Öcalan: Lal bırakmakla kardeşlik olmaz

Dil, Kültür ve Sanat Komisyonu Eş Sözcümüz Ömer Öcalan'ın Yeni Yaşam'a verdiği röportaj:

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken tarihi bir dönemece giriyoruz. Yüzyılın en kanayan sorunlarının başında kuşkusuz Kürt sorunu geliyor. Temel haklar ve özgürlükler, anadilde eğitim, demokratik anayasa, cumhuriyetin demokratikleştirilmesi gibi başlıklar yanıt bulmayı bekliyor. Mevcut iktidar bu hukuksuzluk rejimi inşa ederken, mafya-siyaset-iktidar üçgeninde ülkede çetelerin etkinliği de açık olarak görülüyor ve ülkede hukuk ve adalet ayaklar altına alınıyor. Millet İttifakı’nın temel sorulara ilişkin yaklaşımı ise güven vermediği gibi Kürtler konusunda iktidarla benzeşiyor. Tam da bu çıkmazda bir seçim sürecine girildi. HDP ve Kürtlerin anahtar rolde olduğu artık tüm kamuoyu tarafından kabul görüyor. Batıda Emek ve Özgürlük İttifakı kurulurken, bununla paralel Kürt coğrafyasında da Kurdi ittifak konuşuluyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağır tecritle girilen sürecin nereye evrileceği, Kürt ulusal birliğinin hangi aşamada olduğu, cumhuriyetin demokratikleşme sancılarını HDP Riha (Urfa) Milletvekili Ömer Öcalan ile konuştuk…

Öncelikle tecrit ile başlayalım. İç ve uluslararası hukuk ayaklar altına alınarak uygulanan tecrit elbette siyasi bir karar. Bunun aşılması neye bağlı?

Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu zaten düşünmüyorum. Hukuk devleti demek kendi parlamentonuzda çıkardığınız yasalara ve anayasaya uymanız demektir. Ama şu an hukuk alanında büyük yozlaşma, büyük bir çürüme ve keyfiyetin hâkimiyeti olduğunu görüyoruz. Hukuk karşısında muhatap Kürtler olunca bu keyfiyet maalesef daha da katmerleşiyor, adeta hukuksuzluk sistemi inşa ediliyor. Bu hukuksuzluk sistemi İmralı’da en derin halini yaşamaktadır. Sayın Öcalan’ın 24 yıldır tutukluluk-hükümlülük süreci vardır, o günden bu yana ağır tecrit altındadır. 2015’te siyasi konseptin değişmesiyle birlikte İmralı’daki tecrit mutlak bir hal aldı ve daha da derinleşti. İnsani, hukuki ve siyasi boyutu ve birçok yönüyle devre dışı bırakıldı mekanizma. İmralı’da uygulanan tecridi sadece hukuk ile de açıklayamayız. Burada devasa bir toplumsal bir mesele vardır. Cumhuriyetin son elli yılında zaman zaman düşük ölçekli veya yoğunluklu savaş durumu söz konusudur ve bunun muhataplarından biri de Sayın Öcalan’dır. Sadece bu durumu hukukla izah etmeye çalışırsak işin içinden çıkamayız.

Tecridin kaldırılması için başvurular yapılıyor ama sonuç alınamıyor. Tecridin siyasi bir karar olduğu görülüyor. HDP tecridin kırılması için meclis önünde adalet nöbeti eylemi başlattı. Bu yeterli mi? Farklı ne tür girişimler olabilir, nasıl bir yöntem belirlemek lazım?

