Kobanî Kumpas Davası: İddianamenin hedefi Çözüm Sürecidir; çözüm siyaseti yürüten HDPde sorumluluk almaya devam edeceğiz

Kobanî Kumpas Davasının üçüncü duruşmasının yedinci oturumunun öğleden sonraki bölümü önceki dönem MYK Üyemiz Beyza Üstün ve MYK Üyemiz Alp Altınörs'ün savunmalarıyla devam etti.

Ankara’da Êzidî kadın ve çocukların IŞİD’in elinden kurtarılmasına dikkat çeken Beyza Üstün, “Hemen yanıbaşımızdan Sincan Cezaevine kadar gelen IŞİD saldırıları, bu dosyanın konusu olsaydı o zaman belki çok daha önce kadınların, çocukların seks kölesi yapıldığı bir süreç bugüne kadar getirilmezdi. Bu, doğru zamanda doğru tutumun alınmamasının sonuçlarını yansıtıyor. Biz sadece dönemin Başbakanı Davutoğlu'ya, Efkan Ala’ya ve diğer siyasetçilere bu sürecin durdurulması çağrısı yapmadık, uluslararası çağrılarla da bunu söyledik. Halkların katledildiği bu süreci o günlerde durdurabilirdik. Bu çabalardan birisi diploması çalışmalarıydı” dedi. 

O günlerde BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un, koalisyon güçlerinin elinden geleni yapması gerektiğini açıkladığını hatırlatan Üstün, “AB ve Avrupa Konseyi yetkilileri Kobanî’de direnenler için duyarlılık çağrıları yaptı. IŞİD ablukası sırasında Türkiye’nin, insani yardım koridoru açması için İHD, TİHV, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu, Avrupa- Akdeniz İnsan Hakları Ağı’nın da içinde bulunduğu 21 örgüt çağrı yaptı. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura da IŞİD’ in Kobanî’ye yönelik saldırısının durdurulması için çağrı yapmıştır” diye belirtti. 

Eğer HDP’nin çabaları karşılık bulsaydı IŞİD köle pazarlarını Ankara’ya kadar taşımazdı

HDP’nin 6-8 Ekim’de daha fazla ölümün yaşanmaması için çaba sarf ettiğinin ve HDP yöneticilerinin hükümet yetkilileriyle temasa geçtiğinin altını çizen Üstün, “Olası gelişecek provokasyonların önüne geçmeye çalıştık. Maalesef 37 kişi olarak bu dosyaya giren bizim daha fazla olduğunu düşündüğümüz - ki o dönemin başbakanı başka rakamlar telaffuz etti - bu canlar kaybedildi. Polisin müdahalesiyle bu acı olaylar yaşandı. 6-8 Ekim, Kobanî halkının Şengal’de yaşanan acıları yaşamaması için bir çabaydı. Biz sorumluluk aldık ve üzerimize düşeni yaptı” diye konuştu. İktidarın HDP’nin bu çabalarına karşılık vermediğini ifade eden Üstün, “O dönem bu çaba yerini bulsaydı, birliktelik çağrıları hükümette ve devlette karşılığını bulsaydı ve yan yana olabilseydik, bugün Sincan'a kadar giren bu köle pazarlarına tanıklık etmezdik. Bu kadar insanlık dışı bir süreci öremezlerdi. Öte yandan eğer çağrılarımıza yanıt verilmiş olsaydı Rojova’ya çocuklara oyuncak, kitap götürmek için yola çıkan çoğu öğrenci 34 sivil 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta buluştukları çay bahçesinde IŞİD militanları tarafından bombalanarak katledilmezdi” şeklinde konuştu.

HDP çözüm siyaseti yürütüyor

HDP’nin çözüm siyaseti yürüttüğünü ifade eden Üstün, “Bu topraklardaki en büyük sorun olan Kürt sorunun çözümünü siyasetten de üretmek için parlamentoda duruyoruz. Şu an karşısınızda duranlar Meclis'e üçüncü parti olarak girmiş, o günden beri parlamentoda ikinci muhalefet partisi olarak siyaset yürüten, programı ve tüzüğü ile onaylı HDP’nin üyeleridir” şeklinde konuştu. 

