Oluç: ‘Evde kalın’ demekle olmuyor, iktidar bunun imkanlarını yaratmalıdır

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu: 

Değerli basın emekçileri, kusura bakmayın bu Korona Virüsü koşullarında sizleri yoruyoruz.

Yaşlılara yönelik büyüyen ayrımcılık ciddi bir değer kırılması yaratıyor

İlk söylemek istediğim, toplumdaki yaşlılarla ilgili yaşanan duruma ilişkindir. Çok üzülerek ve gerçekten zaman zaman da kızarak süreci izliyoruz.

Yaşlılara yönelik ciddi saldırılarla, ciddi ithamlarla, alaylarla karşı karşıya kalınıyor. Biz bunun ciddi bir değer kırılması yarattığını düşünüyoruz. Etik değildir böyle bir şey ve üstelik de yaşlılara dönük bu tutum tamamen yanlış bir bilgiden kaynaklanmaktadır. Yaşlıların virüsü erken kaptığı ve yaydığı gibi bir algı yaratılmıştır, bu doğru değildir. Yaşlılar virüsü en erken kapan ve yayan grup değildir; yaşlılar virüsü kaptığında en fazla olumsuz etkilenen gruptur.

Dolayısıyla toplumda yaşlılara yönelik oluşturulan olumsuz hava çok yanlıştır, asla kabul edilebilir değildir. Bunun sadece değer kırılması olduğunu söylemekle yetinemeyiz, bunun bir sonraki adımı ırkçı bir anlayışın tezahürüdür. Ağır bir suçtur. Yaşlılar, tam tersine korunmaları, özen gösterilmeleri gereken, dayanışmanın büyütülmesi gereken bir kesimdir. 

Yaşlılara dönük saldırılar sosyal medyadaki, televizyonlardaki yanlış algıdan kaynaklanıyor

Bugün sosyal medyaya da düştü. Manisa Otogarı’nda yaşlı bir yurttaşımıza bağıran, hakaret eden bir polis görüntüsü. Böyle birşey olabilir mi hiç? Bu polis görevini nasıl yapacağını bilmiyor. Üstelik de hiçbir kabahati olmayan bir yaşlıya, bir yurttaşa insanca davranması gerekirken, o yaşlının hizmetkarı olması gerekirken, ağza alınmayacak hakaretlerle bağırıyor. İşte bu oluşturulmuş olan havadan kaynaklanıyor. Sosyal medyada, televizyonlarda yaratılan yanlış algıdan kaynaklanıyor. 

Olması gereken, yaşlılarla dayanışmanın artırılmasıdır

Zaman zaman yaşlılarla alay etmekle, onları itham etmekle kalmıyorlar, teşhir de ediyorlar. Bu ayrımcılık, yaşlıların bir nefret objesi haline getirilmesi, savunmasız ve güvencesiz bir konumda olan insanların bu şekilde ayrımcılığa maruz bırakılması kesinlikle kabul edilebilir değildir.

Bütün topluma öncelikle çağrı yapıyoruz; yaşlılarla bu şekilde uğraşmak etik değildir, değer kırılmasıdır, bir sonraki adımı suçtur. Olması gereken, desteğin ve dayanışmanın artırılması ve büyütülmesidir. Onların rencide edilmesi değildir.

İktidara da çağrımız çok açıktır. İktidar, yaşlıları hedef ve nefret objesi haline getirecek söylemlerden özellikle kaçınmalıdır; tam tersini yapmalıdır. 

Sağlık emekçilerinin güvenle çalışabilmelerinin yolu, eksikliklerinin karşılanmasıdır

İkinci değinmek istediğim konu sağlıkçılarla ilgilidir. Doktorlardan bütün sağlık emekçilerine kadar inanılmaz bir fedakarlıkla çalışıyorlar. Sadece onları alkışlamak ve bunu söylemek yetmiyor. Bu çok önemli bir manevi destek oluyor, yapmaya da devam edeceğiz.

Ama esas önemli olan, sağlık çalışanlarının eksiklerinin tamamlanması, ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Tabipler Birliği’nin bu konuda yaptığı açıklamalar nettir. Enfeksiyondan korunacakları yeterli ekipmanın temini ve altyapı ile koordinasyonda herhangi bir eksiklik yaşanmayacağına dair güvenin oluşturulması gerekir diyor TTB. Çok önemli.

