Partimizin Kürt Sorunu özelinde hazırladığı seçim deklarasyonu, Diyarbakır'da açıklanmıştır.  Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan Deklarasyonu okumadan önce kısa bir değerlendirmede buludu:

24 Haziran’da yapılacak olan seçim Türkiye’nin kaderini değiştirecektir. Bu seçimde HDP olarak AKP - MHP faşizmini yenmek, başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye toplumu üzerindeki faşizan uygulamalara karşı birlik ve beraberliğimizi sağlamak için çok sayıda görüşme gerçekleştirdik. Çünkü biz Türkiye’nin demokratikleşmesinin, Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözülmesinin, özgülüklerin, hukukun hayata geçmesinin 24 Haziran’daki başarımızla elde edileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla yaptığımız her görüşmenin, her ittifakın çok büyük bir anlamı, önemi var. 

Türkiye’nin batısında yaptığımız görüşmeler sonucu çok geniş bir ittifakı gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin batısında yaşayan tüm kimliklerin, ezilen kesimlerin 24 haziranda hep birlikte el ele vererek bu sürecin başarıya evrilmesi yönünde kararlar aldık. 

Kürdistan’da, Amed’de yaptığımız görüşmeler oldu. Çeşitli partilerle görüştük, Kürtlerin ortak taleplerinin hayata geçmesi açısından önemliydi. Hepimizin çok arzu duyduğu, Kürt halkının statü meselesinin de her yaptığımız görüşmede ortaklaşma ile sonuçlandığını ifade etmek isteriz. Bu coğrafyada Kürtler üzerinde oynanan oyunları, Kürt halkının yıllardır ödediği bedellerin bir an önce son bulması açısından bu ittifaklar zorunlu hale gelmiştir. 

Bizler Özellikle AKP - MHP ittifakına karşı tüm Kürdi yapılarla el ele özgürlüğümüzü sağlamanın en önemli şartı olan ittifakımızı gerçekleştirelim diyoruz. Kendisini sorumluluk sahibi gören her birey bu ittifakın içinde olmalıdır. Biz Kürtler zayıf olduğumuz için değil parçalı olduğumuz için özgürlüğe uzağız. Kürt halkı Kerkük ile Afrin, Şırnak ile Mahabad’ın kaderinin bir olduğunun farkına varmıştır. Bu kaderin yürekten bağlı olduğunu da son dönemde yaşadı. Tüm kardeşlerimize bir kez daha çağrı yapıyoruz. Gün birleşme ve demokratik Kürdistan ittifakını sağlama günüdür.

Bir büyük iddianın sahibiyiz,  her alanda çözüm üretiyor, çözüm öneriyor ve çözüm vaat ediyoruz. Farkımız bu. Şimdi önümüzde yüzyıllık devasa bir sorun var ve bunu çözmeye; Türkiye, bölge halklarına huzur getirmeye adayız. 

Saygıdeğer halkımız, sevgili gençler, yüreği barıştan yana atan anneler, kadınlar, çocuklar… Hepimizin, herkesin sorunu olan Kürt sorununun çözümüne yönelik hazırladığımız deklarasyonunu sizlerle paylaşmak ve bu sorunu çözmenin sözünü vermek için karşınızdayız.

Açıklanan deklerasyonun Türkçe ve Kürtçe tam metni:

Kürt sorununa çözüm deklerasyonu:

KAMUOYUNA        

Türkiye ve Ortadoğu’da politika ve siyaset yapıp da, Kürt sorununa ilişkin söyleyecek sözü, tutumu olmayan hiç bir siyasi oluşum ve organizasyon yoktur. Sarmalı ve etki alanı son derece geniş olan bu soruna karşı yaklaşım; ya bağnaz bir karşıtlık ve esasen temelini milliyetçilikten alan çözümsüzlük, ya da katı inkâr politikasının sonucu olarak görmezden gelme ve hatta yok sayma şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Partimiz, bileşenleri ve üzerinde yükseldiği politik taban açısından bu sorunun hem taraflarından biridir ve hem de, sorunun çözümüne ilişkin en birikimli, donanımlı partilerin başında gelmektedir.

Bu bize hem ağır bir tarihsel sorumluluk yüklemekte, hem de Türkiye halklarının geleceği için çözümün acil ve ertelenemez bir gerçeklik olduğunu önümüze koymaktadır.

Bu sorundan kaçış ve onu görmezden gelmek; Türkiye’nin temel sorunlarından kaçmak anlamına gelir. Türkiye başta olmak üzere bölge ölçeğindeki güçler bu soruna göre tutum belirlemektedir. 24 Haziran’da yapılacak olan seçim ittifakları da bu soruna yaklaşım üzerinden şekillenmiştir.

AKP ve MHP, Kürt ve demokrasi karşıtlığı temelinde ittifakı geliştirirken, oluşan diğer ittifak da sorunun özünü görmezden gelen bir bakış açısı ile hareket etmektedir. Partimiz, ise sorunun çözümü için halkların, demokrasi ve barıştan yana toplumsal güçlerin ittifakını hayata geçirmiştir.

