Kobanî Kumpas Davası: Saray’da oluşturulan masa bütün dosyaları bu davayla birleştiriyor

Kobanî Kumpas Davasının 20’nci duruşmasının 4’üncü oturumu Sincan Cezaevinde görüldü. Duruşmaya milletvekillerimiz, ÖHD üyesi avukatlar ve aileler katıldı.

Bugünkü duruşmada da beyanlarını sürdüren eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Eşbaşkanı Gültan Kışanak, davanın yürütülüş biçimine, temelsiz iddialara ve Kürtlere siyaset hakkı tanınmamasına tepki gösterdi.

Kışanak: İstanbul örneği demokrasiden vazgeçildiğinde işin nereye vardığını gösteriyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesine de “terör” gerekçesiyle soruşturma açıldığını hatırlatan Kışanak, 2016’dan bu yana durumun bu noktaya geleceğini anlatmaya çalıştıklarının altını çizdi. Kışanak, iktidarın belediyelere el koymak için ‘terörle iltisaklı’ diye bir şey icat ettiğini ve bunu da muhalefete dayattığını söyledi. Kışanak, “Korkuyla yapılması gereken demokratik adımlardan vazgeçildiğinde, insanların başlarına nasıl bela açıldığını görüyoruz” dedi. 

Belediyelere el koyarak kaynaklarına çöküyorlar, seçimleri etkilemeye çalışıyorlar

Diyarbakır’da yaşananların bugün İstanbul’da da yaşanmaya başlandığına vurgu yapan Kışanak, “Hukuk herkese lazım. Bugün sesini çıkarmadığın zaman senin de kapına gelir. Ama sadece CHP için değil herkes için durum böyle. Selçuk Mızraklı kayyımın yaptıklarını göstermeseydi, bu kadar hızlı bir şekilde tutuklanmayacaktı. Belediyeyi devrettiğimiz de kasamızda para vardı. Gelip onu da yediler. Şimdi belediyelerin trilyonlarca borcu var. İstanbul Büyükşehir Belediyesine yapılan bu operasyon bize yapılan operasyonun benzeridir. Siyasi iktidar bu kaynaklara çökmek istiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale etmek istiyor. Yani bir sürü siyasi hesap var. Peki, hukuk bunun neresinde?” diye konuştu ve İçişleri Bakanlığına bağlı müfettişlerin adli kolluk haline getirildiğini söyledi. Türkiye’de hukukun tepetaklak olduğuna vurgu yapan Kışanak, şöyle devam etti:

Türkiye dışında dünyanın hiçbir yerinde böyle her şeye maydanoz yapılan bir “terör” tanımı yok

“Bugün Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığının vesayeti altındadır. Bir hukuk skandalı ile karşı karşıyayız. İddianameleri Süleyman Soylu hazırlıyor. Böyle bir ülkede hukuk güvencesinden söz edilemez. Askeri vesayeti yıkıyorduk ya, şimdi polis vesayeti mi geldi? Kimse samimi olarak hiçbir vesayeti kabul etmeyeceğiz demiyor. Bir vesayet kalkıyor, başka bir vesayet geliyor. ‘Terör’ denildikten sonra herkesin ağzı kapanıyor. İktidar ve İçişleri Bakanı ne yaparsa yeridir. Bu kadar her şeye maydanoz olan bir ‘terör’ tanımı bir tek Türkiye’de var. Bir insanın ‘terörist’ olup olmadığı ancak yargı kararı ile kesinleşir. Hani bu memlekette fişleme kalkmıştı. Diyelim ki İstihbarat güvenlik tedbiri için fişleme yapıyor. Ama bu, kamusal işlemlerde bir delil niteliğine çevrilirse, orada yine adalet diye bir şey kalmaz. Hepimizin ailesinde sağcısı da solcusu da var. Ne olacak? Hani suçlama şahsiliği vardı? 6 yıldır bu garabetler nedeniyle ömrümü bir hücrede geçirmiş bir kadın olarak söylüyorum: Benim hakkım gasp edilmesin, İstanbul’un da hakkı gasp edilmesin. Türkiye’nin hukuka ihtiyacı var. Türkiye’nin yaptığı yanlışlardan dönmeye ve demokrasiye ihtiyacı var.

