Kobanî Kumpas Davasındaki hukuk dışı uygulamaların tespiti

Eş Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Rüştü Tiryaki, Kobanî Davasının tüm aşamalarındaki hukuksuzlukların tespiti ve bu hukuksuzlukların yarattığı zararların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Son yılların en önemli siyasi davalarından biri olan ve yargılananların tamamına yakınını HDP’li siyasetçilerin oluşturduğu Kobani Davası’nın tüm aşamalarında yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti, Davanın hukuka güveni zedeleyici seyrinin yarattığı zararların ortaya çıkarılması ve ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin derhal yerine getirilmesi amacı ile Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

GEREKÇE

Kobani Davası dosyası soruşturması 2014 yılında ilk başladığında dosyada herhangi bir gizlilik kararı yoktur ve şüpheli olarak bulunan milletvekili olmayan HDP MYK üyeleri yalnızca tebligat yoluyla ifadeye çağrılmış; haklarında gözaltı, yakalama, adli kontrol vb. herhangi bir işlem uygulamaya ihtiyaç duyulmamıştır. Hatta yargılananlardan İsmail Şengül ve Pervin Oduncu adreslerinde bulunamamalarına rağmen haklarında zorla getirme kararına dahi ihtiyaç duyulmamış ifadelerinin alınmasına gerek görülmemiştir. Ankara adliyesinin kıdemli 8 savcısının görev yaptığı bu soruşturma dosyası 2018 yılına kadar bu şekilde yürütülmüştür. 2018 Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sürecinde Ahmet Altun dosyaya soruşturma savcısı olarak getirilmiş ve dosyanın bütün seyri değişmiştir. Altun; dosyaya hiçbir yeni bilgi/belge girmemesine rağmen Sırrı Süreyya Önder, Aysel Tuğluk, Ahmet Türk, Sebahat Tuncel gibi HDP MYK üyesi olmadığı gibi soruşturmanın hiçbir aşamasında adı geçmeyen siyasetçilerin isimlerinin bulunduğu nerede/nasıl hazırlandığı belli olmayan tarihsiz ve imzasız 90 kişilik bir listeyi bütün emniyet şube müdürlüklerine göndermiş ve haklarında tüm araştırmaların yapılmasını istemiştir. Listenin hazırlanmasından 1 hafta sonra Altun, 25.07.2018 tarihli HSK kararnamesiyle İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atanmıştır. Ancak henüz bir yılı dolmadan 31.05.2019 başka bir kararnameyle Ankara’ya geri atanmıştır. Bundan sonra Altun’un; dört yıldır açık yürütülen dosya için gizlilik kararı aldırdığı, neredeyse Türkiye’deki her emniyet müdürlüğü ve yargı makamlarından ısrarla bilgi ve belge talep ettiği, ancak siyasi faaliyetlerden başka hiçbir delil bulamayınca bu sefer de gizli/açık tanık arayışına çıktığı dosyadaki yazışmalardan açıkça anlaşılmaktadır. Kobanî Davası bahsi geçen zorlama yöntemlerle 6-8 Ekim olaylarından tam 6 yıl 3 ay sonra bu şekilde başlatılmıştır.

Bu soruşturmanın neden siyasi saiklerle yürütüldüğü ise Altun’un soruşturma klasörleri arasında unuttuğu çalışma klasöründeki 5 sayfalık bir TEM şube antetli “bilgi notu” adlı belgeden (Ankara 22. ACM, 2021/6 E sayılı dosyasında sonradan tasnif edilen 234 numaralı klasör) açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu belgede soruşturmanın ne şekilde yürütülmesi gerektiği, bu soruşturmanın HDP’nin kapatılması için nasıl temel dayanak yapılabileceği ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir. Belgede alenen “...iddianame düzenlenmesi halinde anayasal mevzuatımıza göre parti kapatma sonucunun da ortaya çıkacağı hukuken değerlendirilmektedir” denmiştir.  

30 12.2020 tarihli 3 bin 530 sayfalık iddianame ve 324 klasörden oluşan ekleri, 07.01.2022 tarihinde “Mahkememiz heyetince dosya büyük bir titizlikle, hassasiyetle incelenmiş ve tutukluluk konusunda aşağıdaki tespitler yapılmıştır” denilerek Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir. Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin sadece 1 hafta içerisinde 3 bin 530 sayfalık iddianame ile 324 klasörlük ekini nasıl titizlikle incelediğinin ise ne hukuken ne de aklen izahı mümkündür.

İlk duruşmada duruşma başlamadan mahkeme heyeti değiştirilmiştir. Duruşma günü salonun kolluk görevlileri ile doldurulmuş avukatlar için ayrılan bölümlerde dahi kolluk oturtulmuş ve avukatlar yer olmadığı bahanesi ile salondan çıkarılmıştır. Yer bulamayan avukatların durumu protesto ederek salondan çıkmasıyla duruşma avukatsız bir şekilde devam ettirilmiş, hazır bulunan avukatlara söz hakkı verilmemiş, duruşmaya SEGBİS üzerinden katılanların sesleri kısılmıştır. Yargılama devam ederken mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak görevden alınmış kendilerini "derin devletin ticari istihbarat ayağı" olarak adlandıran 'Atadedeler' suç örgütüne düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınmıştır.

İktidar ortaklarının, sözcülerinin ve Yürütme mensuplarının yaptıkları açıklama ve konuşmalarla mahkeme üstünde siyasi baskı yaratılmış; Mahkemece dosyayı bir an önce nihayete erdirme gayesiyle duruşmaların 2 haftalık periyotlarla aralıksız devam ettirilmesi, savunma süresinin yargılananlar ve müdafiileri için 1 gün olarak kısıtlanması gibi savunma hakkını ve dolayısıyla adil yargılanma hakkını doğrudan ihlal ve hatta inkâr eden kararlar alınmıştır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin “... Mahkeme, HDP’nin çağrılarının bir şiddet çağrısı olarak yorumlanamayacakları ölçüde siyasi söylem sınırları içinde kaldığı kanaatindedir... 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında meydana gelen olaylar, üzücü olmakla birlikte, söz konusu tweetlerin doğrudan bir sonucu olarak görülemez ve söz konusu suçlarla ilgili olarak başvuranın tutukluluğunu haklı gösteremez...” kararları gereği Davanın sona erdirilmesi gerekirken Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi Anayasanın 90’ıncı maddesine aykırı olarak tutuklu yargılamalara devam ederek hukuk yerine siyaseti ikame etmektedir.

Son olarak Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi, HDP önceki dönem eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu yargılananların sorguları dahi yapılmadan dosyanın esas hakkında mütalaa verilmesi için savcıya gönderilmesine karar vermiştir. Savunma yapmaya hazır olanların beyanları alınmadan mütalaa istenmesi askeri darbe yargılamaları sırasında dahi görülmemiş bir hukuk skandalıdır.

Kobani Davası özelinde meydana gelen bu hukuksuzlukların yarattığı/yaratacağı tahribat yalnızca HDP ve tabanını değil tüm siyasi partileri ve yurttaşları direkt olarak etkilediğinden dava sürecinde meydana gelmiş tüm hukuka ve demokratik toplum düzenine aykırılıkların tespit edilmesi ve ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin derhal yerine getirilmesi parlamentonun sorumluluğundadır.

4 Ocak 2023