Kurtulan: Bir yıl sonra halkın bütçesini hep birlikte yapacağız, bu rant ve talan düzeni bitecek!

Milletvekilimiz Fatma Kurtulan’ın 2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine TBMM Genel Kurulunda yaptığı kapanış konuşması:

Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımızı; cezaevlerinde tutuklu bulunan tüm arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Bugün Êzidî halkımızı êzî bayramıdır, Cejna Êzî Bayramını kutluyorum.

Değerleri Milletvekilleri,

Parlamentonun faaliyetleri arasında bütçe ve bütçe görüşmelerinin önemli bir yeri var. Bütçe halkındır, bütçe hakkı halka aittir. Parlamentoların varlık amacı da halktan aldığı yetkiyle halk adına bütçeleme yapmaktır. Ancak bu hak AKP iktidarında gasp edildi. Ve biz bu parlamentoda iki ay boyunca iktidarın ve yandaşlarının rant bütçesini görüştük.

Bir kez daha bütçe hakkının halk için kullanılmadığını gördük. Halka ait kaynakların özü itibariyle bir avuç sermayedara nasıl peşkeş çekildiğini gördük. Ve yine iktidarın, muhalefetin tek bir önerisini dikkate almadığını gördük. Bu anlamda halkımıza vereceğimiz tek müjde, bu bütçenin iktidarın son bütçesi olduğudur. Bir yıl sonra halkın bütçesini hep birlikte yapacağız. Bu rant ve talan düzeni bitecek, sizlerden toplanan vergiler sizlere geri dönecek.

Büyük bir ekonomik iflasın içerisinde, AKP iktidarı ile küçük ortağının son ve telaşlı nefeslerini duyduğumuz bir bütçe sürecini geride bırakıyoruz. Komisyon sürecinden Genel Kurul sürecine kadar yaklaşık 45 gündür bozuk bir kaset gibi 2002 yılı nakaratını tekrarlayan bakanlar ve milletvekilleri “hiçbir” şey söyleyerek Türkiye’nin iflasına, derin ekonomik krize, açlığa, yoksulluğa, borçluluğa dair tek bir kelam etmediler. Türkiye büyüyor dediler, halkın küçülen sofrasından bahsetmediler. Büyüyen borçlardan, binalara sığmayan icra dosyalarından, büyüyen sefaletten hiç bahsetmediler. Türkiye ihracat rekorları kırıyor dediler. İthalat batağına batmış, üretemeyen Türkiye’den bahsetmediler. İstihdam artıyor, işsizlik azalıyor dediler. 10 milyonu aşkın işsiz yurttaştan, yağmalanan işsizlik fonundan, kadın işsizliğinden bahsetmediler.

Açlıktan uyuyamayan, yokluktan sokağa çıkamayan milyonlarca yurttaştan söz etmediler. Sonuç olarak 2023 yılı bütçesinde kulağını muhalefete tıkayan, demagoji içerisinde debelenen iktidar ve küçük ortağının söyleyecek hiçbir şeyi kalmadığını 45 gündür burada utanç içinde izliyoruz.

Bu bütçe bir seçim bütçesidir dedik, bu bütçe bir çıkar bütçesidir dedik. Bakın, 7 milyonu aşkın asgari ücretli emekçi, insan onuruna yaraşır bir ücret talep ediyor. 2023 yılı asgari ücret tespiti için görüşmeler 7 Aralık’ta başladı. Açlık sınırının 7 bin 787 TL, yoksulluk sınırının 26 bin 123 TL olduğu 2022 yılı Türkiye’sinde, gerçek rakamları telaffuz etmekten imtina eden bir AKP iktidarı ve onun güvencesi altında olan işverenler var.

Geçen yıl burada asgari ücretin 2022 yılı için 5 bin 500 TL olması gerektiğini söylemiştik. Bu rakamları Halkların Demokratik Partisi olarak ifade ettiğimizde AKP sıralarından “Nerede yaşıyorsunuz?”, “Siz de iyi uçuyorsunuz” diye bağıran onlarca milletvekili vardı.
Ne oldu, 6 ay dolmadan bir ek bütçeye ihtiyaç duyuldu. Ne oldu, 4 bin 250 TL yaptığınız asgari ücret 6 ayda eridi, kül oldu. 6 ayda HDP’nin siyasi öngörüsü ve muhalefetine yenildiniz.

