Oluç: Bu iktidar Yassıada’da Menderes, Ankara’da Kenan Evren oluyor

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu: 

Cumartesi Anneleri 25 yıldır onurlu bir adalet arayışı içerisinde

Başlarken Cumartesi Annelerine bir mesaj ve selam göndermek istiyoruz. Dün, Cumartesi Anneleri’nin “Kayıplarımızı İstiyoruz” diyerek Galatasaray Meydanı'na çıkmalarının 25. yılıydı. 25 yıldır Cumartesi Anneleri Türkiye’nin ve belki de dünyanın en barışçıl eylemini kararlılıkla sürdürüyorlar. Onurlu bir mücadele veriyorlar. Onurlu bir adalet arayışını sürdürüyorlar. Bütün engellemelere, bu iktidarın bütün yasaklamalarına ve saldırılarına rağmen en barışçıl eylemi yapmaya devam ediyorlar. Kendi çocuklarını, yakınlarını, kayıplarını arıyorlar. Buradan Cumartesi Annelerine 25 yıldır sürdürdükleri bu onurlu mücadeleleri için selam ve saygılarımızı gönderiyoruz. 

Bu iktidar Yassıada’da Menderes, Ankara’da Kenan Evren oluyor 

Dün 27 Mayıs’tı. Büyük gösterilerle, şaşaalı törenlerle eski adıyla Yassıada, yeni adıyla Demokrasi ve Özgürlükler Adası dün açıldı. Bütün medya, hem gazeteler hem televizyonlar, tek merkezden belirlenen manşetlerle bir demokrasi rüzgarı estirmeye çalıştılar. İnsan kendini tuhaf hissediyor. Neden? diyecek olursanız; bakın bu iktidar 27 Mayıs üzerine yaptığı konuşmalarıyla Yassıada'da Menderes oluyor, ama Ankara’ya geldiğinde Kenan Evren gibi davranıyor. Bu iktidarın anlayışı, bu siyasetçilerin doğası maalesef bu. 

27 Mayıs'ta millet iradesi nutukları atan iktidar, kayyım atarken millet iradesini görmezden geliyor

27 Mayıs'ta idama gönderilen milletin iradesiydi, çok doğru. Peki cezaevlerine gönderilen, yerlerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarımız kimin iradesi? Bizim seçilmiş vekillerimiz, rehin olarak tutulan vekillerimiz kimin iradesi? Onlar da milletin iradesi değil mi? Onlar da milletin iradesi. Demek ki, bu iktidar seçim yoluyla, sandık yoluyla yönetime gelmiş olan belediye eşbaşkanlarının yerine kayyımlar atarken milletin iradesini görmezden geliyor. Ama 27 Mayıs’ta çok büyük millet iradesi nutukları atmaktan vazgeçmiyor.

27 Mayıs'ı yapanlar apoletliydi, bugünküler kravatlı darbeci  

Neden bunu söylüyoruz? Korona Virüs salgını günlerinde 13 belediyemize daha kayyım atandı. 10 Mart’ın bir hafta sonrasında 8, geçtiğimiz haftalarda da 5 olmak üzere toplamda 13 belediyemize kayyım atandı, belediye eşbaşkanlarımız görevden uzaklaştırıldı. İşte seçim hukukunu, seçim adaletini, sandık hukukunu ve adaletini, yani halkın iradesini yok sayan bu iktidardır. 27 Mayıs’ta yapılan darbenin sivili, siyasisi bugün bu iktidar tarafından gerçekleştiriliyor. O gün o darbeyi yapanlar, bizim lanetlediğimiz o darbeyi yapanlar apoletliydi; bugünküler kravatlı darbecidir. Bunu unutmamak gerekiyor. 

Yassıada'da Menderes, Ankara’da Kenan Evren olmakla demokrat olunmaz

27 Mayıs’ın yıldönümünde bir kere daha hatırlatmak istiyoruz: Yassıada'da Menderes, Ankara’da Kenan Evren olmakla demokrat olunmaz. Bu iktidarın ortaklarının tamamı bunu bilmeli ve anlamalıdır. 

