Oluç: Çözüm yeri Meclis’tir...

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis'te yaptığı basın toplantısı ile gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Oluç şunları söyledi:

Bugün 27 Mayıs. Demokratik siyaset konusunda çok kararlı ve tavizsiz bir tutumu olan HDP, Türkiye’nin darbeler tarihine hep karşıdır; sorunların askeri darbelerle değil demokratik müzakere ve demokratik siyaset yollarıyla çözülmesi konusunda kararlı tutumunu sürdürmektedir. 

Yassıada iktidarın kendi politik tarihine de saygısı olmadığını gösteriyor

27 Mayıs ile konuşmama başlamanın birinci nedeni, yıldönümü olmasıdır. Ama bir başka nedeni daha var. Şu fotoğraf Yassıada’nın bugünkü görüntüsüdür. 27 Mayıs yargılamalarının yapıldığı Yassıada, bugün bu hale getirilmiştir. Bu iktidarın kendi politik tarihine bir saygısı yoktur. İstanbul’a ihanet ediyoruz sözünün nokta görüntüsü işte budur. Kendi politik tarihine saygısı olmayan bir iktidarın gelecek açısından da yaratacağı çözümler sorunlu olacaktır. Bunu kayıtlara geçmekte fayda var. 

“40 bin ağaç dikeceğiz Yassıada’ya” demişler. Ben baktım baktım o ağaçlar nereye dikilir bulamadım, herhalde çiçek fidesi dikmekten bahsediyorlar. 

Taleplerin yerine getirilmesinden ve açlık grevlerinin bitirilmesinden memnunuz

Dün itibariyle açlık grevleri sona erdi. Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven 200’üncü gününe girmişti. 6 ayı aşkın bir süredir cezaevlerinde, yurt içinde ve dışında açlık grevleri sürüyordu, bir ay önce ölüm oruçları da başlamıştı.

Neyse ki, daha fazla sağlık ve can tahribatına neden olmadan açlık grevcilerinin hukuki talepleri yerine geldi. Biz bu durumdan memnunuz, açlık grevcilerinin taleplerinin yerine gelmesinden de memnunuz. Bu, demokratik kamuoyunun da, ailelerin de, bizlerin de önemli bir beklentisiydi. Bu adımın atılmasını önemli bulduk. 4 vekil arkadaşımız açlık grevindeydi. Leyla Güven dışında, Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç. Arkadaşlarımızın hızla sağlıklarına kavuşarak Meclis’teki çalışmalarına başlayacağını umuyoruz.  

Hastaneler ve cezaevleri hassasiyetle yaklaşmalı

Açlık grevinde ve ölüm orucunda olanların tedavilerine dün akşam başlandı. Hastanelere sevk edilenler oldu. Sağlık sorunları tespit ediliyor. Hastane ve cezaevi yönetimlerinden soruna duyarlı davranmalarını bekliyoruz. Bakanlıkların soruna duyarlı davranmalarını bekliyoruz. Bir an evvel herkesin sağlığına kavuşması bizim önemli bir beklentimizdir. 

Bütün bu süreçte bizimle birlikte olan, desteğini esirgemeyen demokrat ve vicdan sahibi insanlara, çözüm için çaba gösteren kurum ve kuruluşlara bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. İç ve uluslararası hukuk açısından avukat görüşmelerinin düzenli yapılabilir hale gelmesi önemli bir adımdır.  

Roboski’de de Halfeti’de de zulüm devam ediyor

Bir diğer değinmek istediğim konu hukuk garabeti açısından önemlidir. Veli Encü tutuklandı. Veli Encü,RoboskiKatliamı’nın yaşandığı yerde,Encü ailesinin bir ferdidir. EncüAilesi çok sayıda insanını yitirmiş bir ailedir. Vekilimiz Ferhat Encü cezaevindedir, şimdi de Veli Encü tutuklanmıştır. Roboski Katliamı yetmedi, Encü ailesi ile uğraşılmaya devam ediliyor, bu durumu kınıyoruz. 

