
Eş Genel Başkanımız Serpil Kemalbay ve Grup Başkanvekilimiz Ahmet Yıldırım Mersin’de düzenlediğimiz Vicdan, Adalet ve Demokrasi Mitinginde konuştu:
Ahmet Yıldırım:
Biz korkunun suyunu çoktan içip bitirdik
Tehditle, korku yayma çabaları ile kalıcı barış mücadelemizden, eşit statü sahibi olma mücadelemizde kimse bizi döndüremez. Bundan evel mirasını devraldığımız yoldaşlarımız gibi biz de bedel öderiz. Biz kimsenin bizim karşımıza siyasi rakip olarak çıkmasından rahatsız olmadık. Seçimlerde, sandıklarda herkesin karşımıza çıkıp ahlaklıca mücadele etmesini isteriz. Ama bizimle sandıklarda, hukuk yoluyla baş edemeyenler pespaye bir güç siyasetinin peşine düştüler. Siyasallaştırdıkları ordu ile yargı ile bizden intikam almaya çalışıyorlar. Bu yöntemlerle HDP’yi yıldıracaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Biz korkunun suyunu çoktan içip bitirdik. Bu uğurda can veren, işkenceye maruz kalan herkesin mirasına layık omaya çalışacağız. İnanın çok güçlü değiller. Ellerinde silahın, siyasi yargının olması güçlü oldukları anlamına gelmez. Güçlü iktidarlar özgüven sahibi olur, gücünü hukuktan alır, demokrasiden alır. Bir iktidar ki hukuktan demokrasiden, muhalefetin özgürlük taleplerinden korkmaya başladıysa o iktidarın sonu gelmiştir. Hep birlikte göreceğiz, en yakın sürede artık ömrünü doldurmuş olan bu iktidarın bu faşizan yöntemlerle orantısız güçle saldırmaları kendi sonlarını gördükleri için yaşadıkları korkuyla ilgilidir.
Halklarımızla birlikte yürüttüğümüz mücadele savaşa karşı barış, faşizme karşı özgürlük, çirkinliğe karşı özgürlük mücadelesidir. Bu uğurda hiçbir arkadaşımızın zerrece korkusu yoktur. Göreceksiniz 2 buçuk 3 yıl önce yaşadığımız coşkuyu, umudu hazmedemeyenlerin ara dönem rejimi sona erecek. Biz eskisinden daha güçlü bir şekilde el ele kol kola özgürlüğe yürüyeceğiz. Bize bedel ödetmek mi istiyorlar? Bakın Bediüzzaman söyler: Sevdası büyük olanın imtihanı ağır olur. Demek ki bizim barış mücadelemiz büyüktür ki böyle bir imtihandan geçiyoruz.
Bizim bu mücadelemiz Muaviye zihniyetine karşı Hz Ali mücadelesidir, Yezid’e karşı Hz Hüseyin’in yürüttüğü mücadeledir. Hz Hüseyin’in açlıkla, susuzlukla mücadelesini hatırlayın. Bugün Irak Kürdistanı’nı açlıkla tehdit ediyor. Demek ki aradan 1400 yıl geçmiş hala Yezid’in, Muaviye’nin zihniyeti diri duruyor.
Bunlar toplumsal yaşamımızın her alanına saldırı içindeler. Aşımıza, ekmeğimize, inancımıza göz koymuşlar. Nasıl yaşayacağımıza karar vermek istiyorlar. Biz Kürtlüğümüzü, Aleviliğimizi, inancımızı, kültürümüzü bakkaldan satın almadık. Asla vazgeçmeyiz.
Yarınlarımız olan çocuklarımızın eğitimine karışıyorlar. Başbakan’ın,Milli Eğitim Bakanı’nın haberi yoktu, TEOG, yardımcı doçentlik, üniversite sınavı ile ilgili değişiklikleri TV’den öğrendiler. Kendisi üniversite mezunu bile olmayan birisi, bizim çocuklarımızın eğitimi hakkında karar veremez. Önce sen çık diplomanı göster, üniversite mezunu olduğunu ispat et sonra çocuklarımızın eğitimiyle ilgili söz söyle.
Ana dilde, çağdaş bir eğitim sistemi bütün yurttaşlarımızın hakkıdır. Din kültürü dersiyle ilgili söyledikleimizi çarpıtıyorlar. Biz şunu söylüyoruz: bu ülke farklı dinlerden, dillerden oluşuyor. Din kültürü olsun ama içinde sadece Sünnilik, Şafilik olmasın. Modern din eğitimini bu ülke fazlasıyla hak ediyor.
