Kemalbay: Türkiye Efrîn’deki Kürt halkına elini uzatırsa kıyamet kopmaz, Saray yıkılır

Eş Genel Başkanımız Serpil Kemalbay, haftalık grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kemalbay, şöyle konuştu: 

11 yıl önce sevgili Hrant’ı kaybettik. Barış mücadelesinde çok önemli bir yoldaşımızdı. 11 yıl içinde Hrant Dink cinayeti aydınlatılmadı. Evet, tetikçiler tutuklanabiliyor fakat devletin gözetiminde yapılan bu tip siyasi cinayetlerin faillerinin ortaya çıkarıldığını bugüne kadar görmedik. Tıpkı Musa Anter’de tıpkı Tahir Elçi’de olduğu gibi, Dink de devletin karanlık dehlizlerinde örgütlenen bir cinayetle yaşamını yitirdi. Türkiye halklarının birlikte yaşam özlemine yapılan bu tip cinayetler bizlerin mücadelesini yükseltmemiz gereken konular. Ne zamanki bu cinayetlerle yüzleşirsek o zaman barışın yoluna girmişiz demektir. 

Yargı Demirtaş’ın karşısına çıktı

Bu mücadelenin en önemli yapı taşlarından bir tanesi HDP ve Türkiye halklarına en doğru şekilde seslenen kişi de Selahattin Demirtaş’tır. Bizler geçen hafta Eş Genel Başkanımızla 435 gün sonra selamlaşabildik. Siyasi soykırım operasyonlarının sonucu olarak 435 gün boyunca Selahattin Demirtaş duruşmalara getirilmedi. Bu tamamen keyfi ve hukuksuz tutumda, 435. gün, aslında dimdik duran güler yüzlü, Türkiye halklarına umut veren çok kıymetli siyasetçinin yargı önüne çıktığı değil, yargının onun önüne çıktığı gün oldu. Demirtaş rehin alındığı F tipi hapishanede bile umut üretebilen, siyasete katkı sunabilen, zinde, güler yüzlü duruşuyla bizlere de moral verdi. Bizler de binlerle haykırdığımız sloganlarla ona umut verdik. Bizler için çok güzel bir buluşma oldu. 

Tüm halklarımızı Sincan’a çağırıyoruz

Selahattin Demirtaş Türkiye’nin çok ihtiyaç duyduğu bir siyasetçi olarak her zaman Türkiye sorunlarına çözüm üretecektir. “Eğer üyeliğim dahi düşürülse ben yine de bir Eş Genel Başkan gibi mücadele edeceğim” demişti mektubunda da. Biz gene böyle bir Selahattin Demirtaş ile karşı karşıya geldik. Yarın da sevgili Eş Genel Başkanımızın Ankara’da bir duruşması var. Yarın da tüm halklarımızı Selahattin Demirtaş ile omuz omuza durmaya Sincan’a çağırıyoruz. 

Zana’nın vekilliğini düşürenler tarihin çöplüğüne atılacak

Siyasi meşruluğunu yitiren AKP-Saray rejimi muhaliflerini bu operasyonlarla etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Bu çerçevede özellikle HDP’li milletvekillerine yönelik saldırıların hukukla, adaletle, vicdanla bağı kalmadı. Geçen hafta İdris Baluken’e 16 yıl 8 ay ceza verdiler. Abdullah Zeydan’a 8 yılı aşkın ceza verdiler. Bu cezaların aslında bu kürsüde yaptığı konuşmalardan kaynaklı olduğunu görürsünüz. Siyaset yaptıkları için, bu ülkenin egemenlerinin beğenmediği tarzda gerçekleri ortaya koydukları için milletvekillerimize Fethullahçı yapıların hazırladığı üfürükten fezlekelerle cezalar verildi. Gene geçen hafta sevgili Leyla Zana’nın milletvekilliği bu çatı altında bir kez daha 24 yıl sonra düşürüldü. 24 yıl önce Leyla Zana TBMM çatısı altına halkın iradesiyle halk tarafından gönderilmişti. O zaman da bu iradeye saygı duymayanlar tarafından vekilliği düşürüldü. Şimdi aynı anlayış kendini tekrar ediyor. O gün Leyla Zana’ya bu haksızlığı yapanlar, halkın iradesini yok sayanlar bugün AKP-Erdoğan-Bahçeli ittifakında vücut buluyor. Siz nasıl ki 24 yıl önce halkı yok sayan bu saldırınız sonucunda tarihin çöplüğüne atıldıysanız, bugünkü temsilciler de tarihin karanlık sayfalarında yerlerini alacaklar. Fakat bizim mücadelemiz yine devam edecek. Biz yine sokaklarda, meydanlarda, halkın içinde olacağız. 

