Kobanî Kumpas Davası: Müştekiler şikayetçi olmadı, mahkeme savunmalara müdahale kararı aldı

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerimizin de aralarında bulunduğu 22’si rehin 108 kişi hakkında yürütülen Kobanî Kumpas Davasının 10’uncu duruşması 2’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü:

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerimizin de aralarında bulunduğu 22’si rehin 108 kişi hakkında yürütülen Kobanî Kumpas Davasının 10’uncu duruşması 2’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görüldü. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın duruşmasına Ankara il ve ilçe örgütü üyelerimiz ile milletvekillerimiz ve çok sayıda avukat katıldı. 

Sincan’da rehin tutulan yöneticilerimiz  salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerindeki siyasetçiler ise SEGBİS aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Dün konuşmaya başlayan Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Ayla Akat Ata beyanlarını bugün de sürdürdü. Akat Ata hakkında ifade veren Hermes kod adlı gizli tanığın ifadelerinin Mahkeme tarafından okunması üzerine konuşmasına dün kaldığı yerden devam etti. Hermes’in Yunan Mitolojisinde Zeus’un haberci tanrısı olduğunu ifade eden Ayla Akat Ata, savunmasını bitirmeden gizli tanık beyanlarının alınmasına tepki gösterdi. Akat Ata, “Dün savunmamı bile bitirmemi beklemeden Hermes’in ifadelerini okudunuz. Ben de mahkemenin bu tanık ifadesini ne zaman hatırlatacağını merak ediyordum. Savunmamın sonunda bunu sorabilirdiniz ama siz bunu beklemeden savunmam devam ederken önüme koydunuz” dedi. 

Habur’da insanlar kendiliğinden sokağa döküldü tıpkı Kobanî’de sokağa döküldükleri gibi

Çözüm ve barış arayışlarını değerlendiren ve bu konuda yaşanan süreçlere ilişkin beyanlarda bulunan Akat Ata, “Muhalefet partileri ‘Habur da Habur’ diyor. Evet bizim özeleştiri vermemiz gerekiyor. Ne bizim ne de devletin çağrısıyla sokağa dökülen bir halk yoktu. Halk kendiliğinden sokağa döküldü. Tıpkı 6-8 Ekim gibi. İnsanlar gözyaşları içinde sokağa döküldüler. Kırsaldan inenler kıyafet değiştirdi ve bu sürecin tamamı devlet bilgisi dahilinde yaşandı” şeklinde konuştu. 

İmralı görüşmelerinde kaleme alınan protokoller var

İmralı’da yapılan görüşmelerin ardından kaleme alınan protokollerin olduğuna işaret eden Akat Ata, “Biz bu sürecin tamamını bilmiyoruz. Çok az kısmını biliyoruz. Bizim taraf olduğumuz kısım sadece diyalog kısmıydı. Keşke halkı da katabilseydik. İlk protokol başlığı ‘Kürt sorunun demokratik çözümü için eylem’ başlığı. Bu protokolde yer alan başlıklarla çözüm oluşacaktı. İkinci bir protokolde ise ‘Toplumsal barış’ başlığıydı. Bir diğeri ise başta ‘Kürt Sorunu olmak üzere tüm sorunların çözümü için bir konseyin kurulması’ başlığıydı. Üçündü protokolde ise ‘Türkiye'de temel sorunların demokratik yöntemlerle çözüm’ başlığı” idi. 

Anadilinde eğitim istedi diye Kürt siyasetçiler terörist ilan edildi

Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) illegal ilan edilmesini de eleştrien ve “Anadilinde eğitim isteyen kimse terörist olamaz. Statü istediği için kimse terörist olamaz. Dünyanın hiçbir yerinde bu böyle olmaz ama Türkiye’de bunlar oluyor” diyen Ata, “Türkiye’de özerklik, federasyon isteyen yok mu? Var. Ama Kürt siyasetçiler terörist ilan edildi. Önemli olan kimin ne istediği değil kimin neyi ne kadar başardığıdır. İnsanlar konuşacaklarsa önce konuşacaklarından kaynaklı yargılanmamalı” dedi. 6 muhalefet partisini de “Yeni Anayasa’nın yapılması öyle kolay değil” sözleriyle değerlendiren Ata, “6 siyasi parti oturup fikir oluşturacak biz de ‘destekliyoruz’ diyeceğiz. Yok öyle bir şey” şeklinde konuştu. 1993 yılından beri Kürt Sorununda çözüm arayışları olduğunun altını çizen Ata şöyle devam etti: 

