
OHAL ilan edildiğinde birçok uyarıda bulunduk. Bu OHAL'in, devletin kendisine getirdiği bir OHAL olduğu söylemine karşı, bunun böyle olması gerektiği yönündeki temennilerimizi ifade ederek, aksi yöndeki gelişmelerin çok büyük sıkıntılara sebep olacağını da söylemiştik ve maalesef yanılmadık.
Darbecilerle mücadele etmek adı altında herkes hedefte; doktoru, tiyatro sanatçısı, kamu emekçisi, çalışanı, öğrencisi bir bütün olarak olağanüstü hal aslında. Bunun en büyük yansıma alanlarından biri de cezaevleri.
İlk olarak otuz günlük gözaltı süreci getirildi. Otuz gün gözaltı demek hepimiz tarihsel deneyiminden çok iyi biliriz ki işkence demektir, işkencenin korunması demektir. İşkencenin bir insanlık suçu olduğunu, kim olursa olsun işkenceye tolerans gösterilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Şu anda Urfa'da açlık grevinde olan iki genç bugün on ikinci gündür gözaltında ve konuştuğum saatlerde de işkence altındalar. Açlık grevinde oldukları halde kendilerine şeker dahi verilmiyor.
Diğer yandan, neler oldu cezaevlerinde? Çok ciddi şikayetler var. Telefon görüşme hakkı on beş günde bire düşürüldü. Üçüncü görüşçü yazma hakkı kaldırıldı, sadece birinci derecede yakınlar görüştürülebiliyor. Savunma hakkı ve avukat görüştürülmesi zapturapt altına alındı.
Yine, sevk ve sürgünler. Darbecilere yer bulunamadığı için, cezaevleri tıklım tıklım olduğu için sevk ve sürgünler işkenceler eşliğinde bütün Türkiye genelinde devam etmektedir. Gazete, dergi, kitap, televizyon sınırlaması bütün hızıyla devam ettiriliyor. Belirli televizyon kanalları rehberlerden çıkarıldı. Birçok temizlik aracına el konuluyor, kantinlerden alışveriş sınırlanıyor ve keyfi disiplin cezaları bütün hızıyla devam ettiriliyor. Örneğin, sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerde ki Şırnak bunlardan biridir hala, ailelerin 45 derece sıcak altında cezaevine girişi beklediklerini ve alınmadıklarını da biliyoruz.
Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, örneğin Kadın Kapalı Cezaevi'nde çok ciddi sıkıntıların olduğu, beşer altışarlı gruplar halinde 2 kişilik, 3 kişilik koğuşlara sıkıştırıldıkları, bazen bu sayının diğer cezaevlerinde 15-20'yi bulduğu da bize gelen bilgiler arasında.
Bir darbe bastırıldı ama başka bir darbe bütün hızıyla Türkiye'de kol geziyor.
Yine, askeri içtima dayatılıyor. Darbe olsaydı tam da bu olacaktı zaten. 12 Eylül'de de tutuklulara, hükümlülere askeri içtima dayatılıyordu. Tutuklular duvar dibine yüzleri dönük bir şekilde geçmeye zorlanıyor cezaevlerinde. Yani, bu da darbe dönemlerinin tipik uygulamalarından biri. Bir darbe bastırıldı ama başka bir darbe bütün hızıyla kol geziyor.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu olan Heja Algan Nusaybin'deki yasağın ardından -ki hala 6 mahallede yasak devam ediyor- 75 siville birlikte gözaltına alındı. Sağ gözünü işkencede kaybetti ve sol gözünü kaybetme riski devam ettiği halde, üstelik de Ankara Numune Hastanesine sevki çıktığı halde sevk edilmiyor.
Malatya E Tipi Cezaevi, avukat görüş odasına kamera ve ses kayıt cihazı yerleştirilmiş durumda. Avukatın görüşme mahremiyeti, sır saklama yükümlülüğü ve avukatlık kanunu tümüyle lağvedilmiş durumda. Yine, Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde geçen hafta basına yansıyan ve bizim de yakından takip ettiğimiz mesele gerçekten vahametin derecesini gözler önüne seriyor. Avukatların bile darp edildiği ve gece yarısı bir tarlaya bırakıldığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.
Sincan F Tipi Cezaevi'nde ve daha birçok cezaevinde çok ciddi sürgün ve sevklerde yine aynı muameleler, işkenceler ve baskılar bütün hızıyla devam ediyor. Adana Karataş Kapalı Cezaevi'nde 33 siyasi kadın tutsak baskıyla Tarsus'a nakledildi.
OHAL ilk cezaevlerine geldi. Bütün yaşam alanlarını daralttığı gibi, devletin denetimi ve gözetiminde yaşamından, sağlığından, her türlü ihtiyaçlarından sorumlu olduğu alanda en büyük baskı ve işkence yöntemleri uygulanıyor. Bunun, Anayasa'nın 121 ve 122. maddeleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle biz, bu uygulamaların, tutuklu ve hükümlülere yönelik insanlığa karşı suçların bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz.