Kürt sorununu besleyen tarihsel nedenler elbette vardır. Ancak günümüzde sorunun çözümsüzlüğünün nedeni; tekçi, inkârcı yaklaşımlar ve savaş politikalarıdır. Günümüzde yaşadığımız anti-demokratik sistemin genetik kodları Kürt inkârından beslenmektedir.

Sistemi bu haliyle yürütmek isteyen her iktidarın başvurduğu tek yol, Kürt sorununu derinleştirmekten geçmiştir. Bu yönelim ve tercih kendi açmazını da yaratmıştır: Kürt sorunu derinleştikçe sistem tıkanmış, kaos hali yaşanmaya başlamıştır. Varlığını Kürt inkârı üzerinden bina eden her siyasi düşünce de eninde sonunda siyaset sahnesinde yok olmuştur. Bunun Türkiye siyasi tarihinde sayısız örneği bulunmaktadır. 

Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’deki demokrasi sorunu başta olmak hiç bir temel sorunun çözülmeyeceği açıktır. Sadece son bir kaç yılda yaşadıklarımız bile bunu kanıtlamaktadır.

Bugün Türkiye’nin tamamında görülen OHAL, KHK’ler, kayyım atamaları, topluma karşı uygulanan şiddet, tutuklamalar, yoksullaştırma politikaları, işkence yöntemlerinin tamamı önce Kürtler üzerinde uygulanmaya başlanmış, daha sonra bütün Türkiye’ye yayılmıştır. İktidarlar, her türlü hak talebini Kürt sorunun varlığını gerekçe göstererek şiddetle bastırma seçeneğini elde tutmak için sorunu çözümsüzlüğe terk etmeyi tercih etmektedir.

Asgari düzeyde bir demokratik duruş bile öncelikle Kürtlere uygulanan inkar, baskı ve şiddet politikalarına karşı net bir tutum belirlemekten geçer. HDP, demokratik bir ülke yaratmak için Kürt sorununun çözümünü olmazsa olmaz kabilinde görmektedir.

KÜRT SORUNU STATÜ SORUNUDUR

Bir toplumun nasıl yaşayacağı, nasıl yönetileceği siyasi ve meşru bir hak olarak kendi tercihlerine bağlıdır. Bu açıdan HDP, Kürtler başta olmak üzere diğer bütün toplumların hak taleplerini kabul eder. Kültür, dil ve kimlik gibi taleplerin anayasal çerçevede çözümünü savunur ve farklı kimlikleri reddeden, onları yok sayıp bastıran tekçi anlayışı ortadan kaldırmak için mücadele eder.

Tarihten günümüze kadar devam eden Kürt sorunu bir statü sorunudur. Kürtlerin statü talebi bölücülük değil, toplumsal barış ve ortak yaşam için gerekli ve kaçınılmazdır. Talep edilen; üniter devlet yapısı içinde, Kürtlerin kendi karar mekanizmalarını oluşturmasıdır.

Yerel ve yerinden yönetim talebi bu anlamda sorunu çözecek temel ve başat taleplerden biridir. Bu model dünyanın değişik yerlerinde uygulanan, merkezileşmeyi ve tekleşmeyi önleyen demokratik bir modeldir.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı da bu ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır. Partimiz Türkiye’nin 1992 yılında imzaladığı bu şartın çekincelerini de ortadan kaldırılarak hayata geçirilmesini savunmaktadır.  HDP programında bu durum açık ve net bir biçimde yer almaktadır. Bunun gerçekleşmesi için ise tekçi, inkarcı anayasanın değişmesi birinci önceliktir.

HDP döneminde, özgürlükçü laikliğin, çoğulculuğun, kuvvetler ayrımının merkeze alındığı, çok dilli, çok inançlı, eşit yurttaşlık temelli demokratik anayasa, ülkedeki tüm toplumsal grupların katılımı ile hazırlanacaktır.

Demokratik anayasa, merkezin tahakkümüne karşı yereli, devletin tahakkümüne karşı toplumu savunacak; merkeziyetçiliği değil adem-i merkeziyetçiliği esas alacaktır.

Demokratik parlamenter sisteme tezat oluşturmayan, aksine bu sistemi güçlü kılan yerel demokrasi, demokratik yerinden yönetim modelidir.

Demokratik anayasanın verdiği güvence ile yerel demokratik yönetimler tüm Türkiye’de demokratik bir idari yapının teminatı olacaktır. Demokratik anayasa ile güvence altına alınmış yerel demokrasiye dayalı Demokratik Cumhuriyet, tekçiliğin değil çoğulculuğun, otoriterliğin değil demokrasinin, ayrışmanın değil bir arada yaşamanın çatısı olacaktır.

OHAL kaldırılacak ve OHAL’e dayanılarak kayyum atanan belediye eş başkanları derhal görevlerine iade edilecektir. OHAL ve KHK’lerle bölgede kapatılan pek çok sivil toplum örgütü ve anadilde yayın yapan medya organları yeniden açılacak ve tüm mal varlıkları iade edilecektir.

