksizliği ve yavaşlığı bile bu konudaki sorumluluğuna işaret eden bir göstergedir.
Bu anılan olayların hepsini Meclis’in araştırması için HDP’nin çok sayıda önergeleri var. Çoğunlukla AKP tarafından, bazen de üç parti tarafından reddedildi. Bunun yolu darbeyi ve savaşı görmezden gelmek yerine ciddi bir yüzleşme ve ciddi bir ele alma, taraflardan birinin ilk defa telaffuz ettiği “bir ayda bu meseleyi çözebiliriz” vurgusu bence çok önemli. Bu tecridin kaldırılması ile başlayabiliriz.
-Hükümetle Öcalan arasında herhangi bir görüşme olduğuna dair bilginiz var mı? Öcalan’ın hayatından endişe ediyor musunuz?
Endişe etmesek bunu tartışma konusu etmemiz mümkün değil. Sayın Öcalan’ın 5 Nisan’dan önce bu duruma da işaret eden uyarıları vardı. Görüşmeler kayıtlı olmazsa, benimle yapılacak görüşmeler yok hükmündedir, bir sohbetten ibarettir diye uyarıları vardı. Elimizde onun ziyaret edildiğine dair bilgi yok tam tersi görüşülmediğine dair bilgiler var. Ama görüşülmüş olsa dahi Sayın Öcalan bunun sonuca gitme niteliği taşıyan bir görüşme olmadığını söylemişti.
Sonuç olarak, şu an bu memleketin bundan daha acil, daha yakıcı bir sorunu var mı, yok. Bundan daha fazla seferber olacağımız bir şey var mı, yok. Onun için bir an önce savaş dilinden uzaklaşarak, bu meseleyi nasıl çözeceğimizi konuşarak başlayabiliriz.
Sadece Hükümet’in meselesi de değil. Burada önümde mikrofonu olan iki yayın var, yaklaşık bir yıldır bu televizyonlarda biz tartışılıyoruz. Bizim hiçbir temsilcimiz yok. Bizden de vazgeçtim, Antep katliamı konuşuluyor bir sürü zevzek dizilmiş ahkam kesiyorlar. Hiçbir yayın kuruluşunun aklına katliama uğrayan düğün sahiplerine sormak gelmez mi? Medya mesela buradan