
Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında zeytinliklerle ilgili düzenleme, Katar krizi ve gündemdeki diğer konulara değindi.
Dün akşam saatlerinde mahkeme, akademisyen Nuriye Gülmen ve sınıf öğretmeni Semih Özakça hakkında hazırlanan iddianameyi kabul edip, 14 Eylül tarihine duruşma günü verdi. 50 sayfa sosyal medya paylaşımlarından örgüt yaratan zihniyet, onları ölüme terk etmek istiyor. Buna her birlikte engel olacağız. Nuriye ve Semih’i tekrar sevgiyle selamlıyorum.
Yargı tarihinde ilkler yaşanıyor
Bildiğiniz gibi, dün Grup Başkanvekilimiz Sayın İdris Baluken’in duruşması görüldü. İdris Baluken’i 30 Ocak tarihinde oy birliği ile tahliye eden mahkeme heyetinin başkanı, tahliyenin hemen ardından Ankara'ya üye hakim olarak atanarak görevi değiştirilmişti. Dün yine, Baluken’in tutukluluğunun devamına muhalefet eden üye hakim ile tahliye kararı veren son üye hakimlerin de ceza mahkemelerine geçerek görevlerini bırakmak zorunda kaldıklarını öğrendik. Bu davada, Türkiye yargı tarihinde ilk defa bir yargılamada üç üye de baktığı dosyadan alınmıştır. Açık bir siyasi müdahale vardır. Hükümetin yargıya müdahalesinin en açık örneği ile karşı karşıyayız. AKP parti kapatmaya karşıyız diyor; ama gördüğünüz gibi tüm siyasetçilerimize yürütülen soruşturmalarla fiili olarak partimizi kapatmaya çalışıyor.
Yüz yüzelik ilkesi ihlal ediliyor
Mahkemelerin rehin siyaseti yetmiyormuş gibi, yargılamalar sırasında doğrudanlık - yüz yüzelik ilkesi de ihlal ediliyor. Eşbaşkanlarımız ve milletvekillerimizin 200 üzerinde duruşması görüldü ve bunların büyük bir kısmına SEGBİS ile katıldılar. Mayıs başı itibari ile ise SEGBİS üzerinden duruşmalara katılmayacaklarını belirttiler. Duruşmalarda bulunma taleplerini mahkemelere ilettiler. Fakat mahkemelerce bu talepler reddediliyor. Mahkemelerin, duruşmalara fiziken katılma taleplerini çeşitli gerekçelerle reddetmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin, SEGBİS sistemini doğrudanlık - yüz yüzelik ilkesine aykırı bulan kararlarına uymamaktadır.
Demirtaş’ın sözlerinden bu kadar mı korkuyorsunuz?
Geçtiğimiz günlerde Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın mahkemede bulunma talebi "yargılamayı sürüncemede bırakacağı" gerekçesiyle reddedildi. Mahkemede kendini savunmak yargılamayı sürüncemede bırakacakmış. Hem suçlayacaksın, tutuklayacaksın, hem de kendini savunmasını engelleyeceksin. HDP’ye karşı ikili, hatta çoklu bir hukuk söz konusu. Vekillerimizi siyasi faaliyetlerini sürdürürken, tutuklamak için gözaltına alıp zorla, uçak ile helikopter ile mahkemeye götürenler, tutuklu vekillerimiz “mahkemede konuşmak istiyoruz,” deyince “Hayır, götürmeyiz” diyorlar. Meclis’te, miting meydanlarında konuşmalarını önlemek için cezaevine aldınız da, bu kadar mı korkuyorsunuz? Demirtaş’ın mahkemelerde söyleyeceği birkaç sözden bu kadar mı korkuyorsunuz?
Demirtaş’ın Mersin’de görülen davaya katılma talebi de “mekan haricinde bir farkı olmayan SEGBİS sistemi” ile yapılabileceği için reddedildi. Yani mahkemede olmakla uzaktan görüntülü bağlanmanın bir farkı yokmuş. Peki o zaman neden koca koca adliye sarayları yaptınız? Ne gerek vardı bu kadar masrafa? Mekanın önemi yok ise mahkeme de bulunmaya gerek yok ise, bir kamera hâkimin evine, bir tane avukatın hukuk bürosuna, bir tane de cezaevine koyun.
Türkiye Mahkemelerinde hukuk ayaklar altındayken AYM’nin Balyoz davasında yargılanan milletvekilleri için verdiği emsal kararını halen vekillerimiz için uygulamaması ve AİHM’in sessiz bekleyişi de uluslararası hukukun kurumlarının büyük krizidir.
Madem farkındaydınız neden Gülen’e şifa dilediniz?
