Kayyım Darbesinin yıl dönümünde Mardindeydik: Seçilmiş valiler vaat etmişlerdi, atanmış belediye başkanları ile yönetiyorlar

Heyetimiz 19 Ağustos Kayyım Darbesinin yıl dönümünde Mardin’de basın açıklaması yaptı. Açıklamada konuşan Ayhan Bilgen ve Meral Danış Beştaş, Kayyım Darbesinin Kürt halkının iradesine yönelik bir saldırı olduğuna işaret etti. Beştaş ve Bilgen şunları söyledi:

Ayhan Bilgen: 

48 belediyemize kayyım atandı, 17 arkadaşımız cezaevinde. Bu süreç aslında sadece son 2 yılın, 5 yılın değil son 20 yılın doğru değerlendirilmesini gerektiriyor. 

Seçilmiş valiler vaat etmişlerdi, atanmış belediye başkanları ile yönetiyorlar

20 yıl önce bugün ülkeyi yöneten siyasi anlayışın ülkeye, Avrupa’ya ve dünyaya bir vaadi vardı, demişlerdi ki, “Biz artık seçilmiş valiler dönemine geçeceğiz”. Ne yazık ki geldiğimiz noktada seçilmiş valiler yerine atanmış belediye başkanları ile yönetilmeye en azından bu bölgedeki insanları -ki Türkiye’nin ciddi bir nüfusunu, 4 milyon insanı- mahkum ettiler. Bu tutum, bu yaklaşım şüphesiz akıntıya karşı kürek çekmektir. Özellikle pandemide bütün dünyanın gördüğü ve yüzleştiği bir gerçek var. Temsili demokrasilerin de otoriter yönetimlerin de gördüğü bir gerçek var. 

İnsanlığın kurtuluşu yerel demokrasidedir

İnsanlığın kurtuluşu demokratik yerel yönetimlerdedir. Dünyanın kurtuluşu yerel demokrasidedir. Yerel demokrasinin, demokratik yerel yönetimlerin karşısında durmak merkezileşmek aynı zamanda zamanda ototriterleşmektir. Otoriterleşmek halkın iradesinin tanınmaması demektir. Bu merkezi de çürütür, hantallaştırır, ülkeleri de yönetilmez hale getirir. Toplumsal barışı da birlikte yaşam iradesini de tehdit eder. 

Yapmamız gereken siyaseti yerelleşetirmek ve toplumsallaştırmak 

Dolayısıyla yapmamız gereken her şeye rağmen siyaseti yerelleşetirmektir, halkın iradesini siyasetin merkezine koymaktır. Siyaseti toplumsallaştırmaktır ve toplumun kendi geleceğiyle ilgili kararları başta yerel yönetimler olmak üzere kendisinin alabileceği modelleri ve anlayışları hakim kılmaktır. 

Meral Danış Beştaş: 

Belê di destpêke de ez we hemûyan bi dil û can slav dikim. Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar aramızda olacaktı ancak hem taziyesi hem de küçük bir rahatsızlığı var. En kısa sürede burada Mardin’de sizlerle birlikte olacak. Kendisinin selam ve sevgileri var. Biz de buradan Mithat Başkanımıza hem başsağlığı hem de geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. 

Türkiye tarihinin en büyük şehir soygunu ile karşı karşıyayız

Bugün 2016-2019 kayyım rejiminin ilk döneminden sonra ikinci kayyım döneminin ikinci yıl dönümü. Bugün kayyımın atandığı ilk yerlerden biri olan Mardin’deyiz. Hatırlarsınız 3 büyükşehire 19 Ağustos’ta kayyım atanmıştı ve Mardin halkı 31 Mart seçimlerinde büyük bir irade ile büyük bir fark ortaya koymuştu. Derik, Kızıltepe, Mazıdağ, Savur da aynı iradeyi ortaya koymuştu. Mardin'e özel olarak değineceğim çünkü burada yaşanan yolsuzlukları, hırsızları anlatmak hiç de kolay değil. Türkiye tarihinin en büyük şehir soygunu ile nasıl karşı karşıya olduğumuzu anlatacağız. Ama en son söyleyeceğimi ilk başta söylüyorum: Kayyım rejimi çökmüştür. Evet şu anda burada kayyım rejiminin çöktüğünü halkımıza ilan ediyoruz. Halkımız kayyımın icraatlarını birebir görüyor birebir yaşıyor, bilhassa pandemi döneminde tamamen dibe çöken sistemle beraber iliklerine kadar hissediyor. 