Bizim adalet nöbeti tutmamız ya da tecridin kırılmasına dönük eylemler, eğer sonuç vermiyorsa buna başarılı oldu diyemeyiz. Elbette ki etkisi vardır ve kamuoyunda farkındalık oluşturuyordur ama bizim buradaki amacımız sonuç almaya dönüktür. Ama şu ana kadar da bir sonuç almadığımızı herkes bilmektedir ve görmektedir. Bu sadece bir temsiliyet üzerinden yapılacak eylem ve etkinlik değildir. Siyaset ve mücadele elbette halkla, kamuoyuyla olur, halk gücüne bağlıdır. Bu durumu birçok nedene de bağlayabiliriz; devletin şiddetine, hukuksuzluğa, devletin insanlar üzerinde uyguladığı sistematik ve psikolojik şiddete bağlayabiliriz. Gemlik yürüyüşü büyük bir farkındalık yarattı, tecrit gündemleşti, ancak sonrasında sonuç alınamadı ve başarıya ulaşmadı. Başarıya ulaşmadığı için de yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bundan ötürü vekillerin tuttuğu adalet nöbeti çeperinde, kendini demokrat olarak gören insan hakları savunucuları da bu nöbete destek vermekle mükelleftir.

Bu destek ve bütünlükle ortak sesin yükseltilmesi, toplumsal duyarlığın sağlanması, aynı zamanda Kürtlerin ulusal birlikteliği de önem arz ediyor. En son telefon görüşmesinde PKK Lideri Abdullah Öcalan da Kürtlerin ulusal birliği için 82 anlaşmasını hatırlatmıştı. Şimdi hem yoğun saldırılar yapılırken hem de seçimler yaklaşırken bir Kurdi ittifaktan bahsediliyor. Nasıl bir ittifak?

Bunu iki boyutuyla ele almak gerekiyor. Kurdistan’ın dört parçasında bulundan Kürt halkı nezdinde, duyguda ve düşüncede birlikteliğin ve ulusal birliğin gerçekleştiğini düşünüyorum. En azından Kürt ulusu değerleri etrafında bir bütünleşme var. Rojava’da, Bakur’da, Rojhilat’ta, Başur’da da bu böyledir. Lakin örgütler ve partiler arasında kimi meseleler vardır ve bunlara da çözüm getirmediğiniz zaman maalesef sonuca gidilemiyor. Kürtler arasında bir ayrılık durumu söz konusu değildir. Kürt coğrafyası dört parçaya bölünmüştür. Şu an Rojava’daki ulusal ve sistemsel mücadelede Kürtler başarıya ulaştı. Kürtler duygu ve düşüncede bütünleşti. Bu da çok önemlidir.

Partiler, örgütler, kurumlar bir araya gelecek mi, gelemeyecek mi? Önümüzde tarihi bir süreç var. Bu dönemde bu girişimler ya da ittifaklar seçimle mi yoksa süreçle mi ilgilidir?

Kürtlerin birliği seçime indirgenmeyecek kadar yakıcı bir meseledir. Eğer siz Kürt birliğini, Kürtler arası ittifakı seçimle sınırlarsanız sonuç alamazsınız. Belli bir zaman sonra amacından da çıkmış olur. Biz hep şunu belirtmiştik; Kürtler arasında bir ulusal birlik olmalıdır. Her ne kadar ülkeleri dört parçaya bölünse de bir yapının Kürtleri kurumsal olarak temsil etme zamanı gelmiştir. Sayın Öcalan da Ulusal Kongre’nin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini 2011-2012’de gönderdiği mektuplarla belirtmiştir. Kürtleri uluslararası alanda, ulusal ve bölgesel anlamda temsil eden bir kurumun olmasını her zaman önemsemiş ve büyük önem atfetmiştir. Hatta belirttiğiniz gibi, son görüşmesinde PKK ile KDP arasında herhangi bir olumsuz duruma karşı, 82 yılında Kürt partileri arasında yapılan anlaşmaya dönülmesi halinde bir çatışma durumunun olmayacağını söylemişti. Sayın Öcalan her zaman Kürt ulusal birliğine önem vermiştir ama bunun tabi ki ilkeleri vardır.

Ulusal birliğin ilkeleri nelerdir ve hangi değerler etrafında olmalı?

Tabi ki demokrasi değerleri etrafında bütünleşmektir. Kürtleri sekiz boyutta örgütlemektir. Kürtleri, dil, ekonomi, hukuk, eğitim, hatta öz savunma ve kültürel anlamda bir araya gelip kendi sistemini inşa etmesidir. Tabi ki Kürt birliğini inşa ederken diğer halklar da vardır. Onlarla ilişkilerimiz nasıl olacak? Diğer halklarla Ortadoğu’da da, Kurdistan’da da, Türkiye’de de bir iç içe geçmişlik durumu vardır. İşte burada demokrasi değerleri etrafında bir araya gelme durumu söz konusudur.

