Oluç: İktidar, işkenceye tolerans dönemine geçti

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Diyarbakır’da işkence, barolara yönelik düzenlemeler, kıdem tazminatı ve ekonomi, parti devleti gibi konulara değinen Oluç şöyle konuştu:

Kaybettiklerimize başarı sözümüz var

Bugün Orhan Doğan’ın aramızdan ayrılışının 13üncü yıl dönümü. Barış mücadelesi, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesi açısından son derece önemli bir isim. Orhan Doğan’ı sevgiyle, saygıyla ve özlemle anıyoruz. Hem Orhan Doğan’a, hem de bütün hayatını yitirmiş olanlara ve halkımıza verdiğimiz barış ve demokrasi mücadelesini başarıyla sonuçlandıracağımız sözümüzü bir kez daha dile getiriyoruz. 

Türkiye, Şeyh Said konusunda gerçek tarih ile resmi tarih arasındaki ikilimle yüzleşmek zorunda

Şeyh Said ve 47 arkadaşının idam edilişlerinin 95’inci yıldönümü. 95 yıl geçti üzerinden ve saygıyla anıyoruz Şeyh Said ve 47 mücadele arkadaşını. O günden bu yana mezarları hala nerededir bilinmiyor, bu talebi bir kez daha dile getiriyoruz. Tarihimizle yüzleşmek zorundayız. Resmi tarihin anlattığı Şeyh Said ile gerçek tarihin anlattığı Şeyh Said konusunda yüzleşmek zorundayız. O tarihten itibaren inkar, imha politikaları ve Şark Islahat Planı uygulamaları başlamıştır. Bunu unutmuyoruz. 95 yıl sonra bir kez daha bu anmayı yapıyoruz. 

‘‘İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’’nde Diyarbakır’da Esat Oktay yöntemleriyle işkence yapıldı

Şimdi bugünkü basın toplantısında 1 işkence olayına değinmek istiyorum. Aslında 1 diyorum ama, iyice birikti, 1’den fazla oldu. 26 Haziran, biliyorsunuz, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen ‘‘İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’’dür. Bu 26 Haziran’da, partimizin Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu üyesi olan ve önceki dönem Edremit Belediyesi Eşbaşkanı iken yerine kayyım atanan Sevil Rojbîn Çetin, evinde üç buçuk saat işkenceye maruz kaldı. Gözaltı için gelmişlerdi, kapıyı kırdıktan sonra iki köpekle saldırıldı kendisine, kolluk tarafından. Hem fiziki işkencede bulunuldu, hem de ağıza alınmayacak ağır hakaretler ve cinsiyetçi küfürlerle karşı karşıya kaldı. 

Köpekli işkence yöntemlerini Esat Oktay Yıldıran’dan biliyoruz

Şimdi köpekli işkence yöntemi Türkiye’de ilk kez karşı karşıya kaldığımız bir olay değil. Eski dönemleri hatırlarsak, 1980 darbesi sonrasında, özellikle Diyarbakır zindanlarında Esat Oktay Yıldıran adı herkesin malumudur. Onun köpeği Co vardı, o da herkesin malumudur. Üstüne filmler bile yapıldı. Esat Oktay Yıldıran, köpeği Co ile zindandaki tutsaklara ağır işkenceler yapıyordu. 

Diyarbakır Valiliği’nin açıklaması kepazelik: İşkence yapanları koruyan bir senaryo

Bugün yeniden o anlayışın hortladığını görüyoruz. Yeniden bu uygulamaların bir yöntem olarak seçildiğini görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde yine Diyarbakır Emniyeti’nde böyle bir işkence vakası daha ifşa olmuştu. Orada da mağdur ve ailesine yine köpekle işkence yapılmıştı.

Bu tür durumlarda aslında yapılması gereken bellidir. Olayın sorumluları hakkında bir hukuk devleti olunsa, hukukun üstünlüğü geçerli olsa, yapılması gereken bellidir. Olayın sorumluları hakkında soruşturma açılır. Görevi kötüye kullanmak suçundan bu kişilere görevden el çektirilir ve hukuki işlemler devam eder.

Fakat Diyarbakır Valiliği ne yaptı? Valilik bu işkenceyi yapanları koruyacak ve aklayacak bir senaryo yaratma uğraşına girdi. Bir açıklama yaptı. Açıklamanın hangi cümlesini okursanız okuyun, tam bir kepazelik ile karşı karşıyayız. İddiaların ortaya çıktığı ilk andan beri maalesef bir soruşturma başlatmadı, tam tersine bunu yapanları koruma ve kollama çabasına girdi. 