Bu arada, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop’un darbe teşebbüsü davasında verdiği ifadeye de değinmek istiyorum. Şentop, FETÖ'den gözaltına alınan Genelkurmay Askeri Savcısı Hakim üsteğmen Eren Şen için savcıya tanık olarak ifade vermiş ve “O FETÖ'cü değil” demiş. Bunun ardından Askeri Hakim Eren Şen hakkında 22 Mayıs'ta takipsizlik kararı verilmiş. Şentop’un savcılığa verdiği ifadeye göre, söz konusu şahıs, Askeri yargı içinde olmak üzere, hakim ve savcılar arasında FETÖ yapılanması ile irtibatlı isimleri Şentop’a aktarmış, Şentop da FETÖ'cülerin tasfiyesine yönelik önerilerini 2011 yılından itibaren hükümete iletmiş bu nedenle de kanun hazırlama sürecinden de dışlanmış! Şentop’a sormak isterim. Madem Fettullah Gülen tehlikesinin 2011 yılından beri farkındaydınız, twitter’dan 2013 yılı sonunda nasıl olur da “Daha fazla Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Allah'dan âcil şifa diliyorum. Geçmiş olsun.” gibi bir tweet atarsınız!
Fethullah Gülen’e göbekten bağlı isimler kim?
Bu çelişkiyi bir an için unutalım, diyelim ki Şentop’un ifadesi doğru. Peki Şentop’u Fethullah Gülen yapılanmasıyla mücadele ettiği için dışlayan hükümet yetkilileri kimlerdir? Hangi Bakanlardan, hangi milletvekillerinden bahsediyor Sayın Şentop? Darbe olduğu günden bu yana darbenin siyasi ayağına yönelik tek bir açıklama ve müdahale olmadığını söylüyoruz. Şentop’un açıklamasıyla bir kez daha öğreniyoruz ki hükümette Şentop’u diskalifiye edecek kadar Fethullah Gülen’e göbekten bağlı isimler vardı. Bunlar kimlerdi? Madem Şentop haklı, onun ifadesiyle darbe zanlıları serbest kalıyor, öyleyse bu ifadeyle darbeye dair önemli bilgiler açığa çıkmıştır. Savcılık AKP’li bu isimleri öğrendi mi, öğrendiyse neden ifadede yer almıyor, sormak istiyoruz!
Eğer Türkiye’de ceza yargılamalarında kefalet hukuku geldiyse, biz bütün vekillerimize kefiliz. Onlar düşüncelerini ifade ettiler sadece. Sözlerinden, siyasi etkinliklerinden dolayı içerideler. Yani siyaseten rehin tutuluyorlar ve derhal serbest bırakılmalarına hepimiz kefiliz!
Çocuk cezaevleri kapatılsın!
Cezaevlerinde sadece vekiller yok, cezaevlerinden çocukların da canhıraş sesleri geliyor. STK’ların hazırladığı çocuk haklarına ilişkin raporlaa ise yayın engeli konuluyor. Türkiye’nin karşısında çocuk istismarı gibi her yıl binlerce çocuğun hayatını karartan, Ensar Vakfı, Nizip Mülteci Kampı gibi istismar vakalarıyla Türkiye’nin gündemine oturmuş çok ciddi bir sorun var. Türkiye’nin acilen çocuk istismarına karşı güçlü bir politika oluşturması gerekiyor. Bunun için yararlanacağı ilk kurumlar bu alanda çalışan Sivil Toplum örgütleridir. Fakat Türkiye’de ne oluyor? Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği’nin (ÇİMDER) Şakran Çocuk Cezaevi raporunun kamuoyu ile paylaşılması, Adalet Bakanlığı tarafından, OHAL gerekçesiyle yasaklanıyor. İşte bir “benim polisim işkence yapmaz” hükümeti daha! Benim cezaevimde ihlal olmaz! Üstelik hükümet yetmiyor, mahkemeler de buna katılıyor. Bildiğiniz gibi, Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde yaşları 15 ile 17 arasında değişen 20’ye yakın çocuğun kaldığı koğuşta cinsel istismar ve şiddet olayları yaşandığı ortaya çıkmıştı. Olay 13 Ekim 2013 tarihinde; B.Ç.’nin cinsel istismarına maruz kalan bir çocuğun cezaevinde görevli bir gardiyana yaşadıklarını anlatmasıyla ortaya çıkmıştı.
Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, olayla ilgili yürüttüğü soruşturmayı 2 yıl sonra tamamlayarak 3 sayfalık iddianame hazırladı ve bu yaşanan olaya sadece bir sayfa ayırdı. Masum insanlara suç isnat etmek için sadece sosyal medya paylaşımlarından 50 sayfa iddianame hazırlayan yargının çocuklara verdiği kıymet budur!