Kobanî Davası iddianamesinin gerçek sorumluluklarını yansıtmadığını ifade eden Üstün, “Bizi yargıladığınız, itirazlarımıza rağmen iptal etmediğiniz bu iddianame bir torbadır. Siyasetin yargıya düşürüldüğü bir iz düşümdür. Bu iddianamede bize atılan suçlara bakıldığında ‘yakalanmamak amacıyla öldürme’ ‘devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma’,’cebir ve tehdit kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’, ‘suç örgütüne yardım sağlamak maksadıyla, gece vakti silahla birden fazla kişi ile yağma’, ‘var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturduğu güçten yararlanarak yol kesme’... Ben yol kesmedim, hiçbir arkadaşım yol kesmedi. Bu suçların hiçbirini ben işlemedim. Olmayan bir suçun delilini de gizleyemem. Ben kimseyi öldürmedim. Hiçbir arkadaşım da öldürmedi. Ne 6-8 Ekim’de ne öncesinde ne sonrasında, yaşamım boyunca elimde hiç silah olmadı. Hiçbir yeri yağmalamadım. Her yerde siyasi iktidarların müdahalelerine, kapitalizmin saldırılarına karşı yaşamın korunması ve özgürlüğü için mücadele verdim, veriyorum; bunun için siyaset yapıyorum. Bir arada özgürce ve barış içinde yaşamak için sorumluluk almaya, kalıcı barışı yaratmaya çalışıyoruz” dedi. 

Ben örgütlüyüm! 

Örgüt üyesi olmakla suçlandığını belirten Üstün, “Hakikat ben örgütlüyüm” dedi ve şöyle konuştu:

“7 Haziran 2015 yılında Türkiye halklarının %13,2 ‘sinin oyu ile seçilerek halkların iradesini, umudunu taşıyan, Meclis'e üçüncü parti olarak girmiş, o günden beri parlamentoda ikinci muhalefet partisi olarak siyaset yürüten, programı ve tüzüğü ile onaylı HDP’ nin üyesiyim. Eğitim emekçisiyim, akademide çalışıyorum. KESK’ e bağlı Eğitim-Sen üyesiyim. Evet örgütlüyüm. Üniversitelerin özgürlüğü ve özerkliğinin, akademik hak ve özgürlüklerin korunması için mücadele veren Öğretim Üyeleri Derneği’ nin üyesiyim. Araştırmaların tartışıldığı, yayınlaştırıldığı, akademik çalışmaların desteklendiği Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) üyesiyim. Meslek örgütüm olan, mesleki bilgi ve deneyimimi yaşamdan ve toplumdan yana kullanan mimar ve mühendislerin örgütlü yapısı TMMOB’un üyesiyim. Çevre Mühendisleri üyesiydim. Ben örgütlüyüm. Örgütlü olduğum tüm yapılar demokratik kitle örgütleridir. HDP de demokratik bir siyasi partidir. Yaşamın, emeğin, yaşam alanlarının, doğal ve kültürel varlıkların korunması; eşitsizliklerin, sömürünün, katliamların sonra ermesi ancak demokratik birliktelik, mücadele ve dayanışma ile başarılabilir buna inanıyorum. Onun için örgütlüyüm. Yaşamım boyunca buna inanarak mücadele yürüttüm. Kendimden doğru bir süreç okuyacam. HDP olarak eşitsizliklere, sömürüye, katliamlara karşı politika yürütüyor, siyasi sorumluluk alıyoruz. Evet siyasi sorumluluk aldık çünkü bir derdimiz var; bu ülkede kalıcı barışı inşa etmek istiyoruz, sömürüye son vermek istiyoruz, Kürt sorununda çözüme destek vermek istiyoruz. Boşuna aramayın, bizim dilimizde siyasi kültürümüzde azmettirmek yoktur. Tweet ile 37 ölümü iddia makamı fiyonk etti -ki aradaki süreç yok sayıldı- kimler provoke etti bunları bir tarafa atıp, şık bir şekilde adını da 6-8 Ekim Kobanî olayları koyup Türkiye’nin 3’üncü partisini dava konusu yapıyorsunuz. Samimi olalım, bu iddianamede HDP’yi yargılıyorsunuz. Bu iddianamede IŞİD’in i’sı yok.

