AKP tarafından Meclis’e getirilen “Belediyelere Kayyum” yasası bir darbe yasasıdır.

Bu yasa seçilmiş belediye başkanlarının İçişleri Bakanı tarafından “terör” gerekçesiyle görevden alındığı durumda, yerlerine yenilerini atama yetkisini İçişleri Bakanı’na veriyor. Şu anda bu yetki belediye meclisindedir.

Bugüne kadar pek çok Kürt belediye başkanı Cemaat ve AKP işbirliğiyle görevden alındı, “KCK operasyonlarıyla” anti demokratik biçimde hapse atıldı. Ancak yürürlükteki yasalar gereği, belediye başkanını belediye meclisi seçiyordu. Dolayısıyla yine aynı partiden bir belediye başkanı seçiliyor, halkın tercihi ayaklar altına alınamıyordu.

İşte şimdi AKP’nin getirdiği Darbe Yasası ile, görevden alınan başkanın yerine doğrudan İçişleri atama yapacak. Dahası, İçişleri Bakanı belediye meclisini de görevden alabilecek. Bakanın atadığı kayyum, belediye meclisinin toplantı yapmasını engelleyebilecek.

7 Haziran seçimlerinde bölgede neredeyse tabela partisi haline gelen AKP, darbe yoluyla, bütün bölge belediyelerine el koymaya hazırlanıyor. “Sandıkla gelen sandıkla gider” ilkesini ayaklar altına alıyor.

İller İdaresi yasasıyla valilere tanınan yetkiler OHAL Yasası’yla çok daha genişletildi. Buna rağmen bu bile AKP’ye yetmiyor. Yerel yönetimlere tümüyle el koymaya hazırlanıyor. Dün, müzakereler sürecinde, valilerin seçimle gelmesi tartışılırken, bugün belediye başkanının merkezden atanması gündemde.

15 Temmuz gecesi seçimle gelen bir iktidarı tankların savaş uçaklarının gücüyle devirmeye çalışan bir cunta meydana çıktığında, Erdoğan, halkı sokaklara direnmeye çağırmıştı. Aradan bir ay geçti, şimdi kendisi 102 DBP belediyesine polis-asker zoruyla darbe yoluyla el koymaya hazırlanıyor. Demek ki Erdoğan’ın sorunu darbelerle değil. Sadece kendisine karşı yapılan darbelere karşı. Kendisine ise darbe yapma özgürlüğünü bahşediyor. Demek ki 15 Temmuz darbe girişiminin püskürtülmesi Kürtlerin yaşamında hiçbir şeyi değiştirmeyecek.

Darbeden 5 gün önce, ajanslara düşen bir haberi anımsatalım... 10 Temmuz günü, Van’ın Bahçesaray ilçesinde Newroz’a katıldıkları gerekçesiyle Merkez, Güneyyamaç ve Elmayla mahallelerinin muhtarları yerine Kaymakam tarafından kayyum atanmıştı.

Yani anlayacağınız, dün büyük sermaye ve generallerin “Muhtar bile olamaz” dediği Erdoğan, bugün onlarla el ele vermiş, Kürd’e “muhtar bile olamazsın” demektedir. Kürt ya kimliğini inkar edecek ve millet-i hakimenin içinde eriyecek, ya da muhtar bile olamayacak. Kafa bu.

Ne var ki, 1999’dan bu yana binbir emekle, cefayla, fedakarlıkla yaratılmış belediyelere bu biçimde el koymak pek de mümkün gözükmüyor. Halk demokratik tercihlerine sahip çıkacak ve bu darbeye geçit vermeyecektir. Halkın %60-%80 düzeylerinde oyunu almış bir belediyeye polis zorbalığıyla el koymak pak akıl kârı bir iş de değil. Kürdü inkar çıkmazına tekrar sapan AKP’nin buradan ilerlemesi, toplumun son otuz yılda ulaştığı düzeyle çelişiyor. Tıpkı 15 Temmuz darbesinin toplumun ulaştığı demokratik bilince çarpıp geri düşmesi gibi, AKP’nin belediyelere kayyum darbesi de başarısız olacaktır.

Demokratik haklar söz konusu olduğunda hep çifte standartlı davranan CHP bir kez daha sözüm ona “terörle mücadele” adına belediyelere kayyumu da destekleyebilir. Tıpkı dün generallerin tavsiyesiyle dokunulmazlıklara evet dedikleri gibi. Ancak bu tasarının hangi partiye ve nasıl kullanılacağının bir sınırlaması da yoktur.

Örneğin, Ankara Çankaya ilçesinin CHP’li Belediye Başkanı Alper Taşdelen hakkında “FETÖ” soruşturması açıldı. Gerekçe, darbeci general Akın Öztürk ile birlikte yaptığı bir park açılışı. Soruşturmanın detayını bilmiyorum. Sadece bir olasılığa dikkat çekmek isterim. AKP, belediyelere kayyum yasasına dayanarak pek ala CHP’nin %65 oy aldığı Çankaya’da da belediye başkanlığına el koyabilir. Böylece AKP 15 yıldır seçimlerde alamadığı Çankaya belediyesini ele geçirebilir.

Özcesi, Saray darbesinin yeni bir etabı ile karşı karşıyayız. Her türlü darbeye karşı olan gerçek demokratların çabası, seçtiği belediyelere sahip çıkacak halkın çabası ile birleştiğinde bu saldırı da boşa çıkartılacaktır.


Alp Altınörs