Tekrar gidecekler belediyelerimizden

Biz kayyım rejiminin çöktüğünü ilan ediyoruz ama halkımız zaten bu rejimin bittiğini yaşadıklarıyla biliyor. Açık bir halk düşmanı olan; yolsuzluk, hırsızlık düzeninden ibaret olan bu ceberut rejim çökmüştür. Rahmetli büyük şair Arjen Arî'nin ifade ettiği gibi “ne inşa ettilerse ne yaptılarsa onları alıp gidecekler.” Tekrar gidecekler belediyelerimizden. Geçen yıl içinde 65 belediyemize 47 belediyemize kayyım yoluyla 6 belediyemize YSK darbesiyle el konuldu. Şu anda 19 belediye eşbaşkanımız rehin tutuluyor. Onlar tutuklu değil siyasi rehine. Kayyım atanan yerellerde seçme ve seçilme hakkı ellerinden alınan Kürtler adeta vatandaşlıktan çıkarılmış durumda. Görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarımıza yönelik suçlamaların tamamı belediye görevlerinin dışındadır. 

Siyasi parti çalışmaları rehin alınmanın gerekçesi yapıldı

Bunun yanında belediye başkanlarının katıldığı siyasi toplantılar, mitingler, cenazeler, sosyal medya paylaşımları uzaklaştırma ve tutuklanma gerekçesi yapılmıştır. Daha çok ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında olan, parti kimliği ile yapılan değerlendirmeler rehin almaya gerekçe gösterilmiştir. Soyut, gizli tanıkların ifadeleri tutuklanmaya gerekçe olmuştur. 

İftiracı tanığı Kayseri Cezaevinden çıkarıp Selçuk Mızraklı’yı Kayseri Cezaevine koydular

Eşbaşkanların tutuklamalarının dayandığı gizli tanık beyanları Yargıtay’da usule ve hukuka aykırı bulunuyor.  Bu beyanlar yalan olduğu ortaya çıkmasına rağmen Selçuk Mızraklı’nın dosyasına değinmeden geçemeyeceğim. Dosyalarda ne var? Hakikaten utanç verici tanımlar var. Bunu kamuoyunun, tüm dünyanın bilmesi gerekiyor. Selçuk Mızraklı, sonradan alenileşen bir gizli tanığın serbest bırakılma karşılığında emniyette verdiği yalan ifadelerle tutuklandı. Tanığın yalan attığı duruşmada bile ispatlandı. Fakat Mızraklı 9 yıl 4 ay ceza aldı. Ona iftira atan tanık Kayseri Cezaevinden çıkarıldı, Selçuk Mızraklı Kayseri Cezaevine gönderildi.  

Kayyımın aldığı işçiler kayyım atama gerekçesi yapıldı

Bu devletin, sistemin bütün uygulamalarının bir plan dahilinde olduğunu ve öç alma üzerine olduğunu ortaya koymaktadır. Suruç Belediye Eşbaşkanımız Hatice Çevik’e isnat edilen suçlar arasında ne var biliyor musunuz, kaymakan onayı ile işe alınan işçiler bir önceki kayyımın yaptığı ihaleler. Yani kayyımın aldığı işçileri kayyım atama gerekçesi yaptılar. Böyle bir ucube ile karşı karşıyayız. 

