Kobanî Kumpas Davası: Gerçek faillerin dışarıda olduğu bir yargılama sürüyor

Kobanî Kumpas Davasının 16’ncı duruşma periyodunun 3'üncü oturumu Sincan Cezaevi Kampüsünde görüldü. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmada Sincan Cezaevinde tutulan siyasetçiler salonda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise SEGBİS aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan oturum, önceki dönem MYK Üyemiz Dilek Yağlı’nın savunmasıyla devam etti.

Dilek Yağlı: "1 Eylül Barış Günü'nün gerçek anlamıyla kutlanabileceği bir dünyayı umut ediyorum"

Konuşmasına 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne değinerek başlayan Yağlı, “Bugünü gerçekten önemsiyorum. Tüm dünyada 21 Eylül olarak geçen gün Türkiye’de de 1 Eylül olarak kutlanıyor. Tüm dünyada açlığın ve sefaletin sebebi olarak sayılan emperyalizmin temsilcisi BM’nin, Dünya Barış Günü olarak bir gün seçmesi kapitalizmin her gün aşina olduğumuz çelişkilerinden bir tanesidir. Devletlerin tarih sahnesini kana buladığı bir tablo var. Türkiye’de de savaş yüzünden giderek geriye düştüğümüz pek çok açmaz var. Bu nedenle 1 Eylül Barış Günü’nün gerçek anlamıyla kutlanabileceği bir dünyayı umut ediyorum” dedi. Yakın bir zamanda gerçekleştirilen HDP kongresini hatırlatan Yağlı, Eş Genel Başkanlarımızın kongrede verdiği barış mesajlarını okudu.

"Suçsuzluğumuzu iddianameden evrak arayarak ispat etmek zorunda kalıyoruz"

“Failsiz suç yoktur" vurgusu yapan Yağlı, iki yıldır devam eden yargılama sürecinde failin olmadığı bir azmettirme suçunu tartıştıklarını ifade etti. “Benim yargılandığım tek dosyanın bu olmasına rağmen 2014 ile ilgili hiçbir şey bilmeyen tanıklara çok daha eski dönemlerle ilgili hakkımda sorular soruldu. İşin içinden çıkamayınca, 'bir yargılama yapıyor gibi görünelim’ diye düşünüyorsunuz. Bu davada yargılandığım için HDP Kapatma Davasında hakkımda siyasi yasak isteniyor. 6 yıldan sonra açılan bu dosya 302’den açalım ki ceza verelim anlayışıyla açılan bir dosyaydı. Burada bize ceza vermeniz gerekiyor ki diğer davada hakkımda siyasi yasak verilebilsin. Ben binlerce sayfalık dosya içerisinde neden tutuklu olduğuma dair bir şeyler bulabilmek için günlerimi harcıyorum. Bunu iddia makamı ispatlamakla mükellefken biz suçsuzluğumuzu iddianameden evrak arayarak ispat etmek zorunda kalıyoruz” dedi. 

"Çağrıyı IŞİD’e karşı yapmışız ama iddianamede IŞİD’e dair hiçbir şey yok"

IŞİD vahşetine karşı çağrı yapmanın bir yurttaşın en doğal hakkı olduğunu aktaran Yağlı, “Twitter’dan bir çağrı yapmışız. Bunu da talimatla yapmışız. Biz insanlıktan bu kadar mı uzağız? IŞİD vahşetine karşı öz irademizle bir çağrı yapamaz mıyız? Talimata gerek mi var? Bu çağrıyı IŞİD'e karşı yapmışız ama iddianamede IŞİD’e dair hiçbir şey yok. Koskoca evrak yığını içinde IŞİD ile ilgili 2 ara karar kurulmuş. Bizler dosya üzerindeki siyasi vesayetin ne yapmak istediğinin farkındayız ancak yargının bu hali utanç verici. Bahsedilen Twitter çağrısı hala resmi sitemizde yer alıyor çünkü içinde hiçbir suç yok” diye konuştu.

Gizli tanıkların siyasetçiler hakkında verdiği iftira niteliğindeki ifadeler nedeniyle hiçbir yurttaşın tutuklanamayacağını vurgulayan Yağlı, “Türkiye’de gizli tanık kurumunun istismar edildiği açıktır. Buna dair mahkemeye onlarca makale sunabilirim. Tanıkların birçoğu iktidarın siyasi kampanyalarına malzeme olmak için birbirleriyle yarıştılar” diye belirtti. 

Kobanî Davası avukatına polisten tehdit: Seni mahvedeceğim!

Duruşmaya verilen öğle arası sırasında duruşma salonunun dışarısındaki kısımda gazetecilere bilgilendirme yapan Avukat Kenan Maçoğlu, yanına gelen Güvenlik Şube polislerinin önce “Burada basın açıklaması yapamazsınız” engellemelerine maruz bırakıldı. Polisler, herhangi bir basın açıklaması olmadığını vurgulayan Maçoğlu’nun itirazlarına karşın engellemelerine devam ederken, polis amiri olduğu belirtilen bir kişi, “Dua et görevdeyim. Seni mahvedeceğim” diyerek tehdit etti. Polisler, tehditlerden sonra avukatların kampüs girişinde bulunan kontrol alanındaki kimliklerinin fotoğrafını çekti. Avukatlar, “Bizi fişlemeye mi çalışıyorsunuz?” diye tepki gösterdi. Kimliklerinin cezaevinde görevli olan polisler tarafından Güvenlik Şube ekiplerine verilmesinin hukuka aykırı olduğunu ifade eden avukatlar, suç duyurusunda bulunacaklarını aktardı. Duruşma tekrar başladığında Avukat Şevin Kaya mahkeme heyetinden suç duyurusu talebinde bulunurken, ara karar kuran mahkeme başkanı, olayın yaşandığı yerin mahkemenin görev alanı dışında olduğunu belirterek bu talebi reddetti. 