Sizin faşist rejiminiz ise tarih önünde mahkum olacak. 

Zana’nın milletvekilliğinin düşürülmesi kadın vekillere yönelik de bir saldırıdır. 6 milletvekilimizin vekilliği düşürüldü, bunlardan 5 tanesi kadın milletvekillerimiz. HDP’nin ortaya koyduğu bu eşit temsilin, kadınların siyasetteki rolünün kısılması olarak değerlendirmeliyiz. Bu saldırı bütün kadınlara yönelik bir saldırıdır. 

Kaftancıoğlu’na yönelik linç kampanyasını kınıyorum 

İşte bakın bugün gene CHP’nin İstanbul İl Başkanı’na yönelik bir saldırı başlatıldı. Ben CHP İstanbul İl Başkanı Sevgili Canan Kaftancıoğlu’na başarılar diliyorum. AKP-Erdoğan iktidarının sevgili Canan Kaftancıoğlu’na yönelik nefret dilini, linç kampanyasını kınıyorum. Görünen o ki ateş bacayı sarmış. CHP içindeki demokratik mücadelenin parçası olma arzusu taşıyanların, evrensel değerlere sahip çıkmanın, kardeşliğin, barışın dillendirilmesinin büyük korku yarattığını görüyoruz. Bunun sebebi mevcut iktidarın halkların taleplerini iletenlerin, hele hele kadın temsilcilerin öne çıkmasından duyduğu korkudur. 

Bütün kadınlar CHP İstanbul İl Başkanı’na sahip çıkmalı

Bugün neredeyse grup konuşmasının yarısı bu konuya ayrıldı. O kadar büyük bir utanç ki bu kendisini alkışlamak için oraya getirilen amigolara sayın Kaftancıoğlu yuhalatılıyor, linç ruh haliyle hedef gösteriliyor. Tam da son KHK’nın yol açtığı sivillere cezasızlık politikasına uygun bir şekilde İstanbul İl Başkanı’nı hedef gösteriyor. Bu kabul edilemez, bütün kadınlar İstanbul İl Başkanı’na sahip çıkmalı. 

Birbirimizle kucaklaşmak bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey

Bütün bu telaşın sebebi OHAL’e yönelen tepkilerin bir araya gelme ihtimalidir. Birlikte mücadelenin faşizmi sonlandırması çabasından duyulan korkudur. Bir taraftan gazetecilere fütursuzca cezalar yağdırılıyor, öte taraftan AYM’nin verdiği karar yerel mahkemeler tarafından yok sayılıyor. Anayasa yerlerde çiğnenen bir durumda. Anayasa aslında yok. Bizler varmış gibi konuşmamalıyız. Anayasa bu ülkede AKP-Erdoğan iktidarı tarafından ortadan kaldırıldı. Eğer bir anayasal suç varsa bu suçu herkesten önce Erdoğan işliyor. Bizler Türkiye halkları olarak bunu görüyoruz. Bunun karşısında ortak mücadele başlatmakta kararlıyız. Birbirimizle kucaklaşmak bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey. 