Tolstoy’un sözü tutuklama gerekçesi oldu

Batman Belediye Eşbaşkanımız Mehmet Demir, daha önce beraat ettiği dosyadan dönemin Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ile birlikte Kızılay’a yardım götürdüğü için tutuklandı. Yüksekova Belediye Eşbaşkanımız Remziye Yaşar’ın suçu ise çok büyük. Tolstoy’un, “savaş mızraklı trampetli bir bayram değildir, onun manzarası kandır ölümdür” sözlerini “savaşa hayır” diyerek Twitter'dan paylaştığı için tutukludur. Biz Tolstoy’un sözünü buradan tekrar ediyoruz. "Savaş mızraklı trampetli bir bayram değildir, onun manzarası kandır ölümdür” ve tabii ki savaşa hayır tabii ki barış istiyoruz ve bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Hukuku bitirmenin örnekleri bitmiyor.  Bunu anlatsak saatlerce bunların listesini yapmak lazım. Sadece belediye eşbaşkanları değil meclis üyeleri de alındı. HDP’li 796 belediye meclis üyesiyle birlikte AKP, CHP, MHP ve SP’lilerin de olduğu 1114 belediye meclis üyesini seçme seçilme hakkı gaps edildi. 

HDP’ye oy veren 6 milyon seçmenden 4,5 milyon seçmenin iradesi gasp edilmiştir

Daha çarpıcı bir istatistiğe bakalım. Kayyım atanan 47 belediyenin sınırları içerisinde yaşayan ve bize oy veren 4 milyon 268 bin 570 yurttaşın iradeleri kayyım eliyle gasp edilmiştir. HDP’ye oy veren 6 milyondan insandan 4 buçuk milyonunun en temel hakkı olan seçme seçilme hakkı zorla gasp edilmiş durumda. Modern dünyanın neresinde böyle bir rezalet var. 21. yüzyılın ortasında alçalmak suretiyle yükselen başka bir siyaset yok. Daha çok alçalarak daha çok yükselmeyi hedefleyen bir siyasi akılla karşı karşıyayız. 

Devlet kayyım rejimiyle 'Kürtlük diye bir şey yok' diyor

Devlet kayyım rejimiyle 100 yıl sonra 'Kürtlük diye bir şey yok' diyor. 2016'da tam da barış görüşmelerinin ve müzakerelerin ortasında bunu söyledi. Bütün değerlerimizi, kazanımlarımızı yerle bir etmeye çalıştılar, el koymak istediler. Fakat biz inancı olan umudu olan bir hareketiz. Dakikası dakikasına sözcüğü sözcüğüne savunduğumuz değerleri savunmaya devam edeceğiz. Kendimizi, kentlerimizi savunmaya devam edeceğiz.

Bizim yerel yönetimler deneyimimiz 1979’a kadar gider. O günden bugüne savunduğumuz değerler, hep barışı savunmak üzerinedir. Hep toplumsaldır, birlikte yaşamı tesis etmeye yöneliktir. HEP, DEP döneminden başlayarak alternatif siyaset örmeye çalıştık. Etik, politik ve ekonomik sorunların çözüleceği alanları yaratarak son kertede halkın iradesini açığa çıkarmak üzere bu yola çıktık. 

Halkın kendini yönetme gayretine yönelik öfkenin, zorbalığın bugünkü adı kayyımdır

Demokratik belediyeciliğin ölçütü kadın düzeyinde varılan düzeydir.  2019 seçimleri başta olmak üzere hepsinin ortak yerel yönetim taslaklarında merkezi hükümetten yerel yönetimlere yetki devri talebini dile getirdik. Kürt sorunun çözümü, vesayetin kaldırılması ve demokratik işleyiş, şeffafllık, kadın politikalarında pozitif anlayış, ekolojik belediyecilik anlayışıyla toplumsal belediyeciliği yürüttük fakat sürekli cezalar verildi. Bir halkın kendini yönetme gayretine yönelik öyle bir nefret ve zorbalık ki sınırlarını ölçmek mümkün değil. Nefretin zorbalığın kötülüğün bugünkü adı kayyımdır. Yarın başka bir şey olabilir ama bugün bunun adı kayyımdır. 

2014 MGK toplantısında Kürtlerin özgürlük talebini bastırmak üzere karar aldılar 

Kayyımları niye atadılar, 2014 MGK kararlarına bakılmasını isteriz. Kürt siyasi dinamiğinin, Kürt halkının özgürlük talebinin bastırılması üzerine bir karar aldılar. Barış gelirse nasıl yok olacaklarını gördüler ve barış gelirse, barış talebi karşılık bulursa nasıl yok olup gideceklerini öğrendiler. Savaşın çığırtkanlığını yapanlar barıştan korkuyorlar. Bu nedenle Çöktürme Planını hayata geçirdiler. 