Geçtiğimiz gün açıkladıkları küçük bir araştırmada da verileri ortaya koydular. Eldiven, maske, tek kullanımlık önlük, siperli gözlük, N95 maske ve benzerini bulmakta sorunlar yaşanıyor, bunu Sağlık Bakanı da biliyor, zaman zaman ifade de ediyor. Bu sorunların acilen giderilmesi gerekiyor, sağlık emekçilerinin görevlerini güvenle yapabilmelerinin yolu eksikliklerinin bir an evvel giderilmesidir.

İktidar TTB’nin önerilerini neden görmezden geliyor?

Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: TTB, bu ülkedeki tüm hekimlerin örgütlü olduğu bir kuruluştur. Bu kamu kuruluşuna iktidarın bu kadar mesafeli durması, Korona Virüsü mücadelesinde TTB’nin önerilerine ve taleplerine bu kadar hayırhah kalması anlaşılabilir değildir.

Olması gereken, bütün sağlık düzenlemesi süreçlerinde TTB’nin önerilerini, taleplerini ciddiye almak ve bu kuruluşu düşman değil, Türkiye’deki bütün hekimlerin içinde örgütlendiği bir meslek kuruluşu olarak görmek gerekir. İktidara ve Sağlık Bakanı’na bu konudaki önerilerimizi bir kez daha söylemiş olalım. TTB’nin Korona Virüse karşı mücadele sürecine daha fazla müdahil edilmesi gerekiyor. 

İktidar Korona Virüs verileri konusunda şeffaf değil

Üçüncü değinmek istediğim konu şeffaflıkla ilgili. Bu eksikliğin çok ciddi olduğunu en başından beri vurguluyoruz. Fakat hala bu konuda atılması gereken adımlar ne yazık ki atılamadı. Sağlık Bakanı da bu konuda adım atılacağını söylemiş olmasına rağmen, atılmadı.

Hala bu toplum, hangi illerde test yapıldığını bilmiyor. Test yapılma oranı illere göre, bölgelere göre nasıl dağılıyor? Yaş dağılımı, cinsiyet dağılımı nedir? Bunların hiçbir tanesi bilinmiyor. Hiçbir şeffaflık yok.

Bakın bizim şeffaflık istememizin birçok nedeni var. Eğer ‘evde kalın’ çağrısının ciddiye alınmasını, uygulanmasını istiyorsak, verilerin şeffaflıkla açıklanması gerekir. İnsanlar konunun ciddiyetinin daha fazla farkına ancak bu sayede varırlar. 

Çelişkili rakamlar şeffaflığın ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir

Bakın dün, 25 Mart’ta, iki farklı saatte iki farklı rakamla karşılaştık. Saat 21.15’te Cumhurbaşkanı dedi ki, vaka sayısı 8554, ki kendisi yürütmenin başındadır. Sağlık Bakanı,  yine yürütmenin içindedir, 25 Mart saat 23.41’de dedi ki, vaka sayısı 2433’tür.

Yani buradaki farklı rakamlar bile şeffaflık meselesinin ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu konuda yürütmeye çok ciddi bir sorumluluk düşmektedir. Yürütmeden talep ediyoruz, bir an evvel şeffaflık sağlanmalıdır, veriler toplumla paylaşılmalıdır. Yapılan testlerin cinsiyet, yaş, il ve bölge dağılımı toplumla paylaşılmalıdır. Aksi takdirde bu konuda çok ciddi tartışmalar sürdürülecektir. 

Bu test sayılarıyla gerçek durum asla anlaşılamaz

Dördüncü değinmek istediğim konu, testler meselesidir. Son 24 saatte 5035 test dedi Sağlık Bakan. Evet, 5034 teste varılması elbette önemli, ama kesinlikle yeterli değildir. En hızlı bir biçimde, günde en az 20 bin test hedefine acilen ulaşılması gerekmektedir. Bu boşuna söylenmiş bir laf değildir.