Bugün de yine sayenizde asgari ücret açlık sınırıyla başa baş gidiyor. Asgari ücretin açlık sınırı seviyelerinde dolaşmasına izin vermeyeceğiz. HDP olarak, asgari ücretin en az 12 bin 500 TL olması gerektiğini belirtiyoruz. Şunu da hatırlatalım; bizler, Türkiye’nin bütün emekçileri bu topraklarda yaşıyoruz. Bu topraklarda emek verip, alın terimizi bu topraklarda siliyoruz.
Asıl size soruyoruz, siz nerede yaşıyorsunuz? Hangi adalarda, hangi deniz aşırı ülkelerde nakit transferleri yapıyorsunuz?

Bugün yoksulun ekmeğini pişiren ateşe kadar vergi alınıyor. Çiftçi, esnaf neredeyse günlük haraç öder hale getirildi. Vergi düzeni nefes alan herkesi ve her şeyi kapsayacak kadar büyüdü. Bu büyüyen devletin değil yoksullaşan, çürüyen, enflasyona yenilmiş devletin hazin tablosudur.

Sözde önlemlerle, yama politikalarıyla batış örtbas edilemez. Ekonomik sorunları gerçekten çözmek yerine sadece halkın öfkesini hayali hedeflere yönlendirecek politikalar anlatılıyor, uygulanıyor. Tavan yapan ekmek ve gıda fiyatları ile mücadele yerine aç olduğunu söyleyenlerle mücadele eden bir akılla karşı karşıyayız. Bu popülizm, hem pahalılığı hem de kıtlığı daha derinleştirmeye devam ederken; bundan en fazla yine yoksulun etkilendiğini görmüyor. Bir avuç zenginin şatafatı ile büyülenip her şeyin yolunda olduğunu söyleme riyakârlığına düşülebiliyor. Bundandır ki bugün makbul vatandaş, asla ekmek talebinde bulunmayan, sadece alkışlayan vatandaş olarak tasvir ediliyor.

Hani Hazine ve Maliye Bakanı utanmadan “Fakire, fukaraya vermek bereket getirir” diyor ya, bilerek, isteyerek, çalıp çırparak yaratılan sefaletin yükünü yine vatandaşa yüklüyor. Ortada, emekçilerden, emeklilerden, memurlardan, gençlerden, kadınlardan çalınan koca bir vergi serveti var. Ortada bir hırsız var. Bakın, 2022 yılı ilk 10 ayında, ucube bir icat olan Kur Korumalı Mevduat Sistemi’ne Hazine’den 90 Milyar TL üzerinde harcama yapıldı.

Servetine servet katan zenginleri yine vatandaşın vergileriyle besliyorsunuz. İşte AKP iktidarının ekonomi tercihleri ve sonuçları bu şekildedir. HDP olarak adil gelir dağılımını esas alan bir bütçeyi HDP yönetiminde hayata geçireceğiz. Bu sebeple;
●Türkiye’de asgari ücretle çalışan emekçi sayısı azami yüzde 10 olacaktır.
●Kayıt dışı ve güvencesiz çalışma şartları ortadan kaldırılarak insan onuruna yaraşır bir gelirle çalışma koşulları ve sosyal politikalar tesis edilecektir.
● Alt gelir gruplarının gelirini artırmak amacıyla bütçeden pay ayrılacaktır.
●Gelir dağılımındaki adaletin sağlanması amacıyla alt gelir gruplarının üzerindeki vergi yükünü azaltacak politikalar devreye sokulacaktır.

Türkiye’de yargının geldiği durum içler acısı. Sadece Kobanî Davası denen akıl tutulması kumpasa bakmak bile yargının nasıl da sopa olarak kullanıldığını, kişilerin elinde oyuncağa döndüğünü anlamaya yeter. Kobanî olayları ne zaman yaşandı? 2014’te. Dosyada görevlendirilen 5 savcı 2019’a kadar kalem dahi oynatmadı. Ama 2018 seçimlerinde Erdoğan Kobanî olaylarını seçim malzemesi yapınca Ahmet Altun adlı savcı dosyaya özel olarak atandı.
2019 yılında dosyaya gizlilik kararı verdi ve olaylar gelişti. 3 bin 350 sayfalık iddianame hazırlandı ve hukuk kırımı başladı!