Biz sorumluluk alıyoruz ve bunun da ağır bedelini ödüyoruz

HDP’nin program ve tüzüğüne de işaret eden Üstün, “HDP’nin program ve tüzüğünü hem sahipleniyoruz hem de hayata geçmesi için sorumluluk alıyoruz, almaya da devam ediyoruz. Bugün yargılamaya çalıştığınız, AYM’de açılan kapatma davasının altlığı gibi görülen bu davanın siyasetçileri. Evet ben siyasetçiyim bu katliamların olmadığı ortamlarda halkların eşit, özgür ve güven içinde yaşamasını istiyorum. Onun için sorumluluk alıyorum. Böyle bir yaşamın kurulabilmesi için de siyaset yapıyorum. Siyaset yapmak için sorumluluk alıyoruz. Egemen sistem bunun bedelini çok ağır bize ödetiyor” dedi. 

Yargıladığınız böyle bir parti

Üstün, “HDP’nin temel hedeflerini; ırkçılığa, ayrımcılığa, şiddete, sömürüye karşı siyasetini; toplumsal cinsiyet eşitliğini kapsayan programını; yaşamın ve yaşam alanlarının korunmasını içeren ekoloji perspektifi; çalışma güvenliğini, işçilerin, emekçilerin haklarını savunan emek politikalarını; patriyarkaya karşı yaşamdan yana tutum alan kadın siyasetini savunuyoruz. Yargıladığınız böyle bir parti. Kapatılmaya çalışılan böyle bir parti. HDP Kadın Meclisinde ve Ekoloji Komisyonunda siyaset yapmaya devam ediyorum” dedi. 

HDP’deki çalışma alanlarından da bahseden Üstün, “Suyun ticarileştirilmesine karşı, 3’üncü Havalimanı inşaat işçileri ile emeğin sömürüsüne karşı oluşturulan platformlarda, Hasankeyf’i korumak için oluşan mücadele girişimleriyle, Kanal İstanbul ve Yeni Şehir yapılanmalarını önleyebilmek için bir araya gelen demokratik kitle örgütleriyle bir yandan bu sermaye projelerini durdurmak için davalar açtık, hukuk mücadelesi yürüttük, yürütüyoruz; diğer yandan siyasi iktidarın yaşamı yok eden/ edecek olan kararlarına karşı mücadele ediyoruz. Köy köy, her yörede yaşanacak riskleri yörede yaşayanlarla birlikte önlemeye çalıştık” ifadelerini kullandı. 

Egemen sistemin önündeki tek engel olarak HDP’de buluşan siyasi dinamikleri gördüğünü söyleyen Üstün, o yüzden hedef haline getirildiğini söyledi. Kendilerini hedef gösteren siyasetçiler hakkında “azmettirmeden” suç duyurusunda bulunulmasını isteyen Üstün, “Böyle böyle siyaset yapma hakkımız gasp ediliyor” dedi. 

İddia makamı gibi bütün süreci tek bir tweete bağlayamıyoruz

Akademik çalışmalarına da işaret eden Ütün, YTÜ Çevre Mühendisliği Bölümünde, Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nde dersler verdiğini ve master, doktora çalışmaları yürüttüğünü söyledi. “Biz araştırmacılar, yıllarca ortaya çıkan bir etkiyi, onun nedenini, doğal sistemde katıldığı süreçleri belirlemek için araştırma ve gözlem yaparız” diyen Üstün, iddia makamı gibi bütün bir süreci bir tek tweete bağlamadıklarını vurguladı. 

Marmara, yürütülen yanlış politikalar sonucu ölüyor

Marmara Denizindeki müsilaja da değinen Üstün, “Müsilaj bir sonuç, bir ölüm, atıkların yarattığı bir sondur. Yıllarca uyardık; bunu yapamazsınız, bu atıkları denize bağlamayazsınız dedik. Onlar yaparız dediler. Musilaj bir ölümdür, yanlış politikaların bir sonucudur. Sadece bunu üstten almakla çözmek mümkün değil, çünkü alttan beslenmeye devam ediyor. Çok akıllılar bir de oksijen enjekte etmeye çalışıyorlar. Çok akıllılar. Yani oksijeni basıyorlar ama hiç kimse bu sorunun gerçek nedenini çözmeye çalışmıyor. Marmara ölüyor” diye konuştu.

