Kobanî Kumpas Davası: Kürtler için kayyımlar hep vardı

21’i rehin 108 ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 12’inci duruşması üçüncü gününde Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonunda görülmeye devam etti:

Kobanî protestoları gerekçe gösterilerek önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerimizin de aralarında bulunduğu 21’i rehin 108 ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 12’inci duruşması üçüncü gününde Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonunda görülmeye devam etti. 

Duruşmayı parti yöneticilerimiz, milletvekillerimiz ve çok sayıda avukat takip etti. Sincan Cezaevinde rehin tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı. Duruşma gelen evrakların okunması ardından tutuklu siyasetçi Zeynep Ölbeci’nin savunmasıyla devam etti. 

Ölbeci, şunları söyledi;

“Kayyım tarafından kapatılan kadın müdürlüklerin amacı dışında kullanıldı. Mardin büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra kadın politikaları daire başkanlıkları, kadın ve gençlik daire başkanlıkları değiştirildi. 31 Mart seçimlerinden sonra buralarda yeniden kadın çalışmaları yürütüldü. Kadın ekonomilerini güçlendiren, eğitim ve mesleki şube müdürlükleri, kadın şiddet merkezleri yeniden açıldı. Belediye çatısı altında atölye çalışmaları altında toplumsal cinsiyet eğitimleri verildi. Kadın ürünlerinin satılması için pazarlar açıldı. Kadının üretime katılması için, emeğinin göz önünde olması için bir çok atölye çalışması yapıldı. Halk oyunları, seramik ve nakış gibi çalışmalar yapıldı. Bütün kadınlara ulaşmak için kadın muhtarlarla toplantılar yapıldı” 

Kürtler için kayyımlar hep vardı 

“Kars Belediyesi, kadının yaşamdaki rolünün ortaya çıkarılması için kadınlar arasında eşitlikçi ve toplumsal dayanışmanın örülmesi için 6 Mayıs 2020’de Kars’ta Kadın Dayanışma Merkezi açtı. 12 Mayıs’ta ALO Şiddet Hattı açıldı. Kadın istihdamı çerçevesinde çalışanlarının tamamı kadın olan Mor Cafe açıldı. Kadın futbol kulüpleri açıldı ancak pandemiden dolayı faaliyetleri durdu”

“Özellikle pandemi döneminde kayyım kentlerinde kadınlar üzerindeki baskılar ve şiddet arttı. Kadınların sığınma evlerine gitmelerine izin verilmedi. Müracaatlar engellendi. 19 Ağustos’ta kayyımın atanması ile Mardin büyükşehir Belediyesi’ndeki kadın ve gençlik merkezleri kapatıldı. Dairelerde çalışan kadınlar gözaltına alındı. Bütün kadın mekanizmaları durduruldu. Kadın müdürlüklerine erkek müdürler atandı. Toplumsal cinsiyet eğitimleri durduruldu. Kadının ayaklar üstünde durabileceği bütün yol ve yöntemleri elinden aldılar. Bu saydıklarım bütün belediyelerde yapıldı. Kürtler için kayyımlar her zaman vardı. Sadece isimleri değişiyor, parti kapatmalar, gözaltılar... Her seferinde değişik bir şekilde kendisini bize gösterir. Biz bu uygulamalara yabancı değiliz. Bugün burada yargılanmamda bunların büyük rolü vardır. Çocukluğumdan bugüne kadar bu uygulamalar devam etti”.