Devletin bu çözüm için bir ajandası yok

“Bu süreçte devlet örgüt ile bizzat görüşürken İmralı’da Öcalan ile de görüşmüştür. Eğer bu ülkenin en acil sorunu Kürt Sorunu ise devletin çözüm için bir ajandasının olması gerekiyor. Ancak çözümü isteyenler kadar istemeyenler de var. Ecevit Kılıç ‘Yeni Derin Devlet’ diye bir kitap yazdı. ‘Eski derin devlet vardı ve yeni derin devlet de vardı’ diyor. Burada Gülen cemaatini kastediyor. Roboskî’den de bahsediliyor. Roboskî’nin faillerinin bulunması noktasında halkımıza bir özeleştiri borcumuz var. Yerini ne kadar bulur bilmiyorum ama yeterince çabalayamadık.   

Kürt Sorununun jeopolitiği değişmiştir

Akat Ata, Oslo sürecinden sonra da faturanın Kürt siyasetine çıkarıldığını dile getirdi. Kürt sorununda artık jeopolitik denklemin değiştiğine, “Kürtler Temmuz 2012’de Rojava'da yaşadığı yerlerin yönetimini ele geçirdiler. Kantonlar var orada. Şengal’den Türkiye’ye göç süreci yaşandı, mülteci kampları kuruldu. En büyük kamp da Nusaybin’de oluştu” sözleriyle dile getiren Akat Ata, Çözüm Sürecine ilişkin şu beyanlarda bulundu:

“Gizli yürütülmesi gereken İmralı görüşmeleri Yıldıray Oğur tarafından paylaşıldı. Biz henüz adaya varmadan Yıldıray Oğur bizim adaya gittiğimizi yazdı. Böylece gizli kalması gereken görüşme kamuoyu tarafından öğrenildi. Sürecin en anlamlı çalışması Akil İnsanlar Heyeti çalışmasıydı. Sonrasında çok şey yazılıp çizildi ama benim için çok anlamlıdır. Ülkenin 7 bölgesine gidildi. Bir yol gösterme ve birikim açısından önemliydi.”

Çıkarılan özel yasaya rağmen yargılanıyoruz

Çözüm sürecinin özgün bir diğer adımının Meclis'te kabul edilen 6151 sayılı “terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin sağlanması” isimli yasa olduğunu söyleyen Akat Ata, “Yıllardır bir arada yaşayan iki halk olarak bu savaşın 40 yıllık süresi bile özgünlüğünü ortaya koyuyor. Hiçbir tasarlanmış barış modelini alıp kullanacak değiliz, bize özgün olacak. Bu yasa bu anlamda önemliydi. Dünyanın bütün coğrafyalarında süreçlerin başarısız olması durumunda taraflara hukuki sorumluluk doğmuştur ancak bu yasa bu sorumluluğu kaldırıyordu. Fezlekelerin hazırlanmasını engelliyordu bu yasa. Biz bugün bu faaliyetler nedeniyle yargılanıyoruz da hükümet yargılanmayacak mı? Geçtiğimiz günlerde Meral Akşener sürece dair ‘İktidara gelirsem Erdoğan’ın, fezlekesini de ben hazırlayacağım’ dedi. Bu yasa olduğu sürece fezleke hazırlanamaz” şeklinde konuştu. 

Olaylardan 4 gün önce yayınlanan genelge uygulanmadı

Sürecin ilk olumlu etkisinin akan kanın bir süreliğine durması olduğunu vurgulayan Akat Ata, “Çözüm Süreci çok boyutlu bir süreçtir ve atılması gereken yeni adımlar atılabilir” dedi. Ata şöyle sürdürdü: 

“Bakanlar Kurulu tarafından 2 Ekim 2014’te sürece ilişkin genelge yayınlandı. 6-8 Ekim’den 4 gün önce. O dönem paramiliter güçler devreye girdi. Genelge hayata geçirilmedi. Genelge 2 Ekim’de çıktı ve 6 Ekim’de sokaklar karıştı. 1 Kasım 2014 Dünya Kobanî Günü'nde AA’nın verilerine göre 14 bin insan Batman’da sokaktaydı. Ve tek bir insanın burnu kanamadı o mitinglerde. 6-8 Ekim’den sonra da Çözüm Süreci bitmedi. Diğer nedenlerle birleşince süreç bitti.” 