Normal bir ortamdaymışız gibi davranamayız

Bu ülkede kadınlar erkek cinayetlerine kurban gidiyor. Bu soruna temelden çözüm aramalıyız. Bir inşaat işçisi sesini duyurmak için kendini ateşe veriyorsa, son iki yılda 4 işçi kendisini ateşe verdiyse, biz normal bir ortamdaymışız gibi davranamayız Bu kucaklaşmanın yolunu aramak zorundayız. Engelli bir insan otobüste linç ediliyorsa bu hepimizi inciten bir durumdur. Tüm bunların temelinde yatan hukuksuzluk, adaletsizliktir. Bugün mezarlıklara saldırılıyorsa, bir milletvekili Kürt dediği için, Kürdistan dediği için para cezasına çarptırılıyorsa, burada bir sorun var demektir. O zaman hepimiz birbirimizle dayanışma içinde olmak ve can çekişen cumhuriyetin bu sorunlarıyla, bizlere yaşatılan bu acılara karşı mücadele etmek için omuz omuza vermek durumundayız. 

Türkiye’de Anayasa Erdoğan eliyle ortadan kaldırılıyor. Bunun adını koymak durumundayız. Anayasa, halkın iradesi ortadan kaldırılmışsa, bu Meclis göstermelik hale dönüşmüşse bunu değerlendirmek durumundayız. 

YSK’nin siyasi baskı karşısında tir tir titrediği bir noktada biz sanki seçimler olacak ve karanlık tabloyu değiştireceğiz diye bekleyemeyiz. AKP-Erdoğan rejimi ve onunla iş birliği yapan Devlet Bahçeli bu ülkedeki demokratikleşme mücadelesinden korkarak birbirlerine sarıldılar. 7 Haziran’da yaşanan buydu. İktidarlarını kaybedeceğini düşünen egemen klikler birbirine sarıldı. 

Bahçeli’nin partisinin anahtarını AKP’ye teslim etmesi şaşırtmıyor

Bugün Bahçeli peşinen partisinin AKP ile ittifak yaptığını ilan ediyor. Böyle bir şey söyleyemez. Eğer farklı siyasi yelpazelerde olsaydılar ittifaktan söz edebilirdik ama bunlar aynı kafada. Hepsi haklarını koruyanların karşısında olan, ırkçı, militarist, cinsiyetçi yapıların yanında olan iki siyasettir. Bu ırkçılıktır, başka halkları yok saymaktır, talepleri yok saymaktır. Dolayısıyla Bahçeli’nin partisinin anahtarını AKP’ye teslim etmesi şaşırtmıyor. Birlikte savaşı körüklemek için düşmanlık politikaları için iş birliği yapmışlardır. 

Kendi koltuklarını korumak için Efrîn söylemi geliştiriyorlar

Bugün Efrîn’e yönelik bir saldırı ile karşı karşıyayız. Dünyanın nadide demokrasilerinden biriyle karşı karşıyayız. Sürekli Rojava’ya yönelik savaş söylemleri üretiliyor. Bu savaşı gündemde tutma çabasıdır. Mevcut  iktidarını sürdürebilmesinin yegane yolu Kürt düşmanlığı ve savaşı gündemde tutmaktır. Eğer savaş, kutuplaşma, çatışmalar sönümlenirse o zaman AKP’nin yolsuzluklarının, yoksullukların, kadın cinayetlerinin ve iş cinayetlerinin; bütün bunların hesabı sorulacak. O yüzden, kendi koltuklarını korumak için Efrîn söylemi geliştiriyor ve Türkiye halklarına düşmanlık dayatıyorlar.

Türkiye halklarının Kürt düşmanlığı gibi bir hedefi yok. Türkiye halkları Kürt halkıyla barışmak zorunda. Birlikte bir yaşam örmek için her zaman barışın yanında olmak zorunda. Egemen güçlerin hedefleri Türkiye halklarının hedefi olamaz. O yüzden Efrîn’e yöneltilen bu öfke nöbetlerini ciddi bir şekilde, soğukkanlı bir şekilde değerlendirmeli ve Efrîn’de Rojava’da Kürt halkının yanında olmalıyız. 

