Kadri Yıldırım: Kürdistan’a para cezası kesecekseniz Türklerin atalarından Sultan Sencer’e kesin

Siirt Milletvekilimiz Kadri Yıldırım, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi üzerine söz aldı. Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu. 

Milli Eğitim Bakanlığı özelinde bütün iktidar genelinde bir konuşma yapmayı düşünüyorum ve sözlerime "İslam'ın Muhalefet ve Ana Dille Eğitim Anlayışı" başlığıyla başlamak istiyorum. Her şeyden evvel, İslam'a göre şiddet ve hakaret içermeyen her türlü muhalefet rahmet olarak algılanmış, tek seslilik ve tek düşüncelilik de felaket ve azap olarak karşılanmıştır. 

İslam literatürüne baktığımızda, muhalefeti ifade eden bir sürü kelimeyle karşılaşıyoruz. Bunlar "hilaf", "ihtilaf", "muhalefet", "tehalüf" vesaire. Özellikle iki kavramdan biri olan ve çok önem taşıyan "ihtilaf" üzerinde durmak istiyorum. "İhtilaf" kelimesi hem ayette geçiyor hem de hadiste geçiyor. Ayetteki geçiş şekli şöyledir dillerle ilgili: “Allah'ın ayetlerinden biri de dillerinizin muhtelif olması”. Bu, bir bakıma dillerinizin muhalif olması demektir. Yani "tek ses, tek düşünce, tek argüman tek bir dilden çıkmamalı, muhalif olan dinlerin topyekününden çıkmalıdır", denilmek isteniyor burada. Ve Hazreti Peygamber de "Benim ümmetimin muhalif kanatlara ayrılması, muhalif seslere ayrılması bir rahmettir benim ümmetim için" diyor. Bundan dolayıdır ki İslam tarihine baktığımızda 12 tane mezhebin ortaya çıktığını ve 20 küsur farklı ferdî müçtehit içtihatların ortaya çıktığını görüyoruz. Yani Hazreti Peygamber "Ey ümmetim, ben sizin için, sizin yerinize zaten düşündüm taşındım. Bundan sonra sizin düşünmenize ve taşınmanıza gerek yoktur" dememiştir, bilakis bunu bir rahmet olarak telakki etmiştir. "Ümmetimin muhalif muhalif düşünmesi, şekillenmesi bir rahmettir" demiştir. 

İslam tarihinde hiçbir muhalif anlayış cezalandırılmamıştır

Milli Eğitim Bakanlığı'na baktığımızda ve iktidarın bütün kurumlarına baktığımızda bu rahmet olan muhalefet sesinin tamamen kıstırıldığına, tamamen susturulduğuna maalesef şahit oluyoruz. Oysa şiddet ve hakaret içermeyen hiçbir muhalif ses asla ve asla cezalandırılmamalıdır. İslam'da da bu böyledir, insan haklarında da bu böyledir. İsteyen komünizm propagandasını yapsın muhalif anlayışına göre, ister şeriat propagandasını yapsın, isteyen şu veya bu ideolojinin propagandasını yapsın. Eğer şiddet ve hakaret içermiyorsa, İslam tarihinde bunların hiçbirisine ses çıkarılmamış, dokunulmamış.

Hazreti Peygamber kendi ekonomistiyle, şairiyle, hatibiyle bir cephede yer alıyordu, karşı tarafın da aynı kesimlerden oluşanları bir tarafta yer alıyordu. Herkes kendi propagandasını yapıyordu ve hiçbir zaman birbirlerine müdahale etmiyorlardı. O hâlde, sizin kendi kurumlarınızda bu kadar muhalif sesleri susturmanıza, sindirmenize, atmanıza, ihraç etmenize hiçbir anlam vermek mümkün değildir.

Kürdistan’a para cezası kesecekseniz Türklerin atalarından Sultan Sencer’e kesin 

Bu son yaşanan tartışmalardan bir tanesi geçen gün yaşandı maalesef. "Kürdistan" kelimesinin kullanılması bir muhalif sestir, bir muhalefetin seslendirilmesidir. Şunun altını çizmek istiyorum: "Kürdistan" ismini resmen ve bir devlet politikası olarak ve belirli bir coğrafyayı ifade etmek üzere ve bir yönetim tarzı olmak üzere kullanan, icra eden, pratize eden ilk şahsiyet 12'inci yüzyılda Sultan Sencer'dir. Sultan Sencer Türklerin atasıdır. Selçukluların bir hükümdarıdır. O hâlde, bunu kullananlara para cezası vermek, aslında, bana göre Sultan Sencer'e ve onun torunlarına bu parayı kesmektir. Yani eğer para cezası kesilecekse onlara kesin. Kürdistan’ı resmen kuran Sultan Sencer'dir ve onun yolundan gelenlerdir. 

Sırrı Başkan cezayı karşılamaya hazır 

Kürdistan’ı Kürtler kurmamış, Türkler kurmuş. Ha "Neresidir?" diye sorulduğunda da Evliya Çelebi'ye bakın, Selçuklu tarihine bakın. Her seferinde demografik değişikliğe göre sınırları değişmiş ve Kürtlerin tamamen veya çoğunlukla yaşadıkları yerlere o isim verilmiş. Ha, şimdi diyeceksiniz: "Kadri Hoca da kullandı, ona da keselim 12 bin ceza." Vallahi, Sırrı Başkan orada, benim borcum var ama o bu cezayı karşılamaya hazırdır, şimdiden ifade etmek istiyorum. 

