Kadın Konferansımız yapılıyor: Özgürlüğümüz için örgütlülüğümüzü büyütüyoruz

Kadın Konferansımız çok sayıda kadın delegenin katılımı ile Ankara’da gerçekleştiriliyor. Konferansın açılış konuşmasını yapan Kadın Meclisi Sözcümüz Dilan Dirayet Taşdemir, şöyle konuştu:

Hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil dünya genelinde kadınlar açısından hem kadın kazanımlarına, kadınların özgürleşme mücadelesine yoğun saldırıların olduğu hem de kadınların bu saldırılar karşısında mücadelesini yükselttiği tarihsel bir süreçten geçmekteyiz.

Orta Doğu’da 3’üncü dünya savaşı sürüyor

Gerek dünyada gerekse Orta Doğu’da savaş ve çatışma hiç bitmedi. Daha önce de çokça söylediğimiz gibi maalesef bu çatışmaların ana merkezi hep Orta Doğu oldu. Orta Doğu bugün 3’üncü dünya savaşı diyebileceğimiz bir savaş gerçekliğini yaşamaktadır. Egemen güçlerin de içerisinde bulunduğu bu savaş durumunda halklar, kadınlar, demokratik ve özgürlükçü zeminde değişim talebinde ve mücadelesinde bulunurken, aslında bir yandan da bu savaş ve çözümsüzlük politikalarına karşı barış ve diyalog mücadelesi vermektedir. Bu mücadele zemini aynı zamanda katı, milliyetçi, demokratik temellerden yoksun, cinsiyetçi ulus devlet yapılanmalarına karşı bir itirazdır aynı zamanda.

Rojava’da kadınların öncülüğünde yükselen mücadele cinsiyetçi devlet politikalarını sarsıyor

Orta Doğu’nun geneline yayılan halk isyanları, İspanya, Yunanistan ve Latin Amerika şahsında gelişen mücadelelerin yükselişi, yine Rojava’da kadınların öncülük ettiği Üçüncü Yol, yani demokratik ulus ve kadın özgürlükçü demokratik siyasetin inşası; halkı-toplumu, demokrasiyi yok sayan tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi ve emek sömürüsü üzerine kurulmuş devlet politikalarını kökten sarsmaktadır.

Elbette bu siyasi güçler, mücadele ve değişim talebi karşısında kayıtsız kalmadılar. Kendi kuruluş varoluş kodlarını korumak için daha sert, ötekileştirici, yalan ve manipülasyona dayalı popülist politikalarla faşizmi geri çağırma ve faşist politikaları kurumsallaştırma yoluna gidildi. Yani halkların, kadınların demokrasi, eşitlik ve özgürlük yönündeki değişim taleplerine karşılık, bir kez daha tekçilik, inkâr ve asimilasyon dayatılmakta, halkların ve özellikle de kadınların gelişen özgürlük mücadelesi hedef alınmaktadır.

Son 5 yıldır AKP’nin dayattığı faşizmi yaşıyoruz

Türkiye özelinde de çok benzer bir süreç gelişti. Özellikle son 5 yıllık AKP iktidarında bu faşizm durumunu yaşıyoruz. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin geldiği aşama, Kürt sorununda demokratik çözüm ve müzakerenin kendini dayatması, Çözüm Süreci, Gezi İsyanı, emek mücadelesi, kadınların toplumsal muhalefeti ve nihayetinde 7 Haziran seçimleri Türkiye halklarının yeni bir yaşam, yeni bir siyaset ve demokrasi talebiydi. Bu talebin antidemokratik, yok sayan tekçi, milliyetçi ve cinsiyetçi devlet kodlarına meydan okuduğu,  rant-talan ve yolsuzlukla ayakta duran AKP iktidarını temelden sarstığı görülünce, devletin eski kurucu kodlarına sarılma ve faşizmden medet umma siyasetine gidildi.

Son 5 yıllık süreçte ülke tarihinde, askeri darbe dönemlerini dahi aşan faşizan politikalar dayatıldı ve AKP iktidarını ayakta tutmak için ülkenin bütün değerleri ayaklar altına alındı. 7 kez uzatılan ve tam 2 yıl süren bir olağanüstü hal (OHAL) dönemi yaşandı. OHAL’ın kalkmasına rağmen toplumu baskı ve şiddetle bastırma, nefes aldırmama politikalarına devam ettirildi. 

