Mahmut Toğrul: Maraş katliamına “katliam” dediğimiz için Meclis Başkanı önergemizi reddetti

Antep Milletvekili Mahmut Toğrul, Mecliste devam eden bütçe görüşmelerinde söz alarak şu değerlendirmelerde bulundu: 

Hak arama olanaklarını sınırlandıran, tümüyle tedbirlere dayalı bir devlet mekanizmasıyla karşı karşıyayız. Bu yönüyle 12 Eylül askerî döneminden çok daha ağır bir dönem yaşıyoruz. Hayatımızın her alanındaki normlar ortadan kalktı. Gündelik hayatımızdaki normlardan tutun da devlet mekanizması içindeki yargı normlarına kadar normlar tamamen yok oldu. Bu açık bir faşizmdir. OHAL rejimi ve çıkarılan KHK'larla ülke tam bir faşizm cenderesine alınmış, tüm yurttaşlık hakları askıya alınmış, Parlamento tek bir zatın ağzından çıkan talep ve ihtiyaçlara göre çalışmaya programlanmıştır.

Maraş katliamına “katliam” dediğimiz için Meclis Başkanı önergemizi reddetti 

Bundan 39 yıl önce Maraş'ta yüzlerce insanımızın katline neden olan, binlerce insanımızı yaralayan ve 500'ün üzerinde esnafın dükkanın yakılıp yıkılıp talan edildiği bir dönem yaşandı. 39 yıl geçti, Maraş hâlâ kanıyor. Bu katliama neden olan koşulları ve arkasında yatan nedenleri araştırmak üzere biz Meclis Başkanlığına bir araştırma önergesi verdik. Meclis Başkanımız "Maraş katliamı" dediğimiz gerekçesiyle İç Tüzük'ün 67'nci maddesine göre kaba ve yaralayıcı bir dil kullandığımız ifade etti. Hâlâ Maraş'ta insanların mezarları kayıp ve Aleviler Maraş'a gidip en azından o acının yaşandığı yere bir karanfil koymak istiyorlar, Vali yasaklıyor. Bakın, oraya gidenler kim? Bu katliama maruz kalan aileler, Alevi kurumları ve Alevi dostları. Serbest bırakıldığında bugüne kadar hiç kimsenin burnu kanamamış ama yasaklanmaya alışılmış bir şekilde her yıl Maraş Valisi anmaları yasaklıyor.

Alevilerin sorunu Maraş halkıyla değil, "Bu katliamı yapan Maraş halkıdır" diye asla bir iddiaları yok ama en azından insanların acısını yaşaması için, bir daha katliamların yaşanmaması için tüm toplum bilimciler hafızanın taze tutulmasını ve bu anmalara müsaade edilmesini söylerler ama biz ısrarla öteden beri maalesef yasaklıyoruz.

34 insanın bombalarla öldürülmesi katliam değil mi? 

Aynı şeyi, Roboski'yle ilgili bir arkadaşımız araştırma önergesi verildiğinde de yaşandı. 34 insanın uçaklarla öldürülmesi bir katliam değil mi değerli arkadaşlar? Aynı mahalde verilen bir önergeyi de yine Meclis Başkanımız kaba ve yaralayıcı diye iade etti.

Alevi bir rektör, Alevi bir vali olmaması tesadüf müdür?

AKP'li sözcüler her konuştuklarında şunu söylüyorlar: "Biz vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmıyoruz, kesinlikle herkese eşit mesafedeyiz." Şimdi, Maraş'ta yaşananlardan dolayı bugüne kadar hiç kimse, hiçbir iktidar Maraş halkından özür dilemedi, Alevilerden özür dilemedi, hâlâ çeşitli yerlerde Maraş anması hatırlatılırcasına Alevilerin kapılarına kırmızı çarpı işareti konuyor. Herkese eşit davrandığınızı söylüyorsunuz ama örneğin Alevilerin nasıl inanacaklarına ve nerede inançlarını yaşayacaklarına devlet olarak siz karar vermek istiyorsunuz. Örneğin, cemevlerinin hâlâ yasal ve hukuksal bir statüsü yok. Örneğin, kamuda hâlâ Aleviler önünde ciddi engeller var değerli arkadaşlar. Bu memlekette, nereden bakarsanız bakın 10 milyonun üzerinde Alevi var. Bir Alevi rektörün olmaması, bir Alevi valinin olmaması acaba tesadüf müdür? Bugün eğer devletin üst düzeylerinde bir Alevi yönetici yoksa o zaman gerçekten burada bir sorun var demektir.

