Kobanî Kumpas Davası: Şengal ve Kobanî direnişleri iktidarın planlarını boşa düşürdü

Kobanî protestoları gerekçe gösterilerek önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerimizin de aralarında bulunduğu 21’i rehin 108 ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 12’inci duruşması Ramazan Bayramı nedeniyle verilen aranın ardından Sincan Cezaevi Kampüsünde görülmeye devam etti. Duruşmayı parti yöneticilerimiz, milletvekillerimiz ve çok sayıda avukat takip etti. Sincan Cezaevi'nde rehin tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunanlar duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.

Mahkeme başkanı Kürtçe il ve köy isimlerine tahammül edemedi

Mahkeme başkanının dosyaya eklenen evrakları okumasıyla başlayan duruşmada Kürtçe tercüme sırasında il, ilçe, köy gibi yerleşim yerlerinin Türkçe isimleriyle tercüme edilmesi yönünde tercümana uyarıda bulunurken, müdafilerin tercüme sırasında beyanda bulunmamaları yönünde karar verildi. Mahkeme başkanı, “tercümanı etkileyecek şekilde” ibaresini kullandı.

Zeynep Ölbeci: "Ezidi Kürtler, devlet zihniyeti ile DAİŞ saldırısına maruz kaldı"

Ardından savunmasına devam eden Kürt siyasetçi Zeynep Ölbeci, konuşmasına salondaki herkesin bayramını kutlayarak başladı. Sonrasında 2014 yılında yaşanan Şengal Katliamını hatırlatan Ölbeci, “Mezopotamya toprakları üzerinde yaşayan en kadim halk olan Ezidi Kürtler, büyük bir katliam ve soykırım ile karşı karşıya kaldılar. Her dönem zengin uygarlıkların saldırılarına maruz kalmışlardır, soykırımdan geçmişlerdir. Bu saldırılara karşı direnenler her zaman vardı, olacak da. Binlerce yıldır Kürtler, her çeşit vahşete karşı durmuş ve değerlerini korumuştur. Maalesef devlet zihniyeti ile DAİŞ saldırısına maruz kaldı.” dedi.

"Şengal ve Kobanî direnişleri AKP-MHP iktidarının planlarını boşa düşürdü"

Kürt halkının manevi bir moralle ve sınırlı imkanlarla DAİŞ vahşetine karşı durduğunu belirten Ölbeci bu nedenle Kobanî direnişinin azınlık halklar ve kadınlar için yeniden bir yaşam umuduna döndüğünü ifade etti. Şengal ve Kobanî direnişlerinin AKP-MHP iktidarının planlarını boşa düşürdüğünü aktaran Ölbeci, bu yüzden yargılandıklarını söyleyerek, “Bu vahşete karşı durmak, evrensel insan haklarına sarılmak nasıl suç olur? İktidarın kızgınlığı o günden beri çok büyük.” dedi. İnsanlık tarihinde önemli günlerin olduğunu anımsatan Ölbeci, o günleri anmanın da herkesin tarihi sorumluluğu olduğunu vurguladı ve “1 Kasım Dünya Kobanî Günü de bu önemli günlerden biridir. 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü, 1 Eylül Dünya Barış Günü ya da 1 Mayıs Emekçiler Günü gibi günler gibi birçok örnek sıralayabilirim. Bütün dünya halkları, ezilen halklar Kobanî’ye sahip çıktılar. O direnişi dünya tarihine, halkların vicdanına altın harflerle nakşettiler. Bu gerçeklikten dolayı da AKP ve MHP çok kızgın ve kabul etmek istemiyorlar. 100 yıldır yok saydığı bu halk, nasıl olur da varlığını savunabilir? Nasıl olur da böylesine bir başarı elde edebilir? Dünya tarihinde Kürtler her zaman direnişleriyle tanınırlar. Sistem bunu görmemezlikten gelse de bu hakikat yakın zamanda yerini alacak.” dedi.