İçişleri Bakanlığı işkence direktifini vermemişse gereğini yapmalıdır, yoksa yol vermiş demektir

Şimdi öncelikle hemen şunu söyleyelim ki, Adalet Bakanlığı’na bu konuda çağrıda bulunuyoruz. Mutlaka bu işkenceyi yapanlar hakkında acil soruşturma başlatılması ve görevden uzaklaştırılmaları gerekiyor. İçişleri Bakanlığı’na çağrıda bulunuyoruz. Sizin kolluk güçleriniz bu işkenceyi yapıyor. Eğer siz onlara bu direktifi vermediyseniz, yapanlar hakkında bir işlem yapın. Yok siz onlar hakkında bir işlem yapmıyorsanız, biz öyle anlıyoruz ki, İçişleri Bakanlığı kolluğa bu işkence direktifini vermiştir. Yol vermiştir, yol açmıştır diye anlıyoruz. Bunu da bir kayıt olarak tarihe düşüyoruz. 

İşkenceye sıfır toleranstan işkenceye tolerans dönemine geçtiler

İşkence insanlık suçudur. İşkence yapanları daha fazla cesaretlendirecek, onları cezasızlıkla ödüllendirecek adımlar atmayın. Bir kez daha bunu söylüyoruz. Aslında bu iktidar işkenceye sıfır tolerans diyor, ama o sıfır düşmüş durumda. Bu iktidar işkenceye tolerans gösteriyor. Çok açık ve net. Eğer bu soruşturmalar yapılmazsa, ki daha önce yapılan işkence vakalarını da hatırlatıyoruz, Diyarbakır ve Urfa’da olan işkence vakalarını da hatırlatıyoruz, işkenceye tolerans gösterdikleri çok net bir biçimde ortadadır.

Madem işkence yok, avukatın eve girmesine neden izin vermediniz

Şimdi Diyarbakır Valiliği’nin açıklamasından sonra soruyoruz; eğer ortada hukuksuz bir uygulama yok ise kolluk kuvvetleri avukatın eve girmesine neden engel olmuştur? Avukatın eve girme talebine karşın, kolluk kuvvetlerinin izin vermemesi bu işkence iddialarını doğrulamaz mı? Madem işkence yok diyorsunuz, işkenceyi belgeleyen avukatlara neden soruşturma açıyorsunuz? Soruyoruz. Atlamak üzereyken köpek tarafından kurtarıldı deniyor. Bu kadar yalanı nasıl söyleyebiliyorsunuz? Sırtında bot izi var, dudağı patlamış, gözü mor, bunlar nasıl olmuş? Buna dair bir izahınız var mı? Yok. 

Diyarbakır Valiliği işkencecileri aklamayı, onları cesaretlendirmeyi vazife edinmiş

Valilik diyor ki, ‘kademeli oranda zor kullandık’. Şimdi bakın bu fotoğrafa, kademeli olarak zor kullanmayı mı tarif ediyor! Yüzü, kolları, bacakları, burada görünüyor. Açıkça işkence yapılmış, köpekle işkence yapılmış, sadece öyle değil, bir de üstüne darp edilmiş, gözü morartılmış, çeşitli yerlerinde şişlikler var. Alınmış olan raporlar da var. 

Diyarbakır Valiliği, işkencecileri aklamayı kendisine vazife edinmiş. Her işkence görüntüsünden sonra onları aklayacak ve daha kötüsü de onları cesaretlendirecek açıklamalar yapmayı kendine görev edinmiş. Neden köpek kullanılıyor ev içinde gözaltına almaya gidildiğinde? 

Esat Oktay’ın ruhu Diyarbakır Emniyeti’nde, yürütme kademelerinde hakimdir

Şimdi söyleyince kızıyorlar, ama Diyarbakır zindanının işkencecisi Esat Oktay Yıldıran'ın ruhu Diyarbakır Emniyeti’ne hakim olmuş. Sadece oraya değil, belli ki bu işi teşvik eden Yürütme kademelerine de hakim olmuş durumda. Maalesef köpeği Co’nun ruhu da.

Şimdi şunu hatırlatayım, Diyarbakır zindanında Esat Oktay Yıldıran’ın 1980’den sonra yaptığı o ağır işkenceler, o insanlık suçları insanları hakları için mücadele etme konusunda hiç yıldırmadı.

Şimdi sizin yaptıklarınız da hiç yıldırmayacaktır. 

