Kobanî Kumpas Davası: Çözüm Süreci bitince yıkım başladı

Kobanî Kumpas Davası, eski milletvekili ve TJA sözcülerinden Ayla Akat Ata'nın savunmasıyla devam etti:

Kobanî Kumpas Davasının üçüncü duruşması devam ediyor. Duruşmanın öğleden sonraki oturumu eski milletvekili ve TJA aktivisti Ayla Akat Ata’nın beyanlarıyla devam etti. 

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından 2 yıl önce hazırlanan “demokratik özerklik” kitapçığının suç sayılarak iddianamede yer aldığını ifade eden Ata, şunları söyledi:

“Özerklik talebimiz sadece Kürtler için değil. Türkiye Osmanlı mirası üzerine kurulmuş genç bir Cumhuriyet. Bu nedenle bu talep ne etnik ne de toprak temellidir. Ama yetki devri öngörür. Diğer taleplerimiz ise anayasal vatandaşlık, parlamenter sistemin güçlendirilmesi, Kürt halkına statü ve laikliktir.” 

Dönemin HDP Eş Genel Başkanlarının 6-8 Ekim 2014’te yaptığı ittifak çağrısının da iddianamede yer aldığını hatırlatan Ata, “Yeniden ittifak geliştirme çağrısında bulunuldu. Tarihte de bu ittifakların örnekleriyle karşılaşıyoruz. Malazgirt Savaşı'nda ve Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan ittifaklar var. 1921’de imzalanan Kürt ve Türkler arasında ittifak protokolleri var. Erzurum ve Sivas Kongresi ile Amasya Protokolü’nde geçen sözlerde de ittifak vurgusu var. Etnik bir vurgu yer almamıştır” diye konuştu. Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasını hatırlatan Akat, “Bunun Kürt ve Türk halkının geliştirmiş olduğu önemli bir ittifak olduğunu düşünüyorum” dedi.

En büyük yargılamalar İstiklal Mahkemeleri'nde oldu, bugün bizim yargılandığımız gibi

Cumhuriyet öncesi 13, Cumhuriyet sonrasında ise 16 isyanın kayıtlara geçtiğini belirten Ata, “Süleyman Demirel'in deyimiyle PKK 17’nci isyan olarak ortaya çıkıyor. Kürt meselesi Osmanlı imparatorluğu dönemi boyunca özerklik talebiyle gelişerek bu günlere kadar gelmiştir” dedi. Cumhuriyet öncesi ve sonrasında yaşanan Ağrı, Zîlan, Şeyh Sait, Sason, Dêrsim gibi isyanlarını hatırlatan Ata, isyanlarla birlikte yargılamaların başlatıldığını belirterek, “En büyük yargılamalar da İstiklal Mahkemeleri'nde olmuştur. Bugün bizim yargılandığımız gibi” diye konuştu. 

Kapatma davası siyasi saiklerden bağımsız değerlendirilemez

Ata, iddianameye ilişkin şunları söyledi: 

“İddianamede yer alan iddialarla ilgili açılan başka dosyalardan zaten yargılanıyoruz. Bu dosyaya neden eklendiğimizi anlamak mümkün değil. Bu davayla birlikte bir de HDP kapatma davası açıldı. Bunların hiçbiri siyasi saiklerden bağımsız değerlendirilemez. Biz ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra militan demokrasi kavramıyla karşılaşıyoruz. Cumhuriyet kurulduktan sonra iki şey tehlike olarak görüldü. Birincisi İslami gelenekten gelen partiler, ikincisi ise Kürt sorununun demokratik, barışçıl yöntemlerle çözümünü programına koyan partiler. Biz de Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü programına alan bir partiyiz. HEP’ten HDP’ye kadar çok sayıda parti kapatıldı ya da kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu süreci aşmak mümkündür. Eğer Türkiye’deki yasalar düzenlenirse Türkiye’deki partilerin kapatılma eylemi ve söylemi olmayacaktır.”

Davanın isminin Kobanî olduğunu ancak dosyaya 3 Ağustos 2014’te DAİŞ’in Şengal'e saldırısıyla dahil edilmeye başlandıklarını belirten Ata, “Êzidîler sınırlarla birbirinden kopmuş, inançları nedeniyle yerlerinden edinmiş ve katledilmiştir. Çoğunlukta oldukları tek yer Şengal ve Başika’dır.  Êzidîler ‘Xweda’ diye adlandırdıkları sonsuz bir tanrıya inanırlar. Êzidîler 74 kez ferman ve fetvalarla katliamlara maruz kalmıştır. 2014'te gerçekleşen 74’üncü katliamda İslam’a göre dokunulmazlığı olan kadın ve çocuklar satılmış, tecavüz edilmiştir. Bunlar İslam ve cihat adına yapılmıştır. Oradaki kadın ve çocuklara Ortaçağ karanlığını yaşattılar” hatırlatmalarında bulundu. 