Yargıda da eşit ve adil yargılanma için alınacak önlemlerin yanısıra herkesin anadilinde hizmet alabileceği yargı koşulları oluşturulacak, mahkemelerdeki tercümanların parasının yargılananlar tarafından ödenmesi uygulamasına son verilecektir.

Hasta mahpusların derhal serbest bırakılmasını sağlanacaktır. Mahpusların dışarıda tedavi edilebilmeleri için tam teşekküllü devlet hastanelerinden alınacak raporlar yeterli görülecektir.

Cezaevlerinde haksız yere tutuklu olan gazeteciler, kadınlar, siyasetçiler, öğrenciler TCK’da yapılacak adil düzenlemeler ile özgürlüğüne kavuşacaktır.

Başta Sayın Abdullah Öcalan’ın kaldığı İmralı cezaevi olmak üzere cezaevlerindeki tecrit uygulamalarına son verilerek cezaevi idarelerine verilen “infaz yakma” yetkisi kaldırılacaktır.

GEÇMİŞ VE HAKİKATLERLE YÜZLEŞME TOPLUMSAL BARIŞIN ÖN KOŞULUDUR... 

Geçmişi ile yüzleşmeyen toplumlar bugünlerini anlayamaz ve geleceklerini kuramazlar. Barış içinde yaşamanın şartlarından biri geçmişle yüzleşme ve hakikat arayışıdır.

Bunun için tarihte Kürtlerin de arasında olduğu halklara ve inançlara karşı yapılan soykırım ve katliamlar karşısında, bu halklardan devlet adına özür dilenmesi için gerekli çalışmalar yapılacaktır.

Yaşanan soykırımlar, tehcir, katliamlar, infazlar, kayıplar ve benzeri uygulamaların araştırılması ve hakikatlerin ortaya çıkarılması amacıyla “Hakikat Komisyonları” kurulacaktır.

Zorla yerinden edilme ve zorunlu göç bir topluma verilecek en büyük zararlardan biridir. Sosyal, siyasi ve ekonomik boyutları olan bu zararın, etkisi yüzlerce yıl sürmektedir.

Bugüne kadar zorla yerinden edilmeler nedeniyle devlet veya korucular tarafından el konulan tüm mülkler sahiplerine iade edilecektir.

2015 yılında başlayan sokağa çıkma yasakları adı altındaki ablukalarda, yerinden edilenlerin tüm zararı tazmin edilecek, yıkılan kentler aslına uygun olarak yeniden inşa edilecektir.

Mayınların ve savaş atıklarının temizlenmesi, mayınlı arazilerin tarımsal üretim yapmak üzere kullanıma açılması sağlanacaktır. Sınır barajları ve HES projelerine son verilecektir.

Kentten köye geri dönüşü teşvik edilecek, dönüş yapanların üretime katılmaları için maddi destek sunulacaktır.

Koruculuk sistemi lağvedilecek suça karışan korucular yargılanacaktır. Korucuların sebep oldukları zararlar tazmin edilecektir. Suça bulaşmamış olan korucular ise toplum yararına programlar kapsamında istihdam edilecektir.

BÜTÜN KAMUSAL HİZMETLERDE ANADİL HAKKI GARANTİ ALTINA ALINACAKTIR.

Kürtlerin; dil, kültür ve kimlik talepleri halk olmaktan kaynaklanan temel haklardır.

Anadil, kimlik ve kültür kabulünün ve gerçekleşmesinin ön koşuludur. Partimiz, ülkenin resmi dilinin yanı sıra, kamusal ve sivil alanda çok dilli eğitim, çok dilli yaşam ve çok dilli kamusal hizmeti esas alır. Eğitimin bütün kademelerinde anadilde eğitim görülecektir.

Anadil kullanımına karşı geliştirilen politikaların tamamı iptal edilecek, yer isimlerinin iadesinden, coğrafi tanımların orijinal isimleri ile kullanılmasına kadar gasp edilmiş haklar iade edilecektir.

Kürdistan ismi tarihsel bir hakikattir ve tarihi coğrafyayı tanımlamak için de kullanılmaktadır. Geçmişte bu realiteyi dile getirmesine rağmen, AKP-MHP iktidarının yine aynı realiteyi yasaklı hale getirmesi mücadele gerekçelerimizdendir.

HDP, Kürdistan gerçekliğine uygun olarak ortak vatan, demokratik anayasa kapsamında bu hakikatin yasal statü temelinde kabul görmesi için mücadele eder.

1990’lı yıllarda Kürtçe kasetleri yasaklatan faşist zihniyet hala hafızalarda yerini korurken, kayyumlarla birlikte bölgede Kürtçeye yönelik saldırılar aynı zihniyetin sürdüğünü göstermektedir. Kayyumlar tarafından değiştirilen Kürtçe isimler iade edilecek, sökülen tabelalar, yol lehvaları yerlerine asılacaktır.

