Kürkçü: Yurttaş yayıncılığı RTÜK’ü de aşar

İzmir Milletvekilimiz Ertuğrul Kürkçü, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen torba yasadaki internet sansürü ile ilgili madde üzerine söz alarak “Gerçeklerin daima ortaya çıkmak gibi bir eğilimi vardır, her zaman ortaya çıkar. “Lisanslı gerçek” diye bir şey yok, “gerçek” diye bir şey var ve bu gerçeğin bilgisine erişmek bütün yurttaşların hakkıdır. Haklarımızın ve özgürlüklerimizin bu şekilde kısıtlanmasına razı değiliz.” dedi. 

Kürkçü, şöyle konuştu: 

Bu, bildiğiniz bir gibi torba yasa, içinde her şey var fakat bunlardan birisi diğerlerinden kategorik olarak ayrılıyor. Temel haklar ve özgürlüklerle ilgidir Radyo Televizyon Üst Kurulu mevzuatında yapılmak istenilen değişiklik. Bu açıdan biz bu maddenin, bu torba yasa bütünlüğünün dışına çıkartılması gerektiğine dair bir başvuruda bulunacağız. 

Sayın Bakan sunumu sırasında, bunun çok özgürlükçü bir yaklaşımla internette yayın yapan radyo ve televizyon kanalları ya da radyo ve televizyon yayıncılıkları hakkında düzenleyici, denetleyici ve özgürlükleri bir usul ve kaideye bağlayıcı bir yönü olduğunu söyledi. Ben ne yazık ki bu konuda aynı kanaati paylaşamıyorum. Şundan ötürü: Birincisi, Radyo Televizyon Üst Kurulunun varlık nedeni ve mevzuatı ile bu yasada yapılmak istenilen değişiklikle ortaya çıkacak olan yeni denetim alanı arasında bir amaç, maksat beraberliği yok. Çünkü Radyo Televizyon Üst Kurulu yasasına getirilen bu değişiklikle birlikte internette içerik yayınlayan, radyo ve televizyon içeriği ve sair içerikler yayınlayan herkesin Radyo Televizyon Üst Kurulundan lisans kaydı gerekecek. 

RTÜK içerik denetimi bakımından olsa olsa yakınabilir

Gökyüzünde yapılan yayıncılığın frekans sınırlılıkları dolayısıyla çok sayıda talep arasında adil ve hakkaniyetli dağıtılması bakımından RTÜK’e bir yetki verilmiştir. İçerik denetimi RTÜK açısından öncelikli bir mesele değildir. RTÜK olsa olsa içerik denetimi bakımından çeşitli yakınmalarda bulunabilir. Türkiye’deki genel yasal mevzuat içerisinde zaten her sözlü yazılı görsel iletim konusu içeriği aslında kamu hukuku alanında denetim altındadır; bundan kaçmaya imkân yoktur. Herhangi bir yurttaşın ihbarıyla bütün kamusal mekanizmalar harekete geçebilmektedir. Hatta bunun daha ilerisine içinde yaşadığımız günlerde geçildiğini biliyoruz. 

RTÜK yasasında düzenlemeye ihtiyaç yok 

Muhtemelen sosyal medya hesaplarında suç işlemiş olabileceği varsayımıyla her hafta sonu, özellikle cuma günleri onlarca insan, partimizin üyeleri gözaltına alınmakta, bir hafta bekletilmekte, sonra aralarından bazılarının sosyal medya hesaplarının olmadığı anlaşılarak mecburen serbest bırakılmaktadır. Yani, denetim bu raddededir. Dolayısıyla bir denetim imkânsızlığından söz etmek mümkün olmadığı, RTÜK yasasında bir yeni düzenlemeye ihtiyaç olmadığı gibi, RTÜK Yasası söz konusu internet olduğunda kamu malı sayılan herhangi bir ortamı kimseye tahsis edecek değildir.

