Kemalbay: İktidarla hesaplaşacağımız bir döneme giriyoruz

Eş Genel Başkanımız Serpil Kemalbay'ın ANF'ye verdiği röportaj:

Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay; kongre ile birlikte artık direnişin yanı sıra dikta rejimi ile de hesaplaşma sürecinin başladığını belirtiyor: “3. Büyük kongremiz şunu söyleyecek: AKP ile Erdoğan faşizmine karşı bir direniş ve mücadeleyi yükselttiğimiz bir dönemdeyiz.”

HDP’nin kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin ortak sorunları, talepleri ve çözüm önerileri etrafından mücadele verdiğini söyleyen Kemalbay, tüm bu baskılara rağmen çeşitliliği de iradelerini de yitirmediklerini dile getiriyor.

“Hem savaş hem de darbe koşulları yaşıyoruz ve bu şartlarda kararlı bir mücadele verebilecek tek örgütlü güç de biziz” diyen HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay’la 3. Olağan Kongre öncesi Selahattin Demirtaş’ın adaylık açıklamasından HDP’nin OHAL süresince içinde bulunduğu duruma; kongreden önümüzdeki dönemdeki hedeflerine kadar partinin çalışmalarını konuştuk.

HDP kongreye giderken Selahattin Demirtaş bir açıklama yaparak aday olmayacağını söyledi. Demirtaş’ın bu kararına farklı tepkiler geldi. HDP olarak siz de bir açıklama yaptınız ama yine de kongreye giderken böylesi bir kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette bu karar bizim için zor oldu. Çünkü toplumun böyle bir beklentisi var. Fakat Selahattin Demirtaş’ın verdiği bu karara ve HDP’ye yönelik önerilerine saygı duyuyoruz. Öte yandan onun dediklerinden de yola çıkarak bu dönemi birlikte örüyoruz ve inşa ediyoruz. Herkesin bilmesi gerektiği bir şey varsa o da burada hep beraber olduğumuz ve eksilmeden yola devam ettiğimizdir. Demirtaş hem bu sürecin hem de önümüzdeki demokrasi mücadelesinin içerisinde olmaya devam edecek. Cezaevinde yürüteceği çalışmalar ve katkılar aynı olacak. Biz yeter ki önümüzdeki dönme için güçlü bir parti yönetimi ve politikasını öne çıkaralım. Yani özetle Demirtaş bu fotoğrafın içinde yer almaya devam edecek.

Neredeyse 7 Haziran’dan bu yana ülkenin iklimi bir hayli değişti. OHAL, HDP’ye ve toplumun birçok kesimine yönelik baskılar… En başından beri bakarsak HDP’nin 3. Olağan Kongresine giden bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP çok güzel bir yolculuk yaptı ilk kurulduğu günden bu yana tüm farklılıklarıyla. Toplumun tüm ezilenlerini kapsayan bir programla yola çıktık. Ve bu yapısıyla Türkiye’nin tüm kesimlerine de sesini ulaştırdı. Dolayısıyla HDP, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde önemli bir yere sahip. Bu süreç devam ediyor ve içinde bulunduğumuz koşullar çerçevesinde de bu mücadele zorlu olacak. Bugüne kadar da kolay olmadı elbette. 7 Haziran’a giderken belki en renkli ve neşeli kampanyaları yaptık ama o dönem de çok zordu. Pek çok parti binamıza saldırı yapıldı; Selahattin Demirtaş’ın konuşma yaptığı Diyarbakır mitingimizde bomba patlatıldı ve 5 Haziran’da katliamla karşı karşıya kaldık. Fakat şuan bir darbe süreci yaşıyoruz ve her zaman dile getirdiğimiz gibi faşizm kendini kalıcılaştırmaya ve kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bugüne kadar olan saldırılarda halklarımız teslim olmadı ve direndi. 2017 bizim ayakta kaldığımız bir yıl oldu. Artık bu iktidarla hesaplaşacağımız bir döneme giriyoruz. Artık Türkiye’deki halkların, ezilenlerin, işçi sınıfının, Alevilerin, Kürtlerin, Türklerin ve tüm kesimlerin nasıl bir Türkiye istediğine dair karar vermekle kalmayacağı artık onu inşa ettiği, bunun mücadelesini verdiği bir dönem olacak. Yani taraf olunacak; ya bu cumhuriyet demokratikleştirilecek ve bunun mücadelesinin gereklerini, bedellerini göze alıp harekete geçeceğiz ya da bu çarpışmadan faşizm kârlı çıkacak. Bu da bizim daha uzun yıllar bu koşullara maruz kalmamıza sebep olacaktır.

HDP, barış dönemi ortaya çıkan bir parti. Birçok çevrede bir dönem partisi olarak tanımlandı bu yüzden. Şimdiyse bu koşullarda 3. Olağan kongreyi yapacaksınız ve bu süreç için mücadele dönemi olacak diyorsunuz. Bunu ‘dönem partisi’ tanımına bir cevap olarak okumak mümkün mü?