Dava dosyası 200’ü aşkın klasörden oluşuyor. Davanın bir haftalık kısa bir zamanda mahkeme heyeti tarafından kabul edilmesi hukuk kırımı değil midir? Delil üretmek için dört yıldır hiçbir tanık olmayan dosyaya iki gizli, iki açık tanık konulması hukuk kırımı değil midir? Savcının dosyada unuttuğu kumpasın belgesine ne diyelim? TEM’den gelen bu belge ile kumpasın nasıl kurgulanabileceği, vekillerimizin kumpasla nasıl tutuklanabileceği, Kapatma Davasına giden yolun bu şekilde nasıl açılabileceğini belgeleyen bir belge! Alın size hukuk vahşetinin, kepazeliğin, rezilliğin belgesi!

Yargılama aşamasına girmiyorum bile. Savunma hakkının kısıtlanmasından, mahkeme başkanının çete örgütü lideri çıkmasından, yargılamanın olağanüstü bir hızla yürütülmesinden tutun da tanıkların yönlendirilmesine kadar türlü türlü hukuksuzlukla karşılaştık. Kumpasın devamı olan Kapatma Davası da çok farksız değil. Tam bir tesadüfler davası. İlk tesadüf ilk iddianamenin Anayasa Mahkemesine MHP Genel Kongresinden bir gün önce verilmesi!

İkinci tesadüf ise ikinci iddianamenin HDP'nin Türkiye'de seçim dengelerini değiştirdiği ve AKP'yi ilk defa iktidardan düşürdüğü seçimin yapıldığı 7 Haziran’dı. AKP hukuku tesadüfleri sever olsa gerek ki Kapatma Davası, iktidarın kendisi küçük yaygarası büyük ortağı MHP’nin “HDP kapatılsın” diye yargıyı yönlendirmesinden sonra açıldı.

Sırf ekonomiyi eleştirdiği için gözaltına alınanlardan tutun da kimyasal silah araştırılmalı diyen TTB Başkanı Sayın Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına, kumpas davalarından tutun AİHM kararlarının uygulanmamasına, OHAL komisyonundan cezasızlık kararlarına, cezaevlerinin Kürtlerle ve muhaliflerle doldurulmasından siyasi soykırım operasyonlarına kadar,
yargıda çeteleşmeye kadar hukuk devletinin esamesinin okunmadığı bir döneme geçildi. Ama biliyoruz ki kopara kopara zehirli meyve veren ağaca çevirdikleri hukuk, er ya da geç bu talan, yolsuzluk ve adaletsizlik iktidarını zehirleyecektir.

Hepimizin gördüğü gibi, Meclis çatısı altında Kürt sorunun konuşulmadığı tek bir gün yok. Çünkü Kürtlere dönük hak ihlallerinin gerçekleşmediği, haklarının gasp edilmediği, Kürtlerin katledilmediği, işkenceye uğramadığı tek bir gün yok. Hatta bu kürsüde dahi kof milliyetçi bir hamasetle Kürt halkına, Kürt kimliğine nefret ve düşmanlığın kusulmadığı tek bir gün de yok.

Bunlar sadece Kürtlere mi yapılıyor ya da sadece Kürt sorununu mu konuşuyoruz? Elbette ki hayır. Her gün bu kurulda işçilere, emekçilere, işsizlere, emeklilere, EYT’lilere, Aleviler başta olmak üzere kültür ve inanç kimliklerine, öğrencilere, kadınlara, LGBTİ+’lara, gençlere, mültecilere, çocuklara yönelik hak ihlallerini, temel haklarının gasp edilmesini konuşuyoruz.