Özerk ve özgün yönetim anlayışından mı bahsediyorsunuz?

Şimdi Kurdistan’ın bazı şehirlerine bakmamız gerekiyor. Musul’un durumu tabi ki özgün olmalıdır. Kerkük’ün durumu özgün olmalıdır. Mardin’in durumu özgün olmalıdır. Bu bahsettiğimiz şehirler kozmopolit şehirlerdir. Şimdi siz bir sistem inşa ederken, bahsettiğimiz demokratik modernite paradigması doğrultusunda bir sistem inşası düşünüyorsunuz; üçüncü yol… Dünyada da bu böyledir. İki hegemonik güce karşı halkları ve demokrasi değerlerini merkezine alan yeni bir sistem inşa ediyorsunuz. Bu sistemi inşa ederken, Erdoğan sürekli, nakarat halinde, her toplantısında ve mitinginde tekrarladığı “tek” anlayışına karşı tabi ki çoğulculuğu savunacağız. Çok dilliliği, çok kimlikliliği, çoklu inancı savunacağız. Farklılıkları zenginlik olarak gören, farklılıkları kucaklayan, kapsayan, kendi içinde özgünlüklere önem veren bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem Kurdistan’a Ortadoğu’ya en uygun olan sistemdir. Bahsettiğimiz egemen devletler ya da egemen hükümetlerin tekçi anlayışını dayatırsanız ötekini ne yapacaksınız?

Kurdi ittifakın oluşturulmasının öneminden bahsettiniz. İkinci yüzyılda cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki engeller neler?

Şunu belirteyim; tabi ki Kürtler kendi arasında güç olmak durumundadır. Kürtlerin elbetteki ulusal hakları vardır. Yüzyıl önce bu ıskalanmıştır, cumhuriyetin ikinci yüzyılında ıskalanmaması sadece Kürtlerle olacak bir mesele de değildir. Tabi ki Kürtlerin kendi geleceklerini inşa etmek için kendi içlerinde bir birliği oluşturması gerekiyor. Kürtler kendisini inkâr edene karşı birlikte durmak durumundadır. Ama bu sadece burayla sınırlı değildir. Türkiye’nin ikinci yüzyılında bu cumhuriyet demokratikleşecek mi, demokratikleşmeyecek mi? Mesele buradadır. Şu an iki kutuplu bir Türkiye’den bahsediyoruz. Bir tarafta AKP-MHP’nin temsil ettiği ve siyasal İslam’ı kendine referans alan anlayış Kürtlere katliamı dayatıyor. Diğer taraftan, bir miktar CHP’nin ve İYİ Parti’nin öncülük ettiği; kendini laik, milliyetçi ve batıcı olarak gören anlayış da ret ve inkârı dayatıyor. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında böyle ayakta durma şansı yoktur. Zaten yüzyıldır ayakta duramıyor. Cumhuriyet yüz yıldır büyük acılar yaşıyor. 40 yılın üzerinde bir süre savaş var bu ülkede. Adını koymasanız da binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir savaş gerçekliğini görmezseniz, eksikleri ve yanlışları göremezsiniz. Bu savaş, çatışmalar, ölümler nereye kadar gidecek?

Bir yüzleşme mi olmalı?

Evet, cumhuriyet geçmişiyle yüzleşmeli. Şeyh Said’ten tutun Koçgiri’ye, Seyid Rıza’dan tutun Dersim Tertelesi’ni, Ağrı isyanından tutun Gelîyê Zilan’a, böyle onlarca katliam yapıldı. Bunu devlet kendisi söylüyor zaten. Osmanlı’ya ve yüzyıllık cumhuriyet tarihine bakınca, Kürtler 29 kere bu sistemi kabul etmemiş, bu sisteme karşı başkaldırmışlar. 29’uncu isyan durumu da devam ediyor. Bunun en makul çıkışı, demokratik yol yöntemlerle bu sorunların üstesinden gelmektir. Demokratikleştireceğiz, başka çare yok! Bunun mücadelesinin veriyoruz.