HEP’ten DEP’e 

“Kürtler ne zaman demokrasi için bir araya gelirlerse, bir güç haline gelirlerse sistemin baskılarıyla karşı karşıya kaldılar. Siyaset alanları kapatıldı. Cumhuriyet tarihinde bu hep böyle oldu. 50 yaşındayım ve 1990’lardaki pratikleri dile getirmek istiyorum. HEP, 1990’da Kürt sorunu yasal ve demokratik bir şekilde çözülsün diye açılmıştı ve ilk kez Kürtlerin Meclis’e girmesi ihtimali doğmuştu. Kürtlerin özgürlükleri Anayasa’da tanımlanmamıştı. Ancak bu parti süreci çok uzun sürmedi, siyasi alanda terörize edildi ve HEP’i ortadan kaldırmak istediler. Nitekim 1993 yılında ‘milletin birliğini ve bütünlüğünü bozma’ gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. 7 Mayıs 1993’te büyük bir kararlılıkla DEP açıldı ve büyük bir yürüyüşle devam etti. Sistem, Kürtlerin demokratik ve siyasi haklarını yedek bir güç olarak gördü ancak Kürt parti ve kurumları bunu kabul etmedi. Parti öncülerini korkutmak ve yıldırmak için DEP Milletvekili Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993’te Batman’da katledildi. Vedat Aydın da aynı yöntemle katledildi.” 

Kadın örgütlenmelerinin önünü kesmek istediler 

“Bu katliamlarla Kürt siyasi örgütlenmelerinin önünü kesmek istediler. Binlerce Kürt’ün kanına girenlere o dönem Hizbullah; bugün de DAİŞ deniliyor. Devlet bu derin odakları devreye soktu. Mart 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı ve Orhan Doğan ile Hatip Dicle Meclis’te gözaltına alındı. Onlarca parlamenter ve siyasi zindanlara atıldı. 16 Haziran 1994’te, Yargıtay DEP’in kapatılması kararını verdi. Vekillerimiz hakkında 15 yıl ceza verildi ve zindana atıldılar. Ondan sonra HADEP açıldı. HADEP, demokrasi ve özgürlükçülüğü programına aldı ve halkları da bu mücadelesine katıyordu, büyük bir destek aldı. Halk partiydi, parti de halk.” 

Amaçlarına ulaşamadılar 

“29 Mart 2009’da yerel yönetim seçimlerinde elde edilen kazanımlar iktidarın hoşuna gitmedi. O dönem birçok siyasetçi tutuklandı. Bu siyasetçiler yıllarca siyasetten uzak tutuldu. Maalesef ne AKP’den önce ne de AKP döneminde Kürt siyaseti iyi bir şeyle karşılaşmadı. AKP, Kürtlere, demokrasi örgütleri ve sivil toplum kurumlarına saldırılarıyla toplumun dinamiklerini yok saydı. Değişik partilerin bir araya gelmesi AKP için bir tehlike oluşturdu. Başta bağımsız adayların HDP’yle seçime girmemesi için özel olarak çalıştılar. HDP’nin gücünü sınırlı bırakmak için devletin bütün gücünü kullandılar ancak HDP bir çok kesimin bir araya gelmesiyle, toplumsal projeler ile halka kendini anlattı. Sonucunda AKP tek başına iktidar olamadı. Halkı demokrasiyle buluşturan HDP, iktidarın hedefi oldu. 6 yıl önce Eş Genel Başkanlarımızı gözaltına aldılar. Binlerce HDP üyesi üzerinde her türlü şiddet politikasını yürüttüler. Bu uygulamalarla amaçlarına ulaşamadılar.” 

Siyasi tanrıları kabul etmiyorum 

“HDP bütün haksızlık ve hukuk dışı uygulamalara karşı yine de Meclis’teki yerini aldı. Bu tür uygulamaları yaşamımız boyunca gördük. Bu nedenle bundan sonra da direnişimize devam edeceğiz. İçeride veya dışarıda farketmez, ancak insan dışarıda demokratik bir ülkede yaşamak istiyor. Maalesef ülkemizin şartlarında bu zor bir mesele çünkü hangi parti iktidara geliyorsa kendisini halkların üzerinde bir tanrı olarak görüyor. Ben de bu siyasi tanrıları kabul etmiyorum, razı değilim” 

Öğlen arasından aradından Ölbeci, savunmasına devam etti. 