Öcalan başımıza bir şey geleceğini tahmin ediyordu

Ata, Kuzey Doğu Suriye’deki durumun Çözüm Sürecinin başından beri görüşmelerin bir parçası olduğunu anımsattı. Akat Ata, “Çözüm Sürecinin başarızlığını konuşurken temel faktörleri de ele almak gerekiyor. Çatışma sonrası barış döneminde tarafların güvenliğini sağlayacak ve bunu mümkün kılacak barış inşasında ne kadar kritik bir rol oynadığını gördük. Daha sürecin başında Paris Katliamı yaşandı. Ben nasıl ki bu süreçte az çalıştım diyorsam devlet içindekiler de demek ki az çalışmış ki süreç başarısızlıkla sonuçlandı. Sayın Öcalan başımıza bir şey geleceğini tahmin ediyordu. Nitekim Paris Katliamı yaşandı. Çünkü ilk defa çözüme bu kadar yakındık. Çözüm Sürecini koruyabilirdik ama bu zehirlenmeyi engelleyemedik. Öcalan’ın çağrısıyla IŞİD’in Kobanî’ye yönelik saldırılarının sona ermesi için halkın sokağa dökülmesiyle saldırı püskürtüldü” diye konuştu. 

Salonda "Welatê me Kurdistan e" parçasını okudu

Ayla Akat Ata, kendisine yönelik suçlama konusu yapılan “Welatê me Kurdistan e” parçasını salonda da okuyarak “bundan korkmamanız gerekir” dedi. Ata, “Ben hiçbir mitingimizde Türk bayrağının açıldığını görmedim. Ama 2015’te Batman Mitinginde Türk bayrağı vardı. Seçim sonrası yaptığımız mitingte örgütün bayrağı, Türk bayrağı, sarı yeşil kırmızılar vardı. Bu çok güzel bir görüntüydü. Beni çok duygulandıran bir şeydi” dedi. 

Size haklarınızı verdik demek haklarınız gasp edilmişti demenin itirafıdır

Öğleden sonra devam eden duruşmada polislerin silahla salonda yer alması tartışma konusu oldu. Dava avukatı Maviş Aydın silahla salonda bulunan polislerin çıkarılmasını isterken, mahkeme heyeti polislerin görevini yaptığını savunarak talebi reddetti. Beyanlarını sürdüren Akat Ata, 28 Şubat vesilesiyle yaşanan darbelere dikkat çekti ve bu konuda bir yüzleşmeye ihtiyaç olduğunu belirterek, bunun için hakikat ve yüzleşme komisyonunun kurulmasının önemine işaret etti. Ata, yüzleşme ve hakikat meselesinin çatışmalı süreçte yaşanan kayıplar ve acılar için de önemli olduğuna işaret etti. Ata, iktidarın sık sık gündeme getirdiği “Bakın Kürdüm diyebiliyorsunuz, Kürtçe konuşabiliyorsunuz. Size bu haklar verildi” sözlerini hatırlatarak, “Ama bu yeterli değil. Bu hakların verilmesi demek bu hakların yasaklandığını itiraf etmek demektir” dedi. 

‘Nekuje’ dedik kimse dinlemedi

Kendilerine yönelik suçlama konu yapılan kadın çalışmalarına da değinen Akat Ata, yaptıkları bütün kadın çalışmalarını sahiplendi. Ata, Özgür Kadın Kongresi KJA’nın Çözüm Sürecinde kurulduğunu hatırlatarak, “Kuruluşunda ben de yer aldım. Ardından Diyarbakır’da dernek kapatılınca TJA, Özgür Kadın Hareketi adıyla yeniden kuruldu” bilgisini paylaştı. Çözüm Sürecinin bozulmasının bedelinin ağır olduğunun altını çizen Akat Ata, “Nekuje, nekuje’ dedik. Ama sesimize kulak veren olmadı. Ardından ise süreç bozuldu ve çok daha ağır kayıplar verildi. Çözüm inancını ayakta tutmak ve çatışmadan nemalanan güçleri görmek ve süreci bu kesimlere karşı korumak gerekiyor” dedi.  