Kadın siyasetçiler ve Kürt halkının mücadelesine yönelik saldırılar pervasızlaştı

Kadın siyasetçiler başta olmak üzere, partimizi ve Kürt halkının mücadelesini kırmaya dönük siyasi soykırım operasyonları pervasızlaştı, tüm muhalefet dinamikleri bastırılmaya çalışıldı. Binlerce insan gözaltına alındı, tutuklandı, işkencelere maruz bırakıldı. Yani bir cezaevi rejimine dönüşen ülkede, cezaevi tehdidiyle toplum rehin alınmak istendi. İmralı adasında Sayın Öcalan şahsında derinleştirilen ağırlaştırılmış tecrit ile hem bütün toplum tecrit edilmek istendi, hem de çözüm ve diyalog yollarının kapatılması hedeflenerek bu yönlü toplumsal talepleri bastırma politikalarına gidildi.

Gezi, Barış Akademisyenleri, doktorlar, memurlar... Herkes hedefte

Bu toprakların en demokratik, en barışçıl isyanlarından biri olan Gezi direnişi kriminalize edilmeye çalışıldı ve daha dün yapılan duruşmalarda protestolara katıldığı gerekçesiyle onlarca arkadaşımıza müebbet hapis cezaları istendi. OHAL süreci bahane edilerek yayınlanan KHK’larla; barışa ses vererek onurlu duruşlarıyla tarihe geçen Barış Akademisyenleri başta olmak üzere binlerce akademisyen, öğretmen, doktor, memur işinden edildi, pasaportlarına el konuldu ve sivil ölüme mahkûm edildi. İnsan hakları, kadın hakları, ekoloji, emek ve çocuk hakları alanında çalışan onlarca dernek ve sivil toplum kuruluşu kapatıldı.

Eşbaşkanlık modelimiz ve kadın özgürlükçü çizgimiz hedef alındı

Dünyada bir ilk olan, tüm belediyelerde eşbaşkanlık sisteminin uygulandığı, tüm dünyanın en demokratik ve eşitlikçi sistem olarak tanımladığı, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü yerel yönetim modeli hedef alındı ve nerdeyse tüm belediyelerimize kayyım atandı.

Bu politikalara dur diyen, toplumsal muhalefeti örgütleyen ve bu muhalefete öncülük eden kadınlara, kadın haklarına ve bir bütün olarak kadın mücadelesine dönük yoğun baskı ve şiddetin de yükseldiği bir sürece evrildi. CEDAW, İstanbul Sözleşmesi hiçe sayılarak, izlenen kadın düşmanı politikalarla, kadınların hem mevcut sorunları derinleştirildi, hem yeni sorunlar yaratıldı, hem de kadın mücadelesi bastırılarak bu sorunlar çözümsüz kılınmak istendi.

Kadına yönelik şiddet günlük yaşamın bir parçası haline getirilmek istendi

Özellikle kadınların uzun yıllar mücadele sonucu elde ettiği ve hukuksal güvenceye alınan haklarına dönük saldırılar arttı, bu haklar tek tek gasp edilmek istendi. En barbar haline tanıklık ettiğimiz kadına yönelik şiddet günlük yaşamımın bir parçası haline getirilerek toplumun bunu kanıksanması istendi. Çünkü tüm toplumun olduğu gibi kadınların da baskı ve şiddet ile sindirilebileceği düşünüldü. AKP, cinsel istismarı yasal hale getirmeye çalışan bir iktidar olarak tarihe geçti. Kadın katilleri, taciz ve tecavüzcüler cezasızlıkla ödüllendirilip, aklanıp kollanırken, yaşamlarına sahip çıkarak öz savunma gerçekleştiren kadınlar müebbet hapis cezalarıyla yargılandı. Kürtaj yasağı, kadın derneklerinin kapatılması derken, şimdi de kadınların nafaka hakkına göz konularak bu hak gasp edilmek isteniyor.