Kurdi ittifakta son durum ne? Kuruluyor mu?

Bu ittifakta şu an somut bir şey yok. DTK ve DBP öncülüğünde yürütülen bir çalışmadır. Şu an ben HDP’deyim, çalışmalar vardır. Ama hassas bir konu olduğu için partimiz de bunu sadece seçime indirgemek istemiyor. İlla ki ittifaklar olacak, şahsiyetler olacak, Kurdistani hassasiyetleri daha yüksek olan temsilciler olacak ve olması gereken de budur. Zımni bir noktada buluşulması gerekiyor. Biz isteriz ki kendini farklı şekilde ifade eden, farklı düşünceye sahip olan, Kurdistani ittifaklarımızda HDP bünyesi ya da bu gelenek bünyesi altında Türkiye’deki parlamentoyu kullansın. Parlamento da bizim için bir araçtır, amaç değildir. Ama şu an somut bir durum olduğunu ben söyleyemem. Kürtler kendi aralarında birliğini oluşturacak.

HDP’nin yeni açıklamalar yapacağı söylentisi ve beklentisi var; nasıl bir yol çiziyor? Nasıl bir açılım sağlayacak?

HDP’yi alternatifsiz görenler aslında yanılıyor. Millet İttifakı da şu an dağınık duruyor. HDP burada stratejik olarak üçüncü alanı oluşturmaya çalışıyor. Son seçim kanunuyla zaten AKP öncülüğünde Türkiye’deki sistemi değiştirdiler. Küçük partileri büyük partilerle birleştirme siyaseti esas alındı. Fiiliyatta iki partili bir sistem inşa etmeye doğru gidiliyor. Burada iki ana akım vardır, herkesin de bu ana akıma tabi olması dayatılıyor. Kötü ve yanlış olan budur. İşte burada HDP üçüncü alternatifi ortaya koyuyor ve bir ezberi bozuyor. Ne ret ve inkarı kabul ediyor ve oraya entegre oluyoruz, ne de diğer tüm farklılıklara imhayı dayatan siyasete entegre ve mecbur olmak istiyoruz. Üçüncü alanı oluşturmak istiyoruz. Cumhurbaşkanlığı için bizim eş başkanlarımız ve parti sözcülerimiz gerekli açıklamaları yaptılar. Benim bunun ötesinde bir şey söylemem doğru değildir. Zamanı gelince Türkiye’deki siyasal süreç özellikle bu seçim süreci çok şeylere gebe… Yarının ne olacağını kestiremiyoruz.

Kürtler olmasaydı İstanbul seçimi kazanılmazdı, bu bir gerçek. Şimdi neden bu ortaklık ilkeler çerçevesinde oluşturulamıyor?

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın açıkladığı ‘Temel Haklar Eylem Planı’ndaki Kürt sorunu ile ilgili maddeler anadilinde eğitimden tutun eşit yurttaşlığa kadar birçok başlık vardı. Deva Partisi’nin açılımını nasıl okudunuz? Altılı Masa hiç üstünde durmadı.

Kürtlerin elbette bir gün, bu bahsettiğimiz içinde demokratik nüvelerin bulunduğu İslami kesimlerle bir noktada tekrar bir araya geleceğini düşünüyorum. Çünkü onlarsız da olmaz. Ama bu haliyle değil…

Ne demek istiyorsunuz? Kiminle bir araya gelinecek?

Kendini siyasal İslam olarak, kısmen de demokrat olarak gören insanlarla Kürtler elbette bir araya gelecek.

AKP’nin içinde olan muhafazakâr ve İslamcı kesim mi?