Bakın bunu üstelik ‘‘İşkence ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele Ya Da Cezaya Karşı Sözleşme’’nin yıl dönümünde yapıyorsunuz. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin yıl dönümünde. Üstelik Türkiye’nin imzaladığı bir sözleşmeden söz ediyoruz. Taraf olduğu, insan onur ve değerlerini korumak için işkenceyi mutlak anlamda yasaklayan bir sözleşmeden söz ediyoruz.

Onun imzalandığı tarihte, siz Diyarbakır'da işkence yapıyorsunuz. İşkence, Anayasa ve ceza yasalarımızda da yasaklanmıştır. İşkenceye sıfır tolerans taahhüdünde bulunan iktidarın bunları bir kez daha hatırlaması gerekir.

Bu konunun peşini bırakmayacağız

Bu konunun peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Sadece biz değil Diyarbakır’daki bütün sivil toplum kuruluşları da dahil olmak üzere, elbette HDP bütün ittifakları ve bileşenleri ile bu olayın takipçisi olacaktır. Hem bu işkenceyi yapanlar hakkında, hem de bu işkenceyi örtmek ve makul göstermek açısından adım atan Valilik hakkında hukuki mücadelemizi sürdürmekten asla vazgeçmeyeceğiz. 

Biz bu valinin Diyarbakır’dan önceki icraatlarını da unutmuyoruz

Biz bu Vali’nin Diyarbakır’a gelmeden önceki çeşitli icraatlarını da biliyoruz. 2004’te Kocaeli’nde belediye işçilerine yaptıklarını unutmuyoruz. Belediye işçileri de unutmuyor. Van’daki 2009-2013 döneminde Vali iken iki kez deprem yaşandı. Hatırlatıyoruz; bu Vali ilk depremden sonra demişti ki,  ‘‘... Merkezdeki oteller, Bayram ve Aslan otellerini kastediyordu, sapasağlam. İnsanlar orada rahatça kalıyor.’’ İkinci deprem yaşandı 9 Kasım’da, o sapasağlam ayakta duruyor dediği oteller de yıkıldı. 30 kişi can verdi. İşte bu Vali. Bu Vali’nin Antalya’daki icraatlarını da unutmuyoruz. 

Soruyoruz Yürütme’ye, gerçekten özel olarak bu tür valileri mi seçip gönderiyorsunuz Diyarbakır’a. Mardin’deki valiyi de hatırlıyoruz. Mustafa Yaman. Bütün her yerde yaptığı kepazeliklerden sonra şimdi Merkez’e alındı, ama unutulmayacak onun yaptıkları. Elbette yargı önünde o da hesabını verecek. 

Son söz; bu iktidara bir kez daha hatırlatıyoruz. İşkencede sıfır tolerans diyorsanız, bugünkü durum işkenceye tam tolerans gösterdiğinizin bütün işaretlerini taşıyor. O nedenle eğer söylediklerinizde ciddi ve samimi iseniz, o zaman işkenceyi yapanlar hakkında soruşturmanın hemen başlatılmasını ve hukuki adımların atılmasını sağlayın, bunu engellemeyin.

Baroların düşünce ve eleştiri haklarını kullanmaları için gerekli önlemleri alın

Baro başkanlarının geçen hafta Ankara’ya yürüyerek girişleri konusunda yaşanan engellemelere yönelik daha önce tepkimizi dile getirmiştik.

Barolar, iktidarın makul avukat yaratma, makul barolar yaratma, barolara biat ettirme projesine itiraz ediyorlar. Eleştirilerini dile getiriyorlar. Yarın Türkiye'nin çeşitli illerinde baroların düzenleyeceği Savunma Yürüyüşleri olacak. Bu Savunma Yürüyüşlerinin sağ salim geçebilmesi, herhangi bir provokasyona ve saldırıya yol açılmaması iktidarın elindedir.

İktidara çağrıda bulunuyoruz; savunma hakkını kullanan, uygulayan ve savunanların yapacağı bu yürüyüşlere, iktidar tarafından herhangi bir saldırının olmaması için gereken önlemleri alın;  avukatların, baroların ve baro üyelerinin özgürce eleştiri yapma, düşüncelerini ifade etme, toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanmalarını sağlayın, engellemeyin. Aksi takdirde atacağınız her adım yargıda var olan büyük usulsüzlüklerinin ve tuzun kokma sürecinin yeni bir aşamasını gündeme getirecektir. Bu konuda da iktidara bir kez daha çağrıda ve uyarıda bulunmak istiyoruz. 

Soru: Grubunuzda koronavirüs tespit edildi. Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz? 