Halkın gündemi tartışılmasın diye seçim hilelerini, muhalefetin nasıl engelleneceğini konuşuyorlar

Gelecek hafta Meclis açılacak. Halkın gündemi nedir? İşsizlik, yoksulluk, aş... Halkın dertleri bunlar. Ve bunlar konusunda adımlar atılmasını, önlemler alınmasını, bu karşı karşıya kalınan krizden kurtulmayı istiyor halk. Çok doğal olarak bütün kamuoyu yoklamaları da bunu gösteriyor. Sokağa çıkıp mikrofon tuttuğunuzda, tüm konuşanlar da aynı şeyi söylüyor. “İşsiziz, yoksuluz, açız, ciddi sıkıntılar yaşıyoruz” diyor. Halkın sorunları bunlar.

Peki iktidar ne yapıyor? Meclis açılırken halkın bu gündemi tartışılmasın, ekonomideki bu kriz konuşulmasın diye ne yapıyor? Toplumsal destekleri azaldıkça, seçim kazanma yolu olarak seçim hilelerini, muhalefetin engellenmesini, yasaların, Anayasa’nın sonuna kadar zorlanmasına dair tedbirler alınmasını konuşuyor. Günlerdir tartışılan konu budur. 

Büyük bir korkuya düşmüşler, muhalefeti etkisiz hale getirmenin peşindeler

Önce bir suni darbe tartışması yaratıldı, ardından MHP liderinin açıklamasıyla Siyasi Partiler ve Seçim Yasası tartışmaya açıldı. Ne için? Kendi içlerinde bir kriz yaşıyorlar, büyük bir korkuya düşmüşler. Toplumsal ve siyasal muhalefetin gelişiminin yansımalarını görüyoruz aslında.

Nasıl olur da siyasal muhalefetin elini kolunu bağlarız, nasıl olur da siyasal muhalefeti etkisiz hale getiririz, bunun peşindeler. Meclis açıldığı zaman halkın sorunlarının gündeme gelmesi gerekirken, konuşulacak konular neler? Bekçiler Yasası, Baroların ve diğer meslek örgütlerinin seçim sistemi, Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’ndaki değişiklikler, sosyal medya engellemeleri... Bunları konuşmak istiyor siyasi iktidar.

Bu iktidarın bir tek planı var, o da kendi iktidarının bekasını sürdürebilmek

Yani aslında bir kayyım yönetimi anlayışı bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temelini oluşturuyor. Bunu bütün verilerden görebiliyoruz. İktidar bloğu, iktidar ittifakı kaybettikçe,  toplumun desteği azaldıkça, bu tür mekanizmalarla iktidarda kalma çabasını artırıyor. Bu iktidarın bir tek planı var, o da kendi iktidarının bekasını sürdürebilmek. Başka hiçbir planı yok. Varlık yokluk durumuna gelmeye başladılar ve bunun bütün tepkilerini görüyoruz. 

Bahçesine çıkan ya da ekmek almaya giden yurttaşlara dönük orantısız bir şiddet uygulandı

Neden bunu söylüyorum? Bakın sokağa çıkma yasaklarının olduğu günlerde, bayram dahil ve ondan önceki günlerde neler yaşandı? Çok ağır bir orantısız polis-bekçi şiddeti görüldü.

Mesela Türkiye İnsan Hakları Vakfı, 11 Mart’la 11 Mayıs arasında yaşanan hak ihlalleri raporunu düzenlemiş. O raporda demiş ki, 58’i polis-bekçi tarafından, 3’ü belediye zabıtaları tarafından olmak üzere 61 kişi kötü muameleye, şiddete, işkenceye uğradı, 2 kişi de hastaneye kaldırıldı.

Türkiye’nin birçok yerinde, birçok kentinde bu uygulamaları görüyoruz. Orantısız bir polis ve bekçi şiddeti. Kime? Evinde oturan, bahçesinin önüne çıkan ya da ekmek almaya giden insanlara dönük bir şiddet. Orantısız bir polis şiddeti, Tekirdağ’ın Çorlu’sunda oldu, İstanbul’un Kadıköy’ünde, Zeytinburnu’nda oldu. Eyüp, Esentepe’de oldu. Cizre’de oldu. Cizre’de birkaç örnek oldu üstelik. Edirne Keşan’da, Adana’da, Batman’da, Diyarbakır'da, Ağrı Patnos’ta oldu. Gözaltı var, darp var, inanılmaz orantısız bir polis şiddeti.