HDP olarak çocuk cezaevlerinin acilen kapatılması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü çocukların kapalı kurumlarla cezalandırılmaları yeni hak ihlallerini ve Diyarbakır’da görüldüğü gibi cinsel istismarı ve şiddeti yeniden üretiyor.
Yurttaşların telefonlarına cevap verin Sayın Muş
Türkiye halkının böylesi yakıcı sorunlarına kulağını kapayan hükümetin gündeminde ise bildiğiniz gibi yine, sermaye için zeytinliklerin, kıyıların, meraların talanı yasası vardı. Hükümet, kamuoyunun duyarlılığını ve isyanını görünce Kanun tasarısı görüşmelerini Perşembe gününe erteledi ve bugün zeytin üreticileriyle tekrar görüşmeye karar verdi. Bu başarı, ses veren herkesin başarısıdır. Duyarlılık gösteren herkese teşekkür ederiz. Fakat, tasarı Perşembe günü yeniden Meclis gündemine gelecek, rafa kalkmış değil; o yüzden hepimiz, gölgesini satamadığı ağacı kesen bu kapitalist hükümete karşı yaşam alanlarımıza sahip çıkmaya devam etmeliyiz.
Bugün de yurttaşların sosyal medya kampanyası var ‘zeytinin canı var’ diyecekler. Evet zeytinin canı var. Ve bize çok fazla telefon geliyor bu meseleyle ilgili. Elbette AKP’ye de gidiyor. Onlara da sordum. Ama yurttaşlar AKP’nin telefona cevap vermediğini, soruları yanıtlamadığını söylüyor. Mehmet Muş’a sesleniyorum, yurttaşların telefonlarına cevap verin Sayın Muş, Zeytinliklerle ilgili açıklama yapın.
Türkiye kırk katır mı kırk satır mı ikilemine sokuldu
Bu kanun tasarısı dün baskılarla ertelendi fakat bugün hangi konuyu gündeme getiriyor hükümet dersiniz arkadaşlar? Gerçekten şu anda tüm dünyanın gözlerinin çevrildiği Körfez kazanında Katar’la uluslararası ikili anlaşmaları gündeme getirmek ve bugün görüşülmesinde ısrarcı olmak kimin aklına gelir: Türkiye Hükümeti Dışişlerinin…
Anlaşmaların biri, Katar Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına yani Türkiye’nin Katar’da bir dost askeri üst kurmasına, diğeri ise jandarmaların eğitimine ilişkin. Türkiye’nin Katar’a üs kurması uzun süredir gündemdeydi. Gündeme geldiği ilk günden bu yana Türkiye Dışişleri, bu üssün neden gerektiğini açıklayamadı! Katar gibi 11 bin askeri ve çok sınırlı askeri gücü olan bir ülke, müttefik ülkelerin üslerini istemesi normal, ABD’ye de masraflarının hepsini karşılayarak 10 bin askerlik bir üs inşa etmesinin nedeni buydu. Fakat Türkiye’nin burada çıkarı nedir? Hükümet açıklayamasa da niyet, Türkiye-Katar-Suudi Arabistan arasındaki Sünni ittifakının askeri bir üsle güçlendirilmesi ve Türkiye’nin milyarlarca lira yatırım yaptığı savaş sanayisine yeni pazarlar bulmaktı.
Fakat, İslam NATO’su hayalleri kuran ‘Sünni’ cephe, İran’ın müdahalesine dahi gerek bırakmadan yıkılmış durumda. Körfezde korkunç bir bataklık var ve Körfez ülkeleri arasında bir savaş başlaması halinde kurulması planlanan üsteki askerlerin ne yapacağı muallak? Riyad’a uçarken “milliyetçi Pars yayılmacılığını durdurmalıyız”, İran’a dönerken de “Kardeşim Ruhani” diyerek Ortadoğu’yu idare ettiğini düşünen Erdoğan bugün kimseyi kandıramadığı gibi, savaş halinde hiç kimseyi kandıramaz.
Aslında, hem Suudi Arabistan’la ilişkileri iyi tutmaya çalışmak, hem Katar’la arayı bozmama niyetinin altında çöküş halinde olan Türkiye ekonomisini sıcak parayla ayakta tutmak var. Çünkü Türkiye, Suudi ve Katar sıcak parasına muhtaç! Bu ülkelerin doğrudan yatırımların yanında Türkiye’de ciddi portföy yatırımları ve kaynağı belirsiz nakit transferleri var.
