Kaçmaz: Vahşet bodrumları için adalet sağlanana kadar mücadele edeceğiz

Kent ablukaları ve sokağa çıkma yasaklarının yıldönümü dolayısıyla milletvekillerimiz Meclis'te açıklama yaptı. Burada konuşan Hüseyin Kaçmaz, şunları söyledi: 

Bugün, 14 Aralık 2015 Cizre ve Silopi kent ablukalarının yıldönümü. Basın açıklamamızın konusu bu. Tekçi devlet anlayışı, inkâr ve asimilasyon politikaları, çeşitliliği ve özgürlükleri reddeden resmi ideoloji iki 2 yüzyıllık bir tarihsel akışa sahip olan Kürt sorununun temel kaynağıdır.

Devletin sahip olduğu “feraset” kaosa sebep olmuştur

Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında “eşkıyalık”, “nizam problemi” ve “dış mihrakların oyunu” ile izah edilmeye çalışılan Kürt meselesi bugün de “terör”, “asayiş” ve “üst akıl” gibi güvenlikçi konsept kavramlarıyla ile tanımlanmaktadır. Kürt sorununu müzakere ve diyalog yerine baskı ve cebir ile çözeceğini düşünen yaklaşım, Türkiye’de iktidara gelenlerin ortak aklı olmuş ve muhalefet de maalesef bu anlayışa destek vermekten geri durmamıştır. Devletin sahip olduğu bu “feraset”, Türkiye halklarının ölüm, ekonomik yıkım ve kaos ortamı ile karşı karşıya kalmasına sebep olmuştur. Kürt meselesi, Türkiye’nin yaklaşık olarak bir asırdır gündeminde olan ve giderek büyüyen, on binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin zorla yerinden edilmesine, köylerin ve ormanların yakılıp talan edilmesine neden olan bölgesel bir sorun haline gelmiştir. Sorunu çözme iddiasıyla yola çıkan AKP iktidarı da yaşanan acı tecrübelerden ders çıkarmak yerine, baskı ve şiddeti yükseltmeyi tercih etmiş ve bu durumdan nemalanmak istemiştir. AKP iktidarlarının kutuplaştırıcı siyaset üzerinden oy devşirme stratejisinin bedelini toplumun tümü ağır bir şekilde ödemektedir. 

Şırnak’ta katliamlar sürekli bir şekilde devam etti

Erdoğan ve AKP hükümetinin içeride toplumu kamplara bölen, farklı kesimleri dışlayan ve çıkardığı tunç yasalarıyla polis devletini inşa eden politikasının, dışarıda radikal köktendinci örgütler ile kurduğu kirli ittifakların faturası kan, ölüm ve gözyaşı olmuştur. 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası HDP’ye yönelik başlatılan silahlı saldırılar, linç kampanyaları, Diyarbakır mitingimizde patlatılan bomba, Suruç’ta 33 düş yolcusunun katledilmesi, Ceylanpınar’daki katledilen polisler, Ankara Gar Katliamı; asker, polis, gerilla ve sivil yurttaşların ölümü ile yeni bir şiddet sürecinin başladığı görülen bir gerçekti. Bazı tarihler vardır ki bir hançer gibi insanın bağrına saplanır. Yüzleşme ve adalet olmadan, yıllar geçse de kapanmayan bir yara olarak kalmaya devam eder. Şırnak ilk defa devlet şiddetiyle tanışmamıştı. 90’larda da en çok zulme uğrayan, adı toplu ölümlerle ve faili meçhul cinayetlerle anılan kentlerin başında gelmekteydi. Kürdistan’da ilk köy boşaltmalar ve koruculuğun dayatıldığı kent de Şırnak’tı. 21 Mart 1992'de Cizre'de Newroz kutlamalarında binlerce kişinin üzerine ateş açılmış, 90’lı yıllardaki Newrozlarda yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Kürdistan’da benzer şiddet görüntüleri yaşanıyordu. 1994’te TSK’nın savaş uçaklarıyla Kuşkonar ve Koçağıllı köylerini bombalaması sonucunda 38 köylü hayatını kaybetmişti. 2011 yılında Roboski’de 34 yoksul Kürt köylüsünün katledildiği kent de yine Şırnak’tı. Şırnak’ta katliamlar sürekli bir şekilde devam etti. Buna benzer çok sayıda katliama maruz kalan Şırnak’ta değişmeyen tek şey devlet şiddetinin devamlılığı olmuştur.