Türkiye’de 246 vergi çeşidi var
Son 3 gündür ülkenin açlığı yoksulluğu yetmezmiş gibi hala vergi üstüne vergi çıkarıyor. Dünyada 50’nin üzerinde vergi kalemi olan bir ülke daha yok. Türkiye’de 246 tane vergi çeşidi var. Ekmek, su her şey vergi. Unutmayın 246 verginin adı farklı olabilir. Katma değer, gümrük, iletişim, emlak… Adı ne olursa olsun tek sebebi var bu vergilerin. Bunlar savaş vergisi. Tanka topa harcadıkları, yetiştiremedikleri parayı yoksul halktan çıkarıyorlar. Neredeyse nefes vergisi koyacaklar.
Bu savaş para demektir. Her şeyi yer yutar. Biz 2 buçuk yıl çözüm süreci yaşadık bu ülkede. Sürecin mimarı Öcalan. O süreçte tek bir gencin kanı akmadı. Peki bu kirli savaş çıktığından hiç Boğaz’da bir yalıya, bir villaya şehit bayrağı asıldığını gördünüz mü? Savaşa karar verenler, savaş can alır, savaş mal alır. Savaş yoksulluktur, açlıktır. Savaş kardeşliği dinamitler. Kim diyebilir ki bu ülke bu savaştan sonra itibar artırmıştır. Kim diyebilir ki bu ülkenin uluslararası onuru yükseldi. Kim diyebilir ki bu ülkenin kamu güvenliği daha fazla sağlandı. Hepsi çok daha kötü durumda. Bu savaş çıktığından beri bu ülkenin iki yakası bir araya gelmiyor.
Bir birliktelikte, koalisyonda eğer erdem yoksa, sadece mal mülk varsa o ittifak en yakın zamanda yok olmaya mahkum olur. Bizim partimizden, il ilçe teşkilatlarımızdan, belediyelerimizden bir kişinin bu halkın özgürlüğünden daha fazla önemsediği hiçbir şey yoktur. Hz. Ali diyor ki haksızlığa karşı susmayın. Eğer susarsanız sadece hakkınızı değil, onurunuzu kaybedersiniz. Anadolu, Mezopotamya ve Trakya halkları onur sahibidir.
Yalanın kötü bir huyu vardır er geç ortaya çıkar. Bunların da yalanları er geç ortaya çıkacak.
Serpil Kemalbay:
Bizler halkların, inançların, bütün kimliklerin kardeşçe aynı sofrada oturabildiği bir partiyiz. İşte bu yüzden partimiz bugün AKP - Saray iktidarının pervasız saldırıları ile karşı karşıya. Milletvekillerimizin, eşbaşkanlarımızın rehin alınması ile karşı karşıya. İşte buradaki değerli halkımız söylüyor. Baskılar bu partiyi asla yıldıramaz. Baskılar ne Selahattin Demirtaş’ı ne Figen Yüksekdağ’ı ne Gültan Kışanak’ı ne Sebahat Tuncel’i ne İdris Baluken’i ne Çağlar Demirel’i yıldırabilir. Hapishaneler bugün 100 binlerle dolu. Bu ülke bir hapishane ülkesi haline geldi. Mersin Cezaevinde her gün sistematik işkence uygulanıyor. Hapishane’de çıplak aramalara, işkenceye maruz kalan tüm yoldaşlarımıza şunu söylüyoruz: Direnerek kazanacağız. Baskılara inat yeni bir yaşamı kuracağız. Demokrasi mücadelesinin tüm aktörleri bir araya gelerek bu karanlığı dağıtacak.
AKP, IŞİD’le mücadele ediyor olsaydı 5 Haziran katliamının failleri cezasızlıkla karşılaşmazdı
Bizleri sadece hapishanelere tıkarak yollarına devam etmiyor, aynı zamanda savaşı, çatışmayı yükselterek halkı sindirmeye çalışıyorlar. 5 Haziran 2015’te mitingimize yapılan katliamın failleri cezasızlıkla karşı karşıya. Bizim mitingimize yapılan o saldırının bütün görüntüleri göstermiştir ki polisin göz yumması sonucu gerçekleşen bir katliamdır. Türkiye’de IŞİD katillerinin önünü açan bir iktidarla karşı karşıyayız. Eğer AKP gerçekten IŞİD’le mücadele ediyorsa o zaman 5 Haziran katliamının failleri cezasızlıkla karşılaşmazdı. Mobese görüntülerinin ortaya koyduğu ihmalin bir bedeli olurdu. Fakat hiçbir soruşturma yok.