Türkiye Efrîn’deki Kürt halkına elini uzatırsa kıyamet kopmaz, Saray yıkılır

Biliyorsunuz Suriye’de savaş sonuna yaklaşıyor, masalar kuruluyor. Çözüm çabaları sürerken Türkiye’nin yeniden savaşı körüklemesi kabul edilemez. Türkiye’nin tam da bu müzakere sürecinde kolaylaştırıcı rol üstlenmesi gerekir. Suriye’de demokrasi güçlerini desteklemek Türkiye halklarının çıkarınadır. Bu Efrîn’deki, Diyarbakır’daki, İstanbul’daki halkların çıkarınadır. Ama Türkiye Efrîn’deki Kürt halkına elini uzatırsa kıyamet kopmaz, tam tersine saray yıkılır. Saray’da kıyamet kopar. O yüzden kendi politikalarını sürdürmek istiyorlar. Bu savaş iklimi sürmezse OHAL’i nasıl sürdürecekler, hukuksuz KHK’leri nasıl dayatacaklar.

Sürekli “F16 olurum” diyor, biraz da insan ol 

Bakın Efrîn bu 7 yıl boyunca, Suriye’deki savaşın devam ettiği 7 yıl boyunca belki de barış içinde yaşanabilen, savaşın sirayet etmediği nadide yerlerden biri. Orayı bile yok etmek istiyor. Her yerde savaş olsun istiyor. Efrîn’de Kürtler, Araplar, Ermeniler, Asuriler Meclis kurmuşlar ve kendilerini yönetmek istiyorlar. Bu seni niye rahatsız ediyor? Her gün çıkıyor, "vururum, kırarım, F-16 olurum" diyor. Yahu biraz da insan ol. Ağza alınmayacak sözler sarf ederek bu ülkede kötülüğü eken bir iktidar ile karşı karşıyayız. 

Bu iktidar ölümlerden besleniyor

Sadece bu bir kişinin söylemi değil. Artık bu devlet böyle işletilmeye çalışıyor. Bakın Amedspor “çocuklar ölmesin maça da gelsin” diyor. Bunda suç bulunabilir mi? Ama bu arkadaşlar yargılanıyor. Nuriye ve Semih bir gecede işlerinden atıldılar. Bugün açlık grevleri sürüyor ve her an yaşamlarını yitirebilirler. Sözde bir OHAL komisyonu oluştu. Nerede bu OHAL komisyonu? Neden bu iki insanın hayatına önem vermez bu iktidar? Çünkü bu iktidar ölümlerden besleniyor. Gerilimlere ihtiyacı var.

Bu iktidar Kürtlerin kemiği üstünde oturan bir iktidardır. Garzan’da mezarlıkları kepçelerle kazmanın anlamı düşmanlık tohumu ekmektir. Cezaevlerinde sistematik işkence yapmak, hasta tutsakları keyfi bir şekilde içeride tutmak kabul edilemez. Bu ülkenin en parlak insanlarını hapishanelere doldurup F tipini, tek tipi dayatmak aynı zihniyetin ürünüdür. Dünyada Guantanamo’ya özenen iki tane örgüt var. Biri insanları kafeslerin içinde yakan IŞİD, diğeri de AKP iktidarı. AKP-Erdoğan iktidarı IŞİD’le birlikte Guantanamo’yu referans alarak kendini ifade ediyor. Bizim bu iktidardan, bu faşist düzenden bir an önce kurtulmamız gerekiyor. 

İsrail Filistinlilere terörist derken Erdoğan da Kürtlere terörist diyor

Diyorlar ki, “Filistin halklarının hakları vardır”. Biliyorsunuz HDP ve HDP geleneğinden gelen partiler bizzat Filistin halkıyla dayanışma yapmış siyasi yapılardır. Ama Erdoğan iktidarının Filistin’in yanında durup Efrîn’e saldırması ikiyüzlülüktür. Biz Filistin’in yanında olduğumuz gibi Kürt halkının da yanındayız. 