Ablukalarda 2 bine yakın kişi hayatını kaybetti

Bugün 14 Aralık, Cizre ve Silopi ilçelerimizde başlatılan kent ablukalarının 7. Yıldönümü. BM raporlarına da yansıdığı üzere, kıyamet benzeri bir tablonun yaşandığı kent ablukalarının yıldönümü. Taybet Ana’nın cenazesinin 7 gün 7 gece sokakta bekletildiği, kıyamet gibi günlerin başlangıcının, yıldönümü. Abluka ile birlikte, insan hakları ihlallerinin yaşanmaya başladığı, temel hak ve özgürlüklerin tümden askıya alındığı dönemin yıldönümü. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nce hazırlanan rapora göre 18 ay süren çatışmalarda ve kent ablukalarında 2 bine yakın kişi hayatını kaybetmiştir. Kent ablukaları sadece Cizre ve Silopi ile sınırlı kalmamıştır. Sur, Yüksekova ve pek çok ilçede bu abluka ilan edildi. 11 il ve 49 ilçede onlarca kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi, milyonlarca insan yerinden oldu. Bugün o günlerin travmasını yaşayan on binlerce insan var. Yine uzuvlarını kaybeden ve engelli hale gelen yüzlerce insan var. Cizre ve Silopi’deki ablukalarda 3 aylık bebeklerden 80 yaşındaki yaşlılara kadar kadınlar, erkekler, çocuklar ve üniversite öğrencileri katledildi.

Cemile Çağırga ve Taybet Ana hafızalarda yer edindi

Sonuç olarak Çözüm Sürecinin bitirilmesi ve güvenlikçi politikaların tekrardan devreye konmasıyla ağır bir tabloyla karşılaşmamıza sebep olan çatışmalı süreç tekrardan başlamış oldu. Ve bugün bu Kürt düşmanı, tekçi, güvenlikçi akıl halen devrede ve halen halkların ağır bedeller ödemesine sebep olmaya devam ediyor. 13 Aralık 2015’te Cizre ve Silopi’deki öğretmenlere bir SMS gönderildi; ablukalardan bir gün önce hizmet içi eğitim gerekçesiyle kentleri terk etmeleri isteniyordu. Biz o gün kent ablukalarının başlatılacağını biliyorduk. Boşaltılan okullar, karargah ve karakollara çevrilmişti. Sonrasında JÖH ve PÖH’lerin “eğitim sırası bizde” gibi şiddet ifadelerini barındıran görselleri sosyal medyaya yansımıştı.  Cizre’de toplam da 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve son yasak da 14 Aralık 2015’te ilan edilen yasak olmuştu. Bugün Kürt halkının hafızasında cenazesi bozulmasın diye buzdolabında bekletilen Cemile Çağırga yer edindi. Taybet Ana’nın fotoğrafı hafızalarımızda yer edindi. 

Cizre’de tespit edilebilen cenaze sayısı 292’dir; 41’i çocuk, 22’si kadındır

Bu yasaklar Cizre’de 79 gün, Silopi’de ise 37 gün sürdü. Cizre’de abluka sürecinde yaşamını yitirenlerin sayısı, cenazelerin önemli bir kısmının teşhis edilememesi ve cenazelerin farklı illerde ve kimlik teşhisi yapılmadan defnedilmeleri sebebiyle bugün bile halen net olarak bilinmemektedir. Cizre’de tespit edilebilen cenaze sayısı 292’dir. Vahşet bodrumları olarak anılan bodrumlardan çıkarılan cenaze sayısı 177’dir. Bu cenazelerden 41’i çocuk, 22’si kadındır ve halen bulunamayan 14 cenaze vardır. Cenazelerini bulamayan ailelerin haykırışı halen devam ediyor. Vahşet bodrumları olarak anılan 3 bodruma 177 insan sığınmıştı. Aralarında çocuklar da olan bu insanların, bütün çağrılarımıza rağmen o dönemin iktidar yetkililerinin “Baş edemediğimiz gruplar var” sözleriyle katledildiği belirtildi. O dönem siviller ısrarla yardım talebinde bulunmuş ve yaralı insanların, çocukların suya erişemedikleri kamuoyuna yansımıştı. Vahşet bodrumlarında insanlar yakılarak katledildi. O insanların otopsilerine giren bir avukat olarak yaşananlara tanık oldum. Talimatlar geldikten sonra o otopsilere katılımımız yasaklandı. Orada gizlenen bir şey var. Ağır ve ciddi iddialar vardı. Bu cenazelerin yakıldığı ortaya konulmuştu. 