Çok uzağa gitmeden, bakın bizim eleştirilerimizi kabul etmeyen Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, bütçe açılışını şu sözlerle yaptı: "Bu bütçe; milli muharip uçağın, Kızılelma'nın, yeni tip denizaltılarımızın, siber füzemizin, çıkarma gemisinin bütçesidir" dedi. Yani tamamen savaşa odaklı bir akıl söz konusu. Defalarca dile getirdik savaşla, çatışmayla, öldürmekle, cezaevleriyle bu sorunun çözülemeyeceğini, aksine gittikçe ağırlaştığını ve tüm topluma kaybettirdiğini.
Burada Türkiye halklarına sesleniyoruz; Kürt sorunu bu ülkenin en eski, en temel sorunlarından birisidir. Bu sorun demokratik müzakere yöntemiyle rahatlıkla çözülebilir. Ama savaş ve çatışmada ısrar edildiği için hem çözülemiyor hem de yeni birçok sorunun da ortaya çıkmasına neden oluyor. Bugün özendiğimiz, zengin ve refah seviyeleri yüksek, dünyanın en gelişmiş demokrasilerine, insan hakları, basın özgürlüğünün gelişmiş olduğu, kadınların haklarının güvence altına alındığı, çocukların okullara aç gitmediği, 6 yaşında evlendirilmediği ülkelere bakalım.

İngiltere, İspanya ve Fransa başta olmak üzere birçok ülke, ulus devlet olduktan sonra dışladığı kimlikleri, savaşla baskıyla dize getireceğini, yok ederek çözeceklerini düşünüp bu yöntemleri denediler. Ama yanıldıklarını görüp çözüm geliştirmek zorunda kaldılar. Esas olarak bu sorunlarını çözdükten sonra diğer sorunlarını kolayca çözdüler ve geliştiler. Çünkü tek ve gerçek çözümün diyalog, müzakere ve eşit yurttaşlık olduğu, bunun dışında uygulanan tüm yöntemlerin acı, yıkım ve yoksulluk getirdiği anlaşıldı.

2013 yılında Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda en azından diyalog kanallarının açılmasının, bu sorununun toplum tarafından savaş ve ölüm dışında barışçıl yöntemlerle tartışılmasının zemini açılmıştı. İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit aralanınca Sayın Öcalan’la geliştirilen diyalog süreci milyonlara umut olmuştu. Silahların sustuğu bu kısa dönemde dahi her şeyden önemlisi, cenazeler gelmemiş, toplum biraz da olsa nefes almış ve barışın mümkün olabileceği tüm toplumsal kesimler tarafından görülmüştü.

Bu açıdan 2013 Newrozunda okunan Çözüm Deklarasyonu, Dolmabahçe Mutabakatı ve partimizin Eylül 2021’de ‘Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu’ yani tutum belgemiz, ülkenin tüm sorunlarına olduğu gibi Kürt sorununun demokratik zeminde çözümüne de tarihsel çağrı metinleridir.

Partimiz halklara umut olan 2013 Newroz deklarasyonunun arkasındadır. Yayınladığımız tutum belgemiz temel tutumumuz olmaya devam ediyor. Bu yüzden tecrit kaldırılsın, barışa giden yol açılsın diyoruz. Temel bir insan hakkı olan toplumun barış hakkını hep birlikte inşa edebiliriz. Tüm ülke halklarını da bizleri kutuplaştıran, ayrıştıran, geçmişimizi aldığı gibi geleceğimize de ipotek koyan, bize acı, ölüm ve yoksulluk dışında hiçbir şey getirmeyen bu savaş ve çatışma politikalarına dur demeye; savaş politikalarında ısrarın en büyük sembolü olan tecride karşı durmaya; demokratik çözümden, müzakereden ve diyalogdan yana tavır almaya davet ediyoruz.

Değerli halkımız, Türkiye halkları; bugün hukukun üstünlüğünü, demokratik katılımı, insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, insan onuruna yaraşır bir yaşamın teminatı olan demokratik bir anayasa özlemi içindedir. Bildiğiniz gibi, 1921 Anayasasının yerel yönetimlere öncelik veren görece demokratik ruhu Cumhuriyetin ilanı sonrası adım adım ortadan kaldırıldı. Rejimin kurumsallaşmasıyla bu topraklarda yaşayan bütün halk ve inançlar Türklük Sözleşmesi etrafında yok sayıldı. Dışlayıcı ve inkârcı rejim, sürekli kriz halinin olağanlaştığı bir girdap içerisindedir. Demokratik ulusun ve bu toplumsal yeniden kuruluşun içerisinde hayat bulacağı Demokratik Cumhuriyet’in inşa edilmesi bir zorunluluktur.