Türkiye’de işler fırsatçılıkla yürüyor, atı alan Üsküdar’ı geçiyor

"Dün Semra Güzel’in milletvekilliği düşürüldü. Bir şeyin etrafından bu kadar mı dolanılır? Neymiş, Semra Güzel’in devamsızlıktan dolayı vekilliği düşürülmüş. Seçildiği günden bu yana Meclis’e uğramayanların listesi sıralandı. Onların gelmediği gün neden yoklama yapılmadı. Böyle bir şey olamaz. Halkın oyları ile seçilmiş bir vekilin vekilliğinin düşürülmesi için bu kadar oyun oynanmaz. Mesele muhalif bir vekil olunca başına da bunlar geliyor. Kaldı ki AİHM’in bu kararlara ilişkin ihlal kararı var. En son Figen Yüksekdağ hakkında bu karar verildi. Bunu neden yapıyorlar bile bile, atı alan Üsküdar’ı geçsin diye. Türkiye’de işler fırsatçılıkla yürüyor. Bir hukuk devletinde siyasi yönetimin anlayışı böyle olur mu? Bu konuda yine hukuk devrede değil. Hukuksuzluk bir bütündür. Benim de yaşadıklarım bugün hukuksuzluğun emsalleridir. Bu ülkede bu meseleleri çözmemiz lazım, bu meseleler yargı konusu olamaz. Suç örgütü ile albümü olanlara bir soruşturma yok ama nişanlısı ile çıkan fotoğraftan kaynaklı tutuklama oluyor. İşte bu adalet değil. 

Neden sorunu çözmekten bu kadar çok korkuyorsunuz

"Kürt sorunu ve yaşanan çatışma sorunu sadece siyasi bir sorun değil toplumsal bir sorundur. Devletin resmi rakamları esas alınırsa, bu 40 yıl içinde yüz bine aşkın insan yaşamını yitirmiştir. Bunlar bu coğrafyanın çocukları. Bu ülkede bu sorunlara böyle bakılırsa, sorunlar daha fazla büyür. Mesele şiddet ise bunun bir çözüm yolu vardır. Bunun çözülmesini isteyen bir iktidar ortaya çıksa hemen çözülür, bunu gördük. Ama mesele bir halkın hakları ise kilitleniyorlar, o yüzden herkesi cezaevine atıyorlar. Her siyasi çevre onlara biat etsin istiyorlar. Onlara göre memleketi ‘terörist’ sarmış. Biz bu anlayışıyla nereye gideceğiz? Bakış açılarımız, ideolojilerimiz, felsefelerimiz farklı olabilir ama iç barış yoksa o ülkenin hali perişan olur. Tarih bunu gösterdi. Neden içeride bir barış iklimini yaratmaktan bu kadar korkuyoruz, herkesi ‘terörist’ ilan etmek kimin hayrına?

IŞİD’e destek verenler suçludur, IŞİD’in durdurulması için çağrı yapanlar değil

"Kobanî’ye yönelik yaşananlar ile IŞİD’e karşı eylemler HDP’ye yıkılmaya çalışılıyor. Ama IŞİD’in Ortadoğu’da büyük bir güç olarak ilerlemesi bütün bir insanlık için sorun haline gelmişti. IŞİD Şengal’de büyük bir katliam yapmıştı ve Musul’a doğru hızlı bir şekilde ilerliyordu. O günün koşullarını göz önünde alırsanız, tüm dünyada durdurulamaz bir ‘canavar’ korkusu yayılmıştı. Herkes IŞİD’in durdurulması için çağrılar yapıyordu. Böyle bir ortamda Türkiye’de elini taşın altına koyan siyasi aktörler ne yapsaydı? İnsanlığın felaketi karşısında susanlar suçludur, IŞİD’in durdurulması için çağrı yapan insanlar suçlanamazlar.