Bu saldırıları ne sineye çektik ne tek bir geri adım attık

Topluma ve kadınlara dayatılan bu politikalara yüzlerce, binlerce örnek verilebilir. Ama farklı gibi görünen bu politikaların bir bütünün parçası olduğunu biliyoruz. Yani topluma savaş açarak, toplumun tüm muhalif dinamiklerini tasfiye etmeye dönük, tekçi, cinsiyetçi ve ırkçı politikaların evrildiği faşizm ve faşizmi kurumsallaştırma politikalarının sonucu olarak açığa çıktı. Peki, tarihe ‘Tek adam yönetimine dayalı Faşizm dönemi’ olarak geçen bu süreçte, bizlerin, Kürt halkının, Türkiye halklarının ve en önemlisi de kadın hareketinin, kadın özgürlük mücadelesinin duruşu, tutumu ne olmuştur. Toplumsal muhalefete savaş açan bir savaş hükümetine karşı, toplumsal barışı, demokratik siyaseti ve kadın özgürlüğünü savunan bir çizgi olarak, bu iktidarın yaptıklarını ne sineye çektik ne de bütün baskılara rağmen bir adım geri attık.

İlkemiz 'faşizmle uzlaşılmaz faşizmle mücadele edilir' ilkesidir

Gerek HDP olarak partimiz, gerekse kadın hareketimiz olarak, yani bunun bilincinde olan bir toplumsal muhalefetin özneleri olarak 'faşizmle uzlaşılmaz, faşizme karşı mücadele edilir' ilkesiyle hem mücadelemizi yükselttik hem de yükselttiğimiz mücadelemizle iktidara cevap verdik. Ve gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki; bugün toplum olarak bu faşist politikalara teslim olmamışsak, faşizmi geriletmede bir yol kat edilmişse, Türkiye halklarının geleceğine dair umutların yükseldiği bir döneme girilmişse, bu bizim ısrarımız ve mücadelemiz sayesinde olmuştur.

Örgütlülüğümüzü korumak ve ayakta durmak başlı başına zaferdir

Öncelikle kadın hareketi olarak, bütün baskı, şiddet ve ağır bedellere rağmen örgütlülüğümüzü korumak ve kadın düşmanı siyasete karşı ayakta durmayı başarmak bile, başlı başına büyük bir zaferdir. Sokakların, meydanların yasaklandığı bir rejimde biz kadınlar sokakları terk etmedik. Derneklerimiz kapatıldı, yasalarla, kanun teklifleriyle haklarımız gasp edilmek istendi, kadın mücadelesi yürüten kadınlar hedef alınarak tüm kadınlara gözdağı verilmek istendi. İktidarın cinsiyetçi söylem ve pratikleriyle ev içinde, sokakta, iş yerlerinde kadına yönelik her türlü şiddet örgütlendi, bu şiddet akıl almaz biçimlerde pervasızlaştırıldı.

Bugün hiçbir kadının yaşam güvencesi yoktur

Her biri kadın mücadelesi için bir devrim gerekçesi olan çocuk istismarları, çocuk yaşta evlilikler başta olmak üzere, çocuklara yönelik her türlü ihmal ve istismara karşı hükümet kayıtsız kalarak, dolaylı yoldan destekledi ve korkunç boyutlara ulaşmasına neden oldu.
Bugün evde, sokakta, okulda, ulaşım araçlarında, cezaevlerinde, hangi yaştan, hangi meslekten, hangi inançtan, hangi siyasetten olduğu fark etmeksizin hiçbir kadının yaşam güvencesi yoktur. Kadınların kadim sorunları ağırlaşırken sürekli yeni hak gasplarına maruz bırakıldık.

AKP’nin kadın ve çocuklara yönelik politikalarına karşı sesimizi yükselttik

Ağırlaşan ekonomik kriz ile birlikte kadın yoksulluğu derinleştirildi ve kadınlar yoksulluk ve şiddet denklemine sıkıştırılmaya çalışıldı. Halkları düşmanlaştırma siyasetinin bir ayağı olarak kadınlar ve kadın mücadelesi kriminalize edilmeye çalışıldı. AKP iktidarıyla birlikte korkunç artış gösteren kadınlara ve çocuklara yönelmiş şiddet, taciz ve istismar vakalarına karşı her alanda tepkimizi yükseltme çabası içinde olduk. Özellikle 8 Mart ve 25 Kasım gibi kadın mücadelesinin önemli günlerinde tüm kadınlar olarak gerçekleştirdiğimiz kitlesel eylemler, toplumsal muhalefetin en canlı örnekleri oldu.