Partimiz, çok dillilik politikası kapsamında resmi olarak çok kültürlülüğü savunur ve her kültürün kendisini geliştirmesi için gerekli mekanizmaları yaratır. Ayrımcı, tekçi, inkarcı bütün politikaların karşısında yer alır ve keskin bir mücadele hattı belirler.

Ortadoğu’da statükocu devletler ve güçler, Kürt halkına ve kazanımlarına karşı hiç olmadığı kadar kapsamlı bir saldırı dalgası başlatmıştır.  Bu nedenle Kürtlerin ulusal birliğinin sağlaması en acil sorunlarımızdan biridir. HDP, bir yandan Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük güçlerinin ittifakı olarak yükselirken, diğer yandan Kürt halkının asimilasyoncu, baskıcı, tekçi yapılara karşı siyasal olarak bir araya gelmesini savunur.

Kürt Ulusal Birliği, bölgedeki demokratik birliktelik açısından da gerekli ve kaçınılmazdır. Partimiz, Kürt ulusal birliği ile Türkiye demokrasi güçlerinin ortaklığı için çaba gösterir ve bunun için üzerine düşen tüm görevleri yerine getirir.

KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ MUHATAPLARIYLA MÜMKÜNDÜR... 

HDP, çatışmasız ve savaşsız bir dünya tahayyülüyle hareket etmektedir ve mücadelesi savaşsız bir yaşam yaratmaya yöneliktir. Baskıcı iktidarların elindeki şiddet tekelinin meşrulaştırılması, birçok hak ve özgürlüğün önündeki en büyük engel olduğu gibi çatışmaların da kaynağıdır.

HDP, yaşanan çatışmalı sürecin Kürt sorunda yaşanan çözümsüzlüğün bir sonucu olduğunu tespitinden hareket eder ve sorunun çözümünün müzakerelerden geçtiğine inanır.

Dünya deneyimlerinden de ortaya çıktığı gibi, her türlü çatışma süreci ancak diyalog, müzakere ile çözülebilir. HDP fikriyatının toplumda karşılık bulduğu dönem çözüm sürecidir ve HDP çözüm sürecinde yaşanan tıkanıkların ve engellerin bire bir tanığıdır. Meseleye hakimdir ve bunların ortadan kaldırılarak gerçek bir barış sürecinin yaşanmasını esas alır.

Sorunun tarafları ve muhatapları belidir. Bu sorun ancak muhatapların iradesiyle çözülebilir. Yeni ve suni muhataplar aramak çözümsüzlük politikasında ısrardır. Sorunun çözümünde çatışan güçler meselenin doğal tarafıdır.

PKK Lideri Abdullah Öcalan, 2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog sürecinde bir aktör olarak sorunu çözebilecek güçlü bir muhatap olduğunu göstermiştir.

Üstelik  bu dönemde Türkiye toplumu da büyük oranda sayın Öcalan’ın muhataplığını kabul etmiş ve gelen her mesajını ciddiyetle ele alıp değerlendirmiştir.

Çözüm sürecinin bitirilmesi ve AKP iktidarı tarafından masanın devrilmesi, toplumun karşı çıkmasından değil, iktidarın beklentilerinin karşılanmamasından kaynaklanmıştır.

Partimiz, siyasi hesaplara kurban edilen bu sürecin, bütün toplumsal dinamikleri dahil ederek yeniden başlatılması için PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen gayri ahlaki ve hiç bir hukuki zemini bulunmayan katı tecrit uygulamasının kaldırılmasının gerekli olduğunu her zaman vurgulamaktadır.

SONUÇ İTİBARİYLE

Partimiz, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye hazırdır. Türkiye’nin demokratikleşmesi Kürt sorununun çözülmesinden geçmektedir. Kürt sorununun çözüldüğü Türkiye’de ne OHAL kalır, ne darbe mekaniği devreye girer, ne de otoriterleşme ve tek adam tehlikesi ortaya çıkar. Meselenin önceliği, aciliyeti ve yarattığı acılar ortadadır.

Şimdiye kadar denenen ve çözümsüzlük yaratan tüm yöntemler iflas etmiş, ezberler çökmüştür. O halde yapılması gereken; şimdiye kadar denenmemiş olanı denemektir. Sadece 3 yıllık diyalog süreci bile bu ülkeye nefes aldırmış, anaların gözyaşı dinmiştir.

Türkiye halklarının huzura, güvene ve refaha kavuşmaya ihtiyacı vardır. Bunun yegâne yolu Kürt sorununda kalıcı barışı sağlamaktır. Barış, sadece çatışmaların, ölümlerin ve acıların olmaması değil, aynı zamanda erdeme, iyiliğe, bir arada yaşama doğru atılan en büyük adım olacaktır.

Barış mücadelesi demokrasi mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir. Özgür bir ülke için, Demokratik Cumhuriyet için, yerel demokrasi ile güçlendirilmiş parlamenter sistem için, tekçi anlayıştan kurtulmak için atılacak en güçlü adım barış olacaktır.