Hayır, o değil… Şu an oradan kopanlar var. Başka yerlere akışlar vardır, onlar da son 20 yılı hariç, yüzyıldır mağdur olduklarını söylerler. İktidara gelince maalesef geldikleri yerleri unuttular, kraldan daha çok kralcı oldular. Tabi ki DEVA Partisi’nin anadilde eğitim çağrısı önemlidir. Bunlar bizim de çağrılarımızdır. DEVA Partisi’nin 66. maddeyi tartışmaya açması önemlidir. Düşünün, bir Kürdün bunu söylemesi durumunda herhalde kıyamet kopardı. Ama bir Türk bunu söyleyebilir, bir Türk birçok şeyi tartışmaya açabilir. Ama Kürdün bu durumu tartışmaya açması onun için büyük handikaplar ve tehlikelerle doludur. Şu an böyle bir çıkış çok önemlidir, tartışmaya açılmalıdır, anadilde eğitimin konuşulması lazım. 20 milyonluk bir halk gerçekliğinden bahsediyoruz, Türkler ve Kürtler arasında bir kardeşliğin olduğunu söylüyorsunuz, kardeşinizin lal kalmasını niye istiyorsunuz?

Altılı Masa içinde de bir açılım olamaz mı?

Demokrasi değerleridir, farklılıkların zenginlik olarak kabul edilmesidir. Ama Altılı Masa’nın o demokrasi değerlerinin tamamına bağlı olduğu söylenemez. Demokrasi anlayışlarının kendilerine göre bir sınırı vardır. Birkaç grubun kırmızı çizgisi vardır. Maalesef bu kırmızı çizgi noktası Kürtler ve Kürtlük ile ilgili; inançsal anlamda da Alevilik ve Êzidîlikle ilgili blokajlar vardır. Bunları aşamayan bu ülkede kendine ‘demokratım’ diyemez.
Ama maalesef kırmızı çizgi tek millet, tek devlet inancı üzerinden tekçi perspektiften bakıyor, İYİ Parti de bu noktada. İYİ Parti’yi de dönüştürmeye bilmiyorum CHP güç getirebilir mi? DEVA Partisi güç getirebilir mi ya da kendileri mi dönüşür o da başka bir durum, onu da göreceğiz. Ama DEVA Partisi’nin açıklamaları Kürtler açısından önemlidir.

AKP de iktidara gelmeden buna benzer açıklamalar yapmamış mıydı?

Evet, onu da hatırlayalım. İktidar değiştiriyor, iktidar dönüştürüyor. Ali Babacan da bu ülkede on yılın üzerinde bir süre hükümette yer aldı. Bakanlık yaptığını bilelim. İktidarda olunca söylemek meseledir. Umarın ilerleyen dönemde ortak bir iktidar kurulur, bahsedilen anadille eğitim, ikinci resmi dil olma durumu bunu söylemekten öte, gerçek yaşamda kendine alan bulur.

DEVA Partisi’nin açılımı Altılı Masa içinde ve ilkeler çerçevesinde bir görüş ayrılığı olduğunu mu işaret ediyor?

Yani birbirlerini zorladıklarını görüyorum. Deva Partisi’nin üst perdeden yaptığı açıklamalar 66. madde, anadilde eğitim, resmi dil durumu, önemli konular ve önemli tabulardır. Ama İYİ Parti’nin bünyesi bunu kaldırır mı? Orası tartışmaya açıktır. Ben zannetmiyorum.

HDP, DEVA Partisi ile de bir araya gelebilir mi?

HDP demokrasi değerlerini önceleyen herkes ile bir araya gelebilir. Ama kendisine imha, ret ve inkâr siyasetiyle yaklaşan hiçbir kesimle de bir araya gelemez.

Ömer Öcalan’ın derdi nedir?

Gücü oranında demokratik siyasete katkı sunmak, Kurdistan’da ve Türkiye’de insanların bir arada farklılıklarını kabul ederek yaşamasına yönelik gücü oranında katkı sunmaktır. Ortadoğu’da insanlar birbirini kimliklerinden ve inançlarından dolayı öldürmekten vazgeçmelidir. Biz bunun için mücadele yürütüyoruz… Tüm insanlar bir arada, bir gülistan bahçesi gibi, farklılıklarıyla yaşamayı hak ediyor. Bu uğurda katkı sunmaya çalışıyoruz. Partimiz içinde bir ferdiz, bu noktada mücadele de derdimiz de devam edecektir.

Röportaj: Nezahat Doğan

23 Ocak 2023