Açıklamamızı illa bir yere bağlayacaksanız BM’nin yaptığı açıklamaya bağlayın

"HDP’in açıklamasını bir yere bağlayacaksanız, o zaman BM’nin ve komitelerinin yaptığı açıklamalara bağlayın. Herkes yaptı açıklama. Ortada çok net bir şekilde demokratik bir hakkın kullanıldığı çağrılar var. Türkiye’nin sınırlarında yaşananlara ilişkin herkesten önce sorumluluk almak Türkiye’nin görevidir. 

IŞİD katliamlarına karşı açıklama ve çağrı yapılması insanlık göreviydi

"Tüm kesimlerin çağrı yapmasında herhangi bir sorun görmeyen siyasi iktidar; HDP, DBP ve DTK’nin çağrılarını provokasyon olarak değerlendiriyor. Yapılan açıklamalar, atılan tweetlerin hiçbiri şiddet içermiyor. Bu gösterilerde olaylar yaşanmaya başlandığı anda HDP’nin nasıl harekete geçtiği, hükümetle nasıl diyaloğa geçtiği onlarca kez anlatıldı. Bir tweet atınca isyan oluyormuş, bu kadar basit mi? IŞİD terörü başladığında Kobanî’ye insani koridorun açılması ve Türkiye’nin rol almasını düşünen bir insan olarak ben de bu yönde konuşmalar yaptım. Türkiye’den Kobanî’ye ne kadar yardım gidildiğini sorun istedik, onu da reddettiniz. Ben bir kadın siyasetçi olarak, kadınların IŞİD tarafından satılmasını asla kabul edemezdim. Bu da suç değil. Tıpkı HDP tweetinin suç olmadığı gibi, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın açıklamalarının suç olmadığı gibi. Bunlar suç değil insanlığa karşı bir görevdir.

Bizleri, Çözüm Çürecini, HDP’nin çabalarını yok sayamazsınız

"HDP’nin konunun aydınlatılması için verdiği bütün önergeler iktidar tarafından reddedildi. Oysa iktidar ile HDP zaten Çözüm Sürecinden dolayı o dönem çalışıyorlardı. Suriye’de yaşananlardan Çözüm Sürecinin etkilenmemesi için herkes daha hassas davranıyordu. Devlet heyeti de İmralı’da Sayın Öcalan ile görüşmeler yapıyordu, Kandil’de de aynı şekilde. Bu görüşmelerinin ana konulardan bir tanesi de Kobanî idi. Ne oluyorsa birden bütün bunlar yok oluyor. HDP’liler, Kürt siyasetçiler olarak bu denklemin dışına atılıyoruz. Tarih sayfasında bizimle ilgili sayfaları yok sayıyorlar. On tane sayfa varsa beşi HDP’nindir, bizleri yok sayamazsınız.

"Eğer Kürtler sorumlu olsaydı, KDP’ye en ağır silahlar verilip sınıra gönderilmezdi. Devlet de iktidar da bunu biliyor. O zaman da görüşmeler devam ediyordu. Salih Müslim ile görüştükten sonra Süleyman Şah Türbesini taşıdılar. E hani biz isyan çıkarmak istiyorduk, hani biz Kürdistan'ı kurmak istiyorduk. Devlet de iktidar da biliyor öyle olmadığını.

İktidarın Kürt karşıtlığı ve Osmanlı hayalleri ‘terör koridoruna’ dönüştürdü

"Türkiye başında beri Suriye’ye müdahale edecek koalisyonların içerisinde yer aldı. Emperyalistler oyun kurucu, Türkiye’de arka bahçe haline geldi. Bugün hala sorun olarak duran gruplar eğitildi, gönderildi ve IŞİD’te bundan yararlandı. İktidar Kürt sorununa karşı başlattığı diyalogu bitirmek istiyordu ve bunu yaptı. Suriye’de olası bir gelişmede Kürtler haklarını alabilecek bir rejim mi kuracak yoksa Kürtlere hiçbir hak verilmeyecek mi? Mesele buraya geldi. İkincisi; iktidarın Osmanlı hevesleri vardı. Gelinen noktalara baktığımızda, Türkiye’nin sınırında çok ciddi bir terör koridoru var. Yeni Osmanlı hevesleri bitmez tükenmez bir savaş girdabına girdi. Şii bloku zayıflatılmak istersen daha fazla güçlendi.”