İsrail, Arap siyasetçilere ne yapıyorsa Türkiye’de de Kürt siyasetçilere aynısı yapılıyor. Dolayısıyla İsrail Filistinlilere terörist derken Erdoğan da Kürtlere terörist diyor. Türkiye halklarının bu muhasebeyi çok iyi yapması gerekiyor. Bu kirli savaşta halkların yanında olmak gerekiyor. Bir asgari ücretlinin Kürt halkıyla hiçbir sorunu yoktur. 

Faşizm dilekçe ile mücadele edilecek bir şey değil

Bizler çok kapsamlı sorunlarla karşı karşıyayız. Bu Meclis’in önünde kendini yakan inşaat işçisi ve tüm emekçilerin sorunları en başta geliyor. Ama bu sorunları tartışma fırsatı bulamadan böyle tartışmalar içine giriyoruz. Bu faşizm koşullarında bu ülkeyi kaba güçle yönetmeye kalkışanların karşısında durmak durumundayız. Her gün şu kadar büyüdük diyor. Yüzde 11 büyümüş bu ülke. Peki neden işçiler payını alamıyor. Ekonomik sorunların kaynağını da anlatmak durumundayız. Bu ülkenin yoksullukla, işsizlikle karşı karşıya olduğunu, OHAL ve KHK’lerle işinden edilen insanların durumunu da ifade etmek zorundayız. Bütün bu sorunların temelinde yatan faşizme karşı dilekçe veremeyiz. Faşizm dilekçe ile mücadele edilecek bir şey değil. Faşizm toplumun tüm kesimlerinin birlikte hesap sorması gereken bir yerdir. Bir araya gelip bunun hesabını sormak durumundayız. 

Metal işçileri grevdeler. MESS’in verdiği zam enflasyonun çok altında. Nasıl bu kadar pervasız olabiliyor? Bir taraftan çok büyüyoruz diyen bir iktidar bunu neye dayanarak yapıyor. OHAL’e, faşizme, KHK’lere dayanarak yapıyor. 

Bize düşen bu mücadeleyi bir arada tutmaktır

Dolayısıyla antifaşist bir mücadeleyi birlikte yükseltmek durumundayız. Mücadelenin temelinde duran da OHAL’le mücadeledir. Yağmur gibi yağan zamların arkasındaki güç de OHAL rejimi. Buna karşı birlikte mücadele de kaçınılmaz. 

Her fırsatta AKP-Erdoğan iktidarı bizim İMF’ye artık borcumuz yok, çok güçlüyüz, çok zenginiz diyor. Bu da yalan. İMF’ye borçlar ödenmiş olabilir ama borç kalemi değişti. Özel sektör ve kamu borçlu. İMF’ye değil başka yerlere. Türkiye’nin dış borcu 438 milyar dolar. Türkiye’nin büyümesi de tam bir manipülasyon. Bu borçlarla, kredilerle oluşturulan, tamamen tüketime dayalı bir ekonomiden bahsediyoruz. Bizim karşı karşıya olduğumuz şeylerden biri de bu yalanları ortaya çıkarmak, faşizmi durdurmak, AKP-Saray rejiminin savaş ve sömürü politikalarına karşı durmaktır. Bunu HDP olarak bizlerin başarabileceğini, bizim verdiğimiz mücadelenin de tam bu olduğunu halklarımız görmelidir. Eğer bugün milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız ve partililerimiz bedel ödüyorsa bu mücadelenin bedelidir. Bize düşen bu mücadeleyi bir arada tutmaktır. 

11 Şubat’da Büyük Kongremizde faşizmi durdurmak için bir araya geleceğiz. Hep birlikte güçlü bir kongre gerçekleştireceğiz. Umutla ve mücadele azmiyle birlikte yeni bir yaşamı mutlaka kuracağız, mutlaka kazanacağız. 

16 Ocak 2018