Polis ve bekçi şiddeti “yeni normal” dediklerinin ipuçlarıdır

Ne göstermek istiyor iktidar bu polis şiddeti ile? Hani diyeceksiniz şimdi, İçişleri Bakanı’nın kendisi öyle olursa aşağıdaki polis bekçi de böyle olur... Doğru. O İçişleri Bakanı yol verdiği için, teşvik ettiği için, bu anlayışı büyüttüğü için, bir polis devleti anlayışını büyüttüğü için bütün bunlar yaşanıyor.

Bu şiddet politikası aslında toplumu yönetemeyen, kriz yaşanan ülkede iktidarın topluma gözdağı vermesinden başka bir şey değildir. “Yeni normal” dediklerinin ipuçlarıdır bu polis ve bekçi şiddeti. Bazıları görevden alındı, haklarında sözde soruşturma açıldı. Bunun bir gaz alma operasyonu olduğunu çok iyi biliyoruz. Çünkü esas itibariyle cezasızlık politikası geçerlidir ve bu politika bu örneklerde de sürdürülecektir. 

Mesnetsiz iddialar, saçma sapan sorularla siyasetçiler tutuklandı

Ama bunlar yetmedi, bizim partimize dönük saldırılar da devam etti. Arife günü gözaltı yaptılar Diyarbakır’da, 18 kişi. Aralarında geçmiş dönem vekillerimizin de olduğu, MYK üyemiz Özlem Gündüz’ün olduğu, Rosa Kadın Derneği başkanının, yöneticilerinin,  kurucularının olduğu 18 kişi gözaltına alındı. 12 kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında DBP eski Eş Genel Başkanı Mehmet Aslan da var, Gülcihan Şimşek de var. Neden tutuklandılar? Roza Kadın Derneği yasal bir dernek. Şiddete uğrayan kadınlar için çalışma yapan, kadınların dayanışmasını büyüten, kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden bir dernek. Neden tutuklanıyorlar? Saçma sapan iddialar var. Sordukları sorular içinde ipe sapa gelmez sorular var. Ama o saçma sapan sorularla, mesnetsiz iddialarla insanları tutukladılar. 

Parti binamızı kundaklama girişiminin MOBESE kayıtları silinirse bizim elimizde kayıtlar var

Yetmedi, provokasyon devam ediyor. Dün gece Cizre parti binamızı yakmak için bir girişimde bulunuldu. Bir kişi geldi kapısını yakmaya çalıştı, kundaklama girişimi oldu. Çok açık bir provokasyon. Cizre'deki parti binamıza yönelik bu saldırı çok açık bir provokasyon. Ama bunu da yaptılar. Her taraf MOBESE kameralarıyla dolu Cizre’de. Bizim partimizin etrafında da. Ama şunu da söyleyelim. Biz de önlemlerimizi aldık parti binalarımızda, bizim elimizde de kamera kayıtları var. Hani oluyor ya bazen MOBESE kayıtlarında bozukluklar oluyor, çıkmıyor kayıtlar. Ama bizim elimizde de kayıtlar var. Kimin saldırdığı o kayıtlarda görülüyor. Suç duyurusunda bulunacağız. Bakacağız, acaba o kundaklama girişimini yapmış olan, kameralarda görünen kişi herhangi bir takibata uğrayacak mı? Bunu da göreceğiz.

İktidarın Seçim Yasasında değişiklik istemesinin amacı muhalefeti Meclis'e girmekten alıkoymaktır

Meclis açılacak ve Meclis'te tartışılması gereken konular yerine 'bu iktidarın bekasını nasıl sağlayacağız' konuları tartışılacak. Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası gibi hazırlıklar konuşulacak. Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası’nda değişiklik yapılması gerektiğini çok uzun yıllardır söylüyoruz. Neden? Çünkü bu yasalar Kenan Evren Cuntası döneminde, 12 Eylül ‘80 sonrasında hazırlanan yasalar. Ama bizim söylediğimiz Seçim Yasası’nda ve Siyasi Partiler Yasası’nda yapılması gereken değişiklikler oradaki antidemokratik maddelerin, demokratik siyasete aykırı olan maddelerin temizlenerek bu yasaların demokratikleşmesidir.

