Kobanî Kumpas Davası: Rejim değişti ve Türkiye’nin kaderi tek adamın eline bırakıldı

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız ile MYK üyelerimizin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobanî Kumpas Davası, rehin alınan siyasetçilerin esasa ilişkin beyanları ile devam ediyor. Sincan Cezaevi Kampüsünde görülen davanın 38’inci oturumunun ilk duruşmasında Aynur Aşan söz aldı.

Duruşmada Aşan, savunmasını sürdürdü:

“TJA’nın KCK uzantısı olduğunu nasıl ispatladınız? Buna dair verilmiş bir karar var mı? Mütalaanın, bir yargı mensubunun fikri üzerinden hazırlanmadığını bu nedenle söylüyoruz. Hiçbir delil, iz göstermeden TJA’yı illegalize etmiş. Kürt kadın hareketi yıllardır mücadelesini yapıyor ve bunu herkesin gözü önünde yapıyor. Etkinliklerini, mitinglerini yaptığı kentte izin alarak yapıyor. Resmi kurumlarla ne şekilde, nerede yapacağımızı birlikte konuşarak yapıyoruz. Kararımızı bu şekilde alıyoruz. İzin almak da zorunda değiliz. Sadece bilgilendirme yapabiliriz. Ancak buna rağmen izin alarak yapıyoruz.”

Kürt kadınları olarak savaş istemiyoruz

“Konferanslar yapıyoruz. Konferansları öncesinde basına duyuruyor, basına açık yapıyoruz. Sonuçları da açıklıyoruz.  Bundan nasıl olur da şiddete teşvik ettiğimiz söylenebilir? Tarihte 15 bin savaş çıkmıştır. Bu savaşların tamamı erkekler tarafından çıkmıştır. Bu savaşların kararını kadınlar vermemiştir. Hiçbirinde kadınlar yer almadı. Biz Kürt kadınları olarak da savaş istemiyoruz. Size bir soru sormak istiyorum ve lütfen cevaplayın. Nasıl olur da bir hareket, herkesin gözü önünde 20 yıl boyunca illegal olarak hareket edebilir?

Savcıya göre bunların hepsi ‘terörist.’ Bunu asla kabul etmiyorum. Ayrıca son 20 yılda uyuşturucu ve fuhuş da zirveye çıktı. Bu bilinçli olarak yapılıyor. Kadın ve gençlerin toplumsal sorunlara dair  harekete geçmemeleri için yapıyorlar. Tecavüz kültürünü de geliştiriyorlar. Buradaki kadınları bunlara karşı çalışmalar yaptığı, mücadele ettiği için ‘terörist’ olarak görüyorlar. Kendilerine karşı bizi rakip olarak görüyorlar. Kadına karşı şiddet, taciz ve tecavüz olaylarına karışanlar serbest bırakılıyor. AKP-MHP ittifakına eklenen HÜDA-PAR ve Refah Partisi ile birlikte bunu kadına en büyük tehdit olarak görüyoruz. İlk icraatları İstanbul Sözleşmesi’ne ve Kürt kadınlarına saldırı oldu.” 

Taleplerde bulunmak anayasal hakkımız

“Taleplerde bulunmak Anayasal hakkımızdır. Anayasada ifade ve düşünce özgürlüğü, örgütlenme hakkı kapsamına giriyor. Bu taleplerimiz demokratik toplum için yapılmıştır. Bu taleplerden illegal bir şey çıkartamazsın. Anayasayı değiştirmeyi şu anda en çok iktidar talep ediyor. 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulmak istediklerini söylüyorlar. Ancak ömürlerini uzatmak için bunu yapıyorlar. Sivil, demokratik bir anayasa kaygıları yok.

Anayasayı değiştirme talebi neden suç olarak lanse ediliyor? Bu anayasa ile demokratik ve adil ülkeler arasında kaçıncı sırada yer alabilir? Saygın bir yere sahip olabilir mi? Kim Türkiye’yi uluslararası alanda itibarsızlaştırıyor? Savcı bunu bizim yaptığımızı söylüyor. Bizi artık tanıdınız. Bizden hiç kimse bu ülkeyi itibarsızlaştırmak için girişimde bulunmaz. Biz bu ülkede demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarına saygının gelişmesini istiyoruz. Tekçiliği savunan bir Anayasa ile bunlar mümkün mü? Bununla laik, demokratik bir toplum yaratılabilir mi? Eril dünya tarafından hazırlanan bu anayasa kadınların, yoksulların, engellilerin ve emekçilerin hakkını savunabilir mi? Doğa, çocuk, eğitim ve toplumun bütün kesimlerinin hakları savunulabilir mi? Bu anayasa ile bunlar mümkün değil. Savcı, bu taleplerimizi ‘rejimi yıkma’ olarak değerlendiriyor. Zaten rejim başkanlık sistemi ile değişti. Bir partinin iktidarının devam etmesi için rejim zaten değiştirildi. 12 Eylül Anayasası bile ortadan kaldırıldı.