Aradığım mücadele ve yaşamı HDP’de buldum

Akkuyu Nükleer Enerji projesine dikkat çeken ve buna muhalefet ettikleri için yargılandıklarını belirten Üstün, bu tür projelerin nükleer patlama olmaksınız sadece atıklarının bile birkaç nesli zehirlemeye yeteceğini söyledi. “Biz bütün bunların durdurulması için, etkilerini sonuçlarını bildiğimiz için mücadele ediyoruz” şeklinde konuşan Üstün, bunun sorumlularından hesap sorduklarını söyledi. Üstün, “Bu bir siyaset zemini. Sadece araştırma ile doğruların bulunması yeterli olmadı. Sorumluluk almam zorunlu hale geldiği için HDP’de siyaset yapmaya başladım. HDP’de oluşan siyaset tam da benim istediğim, bu topraklarda yaşanan bütün sorunların çözümünü arayan her biri kendi alanında mücadele eden siyasetçilerin yan yana geldiği bir zemindi. Biz barışı inşa edeceğiz bu topraklarda, bunda da kesin kararlıyız” dedi.

Savunmalarımızdan okuduklarınız hepimizin hayatı içindir

İktidarın yaşama müdahale ettiğini belirten Üstün, “Bunun sonucu ölüm. Marmara ölüyor, koca bir deniz. Sadece Marmara ölmüyor, hepimiz ölüyoruz. Doğa bu kadar saldırı altında kendisini iyileştiremiyor. Ergene Nehrine o atıkları verirseniz doğa ölür. Bir karar vermemiz lazım: Ya bu sistemin müdahalelerin yanında olacağız ya da birlikte buna demokratik yöntemlerle, doğru çözümlerle, doğru siyaset hattıyla dur diyeceğiz” diye konuştu. “HDP sadece kendisi için mücadele etmiyor” diyen Üstün, “Herkesin eşit, özgür bir yaşam sürmesi için mücadele ediyor. Eğer yeterli olsaydı o çok sevdiğim laboratuvarımdan ayrılmazdım. Ama sorumluluk aldım. "Biz bu suça ortak olmayacağız" dediğimiz gün hepimiz üniversitelerden atıldık” dedi. “Bizler hayata emek verenleriz, biz neyi değiştirmek istiyorsak orada sorumluluk aldık” diyen Üstün, “Savunmalarımızdan okuduklarınız bizim, sizin bütün halkların eko-sistemin hayatı içindir, belleğin korunması içindir. Biz buradan devam edeceğiz” dedi. 

Gezi için de Hasankeyf için de mücadele ettik

Üstün, “Gezi Parkında da mücadele ettik, Hasankeyf için de yaptık, Allianoi için de yaptık, Tarlabaşı yıkılırken de mücadele ettik. Bunu sadece biz yapmadık, hep birlikte mücadele ettik, yan yana durduk” dedi. İktidarın “şirketler kazansın” diye bütün yaşam alanlarını parça pinçik ettiğinin altını çizen Üstün, “İktidar şirketlere sınırsız imkan veriyor” dedi. 

Havalimanı projesine dikkat çeken Üstün, ısrarla yapımı tamamlanan 3. köprü, bağlantı yolları ve 3. Havalimanı inşaatında en az 42 bin 300 hektar doğal alanın, 200’den fazla sucul sistemin, 28000 hektardan fazla orman ekosistemin tüm habitatı ile birlikte yok olduğunu söyledi. Üstün, “Sadece havalimanı inşaatında kimlikleri belirlenebilen en az 56 işçi yaşamını yitirdi” dedi. İSİG’in 2020 yılı iş cinayetleri raporunda en az 2 bin 427 işçinin hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini belirterek, “Bunlar benim siyasete girme nedenlerimdir” dedi. Üstün, sözlerini şöyle sonlandırdı:

Partimize yapılan müdahaleleri meşrulaştırıyorsunuz

“Bu dava da dahil açılan ve sürdürülen davalar, seçilmişlere ve siyasetçilere, iktidarın politikasını eleştirenlere, muhalefet edenlere, hukukçulara, emekçilere uygulanan tutuklamalar, düşünce özgürlüğünü yok eden siyasi karar ve planlara katkı vermekte, demokratik rejime yapılan müdahaleleri desteklemekte, hak ve özgürlüklere müdahaleleri meşrulaştırmaktadır. Kapitalizmin sürdürülmesi için sermayenin yanında ve destekçisi olan otoriter, tekçi, erkek egemen (patriyarkal) siyaseti yürüten iktidarlara karşı olmak ve zulüm, yıkım, sömürü, yerinden yurdundan zorla etme ve şiddet yerine barış için ve özgür ve güvenceli bir yaşam için demokrasiyi güçlendirmek hepimizin sorumluluğudur. Bu sorumluluğu üstleniyorum.