177 insanın katledildiği vahşet bodrumları iş makinalarıyla yıkılmış ve molozları Dicle Nehrinin kenarına dökülmüştür. Bu molozlar arasında, insan uzuvları bulunmuştu. Bu vahşet bodrumları dökülerek yapılan bir park var, Kürt halkı onu “kanlı park” olarak nitelendiriyor. Devlet bu parkta konser düzenleyerek düşmanlığını göstermeye devam ediyor. 

Tüm bu vahşet kamuoyunun gözü önünde cereyan etti

Silopi’de devam eden ablukada da 29 yurttaş yaşamını yitirmiştir. Yasak süresi boyunca halk temel ihtiyaçlarını karşılayamadı ve çatışmalı süreçte yaralıları tedavi imkanına ulaşamadı ve bu sebepten yaşamını yitirenler oldu. Hayatını kaybeden çocuklar vardı. Mehmet Mete dahil olmak üzere 3 aylık bebekten 80 yaşındaki insanlara kadar insanlar hayatını kaybetti. Günlerce cenazeler sokakta kaldı. Cenazelerin defin edilmesine müsaade edilmiyordu. Kürtlerin gerek siyasal ve sosyal yapılarını, direnişlerini bertaraf etme ve kentleri yeniden dizayn etme amacı vardı. O dönem yaralanıp hastaneye giden yurttaşların Silopi’de hastane bahçesinde katledildiği durumlar da yaşandı. Yaşamını yitiren yurttaşların cansız bedenlerinin günlerce sokakta ve camilerde bekletildiği bir vahşet tablosu yaşanmıştır. Tüm bu vahşetler, kamuoyunun gözü önünde cereyan ederken iktidarın güdümündeki yargı da hukuku ayaklar altına almış ve kararlarıyla suçluları aklamayı tercih etmiştir. O dönem bu suçlara açılan dosyalara ya takipsizlik kararı verildi ya da başka yollarla suçluları aklama yöntemi uygulandı.

Yargı eliyle katiller cezasızlıkla ödüllendirildi

Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurulardan da bir sonuç alınamamış ve yargı eliyle katiller cezasızlıkla ödüllendirilmiştir. Cizre ve Silopi’deki vahşet, dünya tarihine geçti. Cizre aynı zamanda tarihe, ağır insanlık dışı baskılara insanlık onuru için direnenlerin kenti olarak da yazıldı. Mehmet Tunçların, Asya Yüksellerin Derya Koçların, Seve Demirlerin, Pakize Nayırların, Fatma Uyarların “Bizimle gurur duyun, biz diz çökmedik” sözleri Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin hafızalarına kazındı. Sivil siyasetçiler de o vahşet bodrumlarında katledildi. Cizre ve Silopi ilçelerinde yaşanan yıkım Şırnak Merkez ve İdil’de de tekrar yaşatıldı. Bu yıkımın Türkiye tarihinde eşi benzerine az rastlanır. Yaşanan çatışmalı süreçte yüzlerce kişi yaşam hakkı ihlaline uğramış, binlerce ev yıkılmış ve hasar görmüştür. Dile getirdiğimiz ablukalarda yaşanan hak ihlallerinin açığa çıkarılması ve tüm sorumluların yargılanması halinde Türkiye’de kalıcı bir demokratikleşme ve toplumsal barışı sağlamak mümkün olacaktır.

Adalet sağlanana kadar mücadele edeceğiz

O dönemin sivil ve askeri bürokratları, suça karışanlar yargılanmadan Türkiye’de gerçek bir demokrasi ve yüzleşme mümkün olmayacaktır. Bizler zorbalığa ve insanlık onuruna karşı boyun eğmeyen yurttaşlarımızın hatırası önünde mahcubiyetle eğiliyor ve onları rahmetle ve minnetle anıyoruz. Adalet sağlanana kadar mücadele etmeye devam edeceğimizin sözünü veriyoruz. 

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu yıkımın, ekonomik buhranın temel sebebi Kürt sorunundaki çözümsüzlük ve bu güvenlikçi politikalardaki ısrardır. Bu sebeple Türkiye’nin ivedi olarak çözmesi gereken Kürt meselesi bütün ciddiyetiyle karşımızda duruyor. İktidar Kürt düşmanlığında ısrar ediyor. O dönemde sorumlu olanların yargı önüne çıkarılarak toplumsal barışın sağlanması gerekiyor. 

14 Aralık 2022