24 Haziran kalıcı ve onurlu bir barış için umuttur. Savaş politikalarıyla iktidarını sürdürmeye çalışanlara, kayyumcu zihniyete, ablukalarla ve yıkımlarla insanları yerinden edenlere inat, barış diyenler kazanacaktır.

Farklılıklarımızla barış içinde ve bir arada yaşayacağız. Demokratik bir ülkede kalıcı barışı birlikte var edeceğiz. HDP ile birlikte eşit, özgür, demokratik bir ülke yakındır.

Yeter ki inanalım ve bu tekçi inkarcı düzeni değiştirmek için harekete geçelim.

23 Mayıs 2018

Deklerasyona  ji bo çareserkirina kêşeya Kurd

JI BO RAYA GIŞTÎ

Li Tirkiyeyê û Rojhilata Navîn, hemû sazî û dezgehên ku siyaset û polîtîkayê dikin,  bêguman derbarê pirsgirêka Kurd de gotin û helwesteke wan heye. Ev pirsgirêk pirsgirêkeke giran e û xwedî bandoreke berfireh e. Lê belê nêzîkatiya ji bo vê pirsgirêkê an li ser esasên polîtîkayeke neçareseriyê ya înkarê û netewperest an jî wek encama polîtîkayeke înkarê û tunehesibandinê derdikeve pêşiya me.

Partiya me, di warê pêkhateyên xwe de û zemîna polîtîk ku li ser hatiye avakirin hem aliyekî vê pirsgirêkê ye û hem jî, di warê çareserkirina pirsgirêkê de partiya herî xwedî tecrube ye. Ev yek hem di warê berpirsiyariya dîrokî de barekî giran dide ser milê me, hem jî nîşan dide ku ji bo çareserkirina pêşeroja gelên Tirkiyeyê bi awayekî lezgîn çareserî dixwazin û ev çareserkirin rastiyeke wisa ye ku divê neyê taloqkirin.

Reva ji vê pirsgirêkê tê wateya xwedûrxistina ji pirsgirêkên sereke yên Tirkiyeyê. Di serî de Tirkiye û hêzên herêmê hemû li gorî vê pirsgirêkê helwesta xwe diyar dikin. Îtifaqên hilbijartina ku dê di 24’ê Hezîranê de çêbûne jî, li gorî naveroka pirsgirêka kurd şikil girtine.

AKP û MHP, îtifaqa xwe li ser esasên dijberiya Kurdan çêkirine û îtifaqa din jî bi nêrîneke ku çavê xwe lê girtiye tev digere. Lê belê partiya me, ji bo çareserkirina pirsgirêkê îtifaqa hêzên civakiyî ya hemû gelan, demokrasî û aştiyê esas girtiye.

Helbet sedemên dîrokî yên ku pirsgirêka Kurd kûr dikin hene. Lê belê, niha sedema neçareserkirinê nêzîkatiyên tekparêz, înkarê û polîtîkayên şer in. Niha kodên genetîk ên pergala antî-demokratîk xwe li ser înkarkirina Kurdan xurt dikin. Îktîdarên ku bi vî awayî dixwazin pergalê bi rê ve bibin, tekane rêya ku serî lê didin kûrkirina pirsgirêka Kurd e. Ev tercîh, bi xwe re tengayî û kaos jî afirandiye: Her ku pirsgirêka Kurd kûr dibe, pergal dixitime, alozî xwe dide der. Hemû fikrên siyasî yên ku dixwazin hebûna xwe li ser înkarkirina Kurdan ava bikin, dawiya dawî ji qada siyasetê tune bûne. Di dîroka siyasî ya Tirkiyeyê de bê hed û hesab mînakên bi vî rengî hene.

Aşkere ye ku heta pirsgirêka Kurd neyê çareserkirin, di serî de pirsgirêka demokrasiyê û bi giştî jî dê tu pirsgirêkên sereke yên Tirkiyeyê çareser nebin. Tenê tiştên ku çend salên dawî em bi wan re rû bi rû dimînin jî, vê yekê piştrast dikin. Rewşa Awarte, KHK, tayînkirina qeyûman, şidet, girtin, polîtîkayên feqîrkirinê, rê û rêbazên îşkenceyê ku niha li tevahiya Tirkiyeyê xwe didin der, destpêkê hemû li ser Kurdan hatin bikaranîn û paşê li tevahiya Tirkiyeyê belav bûn. Îktîdar, her cure daxwazên ji bo mafan, heyîna pirsgirêka Kurd wekî hincet nîşan dide û ji bo alternatîfa pelçiqandinê ya bi şidetê di dest wan de be, neçareserkirina pirsgirêka Kurd tercîh dikin.

Sekneke biçûk a demokratîk bi xwe jî, beriya her tiştî li hemberî polîtîkayên înkar, pelçiqandin û şidetê yên li ser Kurdan tên ferzkirin, bi helwesteke zelal pêkan e. Ji bo welatekî demokratîk çareserkirina pirsgirêka Kurd, ji bo HDP’ê şertek esasî ye.