Kadınlar tecridin kırılmasına öncülük etti

Bir insanlık suçu olan İmralı tecridinin kırılmasına yönelik tarihsel direnişin öncülüğünü yine kadınlar yaptı. Kadın mücadelesi faşizmin geriletmesinde önemli rol oynadı. Belediyelerimize atanan yerellerdeki kadın kazanımlarını ortadan kaldıran gaspçı kayyım siyasetine ve sömürge zihniyetine karşı en güçlü itiraz biz kadınlardan geldi. Nihayetinde 31 Mart yerel seçimleri ağır baskı ve hukuksuzluk ortamında, adil ve eşit olmayan koşullarda yapılmasına rağmen ‘‘Kürdistan’da kayyımları gönderme, batıda ise AKP-MHP ittifakına kaybettirme’’ stratejimizle rantçı, kutuplaştırıcı siyasete karşı demokrasi zemini sunduk.

Kayyımları gönderip belediyelerimizi eşbaşkanlara teslim ettik

Kürdistan’da belediyelerimizi kadın düşmanı, halkların tarih ve kültürüne saldıran, halkın emeğini, alın terini kendi lüks yaşamları için heba eden kayyımlardan alıp demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü çizgide siyaset yapacak olan kadın belediye eşbaşkanlarımıza, kadın belediye meclis üyelerimize ve yerel yönetim çalışanlarımıza teslim ettik. 31 Mart seçimlerinde, karamsarlığın, umutsuzluğun ve geleceğin artık tahayyül edilemediği bir dönemde Üçüncü Yol siyasetiyle Türkiye haklarına, ülkenin geleceğine dair büyük bir umudu yeşerttik. Üçüncü Yol, iki kutuplu siyasete karşı ezilenlerin, faşizme dur diyenlerin, kadınların tarihi ittifakıdır ve bu noktada artık tarihi başarıdır. Tekçi, erkekçi ve şiddet odaklı halkları düşmanlaştırışı-kutuplaştırıcı siyasete karşı kadın öncülüğünde Üçüncü Yol siyaseti inşa etme zamanıdır.

31 Mart’ın kazananı kadınlar ve halklardır

Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinde ve son olarak faşist blokun büyük kaybettiği İstanbul seçimlerine bu perspektiften bakmak gerekmektedir. Faşist blokun 23 Haziran’daki kaybettiği sadece İstanbul seçimi veya belediyesi değildir. Kaybettikleri sadece rant, yandaş kayırma, halkın kaynaklarını kendilerine ve yandaşlarına peşkeş çekme değildir. Halklarımız, savaş politikalarına, kentlerimizin yakılıp yıkılmasına, siyasi soykırım operasyonlarına, cinsiyetçi-kadın düşmanı politikalara, ihraçlara, devlet terörüne, ekonomik krize, işsizliğe, gasp edilen kent hakkına, ifade özgürlüğü üzerindeki baskılara karşı; özgürlükten, demokrasiden yana iradesini hiçbir tereddüde meydan vermeyecek biçimde ortaya koymuş olan halklar kazanmıştır, kadınlar kazanmıştır.

Üçüncü Yol aynı zamanda erkek siyasetine karşı demokratik kadın siyasetidir

Bu açıdan; hem partimiz HDP, hem de HDP’nin kadın meclisinin, kadın hareketinin ve bir bütün olarak kadın mücadelesinin tutumu, örgütlülüğü ve siyaseti güncel-dar siyaset üzerinden düşünülemeyecek kadar tarihi bir noktadadır. Çünkü bizler, partimiz; siyaset sahnesinde ‘parlamento-seçim-sayı-rakam’ gibi klasik siyasi parti denklemine sıkıştırılmayacak bir hareketiz. Elbette bunlar da es geçilemeyecek, görünürlük ve kurumsallaşma açısından önemli noktalardır. Fakat biz, halklara, kadınlara yani bütün topluma savaş açan, zikirleri farklı olsa da fikirleri aynı olan zihniyete karşı yeni yaşamı, yeni toplumsallığı yani Üçüncü Yolu inşa etme görev ve sorumluluğunu perspektif edinmiş, abartısız bir şekilde, Türkiye halklarının tek umudu olan tarihi bir mücadele, tarihi bir parti ve hareketiz. Aynı zamanda halkların, kadınların demokrasi ittifakıyız. Ve bu demokratik toplumsal muhalefetin güçlenmesine, Üçüncü Yol siyasetinin inşa edilmesine, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kadınlar, kadın hareketi öncülük edecektir. Çünkü Üçüncü Yol aynı zamanda tekçi, baskıcı, cinsiyetçi erkek siyasetine karşı, demokratik, çözüm odaklı, dayanışmayı, özgürlükleri temel alan kadın siyasetidir.

