Kobanî Kumpas Davasında yaşanan hukuksuzlukların araştırılmasına ilişkin önergemiz

Grup Başkanvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, 2014 Kobanî protestoları sırasında yaşananlara ilişkin 5 yıl sonra açılan Kobanî Kumpas Davasının açılması sürecinde, iddianamesinde ve yargılama sırasında hukuk ilkeleri ile bağdaşmayan gelişmeler yaşandığını kaydederek, yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti ve bunların genel hukuk düzenine verdiği zararların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis araştırması açılmasını istedi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

2014 yılının Ekim ayında gerçekleşen Kobanî protestolarında yaşanan olaylara ilişkin, aradan 2 yıl geçtikten sonra ilk soruşturma evresi başlatılmış, geçtiğimiz yıl Eylül ayında yeni tutuklamalar gerçekleştirildikten sonra, farklı bir dava sürecinin işletilmesi söz konusu olmuştur. Davaların açılma sürecinden, iddianamenin içeriğine ve yargılamanın seyrine dair hukuk ilkeleri ile bağdaşmayan gelişmeler yaşanmış olup, yargılama sürecinde yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti ve hukuka aykırı unsurların genel hukuk düzenine verdiği zararların ortaya çıkarılması amacı ile Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

GEREKÇE

IŞİD saldırılarının Kobanî’ye yayılması Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken vahim bir hadise olarak kaydedilmiş; insanlık dışı görüntülerle beraber IŞİD tarafından işlenen insanlık suçları kamuoyu nezdinde büyük endişe doğurmuştur. Kobanî’de vahşetin sona erdirilmesine, can kayıplarının ve bir toplu katliamın engellenmesine dönük olarak insani yardım koridorunun açılması talepleri ile yurttaşlar anayasal güvence altında olan demokratik protesto hakkı bağlamında 25 Eylül 2014’ten itibaren farkındalık yaratmaya çalışmıştır.

Konuyla ilgili olarak 2014 yılında ilk soruşturma başlatılmış, 2015-2016 yıllarında ifadelerin alınmasının ardından dosyada kayda değer bir gelişme yaşanmamıştır Zira dosyada dava açılmasını gerektirecek herhangi bir delil yoktur olması da hukuken mümkün değildir.

7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra dönem iktidar partisi ve Yürütme sözcüleri tarafından milletvekilleri dokunulmazlıkları sürekli gündeme getirilmiş, 2016 yılının Mayıs ayında ise dokunulmazlıkların kaldırılması Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen kabul edilmiştir. 4 Kasım 2016’da eş genel başkanlarımızla birlikte 11 milletvekilinin tutukluluğu ile yargı süreci başlatılmıştır.  Ardından 2018 yılında yeni t tutuklamalara ve dava açılmasına yönelik hukuka aykırı delil yaratma arayışına girilmiştir.

Bu yargılamalar devam ederken, Selahattin Demirtaş’ın AİHM başvurusu neticelenmiş ve tutukluluğunun seçme-seçilme hakkının ihlali olduğu tespit edilmiştir. Demirtaş’ın tahliye talebi yerine getirilmemiş, ardından aynı suçlama ile yeniden tutuklanmıştır. Bu dosya kapsamında Figen Yüksekdağ hakkında da aynı işlem gerçekleştirilmiştir. İktidar sözcülerinin bu davaya dair tek bir mağdur üzerinden yürüttükleri ve adeta kampanyaya dönüşen söylemlerin ardından bu kez 2020 yılının Eylül ayı sonunda HDP’nin o dönemki MYK üyelerinin de aralarında olduğu siyasetçiler gözaltına alınmış, 2 Ekim 2020’de tutuklanmışlardır. Olayların 2014 yılında gerçekleşmesine mukabil, iddianamenin 30 Aralık 2020’de hazırlanıp, 7 Ocak 2021’de kabulüyle yargılamalara başlanılması, bu yargılamanın hukuki değil siyasi saiklerle yürütüldüğünün açık izahı olmuştur. Kuşkusuz bu dosya için İzmir’den gelen savcı Ahmet Altun’un, bu hiç işlem yapılmayan dosyayı yeniden canlandırmış olması da dikkatlerden kaçmaması gereken bir diğer husustur.

Yargılamanın başlangıç evresi kadar duruşmaların seyri de bir hukuki yargılamadan ziyade siyasi rövanş hissiyle hareket edildiğine dair ciddi emareler barındırmaktadır. Örneğin ilk duruşması 26 Nisan 2021’de görülmeye başlanmıştır. Henüz duruşma başlamadan mahkeme heyeti değiştirilmiştir. Duruşma günü salonun kolluk görevlileri ile doldurularak avukatlar için ayrılan bölümlerde dahi kolluğun oturtulması ve avukatların yer olmadığı bahanesi ile salondan çıkarılması yargılamanın niteliğine dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Yer bulamayan avukatların durumu protesto ederek salondan çıkmasına rağmen duruşmanın avukatsız bir şekilde devam ettirilmesi, avukatlara söz hakkı verilmemesi, duruşmaya SEGBİS üzerinden katılanların seslerinin kısılması da kayıtlara geçmiş diğer hukuksuzluklardır. Son olarak mahkeme başkanının, uzunca bir süredir rapor alarak duruşmalara katılmamasının ardından verilen bir kararla değiştirilmesi yeni bir gelişme olarak kaydedilmiştir. HSK Adli Yargı 1. Bölge Hâkimlerinin Müstemir Yetkilerinin Belirlenmesine İlişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 4 Kasım 2021 tarihli kararında, Çolak’ın Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı yetkisine son verildiği görülmüş, başkan olarak da üye Yıldıray Kaya atanmıştır.

İktidar ortaklarının, sözcülerinin ve Yürütme mensuplarının yaptıkları açıklama ve konuşmalarla mahkeme üstünde ağır bir siyasi baskı yarattıkları ve Anayasa’yı çiğnedikleri çok açıktır. Yargılamanın hızla bir sonuca vardırılması amacıyla aralıksız devam ettirilmesi, avukatların neredeyse tüm taleplerinin reddedilmesi, mahkeme başkanının ani bir kararla değiştirilmesi de yargılamanın hukuki yöntemlerle ilerlemediğini gösteren hususlardır.

Soruşturmanın uzun bir süre sonra canlandırılması, olaylarla irtibatının kopuk olması, Kobanî protestolarında yaşamını yitiren diğer yurttaşlarla ilgili yargı sürecinin başlatılmamış olması, davanın tek hedefinin partimiz ve yöneticilerimiz olması, yargılama esnasında hukuka aykırı uygulamaların dayatılması ile bu dava üzerinden hukuksuzluğun yarattığı/yaratacağı tahribatın yalnızca partimizin değil tüm ülke yurttaşlarının sorunu olduğu açıktır.  Bu davaya ilişkin yargı sürecindeki aksaklıkların ve hukuka aykırılıkların ortaya çıkarılması, parlamentonun sorumluluğundadır.

11 Kasım 2021