Seçim olduğunda savcı da bu rejimin değişmesi için oy vermiş olabilir. Ben buna inanıyorum. Biz bu tür önerilerde bulunabiliriz. Bu anayasa topluma yetmiyor diyebiliriz. Rejimler zaten anayasa ile çiziliyor ve bu Anayasa da Meclis çatısı altında tartışılıyor. Rejim değişti ve Türkiye’nin kaderi tek adamın eline bırakıldı. Bu rejim ile bütün Türkiye’yi zindana çevirmiştir. Türkiye’de cezaevlerinin sayısı üniversitelerinin iki katıdır. Bir ülkede cezaevleri üniversitelerin iki katı ise demokrasiden bahsedilebilir mi? Azınlık, insan haklarından söz edilebilir mi? Bütün yaşamımız gözetleniyor ve denetleniyor. Bütün yaşam alanları cezaevlerine dönüştürüldü."

Kimsenin gücü yetmez

“Birçok kesim HDP çatısında bir araya gelip, çok kültürlü ve özgür bir ülke iradesi ortaya koymuşlardır. HDP, özgürlük ve demokrasinin birinci adresidir. Bu gerçeği göz ardı etmemelisiniz. Bu ortak iradeye sahip çıkmanız gerekiyor. HDP, Türkiye’nin demokrasisinin teminatıdır. HDP sadece Kürt halkının değil tüm Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin partisidir. Bu herkesin içinde biz de yer alıyoruz. HDP’de Türkiye’de yaşanan tüm halkların emeği var. Bu dava da iradelerine yönelik bir saldırıdır. Şu anda milyonlara ulaşarak Türkiye’nin en büyük üçüncü büyük partisi olmuştur. Kimsenin gücü halkların birlikte yaşama iradesini ortadan kaldıramaz.

Türkiye’de iki devlet arasındaki  savaş kadar insan öldü. Mütalaada sanki iki ülke arasında savaş var ve HDP de bunun son bulması için hareket ediyormuş gibi lanse ediliyor. İki ülke, devlet olmadığında barış çağrısı yapılamaz mı? Bu suç mu? Türkiye’deki siyasi partiler buna dair çözüm bulacaklarına iktidarlarını güçlendirmek için politikalar üretiyorlar. Bu HDP’den istendiğinde yapmak zorunda değil. Biz iktidar gibi Türkiye’nin sorunlarına bakmıyoruz. Farklı bir açıdan değerlendiriyoruz. Bugüne değin tüm iktidar, en büyük sorun olan Kürt sorununu ‘yok etme’ politikaları ile çözmeye çalıştı. İnkar, imha, asimilasyon, göç ettirme ve gerçeğinden etme yöntemleri ile bu soruna baktılar.”

HDP karalanmak isteniyor

“Bizi ıslah etmeye çalışıyorlar. Bu dava ile topluma bu yönlü bir mesaj veriliyor. Yağma, yıkma, hırsızlık suçlamaları ile HDP karalanmak isteniyor. Dünyadaki bütün iktidarlar muhaliflere, karşıtları gördükleri rakiplerine bu şekilde yaklaşıyorlar. Bu amaçlarını hayata geçirmek için kamu kurumlarını araç olarak kullanıyorlar. Kimi zaman askeri kurumları kimi zaman İçişleri Bakanlığı gibi kurumlar ön plana çıkarılır kimi zaman ise bu yaptıklarını topluma haklı göstermek için yargıyı kullanırlar. Kendilerini yargı yerine koymuşlar. Kendi ömürlerini uzatmak için iftira atıyorlar. Özgür ve demokratik bir toplum için en çok yargı kurumunun görev alması gerekir."

İddianame yasal çerçevede hazırlanmadı

"‘Eğer ben Kürdüm dersen suçlusun’ deniliyor. Cumhurbaşkanı da, ‘Kürt isen Kuzey Irak’a git’ diyordu. Şahsımızda, protestolara katılan milyonlarca kişi yargılanıyor. Biz ne yapmışız da bu reva görülüyor. Düşmanlık yaptığınızı söylediğimizde zorunuza gidiyor. Savcının yorum ve değerlendirmeleri bizi bu değerlendirmeye götürüyor. Sizin yargılama yöntemleriniz de savcıdan pek farksız değil. Bize yaklaştığınız gibi savcıya yaklaşmıyorsunuz. Savcıya ne şekilde yaklaşıyorsanız bize de o şekilde yaklaşmanız lazım. İddianamenin yasal bir çerçevede hazırlanmadığını siz de biliyorsunuz.” 

23 Ekim 2023