Kendi içimizde kısır tartışmalara boğulma ve başkalarının rüzgarına kapılma lüksümüz yoktur

Sayın Öcalan’ın "HDP'de vücut bulan demokratik ittifak anlayışı güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik ittifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve çizgisinde ısrar etmesidir’’ demesi bu gerçekliği can alıcı şekilde hatırlatma, asıl olanı göz ardı etmemeye dönük bir uyarıdır. Dolayısıyla gerek parti olarak, gerekse kadın hareketi olarak yani demokratik muhalefetin, Üçüncü Yol siyasetinin asıl aktörleri olarak, ne kendi içimizde yaşadığımız kısır tartışma ve sorunlarda boğulma ne de günlük siyasetin rüzgârına kapılıp gitme gibi bir lüksümüz ve durumumuz yoktur, söz konusu olmamalıdır. Çünkü kendi örgütlülüğümüzde, kendi siyasetimizde yaşayacağımız her zayıflıkta, her boşlukta faşizmin, tekçi zihniyetin temasına-geçişine zemin hazırlamış olacağız. 

Elbette, 2 gün boyunca detaylı tartışacağımız sorunlarımızdan, zayıflayan örgütlülüğümüzden, günlük siyasetin kuşatıcılığından ve zorluğundan azade değiliz. Ama bunlar karşısındaki örgütlülük düzeyimiz, refleks ve perspektif geliştirme düzeyimiz de demokratik muhalefeti/demokratik siyaseti içselleştirme ve inşa etme kararlığımızla hem doğrudan bağlantılı hem de güncel siyasete ve uzun erimli mücadelemizde başarılı olma ölçütümüzdür.

Demokrasiye en fazla ihtiyacı olan biziz ve bizim mücadelemizle hayat bulucak

Hepimizin bildiği gibi bu bir örgütlenme konferansıdır. Bu örgütlenme konferansımıza da bu perspektiften bakmak ve bundan sonraki mücadelemizi, örgütlülüğümüzü güçlendirecek kararlılığı ve duruşu örgütleyeceğimiz bir konferans olmalıdır. Bu hem parti olarak hem de Kadın Meclisi olarak tarihsel görevimizdir. Çünkü demokrasiye en fazla ihtiyacı olan bizleriz. Toplumsal sorunları, kadınların özgürlük sorunu ancak bizlerin mücadelesi ile çözülebilir. Dolayısıyla vereceğimiz mücadelenin karakteri, örgütlülük düzeyimiz hayati önem taşımaktadır.

Yeni sürece göre güçlü kararlaşmalar yaşamak zorundayız

Burada iki gün boyunca, demokratik muhalefetin ve toplumsal mücadelenin öncülüğünü yapan kadınlar olarak, özgün kadın yapımızın durumunu gözden geçirerek dönemin ihtiyacına uygun, yeni sürecin gerektirdiği örgütlülük ve mücadele düzeyini yakalamak için hep birlikte güçlü kararlaşmalar yaşamak durumundayız. Çünkü muhatabı olduğumuz erkek egemen zihniyet ve bunun politik temsili olan AKP-MHP bloku, kadın mücadelesini geriletmeden hedeflerine ulaşmayacağını biliyor. Kadınlara yönelik pervasız saldırıların nedeni budur. Onun için bugün kadın örgütlülüğü demek kadınların ve toplumun özgürlüğü demek. Örgütlenerek, tek bir kadını örgütsüz bırakılmayarak bu politikalara cevap olabiliriz. Ancak örgütlü duruşumuz, kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü, işkenceleri ve hak gasplarını engelleyebilir. İzleyeceğimiz örgütlü kadın dayanışması ve kadın siyaseti bunu engelleyebilir.

Kadın yoldaşlığımız sadece partide değil hayatın her alanındadır

Kadın örgütlülüğü, kadın siyaseti ve kadın yoldaşlığı dediğimizde sadece parti içi örgütleme, yönetim mekanizmalarında değildir. Evinde şiddet gören kadını, atölyede emeği sömürülen kadını, kıyafetinden dolayı saldırıya uğrayan kadını da görmezsek, onu da mücadelemizin bir parçası olarak düşünmezsek, ona ulaşmayı sonraya ertelersek bu kadın siyasetini örgütleme noktasında eksik kaldığımızı gösterir. Dolaysıyla kadın örgütlüğü, tek tek her bir kadını örgütleyerek gerçekleşebilir. Örgütlenmemiş tek bir kadının varlığı, kadın örgütlülüğünün zayıflığı olarak kalacaktır.  

