HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP'nin grup toplantısına Van'dan gelen depremzede aileler de katıldı. Afganistan'da yaşanan depreme ve Gökçeada'daki sel baskınlarına değinen Kürkçü, "Afganistan'da gerçekleşen depremle 2 bin 500 kişi heyelan altında kaldıkları haberini aldık. 350 kişinin çamur altında hayatını kaybettiğini biliyoruz. Hargo köyü başta olmak üzere Afgan halklarına başsağlığı diliyoruz. Gökçeada'da da aşırı yağışlar sonucu evler ve işyerleri sular altında kalanların zararları olduğu belli. Afet bölgesi ilan edilerek kayıplarının tanzim edilmesi gerektiğini hükümete iletmek istiyoruz" dedi.

Ortadoğu, Mezopotamya, Kürdistan ve Türkiye halklarının Hıdırellez'ini kutlayan Kürkçü, "Bu dünyanın ve toplumun kendilerine sunmadığı dileklerin yüksek güç, tanrısal, göksel gücün kendilerine verilmesini isterler. Biz de uyalım ve diyelim ki; hiçbir Hıdırellez günü hiçbir devrimci idam edilmesin" dedi. 6 Mayıs tarihine dikkat çeken Kürkçü, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişinin yıldönümü olduğunu hatırlatarak, "Arkadaşlarımız hayatlarını verdiler. 42 yıldır dinmeyen acısı yüreğimizde. Bugün halen son sözleri dilimizde. Deniz ne demişti; bana sorarsanız o günden bugüne halen değişmeyen Türkiye'nin devrimci programını 16 kelimeye sığdırmıştı. Bunlar tutanağa geçirilmedi. Korktular. Yaşasın Marksizm, Leninizm mücadelesi. Yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadelesi. Bunlar yapmamız gereken işlerin kısa listesini bizlere sunuyor. HDP, bu anıya, davaya sadık olanların partisi olarak onların yolunda yürümeye devam edecek" diye konuştu.

Kürkçü, Denizlerin yargıçları ve cellatları karşısında takındıkları tutum ve fikirlerinin sonraki kuşaklar ve kendi görüşlerini taşımayan milyonlarca insan tarafından saygı görmelerini sağladığını vurgulayarak, şöyle devam etti: "Önlerinde celladın ilmeği varken inançlarını ve fikirlerini ifade edebilmeleri bu inanç ve düşüncelere saygınlık, onur ve kabul edilebilirlik sağladı. Bu cesaret ve cüret onlarda olduğu için sözlerini yasaklayan yargıçlara rağmen bizlere geldi. Dün mecliste özel toplantı yapıldı. 4 bakan hırsızlıkla suçlandı. Ağır ceza yok. Herkesin karşısında idam mahkumunun cesaretiyle savunacak cesareti gösteremediler. Meclis televizyonunu kapattılar, internet yayınını kestiler. Halkın diyemediklerini görmesini engellemeye çalıştı. Önlerine yazılmış kağıtlardan hiçbir gerçeği cesaretle haykırmayan haklılıklarını cesaretle savunamayan 4 bakanı izledik."

4 bakanın komisyonda haklarında verilecek kararları beklediğini anımsatan Kürkçü, "Bakalım yargıya gönderilecek mi? Meclis komisyonu nasıl çalışıyorsa öyle çalışacak. Uludere komisyonunda olduğu gibi. Kayıtlara rağmen AKP'li üyeler bu kayıtları gördüğünde elbette onların da vicdanı ve çocukları var. Bu gençlerin katliama gidişlerini gördüğünde gözyaşlarını tutamadılar. Başbakan ve Necdet Özel'in eli değdi ve kasıt yok hükmü verildi. Genelkurmay Savcılığı'nın kendi başkanını takipsizlikle ödüllendirirken verdiği hükmü gördük. Uludere Roboskî köylülerinin katledilme emrini Necdet Özel bizzat kendi evinden vermişti. Bu emri vermeden önce Erdoğan'a danışmıştı. Komisyon kimin emir verdiğini bilmiyoruz kasıt yok dedi. Biz anladık. Komisyonun kararını kabul etmedik ve bunun takipçisi olacağız. Bu komisyonda da akıbet aynı olacak. O yüzden kamuoyundan kaçırılarak komisyon nihayet zor bela bir araya getirildi" diye belirtti.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında büyük olasılıkla komisyonun hüküm vermek zorunda kalacağını ifade eden Kürkçü, "AKP'lilerin yolsuzluk karşısındaki cesareti budur. Bir de devrimcilerin cesaretine bakıp ibret alsınlar. Türkiye'nin geleceği burada değil 6 Mayıs şafağında yatıyor. Biz o ayak izlerinden yürümeye devam edeceğiz" diye konuştu.