PIRSGIRÊKA KURD PIRSGIRÊKA STATUYÎ YE

Di çarçoveya mafekî siyasî û rewa de, awayê jiyan û xwebirêvebirina civakekê girêdayî tercîhên wê ye. Di vî warî de HDP, di serî de Kurd û bi giştî maf û daxwazên hemû civakên din qebûl dike. Çareserkirina daxwazên di warê çand, ziman û nasnameyê de, di çaroveyeke qanûna bingehîn de diparêze û li hemberî ferasetên tekparêz ku nasnameyên cuda red dikin, têkoşînê dimeşîne.

Ji dîrokê û heta roja îro pirsgirêka Kurd, pirsgirêkeke statuyî ye. Daxwaza Kurdan a ji bo statuyê, ne parçekirin e; ji bo aştiya civakî û jiyana hevpar hewce ye. Ya ku tê daxwazkirin ew e ku, di bin banê dewleta unîter de Kurd mekanîzmayên xwe yên biryarê pêk bînin. Daxwaza ji bo rêveberiya xwecihî, daxwaza sereke ye ku dê pirsgirêkê çareser bike. Ev model li gelek deverên cîhanê tê meşandin û modeleke demokratîk e ku rê li ber navendîbûn û tekbûyînê digire. Şerta Xweseriyê ya Rêveberiya Xwecihî ya Ewropayê jî ji bo pêdiviyeke wisa derketiye holê. Di sala 1988’ê de Tirkiyeyê ev şert îmze kiribû û pişt re îmzeya xwe ji pişt çend xalan kişandibû. Em wekî parti wî şertê 1988’ê diparêzin. Ev rewş bi awayekî zelal û aşkere di bernameya HDP’ê cih digire.

Ji bo pêkanîna vê yekê jî, ewil divê qanûna bingehîn a înkarparêz biguhere.

Dê di serdema HDP’ê de qanûna bingehîn a li ser esasên pirzimanî, pirbawerî, welatîbûyînê ku dê laîkbûna azadîxwaz, pirdengî û cudabûna hêzan di navenda wê de cih bigirin, tevî hemû komên civakiyî bê amadekirin.

Wê bi HDP’ê re hemû azadî û mafên wekî azadiya fikr û raman, rêxistinbûyînê, azadiya ol û wijdanê, mafê heqîqetê, mafê avakirina sendîqayê, mafê grev û peymana giştî, mafê reda wijdanî, mafê nasnameya çandî, mafê bikaranîna zimanê zikmakî, mafê perwerdehiyê, mafê darizandina adîl û mafê zarokan di Qanûna Bingehîn a demokratîk de bên mîsgorekirin.

Wê qanûna bingehîn a demokratîk, li hemberî desthilatdariya navendî rêveberiya xwecihî, li hemberî tehekuma dewletê jî civakê biparêze; wê ne navendparêziyê, rêveberiyên herêmî esas bigire.

Ev yek ne li dijî pergala parlementeriyê ya demokratîk e, li hemberî wê modeleke ku demokrasiya xwecihî, demokrasiya rêveberiya xwecihî xurt dike.

Bi mîsogeriya ku qanûna bingehîn a demokratîk, dê li tevahiya Tirkiyeyê rêveberiyên xwecihî yên demokratîk bibin temînata sîstemek îdarî ya demokratîk. Dê Komara Demokratîk ku xwe dispêre demokrasiya xwecihî ya bi qanûna bingehîn a demokratîk hatiye mîsogerkirin, li dijî tekparêz û otorîteriyê bibe sîwana pirdengî, demokrasî û jiyana bi hev re.

Wê dawî li Rewşa Awarte bê û dê hevşaredarên ku qeyûm tayînî şûna wan hatine kirin bi lez vegerin ser karê xwe. Dê rêxistinên civaka sivîl û saziyên çapemeniyê yên li herêmê bi zimanê zikmakî weşana xwe dikirin û bi Rewşa Awarte û KHK’yan hatin girtin, ji nû ve bên vekirin û malên wan bên îadekirin.

Di darazê de ligel darizandineke wekhev û adil; dê şert û mercên darazê ku ji bo bi zimanê zikmakî xizmeta herkesî bike bên peydakirin. Wê êdî di dadgehan de pere ji kesên ku tên darizandin neye standin. 

Dê girtiyên nexweş bil ezgînî bên berdan. Ji bo girtî li derve bên tedawîkirin, derfet wê bên çêkirin.

Wê rojnamevan, jin, siyasetmedar û xwendekarên ku bê sebeb di girtîgehan de ne bi sererastkirinên adilane bigihên azadiya xwe.

Wê di serî de dawî li pêkanînên tecrîdê yên li Girtîgeha Îmraliyê ku Birêz Abdullah Ocalan tê de ye û hemû girtîgehên din bê û wê erka “binpêkirina înfazê” ya di dest îdareyên girtîgehan de ji holê bêrakirin.