Hazreti Peygamber muhalif seslerden yararlanmasını her zaman bilmiştir

Hazreti Peygamber muhalif seslerden yararlanmasını her zaman bilmiştir. Bakın, Bedir Savaşı'nda esir düşen putperestler vardı, müşrikler vardı. Hazreti Peygamber bu müşrikleri neyin karşılığında serbest bıraktı biliyor musunuz? Okuma yazması olan bu esirleri Müslüman çocuklarına okuma yazma öğretme şartıyla ve karşılığında özgürlüklerine kavuşturdu ve şöyle diyor: "Hikmet, bilgelik, ilim, bilim, bunlar müminin yitiğidir. Nerede bulursa alır." "Müşriklerin ağzından da olsa, kaleminden de olsa, dininden de olsa hikmeti alın, bakmayın onun kaynağına." 

Bu ülkede kafası sizin kadar çalışan başka zevat yok mu?

Peki, Milli Eğitim Bakanlığı ve öbür kurumlar ne yapıyor? Nerede bir bilge muhalif varsa, nerede bir muhalif ses varsa susturuluyor, tasfiye ediliyor, ihraç ediliyor. Ya, Allah aşkına, bu ülkede kafası sizin kadar çalışan başka zevat yok mu? Yani siz 70-80 milyon insanın yerine düşünme hakkını nereden buluyorsunuz kendinizde?

Bir TEOG'u ortaya attınız tek sesten kaynaklı. Onu da maalesef ortada bıraktınız ve şimdi bir daha ikinci, üçüncü değişikliğe gitmenin yolları aranıyor. Peki, bu kafası çalışan ama muhalif olan seslerle istişareli bir şekilde, karşılıklı danışma içerisinde bu yapılsaydı bu kadar kargaşa, bu kadar olumsuzluk ortaya çıkacak mıydı? Hayır.

Tekrar söylüyorum: Milli Eğitim'de de, başka yerlerde de, milletvekilleri içerisinde de tutuklanan, ceza alanların birçoğunun tutukluluk ve ceza sebebi şu veya bu görüşün propagandasıdır. Ya, siz eğer kendi devlet politikanıza güvenmiyorsanız, kendi propagandanızı doğru dürüst yapamıyorsanız veya tekçi argümanlarınıza güvenmiyorsanız, valla bu konuda yazıklar olsun diyorum size. Kendi politikalarınızı düzelteceğinize, kendi tek zihniyet, tek düşünce, tek dil, tek anlayış çerçevesinden kendinizi kurtaracağınıza ve muhalif olan seslerden yararlanmasını bileceğinize bu sesleri yok etmenin, susturmanın, ortadan kaldırmanın ne insani açıdan ne İslami açıdan zerre kadar bir anlamı ve gereği yoktur.

Kadrolaşmanın ölçütü liyakattir, ehliyettir

Son olarak şunu söyleyeyim: Kadrolaşmanın ölçütü iktidara yakın olmak değildir, liyakattir, ehliyettir. Hazreti Peygamber Üsame Bin Zeyd'i -ki köle bir aileden geliyor- ordunun başına komutan tayin ettiğinde, ortada ona en yakın olan Hazreti Ali, Hazreti Ömer, Hazreti Ebubekir gibi büyük zatlar vardı ama O, liyakate baktı, hakkaniyete baktı ve köle aileden gelen Üsame Bin Zeyd'i tayin etmeyi tercih etti.

Bir Türk kadar bir Kürdün de müspet manada kendini milliyetçi sayması doğaldır

Irkçılık ile milliyetçiliği birbirinden ayırmamız lazımdır. Irkçılık İslam tarihinde asabiyet olarak geçiyor. Yani haklı da olsa haksız da olsa kendi ırkını, ait olduğu milleti başka bir ırktan, başka bir milletten üstün tutmak. Bu, Hazreti Peygamber tarafından da, İslam'da genel olarak da lanetlenmiş, ayak altı edilmiştir. Fakat milliyetçilik biraz daha farklıdır. Bediüzzaman Hazretleri milliyetçiliği ikiye ayırıyor: Müspet milliyetçilik yani halkını sevmek, halkının dilini sevmek, halkının gelişmesini arzulamak. Bir hadis-i şerif var: “Bir insanın kendi ülkesini, vatanını sevmesi onun imanını gösteriyor”. Bir de Bediüzzaman'ın bir tespiti var. Said Nursî Hazretlerinin ikinci kategori olarak zikrettiği milliyetçilik de menfi milliyetçiliktir, müspete karşı menfi milliyetçiliktir. O da özellikle Emevilerin iktidarı, saltanatı ele almaya başladıkları tarihten itibaren başlamış, önce Arap ırkçılığı ortaya çıkmış, sonra bu ırkçılığa karşı "Mevâli" adı altında Müslüman olup da Arap olmayan unsurların karşı bir saldırısı olmuş, atağı olmuş ve günümüze kadar böyle sürüp gelmiştir. 

Dolayısıyla örneğin MHP'yi de ırkçılıkla suçlayanlar var. Ama MHP Grup Başkanvekili Sayın Akçay sanırım ki ırkçılıkla milliyetçiliğin aynı olmadığını bilen zatlardan biri ve MHP'nin ırkçı değil ama milliyetçi olduğunu kabul edenlerden biri. Dolayısıyla bir partinin, bir şahsın ister Türk olsun ister başkası olsun kendini milliyetçi sayması ne kadar doğalsa bir Kürt'ün de müspet manada kendini milliyetçi sayması o kadar doğaldır, yeter ki işin içine ırkçılık, fitne, fesat, birbirinden ayrılma, kopma girmesin.

18 Aralık 2017