Evet, HDP barış sürecinde ortaya çıktı; ama taleplerinde her zaman Türkiye’nin temel sorunları ve bunların çözüm önerileri var. O şartlarda gelişen büyüyen bir parti dolayısıyla aynı koşullarda devam eder gibi bir algı var. Fakat bu yeni şartlara uyum sağlamak zorundayız. Kaldı ki HDP’nin programı ya da duruşu değişmiş değil. Çünkü HDP’nin çevresindeki toplumsal kesimlerin yakıcı ve acil talepleri 7 Haziran’dan öncekiyle aynı. HDP, barışın nasıl örülebileceği ve demokratikleşmenin nasıl sağlanacağı sorusunun cevabını aramaya devam edecek. HDP, Türkiye’nin ortak sorunlarına çözüm yolları arayan bir parti. Elbette barış sürecinde ortaya çıkması kendisini daha iyi anlatmasına olanak sağladı. Sesini daha geniş kesimlere ulaşması bizim için tabii ki bir avantajdı.

Ama şimdi hem savaş hem de darbe koşulları yaşıyoruz ve bu şartlarda kararlı bir mücadele verebilecek tek örgütlü güç de biziz. Sorunun esas hassas olan noktası ise; bizler bu yeni dönem için nasıl bir mücadele perspektifi gerekli, onu arıyoruz. Bunun için uzun bir dönem demokrasi mücadelesi hatta anti- faşist mücadele içerisinde yer alabilecek bütün kesimleri kapsamaya çalışan bir birlik oluşturmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili elbette handikaplar var ama şu dönemde hiçbir yapının gücü tek başına bu faşist iktidarı yıkmaya yetmez. Güçlerimizi birleştirmek zorundayız.

Ayhan Bilgen MYK toplantısının ardından açıklama yaparken, toplumun tüm kesimlerinden görüş, eleştiri, katkı alacağımız bir dönem var karşımızda diye bir beyanatta bulundu. HDP, kongre sürecinde yeni bir strateji ve perspektif mi çiziyor önüne ya da bir diğer deyimiyle ‘Türkiyelileşme’ denilen yol haritası yeniden mi gündeme alınıyor?

OHAL’le yönetiliyoruz ve sürekli KHK’lar çıkıyor. Siz de biliyorsunuz ki son çıkan KHK, sivillerin yapacağı saldırıların cezalarına muafiyet getiriyor. Bu yasayla her kesime bir mesaj verildi ve bu AKP- Erdoğan rejiminin bir sandıkla gitmeyeceğinin de gösteriyor. Bunu karşısında bizim OHAL’i ve KHK’ları kaldıran, seçim güvenliğini de içine alan bir politikayı yürürlüğe koyabilmemiz lazım. Halkın tercihlerinin ve iradesinin yönetime yansıyabilmesi için tüm bu anti demokratik uygulamalara karşı toplumsal mücadeleyi örgütleyebilmek gerekiyor. Bizim ilkelerimiz değişmedi, programımız aynı. Önemli olan bunu günümüz koşullarında toplumu nasıl yan yana getireceğimiz konusunda bir yöntem ve bir politika ile birleştirebilmek. Yani HDP’nin bunları ortaya çıkarmak için mücadele edecek. Faşizmle mücadele ederken hangi stratejileri izlememiz gerektiği ve hangi yoldan devam etmemiz gerekiyor bu açıdan kongre ve konferans süreçleri de bize tabandan bilgi ve irade akışını sağlayacak bir olanak sundu.

Peki, kongre sürecinde ortaya nasıl bir tablo çıktı? HDP, 2. Olağan kongreden hatta belki de 7 Haziran’dan bu yana nasıl bir muhasebe yaptı, eksikleri ve başardıklarıyla?

Yerel konferanslar yapıldı, şimdi de bölge konferansları yapılıyor ve elbette bu süreçte tartışmalar da devam ediyor. Buradan gelen eleştiriler ve öneriler var. Daha sonra kongre komisyonlarıyla da bir araya gelerek bu raporları inceleyecek ve buradan bazı sonuçlar çıkaracağız. Buradan çıkan sonuçları da kongreye karar önerileri olarak taşıyacağız. Elbette bu son dönemde pek çok eksiğimiz yapamadığımız şeyler oldu. Ama öte yandan tüm bu saldırılar karşısında direnen ve bir irade ortaya koyan tutumumuz da oldu. Haziran’dan bu yana alırsak ablukalara, özyönetim direnişlerinde yaşananlar, sivil katliamlar, tutuklama, gözaltı furyaları ve pek çok şey yaşadık. Son bir yıla bakarsak bu saldırıların boyutları HDP’yi tasfiye etmeye yönelik oldu. Neredeyse selam verenleri bile tutukluyorlar. Bütün bunların karşısında bizim yan yana durmamız ve bu saldırıların yarattığı sonuçları ortadan kaldıracak dayanışmayı güçlü bir şekilde göstermemiz gerekiyor.