Peki belediyeler ne durumda, 4 tarafı beton duvarlarla çevrili. İçerideki hırsızlıklar görünmesin diye oraları beton duvarlarla birlikte karakollara çevirdiler. Halkın belediyesine gidemediği yerlerde kendi iktidarlarını kurmaya çalıştılar. Bu nedenle biz dedik ki kayyım gasptır, asimilasyondur, toplum kırımıdır, düşman hukukudur, sömürge sistemidir, savaşın devamıdır, ölüm siyasetidir, dayanışmanın bitirilmesidir. Yani kayyım siyaseti özel bir suçtur. 

Kayyımlar sadece bölge için yapılan bir hamle değildi. Bunlar planlı bir siyasi çizgiye dayanmaktadır. Bunlar asla hizmet için halk için atanmadılar. Rant paylaşımı hırsızlık ve yolsuzluk için kayyımlar arasında kıyasıya bir yarış var. Sıradan devlet memurları değiller, özel kişiler. Tüm kayyım pratiğine baktığımızda meselenin tamamen Kürt kimliğine ve değerlerine bir yönelim olduğu açıktır. Durum hiç de Erdoğan’ın söylediği gibi millet iradesini korumaya yönelik değildir. Tamamen hukuksuzluktur. 

Gidici olduklarını bildiklerinden bir yıl içinde çok hızlı ve büyük yolsuzluk yaptılar

Bir yıl içinde kayyıma dair yaptıkları bütün propagandalar tek tek çöktü. Halk hiçbirine prim vermedi. Bunun için zor aygıtı ile belediyelerimize çöktüler. Gidici olduklarını bildiklerinden bir yıl içinde çok hızlı, büyük yolsuzluk yaptılar. Ellerini çabuk tuttular. 

Vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapanların gerçekliği rant, hırsızlık, hukuksuzluktur 

Buradan soruyoruz; bu kayyımlar neye ve kime güvenerek bu kadar aleni hırsızlık yapıyorlar? En başa bakıyorlar, bakanlarına bakıyorlar, kendilerinin hukuksuzlukla korunduklarını gayet iyi biliyorlar. Suçlarını yüzlerine söylediğimizde hemen vatan, millet, Sakarya edebiyatına başlayanların gerçekliği arazi, rant, hırsızlık, hukuksuzluktur. 

Kürtlerin en demokratik haklarını gasp etmek için hukuk dışı her türlü kılıfı uyduruyorlar

Kayyım atanmasında iştah kabartan konuların fetih anlayışı, rant paylaşımı olduğunu biliyoruz. Kürtlerin en demokratik haklarını gasp etmek söz konusu olduğunda hukuk dışı her türlü kılıfı uydurmaktan imtina etmiyorlar. Kadınların kazanımlarına yönelik, ekolojik toplum anlayışına dair politikalarımıza karşı ‘muhtaç kılma’ politikası üzerinden dev bir işsizlik yaratılması söz konusu. Bu uygulamalar daha da derinleşmiştir. 

Mardin’de olan biteni bütün dünya bilmeli

Buradan Mardinlilere özel olarak seslenmek isterim. Mardin’de yaşananlar kayyımla ilgili hem öğretici hem dehşet verici meselelerin başında geliyor. Mardin’e karşı, Mardinlilere karşı kayyım ile çok büyük suçlar işlendi. Mardin’de olan biteni bütün dünya bilmeli. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde yaşananlara bakıldığında Türkiye tarihinin en büyük şehir soygunu ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Kentin satılığa çıkarıldığı, mezarlığın dahi imara açıldığı, yolsuzluğun sıradan günlük bir iş haline geldiği, fuhuş şebekesinin belediyede kurulduğu bir kayyım dönemi yaşandı. 