Halbuki iktidar ne yapmaya çalışıyor? İktidar siyasal muhalefeti nasıl Meclis'e girmekten alıkoyabiliriz, nasıl olur da AKP içinden çıkan iki yeni partinin seçimlere katılmasını engelleyebiliriz, nasıl olur da muhalefeti Meclis'te zayıf hale düşürebiliriz, kendi iktidarımızı sürdürebiliriz diye düşünerek Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’nda değişiklikleri tartışıyor. Bunun bir demokratikleşme adımı ile alakası yoktur. Bunu da söylemiş olalım bir kez daha. Bunu tartışacağız önümüzdeki günlerde Meclis açıldığı zaman, komisyonlarda da Genel Kurul'da da gündeme getireceğiz.

Hazine ve Maliye Bakanı hala pembe tablolar çiziyor

Diyoruz ya; halkın birinci meselesi işsizlik, yoksulluk ve  ekonomide yaşanan krizdir, aş derdidir esas itibariyle. Fakat bu ekonomi yönetiminin bu durumun çok farkında olduğunu düşünmek mümkün değil. Ekonomi yönetimi, başında da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak açıklama üzerine açıklama yapıyor ve ekonominin ne kadar iyiye gittiğini anlatıyor.

Yine bugün bir açıklaması var. Diyor ki; '... Ne faizi ne kuru ne borsası ne ödeme dengesi ne de bütçesi raydan çıktı. Mayıs'ta, Haziran'da her şey daha olumlu, daha güçlü, daha sakin bir yere doğru gidiyor...' Haziran'a daha girmedik, ama o 'Haziran’da da iyiye gidiyor' diye açıklama yapıyor. Bu söylenenin pembe tablo çizmekten ne farkı var.

Bakın ‘kur raydan çıkmadı' diyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak iş başına geldiğinde dolar 4.7 liraydı. Geçtiğimiz haftalarda 7.2'ye çıktı, şimdi 6.8’e indi, çünkü bayram vesilesiyle işlem yapılamıyor. Kur raydan çıkmamış yani. 4.7’den 7.2ye çıkmış, ama Hazine ve Maliye Bakanı kur yerli yerinde, her şey düzgün diyor.

Bütçe daha nasıl raydan çıksın? 

'Bütçe raydan çıkmadı' diyor Hazine ve Maliye Bakanı. Bu 2020 bütçesinin bütçe açığı tahmini 139 milyar lira idi. İlk 4 aydaki, gerçekleşmiş olan bütçe açığı 74 milyar liraya ulaştı. Yani ilk 4 ayda yüzde 53’ü gerçekleşti bütçe açığının. Hala diyor ki 'bütçe raydan çıkmadı'. Daha nasıl raydan çıksın? 4 ayda bu kadar olursa, yıl sonuna ne olacak? Ama kendisi pembe tablolar çizerek iktidarını, koltuğunu korumaya çalışıyor. 

Hazine ve Maliye Bakanı rahat, çünkü TÜİK'e atama yaparak rakamların istediği gibi çıkmasını sağlıyor

'... Pozitif büyümeyle inşallah bu yılı kapatacağız...' diyor. Bakın iki örnek vereceğim. Bir tanesi Türkiye’de şu anda en önemli sektörlerden biri olan giyim ve tekstil sektörüdür, ağır darbe almış vaziyette. Ve turizm sektörü de ağır darbe almış vaziyette. Bu Türkiye’nin kendisinden kaynaklanmıyor, küresel düzeydeki krizden kaynaklanıyor. Dünyada talep düşüyor, tüketimden vazgeçiliyor Korona Virüs salgını nedeniyle, Türkiye’de de bunun yansımalarını görüyoruz.

Türkiye tekstilde altıncı sırada dünya ihracatı açısından baktığımızda. Hazır giyimde ise dünyada sekizinci. AB ile ticari ilişkilere baktığımızda hazır giyimde Türkiye üçüncü, tekstilde ikinci durumda. Burada büyük bir daralma yaşanıyor, giyim ve tekstilde ağır bir kriz büyüyor. Çok insanı etkiliyor bu gelişme. En az 1.3 milyon insan tekstil sektöründe çalışıyor. Bir o kadarı bunun dağıtımı ve pazarlamasında çalışıyor. Milyonlarca insanı etkileyen bir krizden bahsediyoruz, ama Hazine ve Maliye Bakanı’nın umurunda değil.