Demirtaş: Saray’daki masa bütün dosyaları bu davayla birleştiriyor

Gelen evraklar okunurken Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş’ın Diyarbakır 8’nci Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı davanın Kobanî Kumpas Davası ile birleştirilmesine dair yazının geldiği açıklandı. Konuya ilişkin söz alan önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, “Neden bütün yargılamalar bu dosyaya ekleniyor?” diye sordu. Demirtaş, şunları söyledi:

“Saray’da kurulmuş bir masa var. Bütün birimlere yazılan yazı gereğince belli ki buradaki bütün siyasetçilerin isimleri nerelerde geçerse geçsin bu davaya dosya eklenilecek denilmiş. Meral Danış Beştaş’ın hala dokunulmazlığı devam ediyor. Diyarbakır karar veremediği için topu buraya atıyor. Meral Danış ile ilgili bu dosyada nasıl bir itham var? Hakimin neden aklına bu dosya geliyor? Burada nasıl bir fiili itibar var? Meral Hanım da bu kumpasa bir şekilde dahil edilmek isteniliyor? Bunların tamamı merkezi idarenin nasıl çalıştığının göstergesidir. Bunu sormanız lazım. Sizin cevap yazarken, 8’nci Ağır Ceza Mahkemesine birleştirme talebi reddi ile birlikte ‘Başka mahkeme mi kalmadı neden Kobanî Davası?’ demeniz lazım. 

Vekillerimizi Kobanî kumpasına bağlama gibi ağır bir suç işleniyor

Bu, önümüzdeki seçimleri manipüle etmeye, grup başkanvekilimizi ve vekillerimizi Kobanî sanığı yapmaya dönük tehlikeli bir kumpas girişimidir. Mahkeme bunu kabul ederse çok daha ağır bir suça dahil olacak. Benim propaganda suçunun bu dosyaya birleştirilmesini kabul etmediniz, Meral Danış Beştaş’ın bu dosya ile nasıl bir alakası var? Bunların hepsi Kobanî Kumpas Davasını seçime kadar uzatma çabadır. 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi suç işlememek için size gönderiyor.”

Tuncel: Yeni yıla Kürtler yine katliamlarla, saldırılarla, tutuklamalarla giriyor

Eski Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel bugün DBP’ye yönelik yapılan gözaltılara tepki gösterdi. Tuncel, “Meral Beştaş dokunulmazlığı olduğu halde dosyası buraya getirilmek isteniyor, yetmiyor Semra Güzel arkadaşımızın vekilliği düşürülüyor. Paris’te bir saldırı olmuş. Bütün bunlar birbirinden bağımsız değil. Bu da bize Ocak katliamını hatırlatıyor. Yeni yıla Kürtler yine tutuklamalarla, katliamlarla giriyor. Bir şablon var. O şablona göre ifade veriliyor. Siz bunu da dosyaya ekliyorsunuz. Dosyanız çöktü; azmettirmekten bizi yargılayamıyorsunuz, tweet meselesi zaten çöktü. Ahmet Altun’un boş dosyasını doldurmaya çalışıyorsunuz. Bunlar hepsi bir strateji etrafında oluyor. Bütün bunlar Türkiye’nin Kürt sorununa dönük yaklaşımıdır.  

Önümüzde seçim var ve herkese saldırı düzenleniyor

"İktidarın tek adam rejiminin anayasasını yapmak için yaptığı şeyler. Şebnem Hocaya en üstten ceza isteniyor, İmamoğlu’na ceza verildi. Önümüzde seçim var, bunun değişmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Beğenmediğimizi söylediğimiz için öldürülüyoruz, tutuklanıyoruz, parlamentodan atılıyoruz. Nereye kadar? DBP’ye yönelik operasyonu kınıyorum. Sadece Kürtlere değil Türkiye halkına da bu kötülüğü yapmayın.” 

23 Aralık 2022