Bugün Genel Kurul’da da dile getireceğiz. Urfa Halfeti’de ciddi bir işkence durumu yaşanmıştır, bu ağır bir insanlık suçudur. Bu işkence konusunda sorumlu olanların görevden alınması, emri verenlerin hukuken üzerine gidilmesi önemlidir. Genel Kurul’da savcılara çağrı yaptık, ama bugüne kadar bu emri verenlere ve uygulayanlara ilişkin herhangi bir işlem yapılmadı. 

Konuşarak çözemeyeceğimiz herhangi bir sorun yoktur

HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik cumhuriyete ulaşılması konusunda kararlılığından taviz vermemektedir. ‘Konuşarak çözemeyeceğimiz herhangi bir sorunumuz olmamalıdır’ şiarını benimsemiştir ve bu doğrultuda davranmaktadır. TBMM’yi sorunlara çözüm üretilmesi açısından önemli bir adres olarak belirtir ve siyasi partilere, demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılması ve demokratik siyaset ve müzakere yoluyla her türlü sorunun, Kürt sorunu da dahil olmak üzere, çözümü için çağrı yapar. 

Sayın Kılıçdaroğlu’nun ifadeleri önemlidir. Çözüm yeri Meclis’tir

Sayın Kılıçdaroğlu, bir röportaj vermiş ve bu röportajında, “Kürtçe’nin yasal olarak kullanılması, okutulması, öğretilmesi bir yasal düzenleme konusudur. Bunun yapılması gerekiyor, nerede yapılacak,  Parlamento’da yapılmalıdır. Bu konuda zemin oluşursa inanıyorum ki bütün parlamenterler de buna evet diyecektir” demiştir. 

Biz bu ifadelerin önemli olduğunu düşünüyoruz. Evet, çözüm yeri Meclis’tir. Meclis’teki bütün partilerin toplanıp bu konuda çözüm üretmeleri gerekiyor. Meclis çatısının işaret edilmesini önemsiyoruz. Sadece anadil değil, Kürt sorunu ile ilgili bütün konuların, kimlik ve kültür konularının da çözüm yeri Meclis olmalıdır. 

Bu konudaki yaklaşımı olumlu buluyoruz ve umuyoruz ki, Meclis’teki bütün partilerin, iktidar ve muhalefet partilerinin katılacağı komisyon çalışmaları ile bu tür sorunlar çözülebilir. Daha önce de bu tür sorunlar çok tartışılmış, komisyonlar kurulmuştu. Tekrardan bu konuda adım atılması Meclis’in güvenilirliğini ve itibarını yükseltir, hem de çözüm yeri olarak adım atılmasını sağlar. 

AKP’nin torba kanun teklifleri çorba kanun tekliflerine dönüştü

Bu hafta yoğun bir Meclis gündemi var. Meclis gündeminde iki ayrı kanun teklifi var. Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçen torba kanun teklifi yaklaşık 20 maddeden oluşuyor; diğeri de askerlik kanun teklifi. 

Şuna her seferinde işaret ediyoruz; AKP grubu kötü bir gelenek olarak torba kanun tekliflerinde ısrar ediyor. Geçen hafta Kapadokya konusunda kanun teklifi geldi, enine boyuna tartışılabildi. Keza turizm teşvikleri ile ilgili bir düzenleme geldi. O da tartışılabildi. 

Ama bu hafta yine bir torba ile karşı karşıyayız. Torba yerine çorba teklifi demek lazım. Bunların yasama faaliyetlerini ciddi anlamda zedelediğini düşünüyoruz. 

Yıllara baktığımızda, 2002-2007 yıllarında sadece 2 torba gelmiş. 2007-2011 arasında bu torba kanun teklifi sayısı 11’e çıkmış. 2011-2015 arasında 21’e çıkmış. 2015-2017 arasında 23’e çıkmış. Yani bu bir alışkanlık haline getirilmiş. Bu, Türkiye’nin otoriterleşmesiyle alakalıdır. 