Eşit ve özgür yaşamı korumaya kararlıyım, bundan ödün vermeyeceğim

Bir kadın siyasetçi ve akademisyen olarak doğayı, bir arada eşit ve özgür yaşamı korumaya kararlıyım. Bundan ödün vermeyeceğim. Hukuksuz, delilsiz, usulsüz açılan davalarla, tutuklamalarla özgürlüğümden, özgürlüğümüzden yoksun bırakıyorsunuz. Buna son verin. Asılsız ve siyasi müdahalelere hukuk ve adaleti alet etmeyin. 

HDP’ye karşı saldırıları meşrulaştırmayın: Kararınızı kendi geleceğiniz için de vereceksiniz

HDP’nin politikalarını ortadan kaldırmak için siyasi iktidarın yapmaya çalıştığı siyasi saldırı ve darbeyi, bu davayı sürdürerek meşrulaştırmayın. Kararınız, Türkiye’de demokratik siyaset için, demokrasinin korunması için belirleyici olacaktır. Demokrasi güçlenirse birlikte eşit ve özgür yaşayabileceğiz, geleceği güvence altına alabileceğiz. Vereceğiniz karar sadece benimle ve yargılanan siyasetçilerle ilgili olmayacak, kararınızı kendiniz ve kendi geleceğiniz için de vermiş olacaksınız.

HDP’nin siyaset alanında varlığı Türkiye’de demokrasi için güvencedir

PM ve MYK'sında, Ekoloji Komisyonunda görev yaptığım HDP; program ve tüzüğünde açıkça belirtildiği gibi demokratik siyaseti, halkların bir arada yaşamalarını, kalıcı barışı politik hedefine koymaktadır. Kürt sorunun çözümünü de bu hedefler içinde ortaya koymakta ve çabalamaktadır. Yürüttüğü politikaları ile HDP’nin siyaset alanında varlığı Türkiye’de demokrasi için güvencedir.

Bu davayı kapatın

Hukukun ilkelerini bildiğinize eminim. Bu ilkeler yaşamın ve bir arada yaşayan halkların özgürlüğünün güvencesidir. Bu dosyayı kapatın. Beni ve yargılanan siyasetçileri özgür bırakın. Tahliyeyi kendi adıma, hepimiz adına talep ediyorum. Kararınızı; halkların ve yaşamın özgürlüğünün korunmasının güvence altına alınmasının sizin de sorumluluğunuzda olduğunu bir kez daha hatırlatarak bekliyor olacağım. Bana tebliğ edildiği kadarıyla iddianame hakkında görüşlerimi size aktardım. Dava dosyanın bütününü gördükten sonra varsa eklerimi sunacağım.” 

Suçlama konusu yapılan tweetin atıldığı MYK toplantısına katılıp katılması kendisine sorulan Üstün, mazereti nedeniyle o toplantıya katılmadığını belirterek, “Ama hiç önemli değil. Bu bir süreçtir, bunu beyanlarımda ayrıntılı anlattım. Biz bu süreci durdurmaya çalıştık” dedi. 

Üstün’ün avukatı Nuray Özdoğan, “Müvekkilim aslında halk toplantısında yapılacak bir konuşmayı burada yapmak zorunda kaldı. Eksik bir iddianameyle yargılanıyordu. Konuşmasıyla müvekkilim bu iddianameyi tamamlamış oldu” dedi. Özdoğan, yargılamanın hukuka aykırı ve dehşet verici delillerle sürdürüldüğünü söyleyerek “Bu yokmuş gibi davranıyorsunuz” dedi. 

