
Bitlis Milletvekilimiz Mizgîn Irgat, TBMM Genel Kurulunda görüşmelerine devam edilen Yüksek Seçim Kurulu’nun görevleri hakkındaki kanun teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Irgat, şöyle konuştu:
Seçimler, siyasi partiler, demokrasi ve özgürlük bu kürsüden defalarca ama defalarca, çeşitli üsluplarda dile getirildiği halde, çok ciddi sorun yaşadığımızı ve imza attığımız sözleşmelere ve yasalarımıza aykırı bir noktada olduğumuzu yinelemek istiyorum. Bu Meclis’in çatısı altında bir süre önce olağanüstü hal kanunu yeniden uzatıldı ve hiçbirimizi ama hiçbirimizi tatmin etmeyen gerekçelerle. Bu Meclisin 10 milletvekili şu an burada değil, sıralarında değil. Bu tartışmaları yürütemiyor, cezaevlerindeler. Eş genel başkanlarımız ve 9 milletvekili şu anda hapishanede, milletvekilliğini yani halktan almış olduğu yetkiyi kullanamıyorlar.
Diğer taraftan, OHAL uygulamaları şu an her yerde devam ediyor. Yasaklar, keyfi kararlar, mülki amirliklerin emrine ve keyfiliğine terk edilmiş şehirler; bütün bunlar dururken biz seçimi tartışacağız. Yüksek Seçim Kurulu gibi bir kurumu tartışacağız.
2016 referandumu ortadayken hangi demokratik sistemden bahsediyoruz?
2016 referandumu sürecinde Yüksek Seçim Kurulu da maalesef kendisini biatçı, iktidara bağımlı, söz söylemeyen bir tarafta buluverdi. Yüksek Seçim Kurulu'nun müstakil bir yasayla demokratik bir çerçevede herkesi kapsayan, gerçekten halkın gerçek iradesini sandığa yansıtan bir kurum olmasını en çok biz isteriz. Ama biz biliyoruz ki önümüze koyduğunuz bu sistemle şeffaf bir seçim sürecini asla yaşayamayacağız.
2016 referandumunda kendi seçim bölgem Bitlis dâhil olmak üzere birçok ilde çok fazla hukuka aykırılıkla karşılaştık. Düşünün ki birçok ilde sandıkların keyfî bir şekilde taşınması meselesi vardı. Ve silahların gölgesinde, zırhlı araçların gölgesinde insanlar seçim sandıklarına gitmek zorunda kaldı. Diğer taraftan, birçok itirazımız il seçim kurullarında kabul edilmezken iktidar partisinin bütün itirazları kabul gördü. Sonuçta yine AKP'nin dediği oldu. Böylesi bir süreci yaşadıktan sonra bizler, yeni bir uygulamayla, hele hele OHAL varken hangi demokratik sistemi, hangi demokratik işleyişi tartışıyoruz.
Demokratik sistemlerde siyasal eşitliğin sağlanabilmesi için herkese oy hakkı tanınmıştır. Serbest seçimler, oy hakkı anayasal olarak da güvence altına alınmıştır. Seçimler, iktidarın barışçı yollarla değiştirilmesi yöntemi açısından çok önemli bir mevzudur. Bu demokratik sistemin uygulanması, herkesin iradesinin tam anlamıyla sandığa yansımasının yol ve yöntemlerini böylesi kısıtlayıcı bir yasa tasarısıyla tartışmamalıydık. Başkana büyük oranda yetkiler veren, mülakat yöntemiyle nasıl alındığı belli olmayan kişilerin göreve getirilmesinin önünü açan bir yasa tasarısıyla değil, kamusal denetimin artırıldığı yasa tasarılarıyla Yüksek Seçim Kurulu'nun düzenlenmesini tartışabiliriz.
YSK saygınlığını kaybetti
Başka ülkelerde bu sistem çok net bir şekilde uygulanmaktadır. Seçimler yapılırken seçimlerdeki sonuçlar, en sıcak haliyle birebir o ülkenin halklarıyla paylaşılmaktadır. Yani gizli saklı hiçbir aşaması bulunmayan seçimlerde halk birebir en yüksek kamusal denetimini sağlayarak seçimlerde adil, şeffaf bir yönetime imza atmaktadır. Ama bizde öyle mi oluyor? Hayır. Bizde imzasız, mühürsüz pusulalar bile geçerli sayılıyor.
Yüksek Seçim Kurulu aynı zamanda bir hakem heyeti görevini de üstlenmektedir. YSK, herkesin güvenliğini sağladığı ve herkesin gerçekten kendi nezdinde saygı duyduğu bir kurum olması gerekirken maalesef biz son seçimde bu niteliğini büyük oranda kaybettiğini çok net bir şekilde biliyoruz.