Yağlı: "Türkiye bıçak gibi ikiye ayrıldı; bir yanda mutlu azınlık, bir yanda krizde boğulan milyonlar" 

Sonrasında Dilek Yağlı savunmasına devam etti. HDP’nin çok farklı kimliklerden oluşan heterojen bir yapıda olduğuna dikkat çeken Yağlı, “HDP’ye talimat geliyor” iddialarına karşın, “Böylesine bir partinin tek bir talimatla hareket edeceğini düşünemezsiniz” dedi. Türkiye’de yaşanan ekonomik krize değinen Yağlı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin dünyada hiçbir örneği olmadığını belirtti ve şöyle devam etti: “Bu sistem dünyada hiç örneği bulunmayan bir ekonomi sistemi de getirdi. Hele de bu kritik süreçte arasanız bulamazsınız. İktidar sürekli bizlerden ‘sabır’ istiyor. Türkiye bıçak gibi ikiye ayrılmış durumda. Bir yanda enflasyonun teğet geçtiği mutlu azınlık bir yanda da krizin içinde boğulan milyonlar var.”

"Yargılamayı uzatmak istemiyorsanız adil yargılama yapmanız gerekiyor"

Martin Luther King’in “Herhangi bir yerdeki adaletsizlik, her yerdeki adalete yönelik bir tehdittir” sözünü anımsatan Yağlı, şöyle konuştu: “Bir devlet bir kişiye suça karıştığına dair ithamda bulunduğu zaman o kişi başka tehlikelerle karşı karşıya gelir. Adil yargılanma hakkı siyasi davalarda özgürlüğün korunması konusunda herkes için bir haktır. Dava kapsamında peşinen bir suçlu bulundu, sonrasında da suçlar bulunmaya çalışıldı. Ceza muhakemesinin kötüye kullanılması konusundaki itirazlarımız çok kez reddedildi. Adil yargılanma hakkı en doğal hakkımızdır ancak mahkemenizden karşılık bulamadık. Yargılamayı uzatmak istemiyorsanız adil yargılama yapmanız gerekiyor” dedi.

"IŞİD karşıtı olmaktan azmettirici noktasına getirilmemiz, yaşadığımız hukuksuzluğu gösteriyor"

38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılandıklarını hatırlatan Yağlı, “Gerçekler açığa çıkacaksa hepimiz buna katkı sağlamaya hazırız. O dönem kamu gücü tarafından öldürülen ve işkence gören parti üyemiz var. Hayatını kaybedenlerin çoğuyla ilgili söyleyecek sözümüz var. IŞİD karşıtı olmaktan geldiğimiz azmettirici olmak noktası, yaşadığımız hukuksuzluğu gösteriyor. Yargılanma süreci kurgulanmış bir şekilde siyasi araç olarak kullanılıyor. Hayati konularda bu salonda inanılmaz yalanlar söylenebiliyor. İddia makamının iddiaları tutmayınca, yalanlanınca başka bir yeni iddia ile çelişkileri gidermeye çalışıyor. Birbiriyle örtüşmeyen tanık beyanlarını bile tutuk gerekçesi olarak önümüze koyuyorsunuz. Bunun arkasındaki cesareti ise resmi ideolojinin desteği olarak görüyorum. Gizli tanık beyanlarını dikkate alan mahkeme heyetiniz silahların eşitliği ilkesini ihlal ediyor” ifadelerini kullandı. 

"Gerçek faillerin dışarıda olduğu bir yargılama sürüyor"

Yağlı, sözlerine şöyle devam etti: “Bu davanın siyasi bir çıkar amacıyla açıldığına toplumun büyük bir kısmı ikna. AKP’li bir yurttaş olan babam, biz tutuklandığımızda bana ‘Eğer siz onlarca kişinin ölümünden sorumluysanız neden 6 yıl sonra tutukladılar?’ diye sordu. O bile farkındaydı. Bu yargılamanın durdurulması lazım. Durdurulmuyorsa da tutuksuz yargılayın. Haklarımız daha ne kadar ihlal edilecek? Her ceza yargılaması, devletin yargılanan kişilere yönelik saygısını sınavdan geçirir. Yargılananlar iktidara karşı bir tehlike oluşturduğu şüphesi taşıyorsa bu sınav biraz da ağır olur. Bizim de özetimiz bu. Her yönetim bir suç işlenmişse sorumluları adaletin önüne çıkarmakla mükellef. Ancak ülkemizde öyle bir tablo yok. Arayalım ki bir suç gördüğümüzde soruşturma başlatan bir savcı bulalım. 80 milyon yurttaşın hak ettiği bu mudur? Yargı siyasi çıkarların içerisine bırakılabilir mi? Gerçek faillerin dışarıda olduğu bir yargılama sürüyor."

1 Eylül 2022