Gökyüzü kamu malı olabilir, frekanslar kamu malı olabilir çünkü atfedebileceğiniz, tek mülkiyet tasarruf sahibi kamudur. Hakikaten bu durumda ve bir düzenleyici kurul, talepleri sıraya sokacak, bunları kullanmaya ehil olup olmadığını çeşitli kriterlere göre gözden geçirecektir. Bu manada bir düzenleyici kuruluşa ihtiyaç vardır ama RTÜK Yasası’na baktığımız zaman gördüğümüzde RTÜK’ün denetim alanının aslında bundan çok daha geniş olduğunu fakat gene de bütün denetimlerin gelip bağlandığı temel meselenin frekans tahsisiyle ilgili olduğu ortadadır. 

RTÜK’ü ilgilendiren bir şey yok 

Peki, söz konusu internet olduğunda neyi tahsis edecektir RTÜK, neyi lisanslandıracaktır, neyi lisanslandırması gerekir? Hiçbir şeyi. Çünkü kullandıkları hatların parasını insanlar kendileri ödemektedir. İster kurumsal ister şahsi yayıncılık yapsın ticari bir ilişki çerçevesinde çeşitli dijital yayın ortamlarından satın alınan bantlar üzerinden bu yayınlar yapılmaktadır. Burada bir kamu mülküne tasarruf, dolayısıyla bir tahsislendirme, yetkilendirme meselesi de yoktur. Geriye ne kalıyor? Vergilendirme. Vergilendirme meselesi RTÜK’ten geçmeden yapılabilecek bir mesele. Netflix olsun, HBO olsun, diğer dizi ya da sinema eserlerinin yayıncılığını internet üzerinden yapan kuruluşların bu manada vergilendirilmeleri meselesi Maliye Bakanlığı ile bu kuruluşlar arasındaki bir meseledir. Burada RTÜK’ü de ilgilendiren herhangi bir şey yoktur. 

Bütün yurttaşları ilgilendiren düzenleme

O zaman geriye şu gerekçe kalıyor, söylenmeyen gerekçe: Lisanslandırma mecburiyeti getirildiğinde bütün kurumlar sadece mali yönden değil, sadece yayıncılığa ehil olup olmadıkları yönünden değil, aynı zamanda Türkiye’deki mevcut politikalarla uyarlılıkları, tutarlılıkları bakımından bir denetime tabi tutulacaklardır. Yani, yayınını kesmek istediğiniz herhangi bir kuruluş için “Lisansın yok” demek “Senin yayınını beğenmiyoruz” demekten çok daha ehven açıklanabilir bir durum olarak görünmektedir. Ama bir gereklilik olmadan bu dayatıldığında bu şifreyi çözmek o kadar zor değil. Özellikle bu yasada yapılacak değişikliğin hedefinde büyük radyo televizyon kuruluşları yok. Zaten onlar, büyük radyo televizyon kuruluşlarını yasanın birinci bölümünde es geçiyor. İkincisi, lisansları olmadan yayın yapanlar. Üçüncüsü de ortaya çıkabilecek olanlar. Şimdi, o ortaya çıkabilecek olanlar meselesi son derece önemli. Bu, bütün yurttaşlar demek. 

Bakın, şimdi burada görüyorsunuz: Bir akıllı telefon benim bu söylediklerimi Periscope ortamından ve Twitter kanalından yayınlıyor. Şimdi, eğer bu düzenleme 73’üncü maddede yapılacak olursa, ben lisans olmadan yayın yapanlar arasına girecek miyim? Bence gireceğim çünkü lisansım yok ve böylelikle milyonlarca yurttaş aslında bir özgürlük alanı olarak önlerine açılmış olan alanda bir kısıtlılık düzenlemesi içerisine sokulacaklar.