OHAL koşullarında YSK kanununu tartışmak problemlidir
Seçimlerin halk iradesini, yurttaş iradesini en doğru biçimde yansıtacak özgür, demokratik ve şeffaf koşullarda gerçekleştirilmesi kadar güvenilir usul ve yöntemlerle gerçekleştirilmesi de demokratik siyaset bakımından hayati niteliktedir. Olağanüstü hal altında gerçekleşen usul ve yöntemlerdeki sakatlıklar seçimi bir bütün olarak zan altında bırakabilmektedir. Bu çok önemli yasal düzenlemeleri bir yılı aşkın süredir devam ettirilen OHAL koşullarında yapıyor olmamız ülke demokrasimiz bakımından önemli bir problemdir.
16 Nisan referandumuyla OHAL koşullarında, ülkenin tüm siyasi hattını değiştirecek, şekillendirecek bir seçime gidildi. Hükümet, devletin tüm imkanlarını kullanarak bir propaganda süreci işletti. Muhalefetin propaganda yapmasının önü türlü yollarla kesildi. Bizzat Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı da referandum için ara rapor hazırladı, devlet imkanlarının "evet" için seferber edildiğini ve "hayır"a yapılan baskılar nedeniyle sivil toplumun referandum sürecine kısıtlı bir şekilde katılabildiğini ifade etti.
YSK tasarısını tartışmadan önce OHAL ceberutundan kurtulmalıyız
Bütün bunları yakın tarihte yaşamışken Yüksek Seçim Kurulu'nun değişikliğine, Yüksek Seçim Kurulu'nun görevlerine ilişkin bu yasa tasarısıyla önümüzdeki seçim süreçlerinde demokratik bir sistemin uygulanacağının garantisini kimse bize verebilir mi? Hayır. Dolayısıyla, bu yasa tasarısını tartışmadan önce bu Meclisin öncelikle Olağanüstü Hal Kanunu'nu kaldırması gerekmektedir. Sadece bu değil, bütün yasaların adil bir şekilde tartışılması ve gerçekten uygulamaya sunulması için OHAL denilen ceberuttan kurtulmamız gerekmektedir.
Teklif YSK Başkanına olağanüstü yetki veriyor
Kanun teklifinde siyasi parti temsilcilerine dair hiçbir hükmün yer almaması teklifin çok önemli bir eksiği olarak karşımızda durmaktadır. Diğer taraftan ise kanun teklifinin 6'ncı maddesinde kurulun yetkisi olan üst düzey personeli atama yetkisinin sadece ve sadece başkana verilmesi bu yasa tasarısının çok eksik ve gerçek anlamda demokrasiyi ihlal eden bir maddesi olarak karşımızda bulunmaktadır. Başkana olağanüstü atama yetkileri veren bu madde Komisyondaki bütün itirazlara rağmen kabul edilerek burada karşımıza bir yasa tasarısı olarak getirilmiştir.
Keyfi atamaların önü açılıyor
Kanun teklifinin 7'nci maddesinin 3'üncü bendinde kurulun gerekli gördüğü illerde il seçim kuruluna bağlı seçim müdürlükleri kurabileceğine dair bir hüküm bulunmaktadır. Bu, muğlak bir ifadededir. Bu şu demektir: Keyfî bir şekilde, istenilen yerde iktidarın istediği şekilde atamasını yapabileceği bir sisteme işaret eder. Bu muğlaklığın mutlak surette ortadan kaldırılması gerekmektedir. 8'inci maddede ise gerçekten kurulun yetkisi olan üst düzey görevlileri atama yetkisi sadece ve sadece başkana verilmiştir. Biz Halkları Demokratik Partisi olarak bütün başkan atamalarına karşıyız. Bir kişi asla ve asla tek başına demokratik bir karar veremez. Kurul halinde gerçekten herkesin görüşünün alındığı bir kararla siz demokrasiye işlerlik kazandırabilirsiniz.
Sözlü sınav torpil uygulamasıdır
Diğer sakınca sözlü sınav uygulamasına ilişkindir. Gerçekten çok tehlikeli. Yani hakim, savcı atamalarında ve sınavlarında da çokça dile getirilen sözlü sınav uygulaması tam bir torpil uygulamasıdır. Yazılı sınavdan sonra personelin sözlü sınava tabi tutulması, iktidara yakın olan insanların, muhalefetin değil iktidarın istediği kararı verebilecek ölçüde, nitelikte insanların iş başına getirileceğinin en büyük göstergesidir. Mülakatla değil gerçekten yazılı sınavlardan sonra, herkesin aldığı puana göre atamasının yapılması gerekmektedir.
YSK personeli atamasında kadrolaşma, kayırım kabul edilemez
Yurttaş iradesini ülke yönetimine yansıması bağlamında gerçekten son derece kritik bir görevi üstlenecek bu çalışanların atanması sürecinde kadrolaşmayı, kayırmacılığı meşrulaştıran sözlü sınav uygulaması kabul edilemez. İktidarı kuvvetlendiren ve halklar nezdinde seçimlere gölge düşüren bir uygulamadır.
Bu anlamıyla teklifin bu şekliyle bizim sorunlarımıza karşılık olamayacağını yineliyoruz.
29 Kasım 2017