Demokratik Cumhuriyet’in inşasında en önemli adımlardan biri olarak yeni bir toplumsal sözleşmeyi yani demokratik bir anayasayı görüyoruz. Herkesin kabul ettiği bir şey var: 12 Eylül darbe anayasası, bugün başta Kürt sorunu olmak üzere siyasal alandan toplumsal alana kadar bütün sorunların çözümünün ve Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir.

Toplumsal barışın sağlanması, köklü sorunların çözüme kavuşması için; farklılıkları zenginlik olarak gören, demokratik kazanımları geliştiren, toplumsal mutabakatı esas alan, sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa en acil ihtiyaçtır. Türkiye siyaseti yıllardır iki kutba sıkıştırılıyor, sizlerden de bir tercihte bulunmanız isteniyor. Bir tarafta ülkedeki her alandaki krizin ve yıkımın mimarı olan statükocu iktidar, diğer tarafta gerçekte hiçbir şey vadetmeyen restorasyoncu muhalefet var. Bu iki bloka da mecbur değiliz. Halklar, inançlar, ezilenler, kadınlar, gençler, emekçiler, ekoloji mücadelesi yürütenler, tüm dışlananlar demokratik değişim taleplerini dile getiriyorlar. Ortak yeni yaşam hattı olan 3’üncü yol siyasetimiz ile biz bu talepleri hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bizim için 3’üncü yol siyaseti, sadece siyasi alanda değil toplumsal, iktisadi, toplumsal cinsiyet, emek ve ekoloji gibi bütün alanlarda yeni bir siyaseti ve yaşamı inşa etme iddiasındadır. Bu yol Türkiye’yi demokratikleştirecek ve yapısal sorunları çözecek tek yoldur.

Kadına yönelik şiddet katliam düzeyinde. Her gün en az iki kadın katlediliyor ya da şüpheli şekilde hayatını kaybediyor. Rakamlar kamuoyundan gizleniyor. Kadın kurumları bu rakamları kaydediyor, görünür kılıyor ve mücadele ediyor. Bu nedenle de bu kurumlar da şiddetin hedefinde. Dişimizle, tırnağımızla, dayanışmayla kadın katillerinin davalarında kenetleniyoruz. Hep birlikte birbirimizin sesi oluyoruz. Toplumsal yaşamda da kadınlar görmezden geliniyor. Kadınlar erkeklere göre kamusal hizmetlerden de daha az yararlanıyor. Kadın istihdam oranı TÜİK’in çarpıtılmış rakamlarında bile yüzde 26. Üstelik bunun içerisinde 15 yaş üstü işçileştirilen çocuklar da dâhil!

Sevgili kadınlar, sevgili kız kardeşlerim… Konuşmamın başında da kullandığım bir ifade vardı. “Bütçe Hakkı!” Bütçe hakkı dedim, bu tanımı aklımızda iyice tutalım ve bırakmayalım.
Bu karanlık tabloda da görülüyor ki bu bütçede kadınlar yok! Kadınları görmeyen bütçeyi de bu karanlık tabloyu da kabul etmiyoruz. Bu nedenle yıllardır toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe diyoruz. 41 ülkede bu denendi ve başarılı oldu. Bütün kurumların bütçesi toplumsal cinsiyete duyarlı olmalı diyoruz. Kamu kaynakları eşitliği sağlanmalıdır. Şiddetle mücadele etmelidir.

Bakın, HDP belediyelerinin tamamında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçirdik. HDP yönetiminde de kamu bütçesinin eşitliğinin sağlaması için merkezden yerele kadar toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeyi hayata geçireceğiz. Biliyoruz ki biz kadınlar her neyi aklımıza yazdık ise hayata geçirme kudretine de sahibiz! Jin Jiyan Azadî sloganı şu an dünyanın her yerinde her dilde yankılanıyor. Enternasyonal kadın mücadelesine güç veriyor, kadın mücadelesine ışık tutuyor. İran’da Zen, Zengedi, Azadî diyen kadınlar, dünyanın bir diğer ucunda Donna, Vita, Liberta diye haykırıyor. Kadınlar içerisinde özgürlük tutkusuyla Fems, Vai, Liberte şarkısını söylüyor. Faşizme karşı bugün dünyanın her yerinde en görkemli mücadele kadın, yaşam ve özgürlük mücadelesidir. Bu, emek ve özgürlük mücadelesinin bileşkesidir!