Direnen bir kadın coğrafyası var

Ata sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dününü bilmeyenin bugünü doğru yaşaması mümkün değildir. Bize bu mücadeleyi devreden kadınlarla başladık. Lider kadınlar vardı, uçurumdan kendini atan kadınlar, dört duvar arasında olmayı kader sanan kadınlar. Meryem Xan ile karşılaştım, Osmanlı Rus savaşında Kara Fatma ile karşılaştım. Yakın tarihte birçok kadın figürü vardır. Bir Newroz gününde kendini yakan Rahşanları andığımızda ‘Neden bunları anıyorsunuz?’ dediler. Kendini uçurumdan atan kadınlarla coğrafyamızın gerçeğinden söz ediyorum. O tarihten bugüne kendini uçurumdan atan, kendi gerçeğini teslim etmemek için direnen bir kadın coğrafyası var.”

HDP bu gururu halkımıza yaşattı

Siyasetin erkek işi olarak görüldüğünü belirten Akat, ancak kadınların bu dili değiştirebileceğini söyledi. Akat, “HDP parlamentoda bir kadın grubu oluşturdu. Bu gururu da halkımız bize yaşattı. Sadece kadınların siyasi partilere katılım oranları da değil ideolojik olarak da etkisi olmuştur. Dolayısıyla 1990’lı yıllarda kurulan partilere kadın konusunda Kürt hareketinin doğrudan ya da dolaylı olarak etkisinin olduğunu söyleyebiliriz” diye aktardı.

Akat, kadın özgürlük konusunda ilk yoğunlaşmasının PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında Türkiye’ye getirildikten sonraki  “kadın özgürlük meselesine” dair yoğunlaşması ve sözleri olduğunu ifade etti. Akat, “Bu konuda beni düşünmeye iten kendimi tanımaya iten gerçekliğin arkasında sayın Öcalan’ın sunmuş olduğu kadın özgürlükçü perspektif var” dedi. 

Partinin kadın yaklaşımında HADEP’in 2000’li yıllarda gerçekleştirdiği kongreyle önemli bir adım attığını vurgulayan Ata “Bu kongrede kadın ve gençliğin kendi kollarını kurmaları ve özerk olarak tanımlanmaları kararı alındı” dedi. Akat, buna karşın eril aklın kadın mücadelesini engellediğini belirterek, “Bütün kadın çalışmaları illegalize edilebiliyor. Kadın toplantıları son dakikaya kadar dinlendiği halde yargıya taşınabiliyor” şeklinde konuştu. 

En büyük kazanım eşbaşkanlık sistemi

En büyük kazanımlarının eşbaşkanlık sisteminin fiilen uygulanması olduğunu vurgulayan Ata,  “Dünyanın hiçbir yerinde eşbaşkanlık sistemi kriminalize edilmemiş, ‘terör’ kavramı olarak kullanılmamıştır.  Ama bizim ülkemizde durum budur. ‘Terör’ olarak yargılanıyoruz. Çok ağır bir bedel ödüyoruz. Bu eşit temsiliyetteki ısrarımızın cezaeviyle son bulduğu halidir. Dünyanın hiçbir yerinde eşit temsiliyet iddiası kriminalize edilemez. Devleti yürüten akla ne zararı var? Ne gizli yürütülen bir çalışmadır ne de gizli kapaklı kararlar alınmıştır. Hepsi kamuoyuna açıktır” ifadelerini kullandı.  

Kürt sorunu hepimizin sorunudur

Çözüm Sürecine de dair konuşan Akat Ata, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Çözüm Süreci buzdolabında” sözünü hatırlatarak şunları söyledi: Sanırım derin dondurucu demek istedi, çünkü buzdolabında olsaydı çoktan bozulurdu. Kaybediyoruz, Çözüm Süreci buzdolabından çıkarılmadıkça, hayata geçirilmedikçe kaybediyoruz. Dünyada çatışma yaşayan tek ülke biz değiliz, tek yasa çıkaran ülke de biz değiliz. Türkiye'deki Çözüm Süreci ancak ve ancak kendi gerçekliği ile anlaşılacaktır. Her ülke geçmişinde zor günler yaşamış ve yanlış kararlar almıştır. ‘Büyük devlet, güçlü millet’ kendisiyle yüzleşerek kendi hatalarını görmelidir. Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil hepimizin sorunudur.