Yolsuzlukların görüşüldüğü dünkü Genel Kurul Toplantısı sırasında Meclis TV'nin yayınının karartıldığını dile getiren Kürkçü, "Meclis televizyonu TRT'nin yani kamunun, devletin değil kamunun bizim yanı. Bizim televizyonumuz. Meclisteki tartışmalarımızı göstermemek üzere AKP yöneticileri tarafından önlendi. Tıpkı daha önce grup konuşmalarımızın önlendiği gibi. AKP'nin lüzum gördüğü üzere yayın yapıyor. Devlet televizyonudur diyerek kamu yayıncılığını AKP kontrol altına alıyor. Özel televizyonlarını tek tek kendi gözdeleri iş adamları tarafından sahiplendiriliyor. Türkiye medya ortamı dünyanın en karanlık medya ortamı haline getiriliyor" dedi.

Freedom House'un "Türkiye'yi dünyanın en özgür olmayan medya ortamı olmadığını" belirlediğini söyleyen Kürkçü, "Bu kurum aslında ABD müesses nizamının ahlaki sınırlarını çizen bir kuruluş. Dünyaya da o gözle bakmak üzere dünyadaki gidişatı izliyor. NATO'nun arkasında durmuş, Marshall planının arkasında durmuş. ABD gözüyle dünyaya bakan, Türkiye müttefiki olarak bakan bir kuruluş. Gerçek onların tespitinden de kötü. İşinden çıkarılan, kovulan ve hapisteki gazetecilerle ilgilenmiyorlar. Gazetelerin, radyoların, televizyonların içine hükümet insanı yerleştirilmesine o kadar yakından bakmıyorlar. Durum korkunçtur. O nedenle HDP sadece bu verilere değil kendi öz deneyimlerine bakarak AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana ifade ve medya özgürlüğünün ne kadar sınırlandığının farkındadır. Daha çok patronlara değil partilere iş düşüyor. Özgür bir iletişim için rol alabilirler. Eğer gazeteciler, patronların baskısıyla sendikalarını ölüme gönderip terk etmeselerdi, kolektif ortak güçlü bir dayanışmaları olsaydı bunlar yapılamazdı. Her gün işten kovulma korkusuyla iş yapmak reva mı? HDP mücadelesine devam edecek. Haberciler, özgür bir habercilik ortamı için mücadele edemezlerse hiçbir parti onların yardımcısı olamazlar" ifadelerinde bulundu.

Kürkçü, özgür basının verdiği çetin mücadele sürecinde Metin Göktepe, Ferhat Tepe, Hüseyin Deniz ve Apê Musa'nın en ağır baskı koşullarında hakikatin peşinde koşmaları sonucunda hayatlarını kaybettiğini hatırlatarak, şunları söyledi: "İyi ki özgür basın var. Hepimiz cahil kalırdık. Gazeteleri siz yönetmediğiniz için ne kadar çok haberiniz kıyılıp, çöpe atıldığını biliyorsunuz. Bununla özgür basın doğdu. İyi ki özgürlük, gerçek haber için varlar. Hayatlarını feda etmiş basın emekçilerinin 3 Mayıs'ını kutluyoruz. Bilginin saklanması, yok edilmesi sadece halka yönelik bir tedbir. Egemenler, Türkiyeyi yönetenler bilgiyi halktan saklıyorlar. Herkesin bilmediğini bilmek devletin peşinden koştuğu şeydir. Dünyanın peşinden koştuğu bilgidir. O yüzden devletin bilgisine erişen hakikatin de bilgisine erişir. O yüzden gazeteciler, milletvekilleri, halk için mücadele edenler bilgilere erişir."