Türkiye’nin Katar ile para ilişkisini her zaman dile getirdik. Yurda giren kaynağı belirsiz nakit paralar nereden geliyordu? Ağırlıklı olarak Erdoğan’ın yakın dostu Katar Emiri’nden. Katar’ın Türkiye’de ortak olmadığı şirket kalmadı. Alternatif bank, Finansbank, Digitürk, Sea Pearl Ataköy Konutları, BMC (%49), Boyner (%31), Mado (%9), Banvit (%40) bunlardan bazıları. Şimdi Türkiye kırk katır mı kırk satır mı ikilemine sokuldu AKP Hükümeti yüzünden. Tartışılan nedir? Suudi Arabistan mı Katar mı? Şimdilerde Arabistan’a ABD’nin kuklası diyenler, bu ülkede Suudi Arabistan kralı Abdullah 2015 yılında öldüğünde bayraklar yarıya indirilirken neden seslerini çıkarmamışlardı? O zaman kukla değil miydi diye sorarlar insana! İki yüzlü ve tutarsız bir dış politika anlayışı ile karşı karşıyayız.
Kirli askeri ve ekonomik oyunların içine girmemek gerekir
“Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” demişler. Sünni blokun liderliğini Katar ile birlikte sürdürerek kendince Ortadoğu’da agresif bir siyaset uygulamaya çalışan Türkiye, şimdi teröre yardım eden ülkeler kategorisine girmek üzere. Bizim için Katar’ın da Suudi Arabistan’ın da Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünyada birçok masum insanın ölümüne sebep olan Hamas, El Kaide, IŞİD, Müslüman Kardeşler gibi örgütlerin bir kısmına destek verdikleri açıktır. Bugün Suudi Arabistan’dan yana gözüken ABD Amerikan Kongresi’nin 11 Eylül raporundan hiç söz etmiyor. Raporda El Kaide’nin finans kaynağının Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’deki bağışçılar olduğu tespiti vardı. Ayrıca Suudi Arabistan’la El Kaide arasındaki bağlantıları ortaya koyan kısım gizli tutulmuştu. Bu ülkelerle ikili askeri anlaşmalar yapmak, bu ülkelerde üs kurmak gibi kirli askeri ve ekonomik oyunların içine girmemek gerekir!
Katar ya da Suudi Arabistan’dan değil, Ortadoğu halklarından yana olunmalı
Türkiye’nin bu yanlış yoldan dönmesi gerekiyor. Türkiye, Katar ya da Suudi Arabistan’dan yana değil; Ortadoğu halklarının yanında özgürlük, barış ve demokrasi cephesinin yanında saf tutmalı. Demokratik siyaset kültürü için çaba harcanmalıdır. Mezhepçi siyaset ülkemize kaybettirir, en az milliyetçilik kadar zehirlidir Mezhepçi siyaset. Bu maceraya kendini kaptıran AKP Hükümeti bir an önce bu yanlış yoldan dönmelidir. Bu mezhepçi, yayılmacı ve şeffaf olmayan politikaların sonucuna, bugün maalesef İran’a yönelik saldırılarda da acı biçimde tanık olduk. Öncelikle İran halklarına baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.
Hükümeti, Türkiye’yi benzer sonuçlarla karşı karşıya bırakacak, baştan beri sürdürülemez olan bu dış politika anlayışından vazgeçmeye çağırıyorum.
Kerestecioğlu, basın emekçilerinin sorularını da yanıtladı.
Soru: 8 Haziran’da Meclis Başkanının çağrısıyla yapılacak iç tüzükle ilgili toplantıya katılım olacak mı?
Evet, Ankara Milletvekilimiz Sırrı Süreyya Önder katılacak.
Soru: Zeytinlik düzenlemesinin ardında maden lobileri olduğu söyleniyor. Ne düşünüyorsunuz?
Karşı çıkılan şey zaten bu. Zeytinliklerin sanayiye, maden aramalarına açılması. O alanların kendi bulundukları konumu, elverişli alanlar olmasını ortadan kaldırmaya yönelik bir adım. O tasarıda eğitimle ilgili düzenlemeler de var. Üniversiteler bile sermayenin denetiminde, onların hizmetinde çalışacak. Yani zeytinlikler ve meralarla ilgili olarak da ilişkili şirketler olduğunu düşünüyoruz. Ama bunun olmaması için mücadele ediliyor. Ben de herkesi karşı çıkmaya davet ediyorum.
Soru: Katar krizi ve İran’da yaşananlar arasında bağlantı olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu bölge bir kazan ve her zaman farklı yerlerden kaynayan bir kazan. Belki Katar ve İran’ın aynı boru hattını kullanmasından kaynaklı İran’ın Katar’a rest çekmemesi nedeniyle İran’a yönelinmiş olabilir. Çok farklı sebepler de olabilir ama bakın IŞİD her yerde. Peki IŞİD’i, El Kaide’yi besleyen kim? Maalesef bu örgütler farklı zamanlarda, farklı ellerle kullanılabiliyor. Bu yüzden bizim başka ülkelerle, zeytinlikler üzerinden ilişki kurmamız lazım, askeri üslerle, militarist anlayışla değil.
7 Haziran 2017