Bu bir yönteme tarzı ve bu yönetme tarzını bizler yıllardır deneyimledik. Bunları 10 yılda bir gelen darbelerden biliyoruz. Şu anda da bir sivil darbe yaşıyoruz. Bu sivil darbenin sebebi de halkların özgürlük ve barış talebinin bastırılmak istenmesidir.
Arakan’a yardım etmek ne kadar doğrui ise Irak Kürdistanı’yla dayanışmak da o kadar haktır
Irak Kürdistanı’ndaki referandumun talebi hakların kendi kendisini yönetmesiydi. Sadece Irak Kürdistanı’nın değil 4 parça Kürdistan’ın özgürlük, kendi kendini yönetme talebi var. Kim ki imha politikalarıyla bu talebi yok edebileceğini düşünürse, büyük yanılır. AKP de işte böyle büyük yanılıyor. Arakan’a, Filistin’e yardım etmek ne kadar doğru ve erdemli ise Irak Kürdistanı’yla dayanışmak da o kadar haktır, o kadar doğrudur. Arakan’a yiyecek gönderirken Irak Kürdistanı’nı açlıkla tehdit etmek kimsenin haddi değildir.
Türkiye Halkları gerçeği görmelidir. Türkiye demokrasi güçleri, halkların kardeşliğinden yana tutum almalıdır. Bunu yapabilirsek yeni bir yaşam inşa edebiliriz. Ne zaman ki iktidarlar koltuklarını kaybetme korkusuyla karşı karşıya gelirse bir Kürt zokası buluyor ve Türkiye emekçilerine bu zokayı yutturmaya çalışıyorlar. Asla faşizme, militarizme yol vermeyelim, halkların birlikteliğinin yanında durmaya devam edelim.
Gençliğin geleceği karartılmak isteniyor.gençler işsizliğe mahkum edilmiş durumda. Her yıl yeni bir eğitim modeli tartıştırılıyor. Bakın bir adam bir sabah uyandı ve “TEOG’u kaldırıyorum” dedi. Peki yerine ne koyuyorsun, bunu eğitimcilere, velilere sordun mu, sendikalarla tartıştın mı? Hayır, çünkü tek adam sisteminde dayatma vardır. Tek adam sisteminde sadece sermaye gruplarının çıkarları doğrultusunda kendisini iktidara taşıyacak öğrenciler yetiştirmek amaçlanır. Halkın iradesine kararlarına saygısızlık yapılmaktadır.
Ne diyor: “Biz İmam Hatip Liselerini açtık çünkü cenazelerimiz yerde kalıyordu.” Bu ülkede yıllardır cenazelerimiz ayrıştırılıyor, acılarımız ayrıştırılıyor. İmam Hatip Liseleri olabilir ama halkların geleceğiyle oynanamaz. Hacı Lokman Birlik’i yerlerde sürükleyen siz değil misiniz? Taybet Ana 7 gün 7 gece sokakta kaldı. Onun defnedilme hakkına saygı duydunuz mu? Hatun anneyi gömdüğümüz yerden çıkarıp doğduğu yere götürmedik mi? Siz bu halkı bölüyorsunuz.
Bilimden, demokratik laiklikten uzaklaşarak, anadilinde eğitim hakkını tanımayarak, kadın özgürlükçü ve cinsiyet eşitlikçi, ekolojik eğitim sistemi kuramayarak; yarışmacı, rekabetçi, birbirine düşmanlaşan eğitim sistemi ile, cihatçı bir eğitim sistemi ile bu ülke hiçbir yere gitmez. Bu ülke ancak birlikte ortak yaşamı inşa ederek barış içinde yaşar. Yoksa bizim de Suriye’den farkımız kalmaz.