Bu elektronik polis devletine adım atmaktır

İnternetin, internetle birlikte ortaya çıkan yeni iletişim teknolojilerinin hepsinin insanlık bakımından en önemli yararı, engelsiz, kısıtsız, herhangi bir mevzuata tabi olmaksızın bilginin sınırsızca yurttaşlar ve bütün dünya yurttaşları arasında akıp gitmesidir. Şimdi, buna bu şekilde bir tahdit getirdiğiniz zaman aslında siz elektronik polis devleti alanından içeriye adım atmış oluyorsunuz. Bunu sadece bir pejoratif, muaheze edici, kötüleyici bir sıfat olarak görmeyin. Bir kere, kitlesel gözetim işine girdiğiniz zaman her bir yayını, her bir elektronik iletimi, her bir elektronik posta iletisini, her bir karasal ya da hücresel telefon yayınını izlemek, denetlemek, gözlemek, kayıt altına almak işine girdiğiniz zaman kitle denetimine ve bunun sonucu olarak da bir elektronik polis devletine adım atarsınız. 

Türkiye özgürlükler alanındaki kararmış ününe yenisini ekleyecek 

Türkiye, bu bakımdan, emsallerinin çok ötesine geçmektedir. İfade özgürlüğü ve yayın özgürlüğü bakımından dünyada durmaksızın gerileyen bir skalada, tek parti devletlerince yönetilen devletlerle aynı derekeye düşmektedir. 

RTÜK tarafından aslında olağanüstü hâl ilanıyla birlikte haksızca, herhangi bir yasaya bağlanamayacak şekilde, doğrudan doğruya olağanüstü hâlin olağanüstü uygulamaları çerçevesinde varlıklarına el konulan, yayıncılık uğraşında bulunan kesimlerin ve onların dinleyici kitlesinin şimdi kendilerine internet üzerinde yaratmış bulundukları yeni alanların kapatılması kararıyla doğrudan doğruya ve yakından ilişkilidir. Burada, işte, sözü çok edilen Adnan Oktar ve meleklerinin yarattığı -niye bugüne kadar bir türlü infiale kapılınmamıştı, onu da anlamıyorum- infialin arkasından aslında bütün yurttaşlara böyle bir sınır dayatılması Türkiye’nin özgürlükler alanındaki zaten iyice kararmış olan ününe yeni bir ün daha katmış olacaktır.

Bunların etrafından gene dolaşılır ama yurttaşları, doğrudan doğruya bir özgürlük alanında var olmak yerine, o özgürlük alanına ulaşabilmek için yasaya karşı hileye, yeni teknolojik yollar bulmaya, yeni icatlarla meşgul olmaya neden iteceksiniz? Daha önce yayın yasakları doğduğunda dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı “Ben giriyorum o sitelere, siz de girin” diye bir tavsiyede bulunmuştu. O tavsiyeyi tutalım, onların hepsine girelim fakat bütün bu engelleri, yasakları koymak niye? Belki de şundan: Şimdi, bakın, Türkiye’de son derece ağır bir yayın tekeli RTÜK eliyle kullanılıyor. RTÜK’teki üyemizin iskemlesinin haksız bir biçimde gasp edildiğini unutmayalım. RTÜK’ün yaptıklarını biz içeriden de artık gözleyemiyoruz. Neticede, RTÜK’te birleşmiş olanlar, RTÜK’ün bayrağı altında bütün bu denetimleri uygulayanlar şimdi yeni bir denetime neden ihtiyaç duyuyorlar? Çünkü RTÜK etrafında birleşmiş olan yayıncılık aslında bin kanallı, tek yayın yönetmeni olan, tek editörü olan, tek baş yorumcusu olan bir büyük devlet sektörü oluşturmuşlardır.