Kürkçü, Dersim soykırımı belgelerin devletin arşivinden çıkartıldığını hatırlatarak, "Biliyoruz artık. 4 Mayıs 1937'de bakanlar kurulunun, kurtuluş savaşının babaları o meclisin üyesiyken aldıkları kararla 70 bin Dersimliyi toprağa gömdüler. Hakikatin ortaya çıkarılması için devlet arşivine girilmesi yeterliydi. Bu bilgi halktan ve sonraki kuşaklardan saklandı. Ama hiçbir şey sonsuza kadar saklanamıyor. O gün 5 yaşında katliamdan kurtulan kız çocuğu 85 yaşında bugün karanlıkları aydınlattı. O katliamı gerçekleştiren askerler insanlığa sığmazdı diyerek ağlıyorlar. Tekçi bir devleti inşa etmek, tek bir millete indirgemek, çok kimlikli toplumu tekçiliğe indirgemek için en ağır suçlar işlendi. Soykırım diyoruz, boşuna değil. Bu katliamın yapılış maksatlarının içerildiği her şey şimdi soykırım tanımı içindedir. Bununla yüzleşmeliyiz diyoruz. İntikam peşinde değiliz. Şimdi içinde bulunduğumuz hengameden çıkabilmek için herkesin bu süreçle yüzleşmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu olmadan ileriye adım atamayız. Dersim'le, Ermeni, Süryani, Asuri, Ezidi soykırımlarıyla yüzleşmeliyiz. Arınmalıyız" diye konuştu.

AKP'nin Dersim soykırımının belgelerini meclise getirdiğini ancak o belgeleri unuttuğunu belirten Kürkçü, Dersim'de insanlığa karşı işlenmiş bir suçun varlığına işaret etti. Kürtçü, " Yüzleşmek için ne yapıldı? Sadece siyasi rakibini vurmak için. Fırsat olduğu kadar önemi vardı. Öyle olmasaydı Roboskî katliamında aynı yürek telleri titrerdi. Onu açığa çıkarırdı. Artık örtülmesi mümkün olmayanın ortaya çıkarılmış gibi yapılmasının siyaset bakımından değeri yok" diyerek, söz konusu gerçekle yüzleşilmesi gerektiğine işaret etti.

CHP'ye de çağrıda bulunan Kürkçü, "O günkü CHP ve devlet ile bugünkü aynı değil. Madem her şeyin mirasçısısınız, başarıların mirasçısısınız bu katliamında mirası sizindir. Bu yükten kurtulmanız için Dersim halkının yanında olmanız gerekirken, örtbas etmeye çalışıyorsunuz. Niçin Kürtler bizim yüzümüze bakmıyor diye soruyorsunuz. Niye baksın. Cellatları yanında yer aldığınız için yanınızda yer tutmaz. Bir adım atın. Bülent Ecevit bir şiirinde Kürt geçiyor diye Kürtler çocuklarının adını Bülent koydu. Adım atmazsanız Kürdistan'da partiniz olmaz. Sizi kıskandığımız için değil, yapmadıklarınız için eleştiriyoruz. AKP bu şekilde hakimse sizin de payınız var? O yüzden meclisin iki egemen partisinin bu yüzleşmeyle hemhal olmadığı sürece her gün bu meseleyi gündemde tutacağız" diye konuştu.