QEBÛLKIRINA HEQÎQETÊ

Civakên ku bi paşeroja xwe re rûbirû nebûne, roja îro fêm nekin û pêşeroja xwe ava nekin. Ji bo aştiyê jî yek ji şertên jiyanê, hevrûbûyîna bi paşeroj û lêgerîna ji bo heqîqetê ye.

Ji bo li ser navê dewletê ji ber qirkirin û komkujiyên ku di dîrokê de li ser Kurdan û gel û baweriyên din pêk hatin lêborîn bê xwestin, dê xebat bên kirin.

Ji bo lêkolînkirina qirkirin, koçberkirin, komkujî, înfaz, windahî û pêkanînên bi vî rengî bên lêkolînkirin û heqîqet derkevin holê, dê “Komîsyonên Heqîqetê” bên avakirin.

Koçberiya bi darê zorê û ji neçarî, zirara herî mezin e ku li ser civakekê pêk tê. Tesîra vê zirarê ya di warê civakî, aborî û siyasî de bi sedan sal didome.

Mal û milkên ku ji ber koçberiya bi darê zorê yên heta niha hatine kirin û ji aliyê dewlet an jî cerdevanan hatine desteserkirin, dê îadeyî xwediyên wan bên kirin. Dê zirara hemû kesên ku ji ber dorpêçkirin û koçberiya ku di dema qedexeyên derketina kolanan ên di sala 2015’an de pêk hatin de bê dayîn û bajarên hatin xirakirin dê wekî berê bên çêkirin.

Wê mayîn û bermayiyên şerî bên paqijkirin û ji bo li zeviyên mayînkirî çandinî pêk bê wê xebat bê kirin. Dê dawî li bendavên sînorî û projeyên HES’ê bên. Dê vegera ji bajaran a ber bi gundan ve bê teşwîqkirin û piştgirî ji kesên vegeriyan re bê dayîn.

Wê pergala cerdevantiyê bê rakirin û wê cerdevanên ku tevli sûcan bûne  bên darizandin. Wê zirarên ku cerdevanan kirine bên dayîn. Cerdevanên ku daxilî tu sûcî nebûne jî, dê di çarçoveya bernameyên ji bo fayda civakê bên îstihdamkirin.

WÊ DI HEMÛ XIZMETÊN FERMÎ DE MAFÊ ZIMANÊ ZIKMAKÎ BÊ MÎSOGERKIRIN

Daxwazên Kurdan ên ji bo ziman, çand û nasnameyê, di çarçoveya mafên gelan de mafên rewa ne.

Zimanê zikmakî, şerta sereke ya qebûlkirin û pêkanîna nasname û çandê ye. Partiya me, ji bilî zimanê fermî yê welat, di qada fermî û sivîl de perwerdehiya pirzimanî, jiyana pirzimanî û xizmeta fermî ya pirzimanî esas digire. Dê di hemû qademeyên perwerdehiyê de perwerdehiya bi zimanê zikmakî hebe.

Dê hemû polîtîkayên li hemberî zimanê zikmakî bên betalkirin, ji îadekirina navên deveran bigre heta navên orîjînal ên pênaseyên cografik û hemû mafên hatine desteserkirin bên îadekirin.

Navê Kurdistanê heqîqeteke dîrokiyî ye û ji bo pênasekirina erdnîgariyê jî tê bikaranîn. Berê ev rastî dihat bilêvkirin, lê belê îktîdara AKP-MHP’ê vê rastiyê dîsa qedexe dike. Yek ji armanca me jî têkoşîna li hemberî qedexekirina vê rastiyê ye. HDP, li gorî rastiya Kurdistanê di çarçoveya welatê hevpar û qanûna bingehîn a demokratîk de, ji bo ev heqîqet di warê statuya qanûnî de bê qebûlkirin têdikoşe.

Feraseta faşîst ku di salên 1990’î de kasetên Kurdî qedexe dikir hîn jî di bîra mirovan de ye. Lê belê, li herêmê êrîşên qeyûman ên li hemberî Kurdî, nîşan dide ku heman feraset didome. Dê navên Kurdî yên ku qeyûman ew guherandine bên îadekirin û dê tabelayên rêyan ên hatine rakirin li cihên wan ên berê bên bicihkirin.

Partiya me, di çarçoveya polîtîkaya xwe ya pirzimanî de pirçandîtiyê jî diparêze û ji bo her çand xwe pêşve bibe mekanîzmayên hewcedar diafirîne. Li hemberî polîtîkayên cihêkar, tekparêz û înkarê radiweste û bi têkoşînê xeta xwe diyar dike.

GER EM NEBIN YEK, EM Ê HERIN YEK BI YEK…

Li Rojhilata Navîn, dewlet û hêzên statukoparêz, bi awayekî dijwar êrîşî gelê Kurd û destketiyên wan dikin. Loma pêkanîna yekîtiya netewî ya kurdan pirsgirêka me ya herî bi lez û bez e. HDP, ji hêlekê ve wekî îtifaqa hêzên demokrasî û azadiyê pêş ve diçe, li hêla din jî li hemberî ferasetên asîmleker, zextkar û tekparêz di warê siyasî de yekîtiya Kurdan diparêze. Yekîtiya Netewî ya Kurd, li herêmê ji bo bihevrebûna demokratîk jî pêwîstiyek jiyanî ye. Partiya me, ji bo ku destkeftiyên gelê kurd bên parastin, ji bo pêşî li siyaseta tunekirinê bê girtin, yekîtiya netewî ya Kurd diparêze û her wiha ji bo hêzên demokrasiyê yên Tirkiyeyê bibin hevpar jî hewl dide û çi dikeve ser milên wê dike.