Alp Altınörs: Bu iddianamenin hedefi Çözüm Sürecinin kendisidir

Ardından söz alan tutuklu HDP MYK Üyesi Alp Altınörs, mahkemenin HDP MYK'ya karşı açıldığını ve “tüzel kişiliğin yargılandığını” belirterek, “HDP MYK’nın atılan 3 twetten dolayı 37 cinayetten yargılandığı bir dava bu. HDP MYK tüzel kişilkliktir. Tüzel kişilik hakkındaki davaları Ağır Ceza Mahkemeleri göremezler. Hele Süleyman Soylu, Fahrettin Altun, Hamza Dağ gibi siyasetçiler bizi hiç yargılamayazlar. Bize karşı siyaset yapabilirler. Bu ifadeleri reddediyorum. Sizleri de baskı altına alıyorlar” dedi. Hamza Dağ’ın, “İslamofobik çağrılarla yapılan eylemler” dediğini hatırlatan Altınörs, “Eğer Hamza Dağ bu açıklamasını düzeltmezse IŞİD’i İslamla eşitlemiş olacak” dedi.

Deniz Poyraz’ı kim öldürdü

Deniz Poyraz’ın katledilmesini de kınayan Altınörs, Poyraz’ın katledilmesinin Martin Luther King’in sözlerini hatırlattığını belirterek “Ben de bugün 'Deniz Poyraz’ı kim öldürdü?' sorusunu soruyorum. 'HDP eşittir terör, HDP’ye giden herkes teröristtir' algısını kim yerleştirdi? HDP aleyhinde bu söylemi kim dile getirdi? Onur Gencer’in aklına bu zehri kim akıttı? Bu soruların cevabını verebilirsek Deniz Poyraz’ın katilini de bulmuş olacağız” dedi.

HDP dünyada bir örneğini görmeyeceğiniz özgün bir örnektir

“HDP bütün bu topraklardaki halklara aittir. 72 millete bir nazarla bakan bir partidir” diyen Altınörs, “Ekoloji, emek, demokrasinin kazanılması, kadın ve gençlik… Bu beş eksen üzerine oturur” dedi. HDP’nin emekten yana olduğunu bu yüzden pek çok sosyalistin HDP içinde yer aldığını dile getiren Altınörs ayrıca kadın kurtuluşunu öncelediğini pek çok kadın hareketinin HDP içinde yer aldığını söyledi. Altınörs, “Gençlik gelecektir sözü de klasik oldu, aslında gençlik bugündür. HDP’nin kadın, gençlik, ekoloji ve emek meclisleri vardır. HDP çok özgün bir örnektir, dünyada bir örneğini bulamazsınız. Dindar muhafazakarların, solcu sosyalistlerin, kadınların içinde yer aldığı eş cinsellerin içinde nefes aldığı bir partidir HDP” diye konuştu.

HDP’ye saldıranların hangi karanlık ilişkiler içinde olduğu ortaya çıkıyor

AKP’ye yakın gazetecilerin HDP’nin kapatma davasına ilişkin tutumlarını değerlendiren Altınörs, Veyis Ateş’in “HDP’yi ekranlara çıkarmam” sözlerine atıf yaparak, “Veyis Ateş aslında AKP’nin Haber Türk’e atadığı kayyımdır ve hangi karanlık ilişkiler içinde olduğunu görüyoruz. Bundan sonra HDP’ye saldıranların hangi karanlık ilişkiler içinde olacağını bu örneği dikkate alarak akılda tutmanız lazım” dedi. Davanın retrospektif bir dava olduğunu belirterek, “Bu bir sinema deyimidir, geriye sarmak anlamına gelir. Bu geriye giden bir davadır” dedi.

