Mithat Sancarın Kölner Stadt-Anzeigera verdiği röportaj

Partinizin eş genel başkanı dahil 11 milletvekili tutuklu. Uluslararası basınla böyle bir söyleşi sizin için ne kadar tehlikeli?Konuşmalarınızı ve çalışmalarınızı rahatsız edilmeden sürdürebiliyor musunuz?

Bu süreçte her şey tehlikeli olabilir. Şantaja dayalı bir siyaset yürütülüyor. Diğer arkadaşlarım gibi benim de dokunulmazlığım kaldırıldı. Dokunulmazlıklarımızın kaldırılmış olmasını bize karşı Demokles'in kılıcı gibi kullanıyorlar, tutuklanma tehdidi sürekli güncel tutuluyor. Amaçları partimizi felç etmek. Polisin ve yargının hukuka aykırı tüm saldırılarına, hükümetin keyfi müdahalelerine rağmen biz boyun eğmedik, çalışmalarımızı kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. Tabii ki bir hakim gözaltına alınmama veya tutuklanmama karar verebilir. Zaten son günlerde çok sayıda milletvekilimiz keyfi bir biçimde gözaltına alındı ve sorgulandı.

Anayasa değişikliği parlamento için ne anlama geliyor? Bu sistem bir başkanlık diktatörlüğü müdür?

Anayasa değişikliği, fiilen ortadan kalkmış olan kuvvetler ayrılığını, hukuken de ortadan kaldırıyor. Cumhurbaşkanı çok çeşitli alanlarda yeni yetkilerle donatılıyor ve böylece kuvvetler tek kişide toplanıyor. Kamu hukuku literatüründe bunun adı otokrasidir ve hızla modern diktatörlüğe evrilebilir. Mevcut durumla Almanya'nın 1930'daki durumu arasındaki paralellik korkunç boyutlardadır. 7 aydır devam eden OHAL ile yürütme sınırsız yetkilerden faydalanmaktadır ve herhangi bir denetim mekanizması da bulunmamaktadır. OHAL'in bu türü Schmitt'in teorisiyle de uyumludur.

Kaç hakim savcının tutuklandığı yönünde bir bilginiz var mı? Bunların yargı bakımından ne gibi sonuçları var?

Toplamda 3000'i aşkın hakim ve savcı hakkında işlem yapılmıştır. Bu, zaten Türkiye'de sorunlu olan yargı bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıran bir durumdur. Yargı bu tasfiyelerle, egemen partinin borazanı haline gelmiştir.

Sadece darbe girişiminden sorumlu tutulan Gülen hareketi mensupları değil, aynı zamanda gazeteciler, Kürt politikacılar da tutuklanıyor. Ülkedeki hava nedir?

Türkiye'de korku ve total baskı iklimi egemen. Tüm ülke güvensizlik içinde. Hepsinden önce Erdoğan'ın korkuları var. Korku onu esir almış durumda. Panik hükümeti ve Erdoğan'ı da kuşatmış olduğundan, iktidar raydan iyice çıkıyor. Yani korku ülkenin ruhunu kemiriyor.

Hapishanelerdeki insanların durumu nedir?

Avukatlar tutuklu vekilleri bazı şartlarda ziyaret edebiliyor ama diğer cezaevleri denetimsiz. İnsan hakları örgütlerinin çıkardığı raporlarda işkence iddiaları daha fazla yer buluyor; hükümet de bağımsız bir araştırmaya izin vermediği için iddialar aydınlatılamıyor. Hapisler dolu, yaşam şartları kötü.

Adi suçlara tahliye düzenlemesinin kapsamı nedir?

Son KHK ile 95.000'i aşkın adi suçlu için bir tür af öngörülüyor. Cezasının tamamlanmasına 5 seneden az kalanlar için özel bir düzenlemeyle, cezaevleri siyasi tutuklu ve hükümlüler için boşaltılacak.

Türkiye'ye gitmeyi göze alamayan Almanya vatandaşı Türkiyeliler var. Ayrıca ülkeyi terk edenlerin sayısı da ancak 1980 darbesi sonrasındaki süreçle kıyaslanabilecek kadar yüksek. Muhalifler, akademisyenler vs. ayrıca iltica başvuruları da çok artmış durumda. Sizin için bu bir seçenek midir?

Kesinlikle hayır. Ben burada kalmak ve siyasi mücadelemi sürdürmek istiyorum.Her saniye bunu düşündürecek kadar vahim bir durum yok. Ancak akademik çalışma yürütmenin zor olduğu doğru. Erdoğan'ın kutuplaştırma politikası toplumu derinden böldü. Barış içinde beraber yaşamanın zemini örselendi. Referandum her açıdan bir dönüm noktası olacak. Anketlere yansıyan tahminler çok çelişkili. Sonuç ne olursa olsun, açık bir fark olmayacak, kazanan, kılpayı kazanmış olacak. Bunun için yoğun bir ‘hayır’ kampanyası yürütmek gerek. ‘Hayır’ kampanyası aynı zamanda barış, hukuk devleti ve çoğulcu demokrasi için bir ‘evet’ kampanyası olacak.

Referandum'da Erdoğan istediğini elde edemezse ne olacak?

Erdoğan kampanyasında insanları tehdit ediyor. Yeni düzenlemeyi reddetmek kaosla bir tutuluyor. Özgürlükçü, demokratik hukuk devletine karşı güvenlik ve istikrar vaadediyor. Bu,daha fazla güç ve tek adam iktidarı hedefleyen politikacıların taktiğidir. Hobbes'tan bu yana, diktatörlüğe giden yol olarak kullanılmıştır. Sonuçları da her zaman felaket olmuştur. Ben toplumsal kolektif akla güveniyorum. Çoğunluk hayır diyecek ve bu lanetli yol sona erecek. Bundan sonra Türkiye'nin demokratları yeni bir yaşam için büyük bir şans elde edeceklerdir. Bu yeni yaşam, toplumun tüm kesimlerine demokrasi ve barış vaadediyor.

30 Ocak 2017