Mardin’deki hırsızlıkları yapanın Vali Mustafa Yaman olduğu belgelerle ortaya çıktı

Tüm bunları yapanın da kentin valisi Mustafa Yaman olduğu ortaya çıkmıştır. Arka arkaya gelen operasyonlar, tutuklamalar kayyımın ne olduğunu özetleyen şeylerdir. Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin ilk dönem kayyımı olan Vali Yaman’a dair pek çok belge yayınlandı. Biz de yolsuzluk ve rüşvetlerine dair açıklamalar yaptık, belgeler sunduk. Bunların tümü reddedildi üstüne üstlük bahsi geçen kişiler ödüllendirildi. 2016’da görevden alınanlar yeniden göreve atandı. 31 Mart sonrası görevden alınanlar, tekrar görevlerine iade edildi. Eski kayyım tekrar kaldığı yerden pis işlerine devam etti. 

Kayyımda Mardin Modeli: Hırsızlık, talan, yolsuzluk

Oysa İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri 2018 Eylül ayında açıkladıkları Mardin Büyükşehir Belediyesi raporunda “Kayyımda Mardin Modeli” ifadesini kullanmıştı. Bu kayyım modelini her tarafa önermişlerdi. Belediyede fuhuş şebekesi kuran, aile yakınlarını işe alan, yüzlerce taşınmazı satılığa çıkaran, yüzlerce belediyeye uğramayan bankamatik işçisini işe alan, katrilyonlarca yolsuzluk yapan, her şeye ihanet eden, belediyeyi 1,8 milyar lira borca sokan belediyeye örnek model dediler. Örneği bu işte. Kayyım modeli tam da bu. Bu konuda onlara katılmamak mümkün değil. Kayyım derken Mardin modelini örnek olarak sunmak çok doğru. 

Örnek gösterdikleri Mardin Kayyımının adını silmeye çalışıyorlar

Şimdi ne oldu aralarında sorun çıktı, merkeze çekildi Mustafa Yaman? Vali Mustafa Yaman’ın ismi, verildiği ortaokuldan silinmeye çalışılıyor. İşte kayyım modeline örnek olan Mustafa Yaman’ın şimdi adını silmeye çalışıyorlar. Şimdi tüm bu hırsızlıkları yapanlar tutuklu. Belediyeye operasyon yapıldı. 14 kişi neden tutuklandı? Her konuda konuşan, bağırıp çağıran hükümet bu konuda konuşmamayı tercih ediyor. Bu skandallar onların eseri değilmiş gibi suspus olmuşlar. Oysa bizim belediyelerde bir çöp kutusunun yeri değişse müfettişler bir ay araştırma yapıyor, kaşının altında gözün var diyerek her gün manşet savaşı yapıyorlar, gündem yaratıyorlar. Alın size gündem.

Aralarında hırsızlık yarışı var 

Kayyımlar sadece Mardin’i talan etmedi, aralarında hırsızlık yarışı var. Sur belediyesi yetki sınırları içinde olmamasına rağmen Tahir Elçi'nin korumak isterken canından olduğu 4 Ayaklı Minareye sözde 160 bin TL harcanmış, tek bir düzenleme yok tek bir çivi çakılmamış. Yine Sur Belediyesi’nde polis kulübesi için odun bile satın almış. Batman’a kayyım atandıktan sonra 3 hafta sonra 140 personelin yeri değiştirildi bu gerçekten çok trajik. Bunu duyunca herhalde herkes gülümseyecek. En yakın denize 600 km uzaklıkta olan Batman’a deniz ulaştırma ve işletme mühendisi alımı yaptılar. Yakında, ‘Batman’a deniz götüreceğiz’ de diyebilirler. Celadet Ali Bedirxan’ın kütüphanesini yıktı ve kitaplarını ne yaptı bilmiyoruz. Kürtlüğe düşmanlar zaten. Kızıltepe’de şu an asfaltlı yol yok. Yollar kışın yağmur sularından geçilmezken yazın toz içinde. Ama kayyım Türkiye’nin en büyük halı motifli cadde modelini yaratacakmış. Böyle bir fantezileri var. Cizre Kayyımı, sokağı bir kez daha ışıklandırmak istemiş. Eski ışıkları sökmüş, yerine bir ton para harcayarak yeni ışıklandırma yapmış. Ergani’de emzirme odasının kapanması var bu kötülüğe önemli bir örnek. Bebeğe de düşmanlar. Böyle bir nefretin açıklanması mümkün değil. 