TÜİK rakamları da ortada; giyimde yüzde 20, tekstilde yüzde 14 üretimde düşüş yaşandı diyor TÜİK bile. Hazine ve Maliye Bakanı’nın umurunda değil. Çünkü o rahat, neden? TÜİK’te atama yapıyor. TÜİK’te başkanı, başkan yardımcısını değiştiriyor, oradaki değişiklikleri yaparak TÜİK rakamlarının istediği gibi çıkmasını sağlıyor. Ama gerçek öyle değil. 

Hayat pahalılığı, işsizlik yükseliyor; Hazine ve Maliye Bakanı farkında değil

Şu anda döviz swapı peşinde koşan bir ekonomi yönetimi karşı karşıyayız. Tobin Vergisi getirdiler. 1970’lerin önlemlerine geri döndü dövizde. Neden? Krizi örtmek için. Krizi çözeceğiz diye düşünerek bu adımları atıyor. Hayat pahalılığı yükseliyor, işsizlik yükseliyor ve Hazine ve Maliye Bakanı bu durumun farkında değil. Bir ara 'Türkiye’yi ithalat cenneti haline getirenler' diye bir söz etti, ama bu lafın dönüp dolaşıp kendi kayınpederine geldiğini, onu  vurduğunu görünce, o lafı da bir daha söylemekten vazgeçti.

2020 Bütçesi’nin revize edilmesi, tekrar tartışılması gerekir

İşte şimdi böyle bir durumla karşı karşıyayız. Esas olarak Meclis’te tartışılması gereken budur. 2020 Bütçesi’nin revize edilmesi, tekrar ele alınması, tartışılması gerekir. Ama iktidar partileri bunu yapmamak için bu tartışmaları örtecek, bu tartışmalardan kaçacak her türlü adımı atmaya devam edecekler. Bunu da bir kez daha söylemiş olalım.

Soru: Bahçeli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devamı için reformlar yapmak gerektiğini söyledi. Bu ne anlama geliyor, bunu biraz daha açar mısınız? 

İktidar var olan muhalefet partilerinin ve yeni muhalefet partilerinin Meclis'te yer almalarını önlemek için değişiklik planlıyor

Önerdiği konulara baktığımızda, Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası’ndaki değişiklik; tamamen var olan muhalefet partilerinin ve yeni kurulmuş muhalefet partilerinin Meclis'te yer almalarını zorlaştırmak ve önlemek için planlanan değişikliklerdir. Başka hiçbir şey değil. İç Tüzük’te değişiklik yapalım dedi. İç Tüzük’te yapılmak istenen değişiklik de yine muhalefet partilerinin söz haklarını kısıtlamaya dönük değişiklikler olacaktır. Diğer konu milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgili, “bu beklentiler karşılanmalıdır” dedi. Bu da HDP başta olmak üzere diğer muhalefet partilerinin milletvekillerinin tepesinde Demokles'in kılıcını sallandırmaya devam etmek demektir. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucubeyi korumanın yolu muhalefeti engellemek

Meslek Odaları ve Barolardaki, yani kamu kurumu niteliğindeki kurumlarda seçim sistemlerinin değiştirilmek istenmesiyle yapılmak istenen nedir? Yine oradaki muhalefeti susturmaktır. Yani sonuç olarak baktığımızda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucubeyi korumanın yolu, toplumsal ve siyasal muhalefeti engellemek, zora sokmak, zaman zaman yasaklamak, Meclis’e yansımamasını sağlamaktır. Dolayısıyla muhalefetten kurtulmak için yapılan önerilerdir, demokratik siyasete aykırı olan önerilerdir. O nedenle de biz bunların yanlış olduğunu düşünüyoruz ve böyle de tartışacağız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen ucubeyi halkta rızayı artırarak değil, buna karşı muhalefet edenleri, eleştirenleri susturarak korumak istiyorlar. Esas olarak yapmak istedikleri budur. Biz bunun demokrasi, hukuk, adalet açısından asla kabul edilebilir olmadığını düşünüyoruz. Bu eleştirilerimizi de dile getireceğiz.

28 Mayıs 2020