"6 Ekim çağrısı eğer Kobanî düşerse insanlığın düşeceğinin bilinmesi çağrısıydı"

2013-2015 yılları arasında yürütülen Çözüm Sürecinin barışa en yakın olunan dönemlerden biri olduğunu söyleyen Ölbeci, “7 bölgede akil insanlar çalışmalar yürüttü ve çözüm için halkın düşünceleri ve görüşleri alındı. Ardından bu görüşler iktidara rapor olarak sunuldu. Bu süreç Dolmabahçe’ye kadar devam etti. Çözüm Süreci birçok kesimi umutlandırdı. Hayatımda ilk kez ben de böyle bir şeye şahitlik ettim. Dışarıdan bir güç olmadan kendi iç sorunlarımızı çözmeye çalışmak heyecanlandırmıştı. O dönem barış çok yakındı ancak iktidarın hoşuna gitmedi. Bu nedenle de barış masası devrildi.” dedi. Kobanî direnişinin insanlık tarihinde onurlu bir sayfada yerini aldığını belirten Ölbeci, “Bu sayfada küçük bir yerim varsa benim için onurdur. HDP’nin 6 Ekim’de Kobanî için yaptığı çağrı, sessizliğe karşı bir çığlıktı. O çağrı, Kobanî’ye bir yardım çağrısıydı. Eğer Kobanî düşerse insanlığın düşeceğinin bilinmesi çağrısıydı. Bu çağrı, soruşturma dosyası ve yalan iddialarla onursuzlaştırılmak ve karalanmak isteniyor. 6 Ekim çağrısı Türkiye’nin hiçbir yerinde şiddete sebep olmadı. İnsanlar sadece yürüdü ve Kobanî’ye destek oldu. Şiddet olayları, Erdoğan’ın ‘Kobanî düştü, düşecek’ sözlerinden sonra başladı. 8 Ekim’de yaşamını yitirenlerde çoğunlukla HDP çevresinde bulunan insanlardır. Ya üyeler ya da oy verenlerdir. Dosyadaki en büyük çelişkilerden biri budur. O dönemde de katledilenler biziz ancak HDP yöneticileri yargılanıyor.” diyerek bu durumun manidar olduğunu söyledi.

"Dosyada gizli tanık beyanları da dahil herhangi bir delil yok"

Gizli tanık Ulaş’ın iddialarının tutukluluk devam kararı için yeterli olmadığını belirten Ölbeci, mahkeme heyetinin de bu nedenle yeni tutuk devam gerekçeleri ürettiğinin altını çizdi. Bunun hem Anayasa Mahkemesinin hem de AİHM'in kararlarını ihlal ettiğini söyleyen Ölbeci, tutukluluk için güçlü şüphelerin oluşması gerektiğini ifade etti ve dosyada gizli tanık beyanları da dahil olmak üzere herhangi bir delil olmadığını vurguladı. “Delilleri kaybetmem mümkün değil,” diyen Ölbeci, gizli tanık ifadelerini değiştirme şansının da olmadığını belirterek, bu nedenle tutukluluğunun ölçüsüz ve temelsiz olduğunu söyledi.

"Sahte suçlarla hazırlanan iddianame ve iktidarın zoru ile rehine olarak tutulmaktayız"

Ölbeci devamında şu ifadelere yer verdi: “İktidar sözcüleri birçok kez bu dava hakkında talimat niteliğinde açıklamalarda bulundu. Mahkeme heyeti bu açıklamalar karşısında hiçbir şey yapmadı. Bu açıklamalara karşı duracağına, onların isteklerini yerine getirdi. Sahte suçlarla hazırlanan iddianame ve iktidarın zoru ile rehine olarak tutulmaktayız. Bugüne kadar gizli tanıklar yüzünden tutuklu olmam gösteriyor ki amaç gerçeği ortaya çıkarmak değildir. Asıl amaç Kürtleri, Alevileri, sosyalistleri ve kadın mücadelesi yürütenleri baskı altında tutmaktır. Gizli tanıklar hepimiz için benzer şeyler söyledi. Herkes için 'PKK üyesi' dedi ancak altını dolduramadı. Mahkeme heyeti bu beyanları kendine göre yorumluyor ve karar veriyor. Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden dosyam, bu davada tutuk devam gerekçesi olarak gösterildi. Bu dava 7 yıldır devam ediyor ve tutuksuz olarak yargılanıyorum. Ne zaman gerek duyulursa mahkemeye gittim. Bu hukuksuzluk göstergesidir ki: Bu mahkeme siyasi saiklerle karar veriyor.”