Buradan erkek egemen iktidara sesleniyorum: Şunu unutmayın, tüm haklarımızla beraber vardık, varız ve var olacağız! Eşbaşkanlık sistemini siyasetin her kademesinde hayata geçireceğiz. Ve tüm kadınlara sesleniyorum; hep birlikte, ortak mücadelemizle İstanbul Sözleşmesi’ni geri getirecek ve uygulayacağız. Bizler zulüm perdesini yırtanlarız, bizler cesareti kuşananlarız, yaşamı savunanlarız, özgürlüğü inşa edenleriz, demokratik ve kadın özgürlükçü bir toplumu inşa edecek kudretimiz, cesaretimiz var!

Binbir emekle elde ettiğimiz kazanımlarımıza, iktidarların el koymasına asla müsaade etmeyeceğiz. Kazanımlarımız için, kadına yönelik şiddete karşı durmak için mahkeme önlerinde, alanlarda, fabrikalarda, tarlalarda, sokaklarda, cezaevlerinde ve hatta bu Meclis’te Leyla Güven, Semra Güzel, Saliha Aydeniz şahsında mücadele ettik, etmeye devam edeceğiz.

Türkiye’de toplumsal, siyasal, iktisadi ve toplumsal cinsiyet alanında yaşanan krizlerden en çok çocuklar etkilenmektedir. AKP Türkiye’sinde çocuklar tehlikededir. Türkiyeli milyonlarca çocuk bugün işçilik/zorla çalıştırılma, istismar, madde bağımlılığı, şiddet ve yoksulluk gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Buna rağmen bütçe kesintilerinden öncelikle bu kesime yönelik hizmetlerde kesinti olmaktadır. Bu nedenle ‘Çocuklara Yönelik Bütçeleme’ oldukça önem arz etmektedir. Meclis’in ne yazık ki bir çocuk politikası yoktur. H.K.G.’nin maruz kaldığı şiddet gibi Türkiye’yi sarsan vakalar dışında Meclis’te çocuk gündemi açılmamaktadır.

2 yıldır bilinen vahşete dair tek bir adım atılmamış, adeta istismarın boyutu artıkça saklama gayreti de artmıştır. Üstelik failler yine korunmuş, sistematik istismar en yetkili ağızlarca sıradanlaştırılmaya çalışılmıştır. Bizlerin, bu ve benzer vahşetleri araştırıp inceleyeceğimiz bir komisyon dahi TBMM bünyesinde bulunmamaktadır. Çocuk politikası inşa eden veya çocukların sorunlarını merkezine alan bir ihtisas komisyonu hala kurulmamıştır. 23 milyona yakın çocuk nüfusu var. Ancak gerekli yasal düzenlemeleri yapacak, çocukların karşı karşıya olduğu yapısal sorunlara yapısal çözümler üretecek daimi bir çocuk komisyonu Öeclis bünyesinde yoktur.

Çocukların bugünü ve geleceği için tek bir kuruş içermeyen bu bütçe kabulümüz değildir, olamaz! Bu coğrafyayı çocuklar için yaşanabilir kılacak bir bütçeyi seneye bu günlerde birlikte hazırlayacağız, buna inanın.

Halkımızın yoksulluğun, işsizliğin, baskının, yasakların, yıkımın, sefaletin, ayrımcılığın, şiddet sarmalının içinde hayatta kalmaya çalıştığı bu ülke, her türden kaynak açışından oldukça zengin bir ülke. Ancak bu kaynaklar ve milyonların emek ve birikiminin ürünü olan toplumsal zenginlik yüzyıldır halkın değil iktidarların hizmetinde, tekelinde. Bu zenginlik 20 yıldır ise Saray rejimin etrafında birikmiş durumda.