İçimize kapanmamızı isteyen iktidar karşısında tam tersine faşizmi hedef alan, onu karşısında güçleri birleştiren rolümüzü hakkıyla yerine getirmek istiyoruz.  Bunun için kongrenin Türkiye halklarına umut vermesi gerekiyor. 3. Büyük kongremiz şunu söyleyecek: AKP ile Erdoğan faşizmine karşı bir direniş ve mücadeleyi yükselttiğimiz bir dönemdeyiz.

Siz de bahsettiniz HDP üzerinde ciddi bir abluka var. Peki, konferanslarda bu baskının bir yansıması var mı? HDP 3. Büyük Kongreye tabandan başlayarak nasıl bir irade yansıtıyor?

Özellikle Kürt illerindeki her ev ablukada ve herkes tek tek izleniyor. Gözaltına alınanlar emniyetle işbirliği yapmaya zorlanıyor, yapmazlarsa tutuklanıyor. Bu kadar basitleşmiş ve zora dayalı bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama bütün bunlara rağmen konferanslarımız güçlü geçiyor. Yakın dönemde 40 aşkın il ve ilçelerde kongre yaptık. Bütün hepsinde güçlü katılımlar ve yeni yönetimler oluştu. Her gün yeni bir operasyonla uyanıyoruz.  Yapılmak istenen şey zaten toplumu zayıflatmak ve direnişi kırmak.  Fakat her ne yaparlarsa yapsınlar bu konuda iyi bir direniş gösterdik. Başka bir açıdan bakarsak da anketler de bizim hâlâ barajın üstünde belli bir noktada sabitleştiğimizi gösteriyor. Elbette HDP’nin kriminalize edildiği böylesi bir ortamda anketler ne kadar sağlıklı tartışması da var. Erdoğan iktidarı en inkârcı politikayı ülkede yeniden devreye sokmuş oldu. Üstelik de biz buraya bir barış sürecinden geldik. Bu süreç toplumda büyük bir umut yarattı ve sadece Kürtler değil, batıdaki diğer toplumsal kesimlerin de barışa yüzünü döndüğünü ve çözüm istediğini gösterdi. Zaten bu yaşadığımız durum tam da bununla ilgili yani, umudu yok etmek için bize saldırılıyor.

Bu kongre sürecinde de öncelikli talepler OHAL ve demokratikleşme olsa da 2019’daki seçim uzun süredir kamuoyunu meşgul ediyor. HDP olarak hem bu mücadele sürecinde hem de seçime yönelik bir birlik arayışa ve çeşitli ittifaklara dair somut adımlar atılacak mı?

Bizler 7 Haziran’dan bu yana bir birlik çabasındayız zaten. Adaletin ve cesaretin en çok arandığı dönemden geçiyoruz.  Her insana yakışır bir toplumu el birliği ile yaratacağız. Herkesin eşit olduğu, haklarını kullanabildiği, özgür olabildiği bir toplumu yeniden yaratacağız. Bunun arayışı partilerle olabilir fakat aşağı yukarı hangi partinin nasıl baktığını da biliyoruz. CHP’de misal şöyle bir tablo var: Biz bu koşullarda seçime gidebiliriz, çıkan sonucu da kabul ederiz. Bu süreçte ne kadar sert muhalefet yapabilirsem toplumsal muhalefeti de yanımda tutarım diye bakıyor. Daha çok Cumhurbaşkanlığı hesaplamaları ve kişiler üzerinden giden bir politika izliyor. Yine İYİ Parti aynı şekilde. Bugün zaten Bahçeli’nin tüm iradesini Erdoğan’a teslim ettiğini gördük ve birbirlerine de çok yakışıyorlar. Zaten onlar o cephede olacaklar.

Öte yandan CHP yaklaşımı şunu görmüyor: Türkiye’de bir cumhuriyetin demokratikleşmesiyle faşizmin kalıcılaşması karşı karşıyadır. Devlet aklıyla hareket ediyorlar hâlâ. Kürt sorunun nasıl çözecek bu akıl? Dün savaş tezkerelerine evet diyordu, dokunulmazlıkların kaldırılmasına yine ‘Anayasaya aykırı ama evet’ dedi. Bu anlayış değişmiş değil o yüzden partiler arası ittifakı düşünmek çok da gerçekçi durmuyor. Elbette biz olanaklar yaratmak için bugüne kadar yaptığımız gibi çaba harcayacağız. Fakat Türkiye’nin temel sorunlarını gören ve demokrasi mücadelesine katkı yapabilen bir yaklaşımı gördüğümüzde bu adımları atacağız. Bizler bu süreç içerisinde toplumun en hırpalanan ve yaralanan kesimlerine yönelik olarak bir ittifak çabası içerisinde olacağız.

Bu birlik çabaları içerisinde elbette her talep herkesi kapsamayabilir ama en temel evrensel demokratik kriterler etrafında olabiliriz. Yeter ki faşizmle mücadele süreci içinde güçlü ve örgütlü olalım. Kongre de buna hizmet edecek…

15 Ocak 2018