Ölbeci, “Aleviliği İslamiyet mezheplerinin çıkışıyla sınırlandırmamak gerekiyor. Biliniyor ki İslamiyet, Kürtlere kendini kılıç zoruyla kabul ettirdi. Mezopotamya’daki diğer halklar da maalesef zorla müslüman oldu. Bu süreç aynı zamanda Kürt halkının kimliğinin parçalanmasına da sebep oldu. Arap kültürünün Kürtler içinde yayılmasına neden oldu. Bu gerçekliğe bağlı olarak da mezhepçilik öne çıktı. Şafi, Hanefi ve Alevi mezhepleri ortaya çıktı ancak Sünni mezhebi Kürt toplumu üzerinde baskı kurdu. Kendi kültür ve dillerinden kopmayan Êzidîler tarihleri boyunca bu nedenle büyük bedeller ödediler.” 

IŞİD’i protesto ettiğimiz için buradayız 

“DAİŞ İslamiyet’in bütün felsefesini ayaklar altına aldı. Biz de DAİŞ’i protesto ettiğimiz içi burada yargılanıyoruz.” 

“Kürt Aleviler, Kürdistan’da Kürt kültürü ve Alevilik inancını yaşamak için direndiler.  Êzidîlerden sonra en çok katliama uğrayan bir diğer halktır Aleviler. Her ne kadar katliama uğramış olsalar da direnişçi ruhları Osmanlı'dan bugüne devam ettirdiler. Sünni İslamiyeti temsil eden Osmanlı yönetimi, Alevilere karşı büyük zorbalıklar yaptı. Aleviler, zorla vergi politikaları, sürgünler, zorla askere gönderme gibi politikalara karşı direndi. Maalesef bu meşru direnişler, askeri yöntemler ve katliamlarla bastırıldı. Celali ayaklanmaları en somut direniş örneklerindendir. O dönemin aktörlerinden Kuyucu Murat, 40 bin Alevi'yi katletti ve kuyulara attı. Bunu benim memleketimde büyüklerim bizlere masal gibi anlatırdı ve tembihlerde bulunurlardı. Derlerdi ki: ‘Bu tür şeyler başınıza gelebilir ama ne gelse de kimliğinizden hiçbir zaman vazgeçmeyin.’ Kültürümüzde inandığın bir şeyden vazgeçmek ihanet anlamına geliyor. Bu politikalar, Orta Anadolu’daki Alevi Kürtlere karşı yapıldı ve Cumhuriyet’e kadar devam etti.” 

Dersim en büyük jenositlerden biriydi 

“Dersim Katliamı en büyük jenositlerden biriydi. Beni de çok etkileyen büyük bir örnek vermek istiyorum. Hozat, pirlerin dergahıdır. Devlet pirlere haber gönderir ve der ki: ‘Merkezde toplanın, sayım var.’ Ocağın pirleri de yaylalardan köye iner. Bunlar içinde 95 yaşında analar ve 2 yaşında çocuklar vardı. Bir samanlıkta topladıkları insanları samanlıkta yakarak katlettiler. Biz böyle hikayelerle büyüdük. Hikaye diyorum ama yaşamımda her gün bu tür acılarla karşı karşıya olduk. Kuşkusuz yüzlerce böyle katliamlar yaşandı. Maraş’ta faşistler kadınlara işkenceler yaptı. O dönem benim kuzenim de o katliam sürecinde oradaydı. Bu katliamlar bazen faşistler bazen de askerler tarafından yapıldı. Sivas’tan, Gazi’den, Maraş’tan, Çorum’dan biliyorum. Dersim’de kaybolan kızların belgeselini izlediğim zaman insanlığımdan utandım. Bunları yapanları lanetliyorum. Maalesef, Kürt Alevilere karşı asimilasyon politikaları hala devam etmektedir. CHP’nin siyasi ve askeri organizasyonları ile bu katliama öncülük yaptılar. AKP de İzzettin Doğan öncülüğünde Cemevi-Camii projeleriyle yok etme kervanına katıldı." 

İnsanın hakikat arayışında özgürlük aşkı vardır 

“İnsanın hakikat arayışında özgürlük aşkı vardır. Hakikatin yolu, yöntemi de ortaya çıkması kadar önemlidir. Bu yolun ilk yolcusu Hallacı Mansur’dur. Kürt Aleviliği yolunu hakikat yolu olarak tanımlar. Biz bütün işlerimizi ‘Ya Hak’ sözüyle başlatırız. Konuşmaya başlarken, yemek yerken ve tüm işlerimizde bu sözü söyleriz. Bu kültürel söylemimizi işlerimizin daha iyi yürümesi için kullanırız. Zerdüşt öğretileri, ‘doğru düşün, doğru söyle, doğru yap’ felsefesi hakikate yöneltir. Alevilikte, ‘Eline, diline, beline sahip ol’ sözü Zerdüşt inancından gelen bir öğretidir”. 