Aleviler zorunlu din derslerine mahkum bırakılıyor

Zorunlu din derslerine ilişkin AİHM kararları var. Aleviler, çocuklarını başka bir mezhebin öğretisine göre değil kendi inanç ve öğretilerine göre okutmak istiyorlar. AİHM'in kararları var ama maalesef uygulanmıyor. Aleviler zorunlu din derslerine mahkûm bırakılıyor. Şöyle denebilir: "Efendim, Alevilerin bir kısmı din dersi almak istiyor." Serbest bırakın, göndermek isteyen aileler göndersin, bunda hiçbir beis yok. 

Eğer Alevilerin sorunları yoksa AKP iktidarı neden 7-8 tane çalıştay yaptı?

Eğer Alevilerin sorunları yoksa AKP iktidarı neden 7-8 tane çalıştay yaptı? Romanların sorunları yoksa neden Roman çalıştayı yaptı? Kürt meselesi bu ülkenin kanayan yarası değilse neden bir çözüm sürecine girdik? Bunların hepsi bu ülkede bir gerçekliktir. Yok sayılarak, görmezden gelinerek üstü kapatılamaz. Yok sayılmış olmaz, gerçeklik, hakikat ortadan kalkmaz değerli arkadaşlar.

Cezaevlerindeki uygulamalar cunta dönemini hatırlatıyor 

Bir diğer önemli mesele bugün cezaevlerinde yaşanıyor. 12 Eylül askeri cunta dönemini hatırlatırcasına bugün cezaevlerinde çıplak arama yapılmak isteniyor, askeri düzende sayım almak isteniyor. Çıplak aramaya sadece hükümlü ve mahkumlar değil, aileleri, ziyaretçileri de maruz kalıyor ve çoğu tutsak, ailelerinin böyle bir durumla karşılaşmaması için cezaevlerine ailesinin gelmesini istemiyor.

Hapishanelere Kürtçe kitap sokulmuyor. Kendi aralarında Kürtçe konuşan mahkumlar çeşitli disiplin cezalarına çaptırılıyorlar. Bakın, bu konuda bize gelen bir bilgi: Türkçe bilmediği için diğer mahkûmlarla Kürtçe konuştuğu için "İnfaz memuruna hakaret etti" diye o mahkum işkenceye maruz kalıyor, hücre cezasına çarptırılıyor. Hiç Türkçe bilmeyen bir kişi, sayımda bir başka mahkumla konuştuğu için "Burası Türkiye, Türkçe konuşacaksın" denilerek tehdit ediliyor. Sağlık sevkleri nedensiz geciktirilmekte, sağlık arayışı bir işkenceye dönüştürülüyor. 

Taşeron düzenlemesini hukuktan kaçırıp KHK ile getireceksiniz 

Bir diğer mesele de taşeron meselesidir. Bakın, bu taşeron meselesi öyle zor, üstesinden gelinmez bir durum değil. Eğer siz, aynı koşullarda çalışan bir kadrolu memur ile taşeronun sosyal güvenlik haklarını, ücretlerini eşitlerseniz zaten otomatikman o meseleyi çözmüş olursunuz ama siz ne yapıyorsunuz? Hukuktan kaçırmak istiyorsunuz. 12 maddelik bir tasarı hazırlandığı söylenmişti ama şimdi KHK'yle getireceksiniz. 

AKP iktidarı artık geleceğe dair vizyonunu tüketmiştir. Bütün çaba ayakta kalmaya dönüktür ancak sona ve tükenişe doğru gitmektedir. KHK ve OHAL rejimiyle daha ne kadar ayakta kalabilirsiniz? Kaçınılmaz sonu sizler de yaşayacaksınız.

21 Aralık 2017