‘Ya hep ya hiç’ gibi anti demokratik bir anlayış vardır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğine dönüşmüştür. Müzakereci demokrasi anlayışını yerle bir etmektedir. Bir kez daha bu torba tekliflerinden, bu anlayıştan vazgeçilmesi önerimizi tekrarlıyoruz. Bunu Genel Kurul’da da tekrar edeceğiz. 

Bu torbada neler var?Madencilik, köprü cezaları, tütün üreticileri, üniversite açma, il ilçe adları, jeotermal kaynaklar, buğday teşviki, yani birbiriyle hiç alakası olmayan konuları içeriyor. Bunlar içinde olumlu teklifler var, bir de ciddi tartışılması gereken konular var.  

TRT kamu yayıncılığını ağır bir biçimde ihlal ediyor

Bunların içinde ciddi tartışılması gereken konuların içinde TRT meselesi geliyor. TRT bir kamu kuruluşudur ve herkesin vergileri ile finanse edilen bir kuruluştur. Yayın yaparken de herkesi gözeten bir yayın anlayışına sahip olması gerekir. Ama TRT böyle bir anlayışa sahip değildir. 

Getirilen madde siyasi kadrolaşma maddesidir. TRT,zaten tarafsız kamu yayıncılığı yapma ilkesini ağır bir şekilde ihlal etmektedir. Bütün muhalefet partileri ağır bir eşitsizlikle karşı karşıyadır. HDP ise TRT’de neredeyse hiç görülmemektedir. 

TRT Genel Müdür Yardımcısı komisyon toplantısına katılıyor. Vekillerimizin “HDP Grup Toplantıları neden canlı olarak verilmiyor” sorusuna, “yer vermeye çalışıyoruz” cevabını veriyor. Yıllardır yer vermeye çalışıyorlar, ama bir türlü yer bulamıyorlar. Kaç yıldır bizim grup toplantılarımız TRT’de yayınlanmıyor. 

TRT uzun süredir iktidarın borazanı olmuştur. Sayılar ortadadır. TRT’de HDP’ye yer verme oranı sıfır dakikadır. Bu TRT meselesi ciddi tartışılması gerekirken,siyasi kadrolaşma amacıyla bir madde  önümüze gelmektedir. TRT’nin HDP’ye yer vermemesinin hiçbir yasal ve anayasal gerekçesi yoktur ve bu tamamen taraflı olmalarından kaynaklıdır. Elbette günü geldiğinde, demokratik yasalar işlemeye başladığında, hukukun üstünlüğü sağlandığında, bunun hesabı yetkililerden sorulacaktır 

Jeo-termal tesisler ürün ve halk sağlığını tehdit ediyor

Yine torbanın içinde yer alan bir diğer konu da jeotermal meselesi ile ilgilidir. Alelacele bir madde ile bu konudaki yetkiler bakanlıkta toplanmaktadır. Bu son derece önemli bir konudur. Geçtiğimiz günlerde Meclis’e Manisa’dan çeşitli odalardan temsilciler geldiler. Gediz Ovası’nda bu tesislerin yarattığı ağır sorunlara ilişkin raporlarını sundular. Alaşehir’de ağır tahribatlar yaratılmış durumda. 

Şimdi bütün Gediz Ovası’na yayılıyor ve Gediz Ovası dediğimiz yer tarım ürünlerinin üretildiği önemli alanlardan biridir. Ürün ve halk sağlığı tahrip ediliyor ve elimizde raporlar var. Su kaynaklarının zehirlendiğine ilişkin Orman Bakanlığı’nın hazırladığı raporlar var.Suların zehirlendiğini çok açık söylüyor. Bütün bunları enine boyuna tartışmadan bir torba içinde bunu halletmek demokratik bir yöntem değildir. 

Bedelli askerlik için bir ücret belirleyecekseniz o da asgari ücret olmalıdır

Bir diğer konu askerlik yasasıdır. HDP, bildiğiniz gibi vicdani red hakkı, yani vicdani kamu hizmeti hakkını savunmaktadır zorunlu askerlik karşısında. Bunu daha önce dile getirdik, bir kez daha gündeme getireceğiz. 