ÇARESERKIRINA PIRSGIRÊKA KURD BI MUXATABÊN MIMKÛN E…

HDP wisa bawer dike ku pêvajoya şer encama neçareserkirina pirsgirêka Kurd e û baweriya wê ew e ku çareserkirina pirsgirêkê bi muzakereyên bi muxatabên rast pêkan e. Di navbera salên 2013-2015’an di dema pêvajoya diyalogê de Rêberê PKK'ê Abdullah Ocalan îspat kir ku ew aktorekî bi hêz ê çareseriyê ye. Ji bo xwîn neherike divê hevdîtinên di nivî de mane dîsa dest pê bikin û tecrîda li ser Birêz Ocalan bê rakirin.

Ji tecrube û azmûnên cîhanê jî diyar e ku, pêvajoyên şer tenê bi diyalog û muzakereyan çareser dibin. HDP di pêvajoya diyalogê de cihekî aktif girt û lewre xwedî tecrube ye.

Alî û muxatabên pirsgirêkê diyar in. Ev pirsgirêk bes bi vîna muxatabên wê dikare çareser bibe. Lêgerîna li muxatabên nû, israrkirina di polîtîkaya neçareserkinê de ye. Di çareserkirina pirsgirêkê de hêzên pev diçin alîgirên meseleyê yên xwezayî ne.

Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan, di navbera salên 2013-2015’an di dema pêvajoya diyalogê de, wekî aktorekî nîşan da ku ew muxatabekî xurt e û dikare pirsgirêkê çareser bike. Her wiha di vê serdemê de piraniya civaka Tirkiyeyê jî wekî muxatab birêz Ocalan qebûl kiribû û peyamên dihatin hemû bi awayekî cidî esas dihatin girtin û nirxandin.

Bidawîkirina pêvajoya çareseriyê û ji aliyê AKP’ê ve qulipandina maseyê, ne ji ber ku civak li dijî vê yekê bû, sedem ew e ku ne li gor bendewariyên îktîdarê bû. Partiya me, ji bo ji nû ve ev pêvajoya bû qurbana hesabên siyasî, bi daxilbûna hemû dînamîkên civakê bê destpêkirin; her tim destnîşan dike ku divê tecrîda giran a ne exlaqî û zemîneke wê ya hiqûqî tune ye li ser Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan bê rakirin.

Wekî encam;

Ji bo pirsgirêka Kurd bi riyên demokratîk û aştiyane bê çareserkirin,berpirsiyarî çi dibe bila bibe partiya me amade ye. Demokratîkbûyîna Tirkiyeyê, bi çareserkirina pirsgirêka Kurd pêkan e. Eger pirsgirêka Kurd bê çareserkirin, dê li Tirkiyeyê Rewşa Awarte nemîne, dê mekanîka darbeyê nekeve dewrê û dê talûkeya otorîteyê û yekzilamiyê jî çênebe.

Rêbazên ku heta niha hatine ceribandin û neçareserî afirandine, hemû îflas. Nexwe tişta ku divê niha bê kirin, ew e ku divê tişta nehatiye ceribandin bê kirin. Bi 3 salên pêvajoya diyalogê re bêhna welat derket û rondikên çavên dayikan sekinîn.

Pêdiviya gelên Tirkiyeyê bi aramî, ewlehî û xweşiyê heye. Tekane rêya vê yekê jî, di pirsgirêka Kurd de, pêkanîna aştiyeke mayînde ye. Aştî tenê ne bidawîbûna pevçûnan, mirinan û êşan e; di heman demê de ber bi dilpakî, xweşî û jiyana bi hev re dê bibe gava herî mezin.

Têkoşîna ji bo aştiyê, têkoşîna ji bo demokrasî û azadiyê ye. Ji bo welatekî azad, ji bo Komareke Demokratîk, ji bo pergala parlementeriyê ya bi demokrasiya xwecihî hatiye xurtkirin, ji bo xelasiya ji feraseta tekparêz gava herî xurt dê aştî be.

24’ê Hezîranê ji bo aştiyeke mayînde û birûmet hêvî ye. Em bi xwe wê welatê xwe û bajarê xwe bi rêve bibin. Em ê li welatekî demokratîk bi hev re aştiyeke mayînde pêk bînin. Bi HDP’ê welatekî wekhev, azad û demokratîk nêz e.

Ji bo Yekitiya Neteweyî

Em li vir in

Em dikarin

Em dest bidin hev

Bi HDP'ê dengê xwe bigihînin hev!

23 ê Gulanê 2018