Tek alternatif, sosyal medya kapatılmak isteniyor

Türkiye’nin temel meseleleri; dünyayla olan ilişkisi, komşularıyla olan ilişkisi, savaş, barış, olağanüstü hâl, sıkıyönetim, seçimler, Yüksek Seçim Kurulunun kararları, bunların değerlendirilmesi konusunda bir tek alternatif, sosyal medyada ve internet üzerinde açılmış bulunan kanallardır. Bunları kapatarak elde etmek istediğiniz şey ne olabilir? Olsa olsa bir tek hakikat, bir Orwelyan hakikatin Türkiye’de geçerli olması, tek bir dilin hâkim olmasıdır. Bu tek bir dilin özelliği şudur: Burada ne söyleniyorsa tersi doğrudur; yani, burada savaş “barış” demektir, özgürlük “itaat” demektir, burada haklar “hakkın olmayışı” demektir, burada demokrasi “otoriterlik” demektir. Şimdi, bütün bunları çelen bir başka kanala ihtiyaç var mı? Yurttaşlar bunun var olduğunu biliyorlar. Bu kanal kapatılmak isteniyor.

Başkanlık sarayından yayınlanan bilgilerin dışındaki gerçekler nereden öğrenilecek 

Türkiye’de hayat memat meselesi hâline gelen savaş ve barışın, Türkiye’nin güneyinde meydana gelen hadiselerin, buradaki can kayıplarının, yurttaşlarımızın şu ya da bu giysi ya da üniforma altında kaybettikleri hayatların gerçek öykülerini nereden dinleyeceğiz? Halk bunun peşindedir. Başkanlık sarayından yayınlanan bilgilerin dışında bir dünya gerçeği, bir Türkiye gerçeği nereden öğrenilecektir? 

Düzenlemeyi torbadan çıkaralım

Bütün bunların önüne, bu kanalların önüne böyle bir engel konularak Türkiye aslında, totaliter polis devletleri derekesine düşürülecek yeni bir hamleyle yüz yüzedir. Bizim tavsiyemiz şudur: Eğer benim dediklerim haksızsa, böyle düşünülmüyorsa, bunlar doğru değilse, ben yanılıyorsam, o zaman bunun özgürce, açık bir biçimde tartışılabilmesi için bunu bu torbadan çıkartalım. Başlı başına bir kanun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışalım. Yayıncı tarafları, yurttaşları, yurttaş toplulukların sözcülerini, sendikaları, kitle örgütlerini, bütün bu yayınlarla meşgul olan vatandaşları, iletişim akademisyenlerini dinleyelim ve bir sınır gerekiyor mu gerekmiyor mu, RTÜK’e verilebilecek bir iş midir değil midir? Bunların hepsini birlikte konuştuktan sonra karara varalım.

Tüm yurttaşlar ticari kuruluş olarak görülecek 

Ama şimdiki hâliyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu mevzuatını düzenleyen bu yasa tasarında internette radyo ve televizyon içeriği yayınlayacak olan herkesin RTÜK’ten lisans alması mecburiyetine getiren şey, bütün yurttaşları bir ticari kuruluş, bütün yayıncıları bir ticari kuruluş ve bunları bir frekans rekabeti içerisinde bulunan kişiler olarak görmek, zaten öznesini son derece saçma bir hâle getiriyor. Ama gerisindeki asıl endişe, şimdi internette bulunmuş olan özgürlük alanlarını RTÜK mevzuatıyla tıkama konusundaki ısrar.

“Lisanslı gerçek” diye bir şey yok

Ben size söyleyeyim, mutlaka ve mutlaka yeni iletişim teknolojilerinin bahşettiği sonsuz sayıda seçenek arasından bir başkasının öne çıkmasıyla aşılacaktır. Nasıl kamu yayıncılığı tekeli aşıldı, aşılabildi, bunun da aşılmasının mümkün olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Sadece şunu söyleyerek bitireyim: Gerçeklerin daima ortaya çıkmak gibi bir eğilimi vardır, her zaman ortaya çıkar. “Lisanslı gerçek” diye bir şey yok, “gerçek” diye bir şey var ve bu gerçeğin bilgisine erişmek bütün yurttaşların hakkıdır. Haklarımızın ve özgürlüklerimizin bu şekilde kısıtlanmasına razı değiliz. 

8 Şubat 2018