Buradaki rakamın önemi şuradan kaynaklanıyor. Bakın, Güney Kore 50 milyon nüfuslu bir ülke, şu ana kadar 370 bine yakın test yapıldı. Test yapılmasının anlamı, bu virüsün bulaştığı insanları en hızlı şekilde tespit ederek, tedavi ve karantina altına alınması demektir. Testlerin sayısının günde 5 binde kalması kesinlikle yetersizdir. Acilen günde en az 20 bin test yapabilecek duruma gelinmesi gerekir. Ne kadar test yapılırsa, o kadar gerçekle karşılaşırız. Test düşükse gerçek durum asla anlaşılamaz.

‘Evde kalın’ demekle olmuyor, iktidar bunun imkanlarını yaratmalıdır

Beşinci olarak değinmek istediğim konu şudur. Evet, ‘evde kalın’ çağrısı doğrudur. Bugüne kadar biz de bunu destekledik, parti olarak da, belediyelerimizle de bu çağrılara destek verdik. Ama önemli olan başka bir şey var.

Evde kalın demekle olmuyor. Evde kalın dedikten sonra bunun imkanlarını yaratmamak, bunun imkanlarını topluma sunmamak, bunun imkanlarını tek tek yurttaşlara iletmemek büyük bir adaletsizlik ve tutarsızlıktır. Siz bu ülkenin kaynaklarını, imkanlarını böyle bir virüs salgını zamanında topluma yayacaksınız, paylaşacaksınız, insanların faydalanmasını sağlayacaksınız. Bu bir lütuf değil, bu bir görevdir. Hiç kimse çıkıp, yürütmenin başındaki Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bir şey dağıtıyormuş, bir lütufta bulunuyormuş gibi açıklamalar yapmasın. 

Yurttaşa güvence vermiyorsanız, evde kalın çağrılarının karşılığı olmaz

Bu salgın ortamında dünyanın her yerindeki iktidarlar adaletsizliği yaratmamak için adım atıyorlar. ABD’de, İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da yurttaşlar maaşa bağlandı, o iktidarlar har vurup harman savurdukları için mi, hayır.

Toplumlarına bu ülkelerin iktidarları şu mesajı verdiler: Önce sağlık önemlidir ve herkes güvendedir mesajı verdiler. Yani ekonomik olarak kimse sıkıntıya düşmeyecek dediler. KOBİ'lere, şirketlere güvence verilmesi olabilir, bunlar tartışılabilir, ama siz yurttaşa güvence vermiyorsanız, bakın aybaşı geliyor, ‘nasıl borçlarımı ödeyeceğim’ sorusuna cevap vermiyorsanız, o zaman evde kalın çağrılarının karşılığı bulunamaz. 

İktidar evde kalın diyorsa, bunun imkanlarını yaratmak zorundadır

Eğer evde kalın, dükkanlarınızı kapatın diyorsanız, o zaman bu söylediklerinizin imkanlarını yaratmak zorundasınız. İnsanlar dükkanlarını kapatıyorsa, giderlerinin karşılanması gerekiyor, en azından acil ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Bugüne kadar bu konuda atılmış olan adımlar kesinlikle palyatiftir, gerçekçi değildir, toplumun büyük çoğunluğuna hiçbir şey ifade etmemektedir.

Cumhurbaşkanı işverenlere 1 Nisan’a kadar işten çıkarma izni vermiştir

Bakın, işten çıkarmalar yasaklanmalıdır dedi sendikalar, biz de bunu söyledik. Dün, Cumhurbaşkanlığı kararı ile işletmelerin borçlarının ertelenmesi çalışan sayısının azalmaması şartına bağlandı. Dün ayın 25’iydi. Peki bu ne zamandan itibaren geçerli olacak? 1 Nisan’dan itibaren. Neden 25’inde söyleyip 1 Nisan’dan itibaren geçerli oluyor? Neden 1 Mart'ta itibaren geçerli olmuyor? Neden bu salgının ortaya çıktığı birçok işletmenin, esnafın kendi dükkanını kapatmak zorunda kaldığı zamandan itibaren geçerli olmuyor? Yani diyorsunuz ki 1 Nisan’a kadar işten çıkarmalara devam edebilirsiniz. Bunu söylemiş oluyorsunuz. Bu kabul edilemezdir. 

Zorunlu alanlar ve sektörler dışında ücretli izin verilmesi ekonomiyi yıkıma uğratmaz

Hep söyledik söylemeye devam ediyoruz. Zorunlu alanlar ve sektörler dışında ücretli izin olmalıdır. Buna adım adım gelmek zorundasınız, geciktirmeyin. Tüm çalışanların gelirleri güvence altına alınmalıdır ve bunu yapması gereken bu iktidardır.