Darbecilerle mücadele etmek adı altında herkes hedefte; doktoru, tiyatro sanatçısı, kamu emekçisi, çalışanı, öğrencisi bir bütün olarak olağanüstü hal aslında. Bunun en büyük yansıma alanlarından biri de cezaevleri.
İlk olarak otuz günlük gözaltı süreci getirildi. Otuz gün gözaltı demek hepimiz tarihsel deneyiminden çok iyi biliriz ki işkence demektir, işkencenin korunması demektir. İşkencenin bir insanlık suçu olduğunu, kim olursa olsun işkenceye tolerans gösterilmemesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Şu anda Urfa'da açlık grevinde olan iki genç bugün on ikinci gündür gözaltında ve konuştuğum saatlerde de işkence altındalar. Açlık grevinde oldukları halde kendilerine şeker dahi verilmiyor.
Diğer yandan, neler oldu cezaevlerinde? Çok ciddi şikayetler var. Telefon görüşme hakkı on beş günde bire düşürüldü. Üçüncü görüşçü yazma hakkı kaldırıldı, sadece birinci derecede yakınlar görüştürülebiliyor. Savunma hakkı ve avukat görüştürülmesi zapturapt altına alındı.
Yine, sevk ve sürgünler. Darbecilere yer bulunamadığı için, cezaevleri tıklım tıklım olduğu için sevk ve sürgünler işkenceler eşliğinde bütün Türkiye genelinde devam etmektedir. Gazete, dergi, kitap, televizyon sınırlaması bütün hızıyla devam ettiriliyor. Belirli televizyon kanalları rehberlerden çıkarıldı. Birçok temizlik aracına el konuluyor, kantinlerden alışveriş sınırlanıyor ve keyfi disiplin cezaları bütün hızıyla devam ettiriliyor. Örneğin, sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerde ki Şırnak bunlardan biridir hala, ailelerin 45 derece sıcak altında cezaevine girişi beklediklerini ve alınmadıklarını da biliyoruz.
Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevi'nde, örneğin Kadın Kapalı Cezaevi'nde çok ciddi sıkıntıların olduğu, beşer altışarlı gruplar halinde 2 kişilik, 3 kişilik koğuşlara sıkıştırıldıkları, bazen bu sayının diğer cezaevlerinde 15-20'yi bulduğu da bize gelen bilgiler arasında.
Bir darbe bastırıldı ama başka bir darbe bütün hızıyla Türkiye'de kol geziyor.
Yine, askeri içtima dayatılıyor. Darbe olsaydı tam da bu olacaktı zaten. 12 Eylül'de de tutuklulara, hükümlülere askeri içtima dayatılıyordu. Tutuklular duvar dibine yüzleri dönük bir şekilde geçmeye zorlanıyor cezaevlerinde. Yani, bu da darbe dönemlerinin tipik uygulamalarından biri. Bir darbe bastırıldı ama başka bir darbe bütün hızıyla kol geziyor.
Diyarbakır D Tipi Cezaevi'nde tutuklu olan Heja Algan Nusaybin'deki yasağın ardından -ki hala 6 mahallede yasak devam ediyor- 75 siville birlikte gözaltına alındı. Sağ gözünü işkencede kaybetti ve sol gözünü kaybetme riski devam ettiği halde, üstelik de Ankara Numune Hastanesine sevki çıktığı halde sevk edilmiyor.
Malatya E Tipi Cezaevi, avukat görüş odasına kamera ve ses kayıt cihazı yerleştirilmiş durumda. Avukatın görüşme mahremiyeti, sır saklama yükümlülüğü ve avukatlık kanunu tümüyle lağvedilmiş durumda. Yine, Bakırköy L Tipi Cezaevi'nde geçen hafta basına yansıyan ve bizim de yakından takip ettiğimiz mesele gerçekten vahametin derecesini gözler önüne seriyor. Avukatların bile darp edildiği ve gece yarısı bir tarlaya bırakıldığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.
Sincan F Tipi Cezaevi'nde ve daha birçok cezaevinde çok ciddi sürgün ve sevklerde yine aynı muameleler, işkenceler ve baskılar bütün hızıyla devam ediyor. Adana Karataş Kapalı Cezaevi'nde 33 siyasi kadın tutsak baskıyla Tarsus'a nakledildi.
OHAL ilk cezaevlerine geldi. Bütün yaşam alanlarını daralttığı gibi, devletin denetimi ve gözetiminde yaşamından, sağlığından, her türlü ihtiyaçlarından sorumlu olduğu alanda en büyük baskı ve işkence yöntemleri uygulanıyor. Bunun, Anayasa'nın 121 ve 122. maddeleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle biz, bu uygulamaların, tutuklu ve hükümlülere yönelik insanlığa karşı suçların bir an önce durdurulmasını talep ediyoruz.