Hak yolunda iyilik esastır 

“Hak yolunda iyiliğin esas alındığının altı çizilirken, Kürt Alevilerinde ocaklar ve her ocakta pirler vardır. Pirler adalet duruşunu ortaya koyar. Eğer pir adalete uygun davranmazsa kimsenin kalbinde yer tutmaz. Bu pirin bir saygınlığı olmaz ve kimse ona inanmaz. Pir, toplumun ahlaki ve tarihi değerlerini, kültür ve inancını kendi şahsında somutlaştırır. Pir Hasan Mıstık Dede, bu esasta diyor ki: ‘Hak yolunda iktidar yoktur. Herkes bu yola taliptir. Bir Kürt Alevi kadını olarak ben de hak yolundan kendi hakikatimi arıyorum. Yaşamın her alanında kültürümü yaşamak istiyorum. Hak yolunun en özel yolu rızadır. İlişkilerde insan ve toplum arasında, insan ve doğa arasında rıza hali insanlarda hatta evrendeki tüm canlılarda mevcuttur. Rıza hali insandan insana; insandan cümle varlığadır.” 

Siz hak yolunda değilsiniz 

“Siz hak yolunda değilsiniz. Haksızlıklara boyun eğmeyeceğiz.  Arayışımdan geri adım atmıyorum. Hak yolu benim tek yolumdur. Haksızlıkları kabul etmiyorum. Ne ben kabul ederim ne de büyüdüğüm kültürüm kabul eder.”

Ben devletten razı değilim 

“Her gün her hafta köyümüzü askerler basardı. Onların her gelişinde çoluk çocuk herkesi mezarlıkta toplarlardı ve orada herkese işkenceler yapılırdı. Bir gün köye askerler geldi. Bütün halkı topladı. Halkın çevresini sardılar ve bizi de okuldan getirdiler. Alevi inancında bıyık ve sakal onların namusu olarak kabul edilir. Eğer biri onların sakalına ve bıyıklarına el uzatırsa sanki onların namus ve şereflerine hareket etmiş olur. Köye gelen askerler en yakın evden makas istediler. Oraya yakın olan ev kültürü bildiği için makas vermedi. Kendisine ‘Karabela’ diyen bir komutan, elleriyle dayımın sakal ve bıyıklarının yoldu ve kendisine yedirdi. O anda ortalık karıştı. Bir kadının çığlığı bu katliamı durdurdu. Eve gidip bir makas alıp geldi ve bu şekilde dayımın sakallarını kestiler. ‘Aylarca ellerini sakal ve saçlarına sürmeyeceksin’ dediler.  Sonra başka bir gün ikinci kez halkı mezarlıkta topladılar. Kadın ve erkekleri birbirinden ayırdılar. Erkekleri ‘operasyon var’ diye götürdüler. Yaşlı kadınları ise çıkardılar. Diğer kadınları ise koşturdular. Sıraya koydular ve 2-3 kilometre koşturdular. Düşenlerin kafasına coplarla vurdular. Nefes nefese kalanları dövdüler. Gidip gelinceye kadar binlerce cop yediler. Hiç unutmuyorum ki en çok dayak yiyen de benim ablamdı. Sebebi de onun yolda asla düşmemesiydi” 

“Biz hiçbir zaman bu belalardan kurtulmadık. O dönem ben 7-8 yaşındaydım, bugün ise 50 yaşındayım. Ben de Kürtler de, Aleviler de hala sarı, kara ya da kızıl belalardan kurtulmadık. Ben bu devletten razı değilim” dedi.

Ölmeci, son olarak herkesin Ramazan Bayramı’nı kutladı

Duruşma 9 Mayıs’a ertelendi.

29 Nisan 2022