"AKP'nin yalan fırtınasına dönüşen bu yalanlar onun egemenlik ve siyaset tarzını ele veriyor. AKP, 2010'da 1 Mayıs'ı işçi bayramı ilan etti ve hem de Taksim'i afişlerle donattı" diyen Kürkçü, AKP'nin bu yıl ki 1 Mayıs kutlamalarına yönelik tutumunu da şu sözlerle eleştirdi: "2010'da 1 Mayıs Taksim'de dedi. 2014'de 40 bin güçle Taksim'i kuşatarak giremezsiniz dedi. Hani yüzleşmiştik 1 Mayıs yasaklarıyla? AKP aslında bugün kendiyle yüzleşse daha iyi. Bırak geçmişi sen kendine bak. İktidara geldiğinde gariplerin, fukaranın, hakkı yenilenlerin partisi olacağız dediler. Hakimiyetten kaçamadın. Egemen sınıfın, neoliberal politikalarıyla iktidara geldin. Onların yaptıklarından başka bir şey yapamazdın. Sermayenin pratiklerini devraldın. Askeri diktatörlüğün 1 Mayıs yasaklarını devraldın. Toplumun akışını tersine çevirmen mümkün değil. İşçisiz demokrasi olamayacağı için ancak bir diktatörlük olacaksın. Eninde sonunda yıkılacaksın. Ne kadar diktatörleşirsen yıkımına o denli yaklaşıyorsun. Zulmün artsın sonun gelsin."

AKP'nin zulüm pratikleriyle Cumhurbaşkanlığı seçimine yaklaştığını kaydeden Kürkçü, "Recep Tayyip Erdoğan, kendisine ve yolsuzlukla suçlanan mesai arkadaşlarını, yakın aile fertlerini yargının kıskacından kurtarmak için iktidarın tamamına sahip olmak istiyor. Erdoğan'ın yolsuzluklarının gerekçesini mecliste savunan Canikli, cumhurbaşkanlığında da aynı şekilde savunuyor. Canikli, bu raporlar ortaya çıkarsa duman oluruz diyordu. Çünkü hiçbir harcama usulüne göre yapılmadı. Şimdi Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak, hiçbiriniz istediğiniz gibi hareket edemeyeceksiniz, bizim borumuz ötecek minvalde konuşuyor. AKP'nin kendi iktidar gücünü tahkim etmesiyle karşı karşıyayız. Deniz Baykal'ın ortaya attığı CHP-MHP ittifak çağrısının iktidar mücadelesinin nasıl cereyan ettiğini gösteriyor. Bir yandan İslamcı diğer yanda milliyetçi otorite. Türkiye halkları bu saflaşmayı kabul etmiyor. Bunun bir parçası olmayacağız. Sistemin dışladığı herkesin, halkların ortak gücü olacak adayı çıkaracağız. Herkese hodri meydan diyoruz. Biz de geliyoruz. Göreceksiniz sizin tek güç olmayacağını. Üçüncü güç HDP'nin başını çektiği ezilenlerin ortak gücü olarak bu mücadelede var olacak" diye konuştu.

İki diktatöryal yönelimden birini seçmeyeceklerini, demokratik özerklikten, demokratik cumhuriyetten yana olduklarını vurgulayan Kürkçü, "Halkların ortak aydınlık yüzüyle onların tanışmasını sağlayacağız. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'na talip olduğunu ilan ederken baraj sisteminin olacağını da söyledi. Bakla ağızdan çıktı. Yüzde 10 barajıyla devam edeceğiz diyor. Bununla itişmenin yolunu biliyoruz. Bu adaletsizliği sineye çekmeyeceğiz. Seçim yasakları, basın yasakları, yüzleşme ayıpları gibi Türkiye'nin ayıbı, halka karşı kılıç olarak bizim tarafımızdan kırılacak. O gün gelecek. Türkiye adil yönetime kavuşacak. Bunu halklar yapacak. Seçimin nasıl olacağını bilmiyoruz. YSK Erdoğan'ın kararını bekliyor. Ona göre şekillenecek seçim" dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde yurt dışındaki oyların Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun emanetinde olduğunu söyleyen Kürkçü, "O'nun nesine güvenelim? Neyi doğru yaptı ki, bunu doğru yapsın. Partimizi dışladılar. Mecliste 4 parti olduğu halde diğer partilerin yurt dışında olamayacağına karar verdiler. Niçin olmayacağız? Çünkü biz yurt dışındaki sürgünlerin, Kürt halkının oylarına sahip çıkacağımızı bildikleri için. Yarından tez yok Avrupa'yı kasaba kasaba oy hakkı olanlar için dolaşıp uyaracağız. Görün bakalım ne olacak?" dedi.