Vicdani kamu hizmeti hakkı bu teklifte yer almıyor. Avrupa Konseyi üyesi olan ülkeler arasında sadece Türkiye ve Azerbaycan bu hakkı tanımamıştır. Onun dışındaki bütün Avrupa Konseyi üyesi ülkeler bu hakkı tanımıştır. Çin’e kadar pek çok ülkede vicdani kamu hizmeti hakkı geçerlidir. Bunun pek çok yöntemi var.Askerlik yapmak istemeyen gençlerin kamu hizmeti yapma hakkı vardır. Anaokulları, hastahaneler, rehabilitasyon merkezleri, huzurevlerinde çalışma yapılabiliyor. Bu hem topluma hizmettir, hem insanlığa hizmettir ve hem de gençlerin kendisini geliştirmesine imkan vermektedir. Bu hak yok sayılmıştır, bu konu tartışıldığında atılması gereken adımlar vardır. Bunu tartışmaya devam edeceğiz. 

İki önemli madde daha var, üzerinde ciddi olarak durulması gereken. Biri bedelli ücret meblağıdır. AKP sözcüleri 5 bin TL’den söz etmektedir. Biz bunun düşük gelirli olan gençlerin ve ailelerin faydalanabileceği bir meblağ olmadığını düşünüyoruz. Çünkü Türkiye’de milyonlarca asgari ücretli vardır, asgari ücret 2 bin 20 TL’dir, 5 bin TL değildir. Ve eğer bir meblağ belirlenecekse, bunun asgari ücret üzerinden belirlenmeli ve dar gelirli ailelerin çocuklarının da yararlanacağı bir meblağ tespit edilmelidir. 5 bin TL yüksektir.

Erdoğan’a insanları askerlikten muaf tutma keyfiyeti veriliyor

Yasa teklifinin 45’inci maddesinde bir içerik vardır ki, bu kolay kolay anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir. Cumhurbaşkanı’nın barışta, olağanüstü hal ve seferberlik durumlarında, savaşta, askerliğini henüz yapmayanları muaf tutabileceğine yönelik maddedir. Bu son derece muğlaktır. Hangi ihtiyaçtan doğmuştur belli değildir ve büyük bir keyfiyet içermektedir. Barış zamanı neden böyle bir maddeye ihtiyaç duyulduğunun cevabı yoktur. 

Bizim aklımıza çeşitli ihtimaller geliyor, bu son derece keyfidir ve Cumhurbaşkanı’na istediği kişiyi askerlikten muaf tutma hakkı tanıyor. Bütün bunları tartışacağız. Hem Meclis’teki gruplara hem de halkımıza bu konudaki önerilerimizi sunacağız. Soru varsa cevaplandırayım.  

Ortada müzakere yok: Can kurtarma görüşmeleri yaptık

Soru: Ölüm oruçlarının sonuçlandırılması çözüm süreci olarak yorumlanıyor. Demirtaş’ın bu konuda röportajı var nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sorularla bir haftadan uzun süredir muhatap oluyoruz. Bir vekilimizin yaptığı açıklama bağlamından koparılarak haberleştirilmiş. Ali Kenanoğlu’nun söylediği açlık grevleri ve ölüm oruçlarının herhangi bir insanın hayatına zarar gelmeden sonuçlandırılması için hukuki taleplerin karşılanması konusunda çeşitli yetkililerle görüşme yaptığımız şeklindedir. Doğrudur, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile bu tür görüşmeler yapıldı, çünkü sonuç alınmak isteniyordu. Sağlığı ciddi tehlikede olanlar vardı. 6 aya yakın bir süre oldu. 

Bunun çözüm süreci veya ona benzer bir durumla alakası yoktur, tamamen açlık grevlerinin bitirilmesine yönelik atılan adımlarla ilgilidir. Bunu net olarak ifade ediyoruz. Sayın Demirtaş’ın röportajını ben de okudum, orada kullandığı cümlesine aynen katılıyorum. Ne HDP, böyle ucuz pazarlıklar yapacak bir partidir, ne de bugün açlık grevi ve ölüm orucunda olan insanların canından daha değerli bir şey yoktur. 