Bir halk boğazlanırken seyirci kalamazdık, IŞİD terörüne karşı çağrı yaptık

“Bu iddianame gerçekleri ortaya çıkarmak için mi yoksa örtmek için mi hazırlandı?” sorusunu yönelten Altınörs, “Bu iddianamede IŞİD yok. IŞİD’in Kobanî’yi kuşatmasının ardından ortaya çıkan eylemler var ama IŞİD yok. Tarihsel akışın tümüyle çarpıtıldığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı. Altınörs IŞİD’in kuruluşunu ve yaptığı katliamları, saldırıları anlatarak HDP MYK’sının açıklamasının IŞİD terörüne ve katliamlarına karşı bir dayanışma çağrısı olduunu söyedi. Altınörs, “Dayanışma olmadan Kobanî IŞİD canilerinin elinden geçmekten kurtulamazdı. IŞİD bir halkı boğazlarken bunu izleyemezdik. HDP’nin programı ortada, hangi halk olsaydı aynısını yapardık. Sanki HDP bir kez sokağa çağrı yapmış algısı yaratılıyor. Biz vicdansız insanlarız mı ki, bir halk katledilirken çağrı yapmak için birilerinin talimatını bekleyelim. Bu bir hakarettir reddediyorum” dedi. 

Bu iddianamenin hedefi Çözüm Sürecinin kendisidir

IŞİD vahşetine karşı dayanışma yapan tek siyasi yapının HDP olmadığını, benzer çağrıların CHP Gençlik Kolları, ÖDP, Halkevleri, Emek Partisi, Kaldıraç, TÖP, SYKP, EHP gibi pek çok parti tarafından yapıldığını söyledi. “Çağrı, IŞİD terörüne karşı yapılan bir çağrıdır” diyen Altınörs, “Bu olaylar olurken, HDP yöneticileri iktidar ile bunları önlemek için görüşmeler yapıyordu. Bu iddianame Çözüm Sürecini hedef almıştır. İmralı’nın fotoğrafları iddianameye konulmuştur. 7-8 Ekim olayları diyorum çünkü 6 Ekim’de ölümlü vaka yok. İddianamenin hedefi Çözüm Sürecinin tam kendisidir” dedi.

Ahmet Altun’un yazdığı iddianamede bir senaryo var

HDP’nin yaptığı sağduyu çağrıları ile çözüm görüşmelerinin iddianamede yer almadığını belirten Altınörs, o dönem yapılan sağduyu çağrılarını okudu. “Ahmet Altun’un yazdığı iddianamede bir senaryo var bir de benim anlattığım gerçekler var” diyen Altınörs, gerçeklerin bilinçli bir şekilde çarpıtıldığını söyledi. Erdoğan’ın Antep’te yaptığı açıklamayı hatırlatan Altınörs, 'Erdoğan orada "Kobanî düştü düşecek' dememeliydi, 'Kobanî düşmeyecek, çünkü Türkiye destek verecek' demeliydi. Bu olayları minimize ederdi” dedi. Kendilerine yönelik soruşturmanın “bir katilin” dilekçesiyle başladığının altını çizen Altınörs, bir başka dilekçede de “HDP ve CHP yöneticilerinin halkı isyana teşvik etmekten” yargılanması yönünde verildiğini belirterek, “Ne hikmetse dilekçenin sadece bizimle ilgili bölümü hızlıca işleme konulmuş” dedi.

HDP’lilerin katledilmesi masumlaştırılmış

Hakan Buksur ve Ekrem Kaçaroğlu’nun katledilmesine dikkat çeken Altınörs, “Kaçaroğlu linç edilerek, yaralı halde kafasına vurularak katledildi. Hatta ülkücüler bu videoları sosyal medyada paylaştı. İddianamede savcılık ‘Karslı olarak bilinen mahale sakinleri tarafından tekme tokatla’ öldürüldüğünü söylüyor. Ne kadar masumlaştırıcı. Oysa savcının elinde otopsi raporu var. Ama Ekrem Kaçaroğlu HDP’li. Bir adet ağırlaştırılmış müebbet de Ekrem Kaçaroğlu için bize isteniyor. Bu iddianame kesinlikle gerçeklerin üstünü örtmek için hazırlanmıştır” diye konuştu.

Yargılamanın mükerrer olduğunu dile getiren Altınörs, daha önce bu konuda ifade verdiğini savcının kendisini “güle güle” diyerek gönderdiğini söyledi. MYK toplantısına, MYK üyesi olmayan hiç kimsenin katılmadığına vurgu yapan Altınörs, AİHM kararının dört unsur içerdiğini söyledi. Altınörs, BM Güvenlik Konseyi 2014 tarihli 2170, 2178 sayılı kararlarının da dosyaya alınmasını istedi. 

Duruşmaya yarın sabah 9:00'da devam edilecek.

22 Haziran 2021