"Kadının bedeninin işgal edilmesine, kimliğinin küçülmesine karşı mücadele ettim"

Dünyadaki tüm kadın mücadelelerinin kendisi için değerli olduğunu aktaran Ölbeci, “Kadın haklarını savunma çalışmalarımda bütün feminist örgütler, çevreci kadınlar, Müslüman feminist kadın örgütler ya da radikal feminist kadınlar benim için bir ilham kaynağıdır. Kadının binlerce yıllık tarihini anlamak istiyorum ve bugünün şartlarına göre kadın mücadelesini yükseltmek istiyorum. Kadının demokratik siyaset içerisinde yer alması için yıllardır emek veriyorum. Kadın sorununun muhafazakar ve cinsiyetçi yöntemlerle çözüleceğine inanmıyorum. Demokratik ve eşitlikçi kadın haklarını savunmaya devam edeceğim. Bunun gerçekleşmesi için yeni, etkili ve yaratıcı politikalar arıyorum. Kadın özgürlüğü için mücadele ediyorum. Bu nedenle siyasetin içindeyim. Toplumda en çok ezilen, yargılanan ve baskılanan sınıf kadındır.” dedi. Bir kadın olarak siyasette yer almasının kolay olmadığının altını çizen Ölbeci, buna rağmen geri adım atmadığını söyledi. Ölbeci, “Bazen acılar çektim ancak vazgeçmedim. Bu mücadelemde farkettim ki kadının varlığı örgütlenmeyle var olur. Demokratik siyaset varlığını kadının varlığından alır. Kadının toplum içinde yer alması, nefes alabilmesi ve özgür bir şekilde siyasette yerini sağlamlaştırabilmesi için siyaset yaptım. Bundan sonra da imkanım olursa mücadeleme devam edeceğim. Bu ülkede her gün kadınlar öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor. Kadının bedeninin işgal edilmesine, kimliğinin küçülmesine karşı mücadele ettim. Yıllarca bu saldırıları teşhir ettik. Ataerkil sisteme karşı durduk. 

"15 aydır delilsiz bir şekilde tutukluyum"

Son olarak 15 aydır delilsiz bir şekilde tutuklu olduğunu söyleyen Ölbeci, “Gerekli görürsem ileride savunmama devam edeceğim. Bu hakkım saklı kalsın.” diyerek tahliyesini talep etti. Savunmanın ardından mahkeme başkanı Ölbeci’ye 7 Ekim 2014 tarihinde Gaziantep’te bir araca gerçekleştirilen taşlı ve sopalı saldırıyı hatırlatırken “Taş atanları tanıyor musunuz?” diye sordu. Ölbeci, “O gün Adıyaman’da olduğumu daha önce de söylemiştim, tanımıyorum.” dedi. Başkan, sonrasında Ölbeci’den o dönemde kullandığı telefon numarasını teyit etmesini istedi. Ölbeci, mahkeme başkanının, “KCK içerisinde herhangi bir görev aldınız mı? Kandil’e gittiniz mi? Askeri ve ideolojik eğitim aldınız mı? KCK Türkiye kadın yapılanması içerisinde yer aldınız mı?” sorularına “Hayır” cevabını verdi. 