Değerli halkımız, bizler Türkiye’nin önünün açılması, yapısal sorunların ve bütün krizlerin çözülmesi için açık ve net bir programa sahibiz: Türkiye’nin temel sorunlarının başında haksızlık ve adaletsizlik geliyor. Bu ülkede hak arama özgürlüğünü, eşit ve adil yargılanmayı ve yargı bağımsızlığını hayata geçireceğiz. Temel hak ve özgürlükleri savunacağız, koruyacağız. Temel hakları güvence altına alacağız. Mevcut anayasa eşit yurttaşlık değil ayrımcılık üreten bir anayasadır.

Yönetime geldiğimizde ilk işimiz bütün yurttaşları kapsayan, evrensel temel hak ve özgürlüklere dayalı, etnik, inanç ve kültürel farklılıkları eşit yurttaş kabul eden demokratik bir anayasayı hayata geçireceğiz. Türkiye’yi tek adam rejiminden kurtaracağız. Merkezi yönetimi kuvvetler ayrılığıyla dengeleyeceğiz.

Kürt sorununu çözeceğiz. Kürt sorunu ülkedeki bütün sorunlara kaynaklık etmektedir. Bu sorununun demokratik, barışçıl çözümünü diyalog ve müzakere ile sağlayacağız. Anadilinde eğitimi hayata geçireceğiz. Hiçbir dilin ayrımcılığa uğramadığı, her dilin yaşam bulduğu bir Türkiye inşa edeceğiz. Eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerin tamamını, anadilinde sağlayacağız.

Savaşa son verecek barışı büyüteceğiz. Savaş bu ülkede iktidarların varlık aparatı işlevi görüyor. Sürekli bir biçimde sanal bir beka tehdidi yaratılmakta ve savaşa gerekçe üretilmektedir. İçeride dışarıda ve komşularla barış politikasını hayata geçireceğiz.

Bu ülkeyi yoksulluktan kurtaracağız. HDP’nin hayata geçireceği ekonomi programıyla krizi çözeceğiz. Bütçe var, bütçe tercihleri yanlış. Ülkenin kaynaklarını savaşa, ranta, talana, yandaşa ve tek adama değil aş ve iş için kullanacağız. Rant çarkına son verecek kaynakları halk için eşitçe bölüşen demokratik ekonomi modelini hayata geçireceğiz.

Bu rejim kadın düşmanıdır. Toplumsal cinsiyet özgürlüğü düşmanıdır. HDP yönetiminde erkek egemenliği ve cinsiyetçilikle mücadele edeceğiz. Kadına yönelik her türden şiddete son vereceğiz. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi hayata geçireceğiz.

Gençleri bugünün öznesi olarak görmeyen siyasete son vereceğiz. HDP yönetiminde gençler gelecek tahayyülünün nesnesi değil bugünün politik özneleri ve aktörleri olacak. Gençlerin eğitim, istihdam, kültürel ve gündelik hayata dair her türlü sorununu çözeceğiz.

HDP bir çocuğun daha güvensiz bir ortamda, şiddet sarmalında, yoksulluk içinde ayrımcılığı deneyimleyerek büyümesine izin vermeyecek. Türkiye’de tüm bakanlıklar nezdinde çocuklara duyarlı bütçeleme hayata geçirilecek. Eğitimin her düzeyinde devlet okullarında çocukların beslenme ihtiyaçları ücretsiz karşılanacak.

HDP, doğayı sonsuz bir sömürü kaynağı olarak gören anlayışa son verecek. Doğa talanını, rantı, ekolojik yıkımı derhal durduracağız. Kapitalist talana karşı demokratik-ekolojik bir toplum inşa edeceğiz.

İnançların özgürce yaşamasını güvence altına alacağız. Yaşayan bütün inançların kamu bütçesinden yararlanacağı, hiçbir inancın kamusal alanda ayrımcılığa uğramadığı bir sistem kuracağız.

Herkes bilmelidir ki; demokrasiyi hâkim kılacak, toplumsal cinsiyet özgürlüğünü örecek,
toplumsal barışı inşa edecek, hak, hukuk ve adaleti sağlayacak siyaset HDP siyasetidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

16 Aralık 2022