Mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları ayrımcılığın araştırılmasına ilişkin önergemiz

Grup Başkanvekillerimiz Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, Türkiye’de yaşayan tüm göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşamış oldukları ayrımcılığın araştırılması ve insanlık onuruna yakışır biçimde çalışma ve yaşam koşulları sağlanması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. TBMM Başkanlığına verilen önergede şu ifadeler yer aldı:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye’de yaşayan tüm göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşamış oldukları ayrımcılığın araştırılması; eğitim, sağlık, barınma, çalışma ve istihdam hayatında yaşadıkları sorunların ve iş sağlığı alanında uğradıkları eşitsizliklerin incelenmesi; göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları sorunları çözmeye ve haklarını korumaya yönelik bütüncül politikalar geliştirilmesi ve insanlık onuruna yakışır biçimde çalışma ve yaşam koşulları sağlanması, Türkiye'nin taraf olduğu mülteci ve göçmen işçilerle ilgili uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ve göçmenliği yaratan politikalar olmak üzere nedenlerin araştırılması amacı ile Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

GEREKÇE

Türkiye 1951 yılında Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmeyi imzalamış ve mültecileri coğrafi sınırlamaya maruz bırakmıştır. Protokol 1967 yılında kabul edilerek zaman sınırlaması kaldırılmışsa da coğrafi sınırlama devam etmektedir. Bu nedenle Türkiye, Suriyeli sığınmacıları başlangıçta misafir olarak tanımlamıştır. Bu durum ise Suriyeli sığınmacılara hiçbir hak vermemekle birlikte Türkiye’ye sınır dışı etme hakkı vermekteydi. Ardından UNHCR’ın tavsiyesi üzerine hükümet sığınmacıları geçici koruma altına almış, 2014 yılının Nisan ayından itibaren de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 91. maddesi ile bu statü Suriyelilere sağlanmıştır. Ancak Suriyeli sığınmacıların durumu muğlaklığını korumuş, statüyle ilgili bu belirsizlik de sığınmacıların sorunlarının katmerlenmesine neden olmuştur.

Hâlihazırda son derece kötü koşullar altında yaşam mücadelesi veren Suriyeli sığınmacılar başta olmak üzere Afgan, İran, Irak ve diğer çeşitli ülkelerden gelenlerin sayısı yüz binleri geçmiş durumdadır. Ülkelerinde cereyan eden ve yaşam haklarını tehdit eden politikalar neticesinde zorunlu olarak göç eden mültecilerin asgari yaşam hakları tehlike altında olup nefret suçlarının doğrudan öznesi olan sığınmacıların can güvenlikleri bulunmamaktadır. Bu da uluslararası boyutları olan insani bir krize işaret etmektedir.

Kuşkusuz Türkiye’de bir Mülteci Yasası olmaması meselenin kilit noktasıdır. Yine mültecilerin yaşam koşullarını denetleyen, örgütleyen sivil bir kurum olmaması, göçmenlere ilişkin bütün hususların kolluk tarafından yürütülmesi, onları toplum nezdinde kriminalize etmektedir.

Yine mevcut yasal boşluklar nedeniyle sığınmacıların çalışma izni konusundaki sorunlar devam etmekte, sığınmacılar, ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır. İnşaatlarda, sanayide, merdiven altı atölyelerde ya da diğer ağır işlerde ucuza çalıştırılan sığınmacı işçilerin, ücretleri ödenmediğinde şikâyette bulunma hakları, çalışma izinleri olmadığı için mümkün olmamaktadır. Bu durumu bilen işverenler de sığınmacıların dezavantajlı durumundan faydalanmakta ve sığınmacı işçileri çoğu kez ücretsiz çalışmaya zorlamaktadırlar. Oysa Türkiye, Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına ilişkin BM Sözleşmesi’ni 1999 yılında imzalayarak ve 2004 yılı Haziran ayında onaylayarak göçmen işçilerin ve ailelerinin sömürü ve insan hakları ihlallerinden korunacağını taahhüt etmiştir. Ancak bu taahhüdün yerine gelmediği mevcut pratiklerle ortadadır.

Keza evin geçimini sağlamaya çalışan Suriyeli kadınların sayıları ciddi boyutlarda olup fuhuşa zorlandıkları bilinmektedir. Kadınlar en iyi ihtimalle erken yaşta, ikinci eş olarak ya da çoklukla yaşı büyük kişilerle evliliğe zorlanmaktadırlar. Türkiyeli kadınlar için dahi yeterli koruma yöntemleri söz konusu değil iken bu durum sığınmacı kadınlar için çok daha vahimdir.

Suriyeli sığınmacı çocuklar da asgari yaşam şartlarını oluşturmak adına çalışmaya zorlanmakta, daha da vahimi on sekiz yaşından küçük erkek ve kız çocuklar cinsel istismara uğramakta, çocuk yaşta gelecekleri ellerinden alınmaktadır. Yine kamplarda yaşayan sığınmacılar sağlıksız, hijyen koşullarından yoksun şartlarda yaşam mücadelesi vermekte, sağlık sorunları gibi en temel ihtiyaçları dahi karşılanmamaktadırlar. Bunun dışında çeşitli kentlere gönderilen sığınmacılar birçok kez kent halkının nefret ve ayrımcı söylemlerine maruz kalmakta, kentten ayrılmaya zorlanmaktadırlar.

Son günlerde kamuoyunda yaygın bir şekilde bu meselenin ırkçı ve ayrımcı saiklerle ele alınması, buna dönük kampanyalar, az evvel ifade ettiğimiz tüm olumsuz durumları teyit etmektedir.

Açıklanan bu nedenlerle Türkiye’de yaşayan tüm göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşamış oldukları ayrımcılığın araştırılması; eğitim, sağlık, barınma, çalışma ve istihdam hayatında yaşadıkları sorunların ve iş sağlığı alanında uğradıkları eşitsizliklerin incelenmesi; göçmen, mülteci ve sığınmacıların yaşadıkları sorunları çözmeye ve haklarını korumaya yönelik bütüncül politikalar geliştirilmesi ve insanlık onuruna yakışır biçimde çalışma ve yaşam koşulları sağlanması, Türkiye'nin taraf olduğu mülteci ve göçmen işçilerle ilgili uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ve göçmenliği yaratan etken ve politikaların araştırılması amacıyla en kısa zamanda bir meclis araştırması gereği doğmaktadır.

11 Mayıs 2022