"DTK üyesi değilim ama tüm çalışmalarına imzamı atarım"

Daha sonra söz alan Ölbeci müdafi Avukat Ali Bozan, yöneltilen soruların Ölbeci hakkında devam etmekte olan başka bir davayla ilgili olduğunu belirterek müvekkiline iddianame kapsamı dışında soru sorulmamasını talep etti. Talebin ardından ara karar kuran mahkeme başkanı, siyasetçiler hakkındaki delillerin değerlendirilmesi gerektiğini söyleyerek talebi reddetti ve sorularına devam etti. Mahkeme başkanının “DTK içerisinde faaliyet yürüttünüz mü, üye misiniz?” sorusuna “Üye değilim ama tüm çalışmalarına imzamı atarım.” diye cevap veren Ölbeci, geçmişte zaman zaman DTK toplantılarına da katıldığını söyledi.

Avukat Figen Alp: "Kayyımın ilk hedefi kadın kurumları oldu"

Bozan’dan sonra konuşan Avukat Figen Alp, AKP iktidarının 20 yıldır kadın düşmanı politikalara devam ettiğini ifade ederken, bu politikaların en çok Kürt kadınlarına karşı uygulandığını belirtti. HDP’deki eşbaşkanlık sistemine değinen Alp, eşbaşkanlık sisteminin iktidar tarafından hedef alındığını söylerken nedenine eşit temsiliyetin iktidarın zihniyetine aykırı olmasını işaret etti. İktidarın kadın kazanımlarına en belirgin saldırılarının belediyelere atanan kayyımlarla birlikte geldiğini aktaran Alp, “Kayyımlar, belediye bünyelerindeki kadın kurumlarını kapattı ve müdürlüklere erkekleri atadı. Aleni bir biçimde kadın çalışanları tehdit olarak gördüler ve baskıları kabul etmeyen kadınları ise işlerinden kovdular. Kürt halkı, kayyım darbesine rağmen 31 Mart seçimlerinde yeniden halk iradesiyle belediyeleri kazandı. Tespit edilen yıkımlar üzerine çalışmalar başlatıldı, yeniden inşa süreci başladı ancak sonrasında ikinci kez kayyımlar atandı. İkinci kayyımın da ilk hedefi yine kadın kurumları oldu.” diye konuştu. Alp, son olarak kadın mücadelesi içerisinde olduğunu belirttiği Zeynep Ölbeci’nin tahliyesini talep etti.

Ayla Akat Ata: "Şiddet yeniden şiddet üretiyor"

Sonrasında söz alan eski Batman Milletvekilimiz Ayla Akat Ata, Kürt kadın hareketinin illegalize edilmeye çalışıldığını vurgularken, mahkeme salonunda da kadınların illegalize edilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Mahkeme başkanına “Neden bizi yargılıyorsunuz?” diye soran Ata, “Bu ülkenin farklı düşünene ihtiyacı var. Yaşamaya izin vermeyen düzenine itirazımız var. Her iki tarafın cenazesini de taşımak istemiyoruz. Kürt kadın hareketi bugün ‘ben varım ve demokratik çözüm mümkündür’ diyen hareketin tam da merkezindedir. Biz gerçeğiz.” dedi. “Şiddet yeniden şiddet üretiyor” diyen Ata, çözümsüzlüğün derinleştiğini ve bunun herkes açısından çok büyük zararlar doğuracağını kaydetti. Ata, şunları söyledi: “Bizim ise şiddete teşvik eden hiçbir açıklamamız, faaliyetimiz yok. Ben şiddeti durdurmak için vuruldum. Dünyanın gözü önünde iki taraf arasında kaldım ve vuruldum.” diye belirtti. Halklar için kurtuluşun barışta olduğuna vurgu yapan Ata, Çözüm Sürecinin kendisi için kutsallık ifade ettiğini söyledi ve “İktidar süreci buzdolabına kaldırdık dedi ama o süreç dolapta öldü.” diye ekledi.

Duruşmaya yarın devam edilecek.

9 Mayıs 2022