Kadın özsavunmasını konuşmamız ve örgütlememiz gerekir

Kadına karşı derinleşen her türlü şiddete ve kadın düşmanı politikalara karşı kadınların özsavunma stratejisini konuşmamız ve geliştirmemiz gerekmektedir. Yine kadın siyasetini yerelleştirme, yerellerde kadın meclislerimizi kurma ve kurumsallaştırma, tabandaki kadınlara ulaşma temel örgütlülük noktamız olmalıdır.

Haklarımızı erkek egemenliğinin lütfu olarak değil mücadelemizle kazandık

Tarihsel tecrübemizden biliyoruz ki; haklarımızı, erkek egemen iktidarların lütfuyla değil, kadın özgürlük mücadelesinin dirençli, kararlı örgütlü mücadelesiyle kazandık. Sadece kadın hakları için değil, aynı zamanda toplumun demokratikleşmesi ve barışın mücadelesinin de özneleri biz kadınlar olduk.

Gelecek tahayyülümüz bugünkü iktidarın ve iktidarların bize dayattığı tahayyülden çok farklı. Boyun eğen, biat eden, mezhepçi, tekçi ve kindar bir gelecek isteyen iktidara karşı, demokratik, eşitlikçi, çoğulcu ve kadın özgürlükçü bir toplum tahayyülünün sahipleri ve savunucuları olarak varız ve var olmaya devam edeceğiz.

Bugüne bakmak Leyla Güven’e ve direnen annelere bakmak yeterlidir

Bugün bize dayatılmak istenen, toplumu kuşatmak ve karamsarlığa itmek isteyen siyasi atmosfere karşı şöyle bir dönüp kadın mücadelesine bakmak yeterli olacaktır. Bunun için yüzlerce, binlerce yıllık mücadeleye değil, bugüne bakmak bile gücümüzü göstermeye yetecektir.

Tecride karşı 200 gün boyunca bedenini açlık grevine yatırarak tarihin en büyük açlık grevlerinden birine öncülük eden sevgili Leyla Güven’e bakmak yeterli olacaktır. Aylarca cezaevleri önünde, sokakta nöbet tutan, dünyaya seslerini duyurarak tecride karşı direnişin simgesi olan kadınlara, annelere bakmak yeterli olacaktır.

Sendikalı oldukları için emeklerine el konularak işten atılan Flormar işçisi kadınların tam 297 gün süren ve büyük bir kazanımla sonuçlanan direnişlerine bakmak yeterli olacaktır. Kürtaj yasasına, istismar yasasına karşı sokakları kadın rengine boyayan ve iktidara geri adım attıran kadın mücadelesine bakmak yeterli olacaktır.

Üçüncü Yol ve kadın siyasetini etkin kılmanın tartışmalarını yapacağız

‘‘Özgürlüğümüz için örgütlülüğümüzü büyütüyoruz’’ şiarıyla yoğun bölge toplantıları gerçekleştirdik. Çünkü biliyoruz ki özgürlüğün temel koşulu örgütlülüktür. "Emê Rêxistina Xwe Mezin Bikin / Örgütlülüğümüzü Büyütüyoruz" şiarıyla yapacağımız bu konferansta kadın örgütlülüğümüzü büyütmek, Üçüncü Yol siyasetini, kadın siyasetini ve kadın dayanışması etkin kılmak için yoğun tartışmalar yürüteceğiz.

AKP-MHP faşizminin yarattığı tahribat ve dayattığı karanlığa karşı mücadele, yine onurlu ve toplumsal bir barış mücadelesi, Kürt Sorununun demokratik zeminde çözümü, cinsiyet eşitliği, emek, hukuk ve sosyal haklar mücadelesi kısacası bu ülkenin temel sorunları kadınların öznesi olacağı mücadele alanlarıdır.

Konferansımızın bu mücadele alanlarının gerektirdiği örgütlülük düzeyine büyük katkısı olacağından hiç şüphemiz yoktur. Çünkü biz kadınlar biliyoruz ki; şimdiye kadar başardık ve bundan sonra da başaracağız. Konferansımızın kadın özgürlük mücadelesine ışık olması dileğiyle hepinizi saygı ve saygıyla selamlıyorum.

29 Haziran 2019