İşsizlik Sigortası’ndan yararlanmak kolaylaştırılmalıdır. Asgari ücretliler başta olmak üzere şu anda işsiz kalmış olanların güvencesi mutlaka sağlanmalıdır. Üstelik bunun bütçe açısından büyük bir yıkım yaratamayacağını da hesapladık iktidarın önüne koyduk.

Özellikle fatura ve kredi borçlarıyla ilgili, doğalgaz, elektrik gibi faturalardan bahsediyoruz, bunların en azından bir yapılandırmayla ertelenmesi, işsiz kalmış olanlar ve asgari ücretliler için bunların iktidar tarafından karşılanması gibi adımların mutlaka atılması gerekiyor. Aksi takdirde yapılacak her şey güvensizliği artıracaktır. 

Salgın döneminde Kanal İstanbul ihalesini yapmak topluma karşı suç işlemektir

Şimdi iktidara bunları yapın diyoruz ya, ‘evde kalın’ dediğiniz yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayın diyoruz ya, onlar ne yapıyor? Bugün, dehşet verici bir durum. Tarihe geçtiniz. Kanal İstanbul ihalesi yaptılar.

Kanal İstanbul ihalesini Korona Virüs günlerinde, ‘kaynağımız kıt, çok fazla adım atamıyoruz’ lafını eden iktidarın, Ulaştırma Bakanlığı’nın bir rant kanalı ihalesini Korona Virüs günlerinde yapıyor olması topluma karşı bir suçtur. 

Halk sağlığını yok saymaktır, topluma karşı ihanet gibi bir adımdır. 

İktidar rant çıkarını halk sağlığına tercih etmiştir

Siz ekonomiyi, rant çıkarınızı halk sağlığına tercih etmiş oluyorsunuz Kanal İstanbul ihalesi yaparak. Bu kabul edilebilir bir şey mi? Kim kabul edecek? Hangi yurttaş kabul edecek? Etmeyecek.

Bu yaptıklarınızın hepsi bir kez daha şunu gösteriyor: Sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, muhalefetteki siyasi partilerin, yurttaşların şu ihtiyaçlarını karşılayın şeklinde açıkladığı paketler, bizim de geçen gün açıkladığımız 12 maddelik paket, bütün bunların yerine getirilmesi yerine hala Kanal İstanbul ihalesi ile uğraşan bir iktidar var. Bunun toplum sağlığıyla bir alakası yoktur, toplum sağlığına ihanettir. 

Kısa gün hesaplarıyla insanların geleceğini tehlikeye atmayın 

Bakın, bugün IMF ve Dünya Bankası bile zengin ülkelere çağrı yapıyor. Yoksul ülkelerin borç ödemelerini askıya alın, erteleyin diyor. Yani bütün dünyada iktidarlar yurttaşların ihtiyaçlarını karşılayacak önlem paketleriyle meşgulken, bizdeki iktidar Kanal İstanbul İhalesi’ne çıkıyor, bugün.

Rant peşinde koşmanın bir başka adımıdır bu. Şöyle düşünüyorsa iktidar; bu virüs salgını geçer, ölenler ölür, enfekte olanlar olur, kalan sağlar bizimdir, biz rantımıza devam ederiz gibi bir anlayış varsa, şunu hemen söyleyelim ki, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de koronavirüs salgını sonrasındaki ekonomi, iktidar ilişkileri ve toplumsal ilişkiler geçmişteki gibi olmayacaktır. Her şey değişmek zorunda olacaktır.

Yeni bir döneme girildi, Türkiye de girmiş olacaktır. Onun için küçük hesaplarla, kısa gün hesaplarıyla insanların geleceğini tehlikeye atmayın çağrısını bir kez daha bu iktidara iletiyorum.