Dağdan inecekler için yol haritası oluşturamadık

Çözüm Sürecinde ılımlaşan medyanın hemen sonrasında “savaşçı” kimliğine büründüğünü ve medyanın HDP’ye kapatıldığını vurgulayan Ata, HDP’ye “terör söylemine ortak olmasının” dayatıldığını söyledi. Ata, “Anlatabilseydik HDP’nin asli siyaset olduğunu anlatacaktık ama kapılar bize kapatıldı. Demokratik siyasetin içinde olanlar da ülkeyi yönetenler de dağdan inecekler için bir yol haritası ortaya koyamadık. Bu da bizim halkımıza temel anlamda en büyük özeleştiridir” şeklinde konuştu. Ata, kadın siyasetine ilişkin de uzun uzun beyanlarda bulundu. 

Demokratik siyaset yapacak kadar şiddetle aramıza mesafe koyduk 

“Feminizm bir halka, ulusa, etnik kimliğe, inanca ya da coğrafyaya ait olmadığı gibi bu kız kardeşlik bağıyla alakalı bir şeydir” diyen ve “Bugün burada tercihlerimin egemen düşünceye aykırı olmasından dolayı yargılandığımın farkındayım” hatırlatmasında bulunan Akat Ata, “Şiddetin tarafı olmak ya da olmamak bu dosyada fark etmiyor. Buradaki herkesin şiddetle arasındaki mesafe çok uzaktır. Hepsi şiddetle arasına demokratik siyaset alanlarında mücadele edecek kadar mesafe koymuştur” şeklinde konuştu. 

Müştekilerin dinlenmesine karar verildi

Mahkeme başkanı, cezaevinde tutuklu bulunan Mehmet Polat, Cemal Yakışıklı, Hamza Yağız, Zafer Çavuşoğlu, Uğur Gezer, Rıdvan Yaksi, Abdullah Aksar isimli müştekilerin SEGBİS ile hazır edilmeleri için bulundukları cezaevine müzekkere yazılmasına ve aranın ardından dinlenmesi yönünde ara karar oluşturdu.

‘Durmadan karar değiştiriyorsunuz’

Ara karara itiraz eden dava avukatlarından Kenan Maçoğlu, “Ara kararınız vardı müştekiler dinlenmeden önce bize bildirecektiniz. Yarın dinleyin. Bizim hazırlığımız yok, onların ifadelerini okumamız gerekiyor. Ara kararınız var, durmadan karar değiştiriyorsunuz” dedi. Avukatın talebini reddeden mahkeme başkanı duruşmaya kısa bir ara verdi.   

Müştekiler şikayetçi olmadı

Verilen aranın ardından dava avukatları son dakika kararıyla müştekilerin dinlenmesine bir kez daha itiraz etti. Talebin reddine karar veren mahkeme başkanı SEGBİS’te hazır bulunan müştekileri dinlemeye başladı. Değişik cezaevlerinde bulunan ve bugün konuşan müştekilerin tamamı şikayetçi olmadığını bildirdi. Müşteki Mehmet Polat şikayetçi olmadığını ve davaya katılma talebinin olmadığını belirtti. “Bu tam olarak hangi olaydı hatırlayamadım” diyen müşteki Cemal Yakışıklı da dosyada yargılananların olay yerinde olmadığını, bu yüzden şikayetçi olmadığını ve davaya katılma talebinin bulunmadığını kaydetti.  

Çok şey değişti şikayetçi değilim

Müşteki Zafer Çavuşoğlu da dosyadan haberdar olmadığını ifade ederek şikayetçi olmadığını ve katılma talebinin olmadığını ifade etti. Müşteki Uğur Gezer de söz alarak şikayetçi olmadığını belirtti. Mahkeme başkanının “Daha önce şikayetçi olmuştunuz?” sorusu üzerine müşteki Uğur, “Evet daha önce şikayetçi olmuştum ama o zamandan bu zamana kadar çok şey değişti. Şikayetçi değilim” dedi. Müşteki Rıdvan Yakşi ise bahsi geçen kimseyi tanımadığını bu nedenle şikayetçi olmadığını söyledi. 

Savcı savunmalara müdahale edilmesini istedi

Ardından mahkeme başkanı iddia makamının yargılanan siyasetçilerin savunmalarına yönelik mahkemeye sunduğu dilekçeyi okuyarak dosyaya ekledi. İddia makamı, dilekçesinde de savunma hakkına geniş yer verilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, savunmalara müdahale edilmesini ve konuşanların uyarılmasını istedi. 