Bu böyle bir konu değil, herkes böyle şeyler duymak istiyor, kimi iyi niyetli, kimi kasıtlı, ama konu bizim açımızdan açlık grevlerinin herhangi bir insanın sağlığına zarar gelmeden bitirilmesiydi. Bu konuya odaklanmıştık. Neyse ki, bu konuda bir çözüm ortaya çıktı, hukukun herkes için işlemesi yönündeadım atılması önemlidir. Bunun dışında herhangi bir konu bu görüşmelerde gündeme gelmedi, gelse bunu da açıklarız. Zaten muhatapları da bunu söyledi. Hem iktidar yetkilileri yaptıkları açıklamalarda bu konuya nasıl baktıklarına işaret ettiler, hem de İmralı’da Sayın Öcalan avukatları ile gönderdiği mesajdaortada herhangi bir müzakere süreci olmadığını ifade etti. Bizim için önemli  olan insanların sağlığı ve canıydı.

Soru: Cumhurbaşkanın dünkü açıklamalarında, “7 Haziran, 31 Mart bizim için ders mahiyetindedir millet bize ders verdi” dedi. Ayın konuşmada oylarımız çalındı hırsızlık yapıldı dedi. YSK kararının gerekçeli kararında 4 karşı oyun tatmin edici olmadığını söyledi. Numan Kurtulmuş’un sözleri var.... 

Numan Kurtulmuş’un cümlelerini okuyunca insanın yüzünde acı bir tebessüm beliriyor. Eğer tövbe edeceğiniz bir şey varsa, 23 Haziran’ı beklemenize gerek yok. Hemen tövbe edin, yok önce oyları verin sonrasına bakarız diyorsanız, bu güvenilir bir siyasetçi olmadığınız anlamına geliyor. Halk bunu anlıyor bizim bir şey söylememize gerek yok. Bunun ne anlama geldiğini herkes biliyor, siyasi ahlak açısından sıkıntılı bir söz olmuş. Umarız Sayın Kurtulmuş bu sözlerini gözden geçirir. 

İkincisi, söylediklerinizi ben de okudum. Acaba aynı gerekçeli kararı mı okuduk diye düşünüyor insan. Çünkü 250 sayfalık gerekçeli karara baktığımızda, bizim gördüğümüz 7 üyenin hiçbirinin iptal gerektiren gerekçeleri olmadığını ve hakikaten belgeye dayanan gerekçeleri olmadığını gördük. Buna karşılık 4 üyenin şerh yazıları son derece sağlam ve geçmiş içtihatlara uygundu. Çok farklı bir okuma var. YSK’daki 7’ye dört oranı -ki sadece bu kararda ortaya çıkmamıştır- bizim KHK’li seçilmişlerin mazbatalarının alınıp AKP’lilere hediye edilmesinde de bu oran ortaya çıkmıştır. Biz bu hakimlerin yasayı, hukuku,Anayasa’yı çiğnediklerini ve siyasi iktidarın isteği doğrultusunda karar aldıklarını, hukuka ve demokrasiye darbe yaptıklarını söylüyoruz. Bunu da ifade ettik, bu konudaki duruşumuzdan en ufak bir taviz vermiyoruz. 7 üyenin aldığı kararların siyasi iktidarın aldığı kararlar doğrultusunda olduğuna ilişkin düşüncemiz nettir. Bu bizim için artık bir tartışma konusu değildir. Halk da bunu gördü ve 23 Haziran’da bir karar verecek. Ortada çalınmış oy yoktur, YSK bir tek çalınmış oy tespit edememiştir. Eğer ortada bir çalma meselesi varsa, Sayın İmamoğlu’nun mazbatası 7 YSK üyesi tarafından çalınmıştır. Mesele bu kadar açık ve nettir. 23 Haziran’da da göreceğiz, bu konudaki tutumumuzu daha önce de açıkladık. Bizim seçmenlerimiz de sandığa gidecekler, mağdur olan, hakkı yenilen kimse, onun yanında yer alacaklardır. 

27 Mayıs 2019