En büyük düşmanlıkları kadınlara

Tabii ki çok önemli bir meselemiz var kayyım rejimi en büyük düşmanlıklarından birini kadınlara yaptı, 47 belediyemizde bulunan kadın müdürlükleri ya kapatıldı ya etkisiz hale getirildi. Toplu sözleşmelerde yer alan kadınlara ilişkin tüm kazanımlar kayyımlar tarafından yok sayıldı. Açılan tüm kadın kurumlarımız kapatıldı. Eşbaşkanlık bir suçmuş gibi iddianamelerde suç konusu yapıldı. Eşbaşkanlığı suç olarak lanse ettiler. Halbuki eşbaşkanlık suç değildir, kamu yararınadır. Toplumun yarısını oluşturan kadınların siyasette yerel yönetimlerde temsiliyetidir. Kamu yararına olan bir meselenin bahane edilerek kayyım atama gerekçesi yapılmasını asla kabul etmiyoruz. 

Kürt kadınlarına yapılan tecavüz özel savaş yöntemidir

Kayyım kadın merkezlerini kapattı, ama kadına yönelik şiddet durmuyor. Dün vicdanı olan, gerçekten adalet duygusu olan her insanı iliklerine kadar ağlatan bir ölüm vakası yaşandı. Musa Orhan isimli uzman çavuş, Batman’da haftalarca bir kadına tecavüz etti ve elini kolunu sallayarak serbest kaldı. Batman’da bütün kadın merkezleri kapatılmış. Yargı Musa Orhan’ı tutuklamıyor. Üniformaya güvenilerek Kürt kadınlarına yapılan tecavüz özel savaş yöntemidir. Biz bunun karşısında durmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Tutuklanmazsa iki elimiz yakalarındadır. O adam, o tecavüzcü hapishaneye girmeden, bunun bedelini ödemeden peşini bırakmayacağız. 

Daha vahim bir şey oldu. Üç vekilimiz Batman’daydı, sabaha kadar cenazeyi defnetmeye izin vermediler. Vekillerimizin ve halkın cenaze merasimine katılmasına izin verilmedi. Tecavüz eden, haftalarca alıkoyanın eli kolu serbest, ama tecavüze uğrayanın cenazesine katılmak bile yasak. Buna düşman hukuku bile demek mümkün değil. Bunun bedelini ödeyecekler. 

Onların kayyım modelleri varsa bizim de demokrasi modelimiz var

Onlar kadınların temsiliyetini istemiyor, onlar kadınların özgürlüğünü, eşitliğini istemiyor. Çünkü onlar kadına düşman. Düşman oldukları nüfusun yarısını yok edeceklerini düşünüyorlar. Ama biz kadınlar her zaman vardık her zaman var olmaya devam edeceğiz. Onların kayyım modelleri varsa bizim de demokrasi modelimiz var. Biz bunu yaratmakla mükellefiz. Bu gidişatı durdurabiliriz. 31 Mart’ta durduracağımızı bütün Türkiye’ye gösterdik. 

Asla sizin önünüzde bir kirpiğimizin kırpıldığını görmeyeceksiniz

Şimdi demokratik mücadele programımızın üçüncü aşamasındayız. Yürüyüş halindeyiz, sokaktayız. Bu kirli siyaseti en iyi tanıyan siyasetiz. Onunla yıllardır mücadele eden bizleriz. Kendimize de, gücümüze de inanıyoruz. Değiştireceğiz. Buradan çağrı yapıyoruz; belediye eşbaşkanlarımızı serbest bırakın, belediyelerimizi geri verin, o belediyeler size ait değil. O binalarda oturabilirsiniz ama bu şehirlerde hiç kimse sizi desteklemiyor. Orası size ait değil, gasp ettiniz. Kayyım atamalarının birinci yıl dönümünde bu belediyelerin halka ait olduğunu herhalde gördüler. Bir kez daha haykırıyoruz, direnmeye devam edeceğiz. Asla sizin önünüzde bir kirpiğimizin kırpıldığını görmeyeceksiniz. Bu ülkeye demokrasiyi hep birlikte getireceğiz.

19 Ağustos 2020