Barış mücadelesi sosyal refah mücadelesinin de parçasıdır
Arka arkaya zamlarla karşılaşıyoruz. Türkiye ekonomisi çakılmak üzere. Türkiye ekonomisi, zengini daha zengin yoksulu daha yoksul yapan bir ekonomi. 15 yıldır ülkeyi yönetiyorlar. Çocuklarımıza ancak yoksulluğu miras bırakıyoruz. Zenginlerse zenginliklerini katlıyorlar. Savaşın bir maliyeti olarak bugün zamlar yağmur gibi yağıyor. Bundan sonra da zamlardan kafamızı kaldıramaycağız. Çünkü ülke kötü yönetiliyor. Bu kötü yönetimi durdurmadıkça yoksulluk ve geleceksizlikle karşı karşıya kalacağız. Bu ülkede barış mücadelesi sosyal refah mücadelesinin de parçasıdır.
Saya işçilerinin mücadelesi bizlere örnek olsun
Bugün Saya işçileri örnek bir model geliştirdi. Roman, göçmen, Suriyeli, Türk işçiler ortak hedefleri için greve gittiler. Kazanan işçiler oldu. Bizler birbirimizin kimliğine saygı duyarak mücadele edersek mutlaka kazanırız Saya işçilerinin mücadelesi bizlere örnek olsun.
AKP-Saray iktidarının en fazla saldırdığı alan kadın alanı. Kadınları kendi istediği şekilde sadece AKP’ye oy taşıyan, sadece ucuz emek olarak sokağa çıkan boyun eğdiren bir sistemde yaşamasını istiyorlar kadınların. Kadınları kendi politikalarının aracı olarak kılmaya çalışıyorlar. AKP-Bahçeli iktidarının politikaları sonucunda kadınların yaşam hakkı yok. Emekçilerin mücadelelerinin önü kesiliyor. AKP artık adalet ve kalkınma partisi değil. Şiddetle kalkınma partisi oldu. Çünkü AKP kadınlara, emekçilere, Kürtlere, Alevilere saldırıyor. Saldırarak tekçi bir sistem inşa etmeye çalışıyor. Bu tekçi sistem militarist, ırkçı, Turancı bir sistemdir. Bu sistem aynı zamanda neo liberal, talana yağmaya dayalı bir sistemdir.
CHP'nin tezkere tavrı hata değil; suça ortak olmaktır
Faşizme karşı mücadelede ana muhalefetin de rolünü üstlenmesi gerekir. Ama bu son tezkere olayında da görüldüğü gibi CHP ne yazık ki doğru bir sınav verememiştir. Bir kere daha şovenizm zokasını yutmuş, faşist, talancı iktidarın yanında konumlanmıştır. Aynen dokunulmazlıklara evet dediği gibi bir pozisyon belirlemiştir. Belki dokunulmazlığa evet demesi hata olarak nitelendirilebilir ama bu son yaptığı hata değil; suça ortak olmaktır. Eğer siz 2019 için planlama yaptıysanız, bazı hesaplar içindeyseniz yanılıyorsunuz. Siz bugünden faşizmi durduramazsanız o sandığı asla göremeyeceksiniz. Çünkü bugün diktatörlükle yönetiliyoruz, darbe süreci yaşıyoruz. Bugün elimizi taşın altına koymamız gerekiyor.
Birgün fındık, birgün üzüm üreticilerinin yanında olabilirsiniz. Peki Türkiye’nin her tarafı fındık olsa her tarafı üzüm olsa kan durmadıkça neye yarar. Kan durmazsa fındık da üzüm de boşunadır. Fındık üreticisi, üzüm üreticisi hakkını alamıyorsa, Nuriye ve Semih 200’ü aşkın gündür açlık grevindeyse, 150 binden fazla kamu emekçisi işinden olduysa iktidarın politikalarının sonucudur. Ama böyle bir ana muhalefet olmasaydı belki de bu iktidar bugün ayakta kalamayacaktı. Ama AKP-Saray iktidarı artık sona geldi. Kürdistan belediyelerine kayyum atayarak bu ülkeyi yönetebileceğini sananlar yanılıyor. İşte sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesine geldi. Çünkü bunlar en basit demokratik ilkelerden uzaktırlar. Halkların mücadelesinden, tüm ezilenlerin direnmesi ile bu ülkede demokrasi gelecektir. HDP en büyük fedakarlığı yapmaya hazır. Bu kadar saldırıya uğruyorsanız bu ülkenin demokrasi mücadelesini yücelttiğiniz içindir. Bizi hiçbir saldırı durduramayacak. Bizler direnerek kazanacaız. Yoldaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturacaız, belediyelerimizi geri alacağız. Son sözü direnenler söyleyecek.
30 Eylül 2017