Hükümetin diktatöryal gidişinin toplumsal olaylara damga vurduğunu kaydeden Kürkçü, "Çocuklara yönelik şiddete karşı idam cezasının gelip gelmeyeceği tartışması var. Sanıklara müebbet hapis cezaları verilmesini yasaya sokmaya hazırlanıyor hükümet. Hiçbir suç grubuna yönelik cezaların ağırlaştırılmasıyla suçların azalması yaşanmadı. Suçların ve cezaların doğum yeri toplumun kalbi, orada yatan eşitsizlikler. Çocuklara şiddet suçu işleyenlere bakın. Hepsi erkek. Kadın cinayetlerinin failleri de erkek ve az eğitimli gruplardan geliyor. Askerliklerini bölgede yaptıklarını göreceksiniz. Yaşları 20-40 olan milyonlarca erkek bu savaş cephelerinde savaştılar. Öldüler, öldürüldüler. Vuruldular. Travma sonrası stres bozukluğuyla aile ve çevrelerine bulaştı. Kendini kaybeden insanın aklına hitap etmek kadar saçma bir şey olamaz. İdam, müebbet cezaları koyacaksınız. Eğer çok öfkelenirsem sonum hapishane olur diye düşünecek mi? Eşitsizlikleri giderecek politikalar ortaya koymak gerekir. Bunlar yok. Kadınlara ve çocuklara karşı şiddete karşı en ağır cezaları vereceğim diyeceksiniz. Bir tek biz söz ediyoruz. Görüyorsunuz en iyi biziz diyerek toplumun en arkaik duygularına hitap etmeyi hedefliyorlar. Şiddeti kışkırtmış olursun. HDP bunu değil, eşitsizlikleri önleyecek, yeni toplum kurmayı teklif ediyor. Yeni toplum kurarak eskiden arınırsınız. Çocuğa karşı şiddetin karşısındayız. Koruyucu mekanizmaların en yakın çevreden, aileden, mahalleden başladığını bilerek, ailelerin yeterli geçim araçlarına kavuşmaları, çocuklara sosyal alanlar sağlanması, toplumumuzun kültürel, cinsel, diğer yönlerden eğitilmeli. Kurumsal mekanizmalarla şiddetin kesilmesini savunuyoruz" diye konuştu.

AKP'nin mevcut siyasetin savunucusu olarak topluma varlığını sürdürmeye devam edeceğini kaydeden Kürkçü, "Dış siyaseti de yeniden şekillendirmek durumundayız. Rojava'da olup bitenleri yakından izliyoruz. Çok açık biçimde Rojava'da mücadele eden Kürt halkı karşısında dış siyaset izleniyor. Sona erdirilmesi söz konusu olmazsa Türkiye'nin de diğer komşuların da düşeceğini biliyoruz. Suriye siyasetini değiştir. Orada İslamcı, şeriatçı çetelerle uzlaşma. Kürt halkıyla el sıkış. Rojava'yı kontrol altına alacağım diye Irak'taki çıkarlarla şantaj yaparak federal Kürt yönetimini kendinle sürüklemeye çalışma. Duvar yaparken onların hendek kazmasını teşvik etme. Kürtler ne kadar birbiriyle dayanışırsa o kadar iyi olur. Yepyeni bir düzenin ip uçlarıyla karşı karşıya geliyoruz. Eşitlikten, özgürlükten yana, halkların kardeşliğinden yana bir toplum kuruluyor orada. Kürdistan'ın her yerinden gençler Rojava'ya akıyor. Buradan oğlu Ali Narin'i yitiren Sur Belediye Başkanı Seyid Narin'e başsağlığı diliyoruz" diye konuştu.

HDP'nin bu amaçlarla hareket ederek siyasi mücadelesini sürdüreceğini ifade eden Kürkçü, Cumhurbaşkanlığı seçiminden 2015 seçimine giderken amaca hizmet için çalışacaklarını belirtti. Destek çağrısında da bulunan Kürkçü, İrlanda Cumhuriyeti'nin önderi Gerry Adams'a selam yollayarak, "Her zaman her yerde devrimciler omuz omuza" diyerek sözlerini bitirdi.

06.05.2014