Çözümün temel mimarı Öcalan’dır

Öcalan’a özgürlük istediği için yargılandığını söyleyen Akat Ata sözlerini şöyle sürdürdü:

“Van ve Ağrı’daki iddianameye taşınan ve Diyarbakır’da yargılama nedeni olan yine Öcalan'ın özgürlüğüne ilişkin çağrı kampanyasıdır. Çözümün temel mimarı olarak Öcalan’ı görüyoruz. Sadece ben değil milyonlar Öcalan'ın Çözüm Sürecinin baş mimarı, müzakerecisi olarak görüyor. Öcalan 1999’a kadar PKK lideriydi ama 1999’dan sonra halkın lideri oldu. Onun avukatlığını yaptıktan ve düşüncelerini öğrendikten sonra ben de onu lider olarak kabul ettim. Bu kampanyaları yapmak mitingleri yapmak kolay değildi ama biz yasal hakkımızı kullandık. Çözüm müzakerecisi, baş mimarı olarak gördüğümüz Öcalan’ın özgürlüğünü istediğimiz için irademizi ortaya koyduk. Çözüm mümkündür. Şiddet dışında denenmiş ve çözüm alınmış tek yöntem müzakere olmuştur. Benim için de en kutsal olan Çözüm Sürecidir. Diyalog önemlidir.

Çözüm Süreci bitince yıkım başladı

Çözüm Süreci bitince bir yıkım başladı. Van ve Ağrı kampanyasında canlı kalkan olmak istediğimizde ‘biz varız, bırakın, söze kıymet verin’ dediğimizde bunun bedelini ödemeye hazır olduğumuzu ve yargıya taşınacağını biliyorduk. Diyarbakır’da canlı kalkan eylemlerinden kaynaklı yargılanıyoruz. 100’ün üzerinde soruşturmada ifade verdim. Yargılandım, beraat ettim, dosyada kovuşturmaya yer yok denildi. Diyarbakır’da ana dosyam olan ve Kobanî dosyasına konulan iddiaların konusu, içeriği hatta tarihi aynı olanların iddianamede çıkarılmasını talep ediyorum.” 

Kobanî sürecinde acımızı ortaklaştırabilirdik

Suruç ve Batman’da bir Kobanî şehitliğinin olduğunu ifade eden Akat Ata, “İlk defa savaş gerçekliğiyle bu kadar temasım olmuştu. Resmi anlamda devletin bir ittifakı olmadı ama hem Süleyman Şah Türbesi'nin yerinin değiştirilmesi hem de sınırların açılması bunlar adı konulmamış ittifaklardı. Aynı zamanda Türkiye'nin birçok yerinden insanlar geldi. Hep bir ağızdan IŞİD’in yapmış olduğu zulmü kınadı. Kürt halkıyla dayanıştı. Kobanî sürecinde biz acımızı da ortaklaştırabildik. Bu acının tarafı Kürtler olduğunda ortaklaşma bizler açısından her boyutuyla çok önemli ve anlamlıydı. Bugün olsa ben yine soluğu Suriye sınırında alırdım ve IŞİD'in vahşetini kınardım” diye belirtti. 

Çatışmalar bitsin istedik

6-8 Ekim eylemlerinde saldırıya uğradığını hatırlatan Akat Ata, “O gün ölebilirdik. Provokasyon arıyorsanız ‘gelin leşinizi alın’ diyenlere bakabilirsiniz. Bunların yargılanması gerekiyor. Benim saldırıya uğradığım yerde, basına düşen haberler vardı. Kobanî’de yaşayan sürece karşı sayısız çağrımız var ama arkasında gelişenler bir plan ve tasarıdır. Kimseye zarar verecek bir tarafta olmayız. Bir çatışma süreci bitsin istedik. Saldırı yaptırılan şahıs ‘akli dengesi yerinde değil’ diye cezasız bırakıldı” diye konuştu. Silahlı saldırıya maruz kalmasına rağmen ‘barış isteyen’ biri olarak müşteki olmayacağını söyleyen Akat Ata, “Sadece partimizin sağduyu çağrıları değil, Sayın Öcalan’ın olayları durdurduğu bir mektubu var. Mektup kamuoyu paylaşıldı. O neden mutlaka dosyaya girmeliydi. Dosyada göremedik. Mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu. 

Duruşma yarın tutuklu siyasetçilerin beyanlarıyla devam edecek. 

21 Haziran 2021