Cezaevlerinde var olan bütün insanların sağlık hakkı ve yaşam hakkı vardır

Soru: İnfaz düzenlemesiyle ilgili olarak trafik devam ediyor. Tekrar size gelecekler. Köşe yazılarına taşınan bazı kulisler var. Cumhurbaşkanı’nın sanki haberi yokmuş gibi bir izlenim var. Cinsel istismar suçlarında ve saire kapsam dışına çıkarılması konusunda, bunların kapsam dışına çıkarılması konusunda, suçların tasnifi ile ilgili bir çalışma yürüttükleri anlaşılıyor sizin yaklaşımınız nedir? 

Oluç: Geçtiğimiz günlerde AKP ve Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşan bir heyet bizimle bir görüşme yaptı. Basına kapalı bir görüşmeydi. Bir bilgi notu sundular ve nasıl bir hazırlık yaptıklarını, tek tek yasa maddeleri olarak değil, ama genel içeriğe dair hazırlıklarını anlattılar. Bizim önerilerimizi almak istediler. Biz de onlara sözlü olarak önerilerimizi orada aktardık, madde madde hepsini değil, ama genel yaklaşımımızı aktardık. Yazılı olarak da istediler, bütün maddeleri içeren önerilerimizi madde madde hem Adalet Bakanlığı’na hem de Meclis’teki partilere ileteceğiz. Bu çalışmamız sürüyor, tamamlanmak üzeredir. Biz ama geçen gün de açıklamamızı yaptık, mesele koronavirüs salgını nedeniyle tartışıldığı için,  cezaevlerinde var olan bütün insanların sağlık hakkı ve yaşam hakkı vardır. Bütün insanların sağlık ve yaşam hakkı devletin güvencesindedir. Yani devlet, iktidar sorumludur. 

İnfaz düzenlemesindeki yaklaşımımız eşitlik ilkesine dayanmaktadır

Dolayısıyla biz infaz düzenlemesindeki yaklaşımımızı esas itibariyle bu virüs salgını süresince eşitlik ilkesine dayandırıyoruz. İnfaz Yasası’nda çok büyük eşitsizlikler var farklı suçlarla ilgili farklı ceza oranları var. İnfaz Yasası’nda değişiklik yapılması gerektiğini eskiden beri söylemekteyiz. Bir kez daha görüşümüzü İnfaz Yasası’nda eşitlik sağlanması üzerinden dile getirdik. 

Özellikle de şunu vurguladık; düşüncelerinden, sosyal medya paylaşımlarından,  konuşmalarından, açıklamalarından dolayı ceza almış olan ya da yargılanan tutuklu olarak bulunan insanların herhangi bir şekilde dışlanıyor olması kesinlikle kabul edilebilir değildir. Bu görüşümüzü net olarak ifade ettik. Biz bunlara, siyasi tutuklu ve hükümlüler diyoruz. Bu insanların kapsam dışı bırakılmasının kesinlikle kabul edilemez olduğunu çok net ifade ettik Yani temel yaklaşımımız İnfaz Yasası’nda eşitlik sağlanması yönündedir. Bunun hangi oranda sağlanacağı net ifade edilmelidir.

Soru: Size getirdikleri taslakta cinsel istismar, kadına yönelik istismar, çeteler yok muydu?

Oluç: Herhangi bir taslak getirmediler. Yani yapılmakta olan çalışmanın hangi noktalara değineceğine dair bir bilgi notunu paylaştılar. Kendi genel yaklaşımlarını anlattılar. Yani elimize verilmiş olan madde madde hazırlanmış olan bir taslak olmadı. Herhangi bir siyasi partiye de verildiğini zannetmiyorum. Biz diğer partilere de sorduk.

İnfaz Yasası büyük bir hassasiyetle ele alınıp değerlendirilmelidir

Soru: Taslak metinde detay var mıydı? 

Oluç: Herşeyin detaylı olarak tartışılacağı bir metin karşımızda olmalıdır ki, tartışabilelim. Şu önemli: insanlığa karşı işlenmiş suçlar, kadına yönelik suçlar, çocuk istismarı suçları, uyuşturucu meselesi, bunların hepsi çok hassasiyetle ele alınıp değerlendirilmesi gereken konulardır. Bunları mutlaka bu tartışmalarda değerlendireceğiz. İnfaz Yasası ile ilgili temel yaklaşımımız, eşitliğin sağlanması doğrultusundadır.

Bu zor zamanda katıldığınız için çok teşekkür ediyorum, hepinize kolay gelsin, sağlıklı günler diliyorum.

26 Mart 2020