Savunmalara müdahale edilemez

İddia makamının talebine itiraz eden dava avukatlarından Özgür Erol, “İddia makamı savunma stratejimiz hakkında görüş bildirme hakkına sahip değildir. Bu mütalaanın reddine karar verilmesini istiyoruz. Ayla hanım kadın hareketinde olması nedeniyle kendisine yöneltilen onlarca suçlama konusunda konuşmasını yapıyor. Ayla hanımın burada kadın hareketinde olduğunu anlatması kimsenin zoruna gitmemelidir. Müdahale edilmesini mahkeme heyetinden talep etmemeli ve mahkeme heyeti bunu reddetmelidir” dedi.

İddianameyi hazırlayan savcıya bunları söyleseydiniz

Ayla Akat Ata da, “Dünden beri burada aktarmaya çalıştığım husus kadın hareketinin bir aktivisti olmam ve bunun hedef haline getirilmesindendir. Sayın savcı keşke iddianameyi hazırlayan savcıya söyleseydi bunları. TV programlarında günlerce iddianamenin 3 bin 530 sayfa olmasının propagandası yapıldı. Günlerce TV’lerde ‘38 kere ağırlaştırılmış müebbet isteniyor’ dendi. Duruşmanın devam ettiği sırada genç bir kadın arkadaşımız eline silahı alıp, elini kolunu sallayarak parti binamıza giren bir kişi tarafından katledildi. O kadar anlamsız bir iddianamenin öznesiyiz, içindeyiz ki... Dosyadaki tek delil dosyada bulunamadı. Eldeki tek delil tanık beyanları. Dün siz tanık beyanı okurken ben utandım. Devlet bizimle uğraşacaksa bunlarla uğraşmasın. Tanığın ifadesini alan savcıya da yazık. Ben çözüm sürecine inandım. Kimse inanmasa da ben inandım. Çalıştım. Daha fazla çalışsaydık bu süreç bitmezdi ve karşımızdakiler kazanmazdı. Ben kadın mücadelesinde neden yer aldığımı anlatıyorum. Ben siyasetçiyim, elbette konuşacağım. Savunma hakkıyla ilgili maddeleri sıraladı sayın savcı. Evet o maddelerin tamamı benim savunma yapma hakkımı koruyor. Neden Sayın Öcalan’ın özgürlüğünü talep ettiğimi, neden kadın mücadelesinde yer aldığımı anlatamayacaksam burada ne işim var?” sözleriyle tepkisini dile getirdi.  

Hukuk ekonomisi savunmalar sırasında mı aklınıza geldi?

Nazmi Gür de söz alarak savunma hakkına müdahale edilemeyeceğini söyledi. Gür, “Bu bir lütuf değildir, iddia makamı ya da sizin bize lütuf edebileceğiniz bir şey değildir. Evrensel bir haktır. Ancak iddia makamı bu hakkı hepimizin gözü önünde yok etmeniz için mütalaada bulundu. Gözlerim yaşardı, savcı hukuk ekonomisini düşünüyormuş. Kaç yıl sürdü bu dava, kaç bin sayfa fotokopi çektiniz? Kaç para harcandı bu süreçte? Savunmalar sırasında mı aklınıza geldi ekonomi? Yaptığımız savunmalar sizde bir etki yaratıyor mu yaratmıyor mu önemli değil. Ayla hanımın dediği gibi biz bu ülkenin barışı, insan hakları için tarihe not düşmek istiyoruz. İddia makamı mahkeme heyetine baskı yapıyor. İddia makamının size ilettiği dilekçeyi kabul etmeniz hukuk adına, bağımsız yargı adına utanç verici bir sayfa olacak. Şimdiye kadar iddia makamının arkasındaki güç adına hareket ettiniz ama bu talebi kabul etmeniz Türkiye’de bir kez daha hukuku yok etmeniz anlamına gelecektir” diye konuştu. 

Savunmaya müdahale kararı 

İddia makamının talebine dair ara karar kuran mahkeme heyeti, iddia makamının siyasetçilerin savunmalarının kısıtlanmasını istemediğini savundu. Mahkeme heyeti, “Bundan sonraki sürecek yargılama sürecinde de ve daha önceki devam eden süreçte de mahkememinin sanıkların savunmasını kısıtlamaya yönelik bir kararının bulunmadığı ancak atılı suçlar ve dava dosyasıyla ilgili olmayan açıklamaların da savunma kapsamında değerlendirilemeyeceği göz önünde bulundurularak bundan sonra devam edecek yargılama sürecinde de atılı suçlar ve dosyayla ilgili olarak savunma yapılması gerektiğini” ifade etti.   

Duruşma 3 Mart Perşembe günü devam edecek. 

1 Mart 2022