Evet, Grubumuzda 3 vekilimizde korona tespit edildi. Sağlık durumları iyi, yakından takip ediyoruz. İlk günden bugüne kadar bir iyileşme göstermekteler. Yakından bakımlarını biz de takip ediyoruz. Hekimlerin kontrolü altında bu süreç devam ediyor. Grubumuzda, koridorumuzda ortaya çıkan ilk vakadan sonra bunu da açıkladık, bütün danışmanlarımızın, grupta çalışan personelin ve milletvekillerimizin, vekil danışmanlarımızın acil test yaptırmalarını istedik. Büyük oranda testler yapıldı. Şu anda başka yeni bir vaka ile karşılaşmadık. Umarım önümüzdeki günlerde de yeni bir vaka ile karşılaşmayız. Biz gereken tedbirlerimizi aldık. Mümkün olduğu kadar az personel ve danışmanla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tedbirlerimizi almaya devam edeceğiz. Çünkü bu meselenin geçmiş,  bitmiş bir mesele olmadığını biliyoruz. Sadece Meclis’te değil toplumda da bu hassasiyetin olması gerekiyor. Burada yeniden çağrımızı yapıyoruz. Mutlaka maske, fiziki mesafe ve hijyen tedbirlerine Türkiye’nin her yerinde seçmenimiz olsun olmasın bütün insanların uyması gerekiyor. 

Soru: Vekillerinizin Diyarbakır’a gittikleri, seçmenin içine karıştıkları yönünde iddialar var? 

İddia doğru değil, çünkü vekillerimizle biz pazartesi ve salı günü Grup salonumuzda toplantılar yaptık. Zaten Grup koridorunda bir personelde vakaya rastlanması üzerine testleri yaptırdık, üstelik diğer partileri de bilgilendirdik. Hem CHP hem İYİ Parti hem de AKP gruplarını bilgilendirdik. CHP ve İYİ Parti bizimle aynı koridorda olduğu için, onlar da gerekli önlemleri aldılar. Enfekte olmuş olan vekillerimiz Ankara’da; 2’si hastanede, birisi ise evinde tedaviye devam ediyor. Durumları iyiye gidiyor olumlu haberlerini alıyoruz.

Kıdem tazminatında emekçilerin aleyhine olacak hiçbir düzenlemeyi kabul etmeyiz

Soru: Kıdem tazminatı tartışması da devam ediyor. Abdullah Gül’ün açıklamaları var. Hem ekonomiye dair hem de hukuk devletine ve parti devletine dair. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kıdem tazminatı konusundaki tutumumuzu açıkladık. Kıdem tazminatı işçilerin, emekçilerin alın teriyle elde ettikleri bir haktır, uzun süredir kullandıkları bir haktır. Onların ana sütü gibi helal olan bir haklarıdır. Kıdem tazminatı konusunda sendikalar olduğu gibi bizler de son derece hassasız.

Bu konuda atılacak olan hiç bir adımın işçiler ve emekçiler aleyhine olmaması gerektiği konusundaki fikrimiz ve tutumumuz nettir. Sendikaların taleplerinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Tartışmalarını izliyoruz. İktidarı da uyarıyoruz. İşçilerin hakkı olan kıdem tazminatını gasp etmeye çalışmak kabul edilemez.

İşçiler kıdem tazminatı hakkını kazanmak için canlarını ortaya koyarak çalışıyorlar

Ne siyasi olarak, ne insani olarak, ne de ahlaki olarak kabul edilebilecek bir şey değildir. İşçiler kıdem tazminatını elde etmek için canlarını ortaya koyarak çalışıyorlar. Emeklerini harcıyorlar. Bu ülkenin bütün zenginliklerini üretiyorlar. Küçük hesaplarla kıdem tazminatını gasp etmeye yönelik her adımı son derece vahim olarak değerlendiriyoruz. Sendikaların, işçilerin bu konudaki tutumlarını aynen destekliyoruz. Bunun kabullenilmemesi konusundaki önerilerini HDP olarak benimsiyoruz, Meclis’e geldiği takdirde görüşümüzü, tutumumuzu muhalefetimizle birlikte ortaya koyacağız. 

Parti devleti uygulamalarını görüyoruz: Valiler AKP il başkanları, kaymakamlar ilçe başkanları gibi çalışıyor

Diğer sorduğunuz soruya gelince, bir çok uygulamanın parti devleti uygulaması olduğunu görüyoruz ve söylüyoruz da. Maalesef daha önce de ifade ettik. Türkiye tarihinde bir kez daha parti devleti uygulamaları gündeme gelmiştir. Yıllar sonra Türkiye ve toplum parti devleti uygulamaları ile karşı karşıya kalmıştır.

Bakın valiler adeta AKP il başkanları gibi davranmaktadır. Kaymakamlar AKP’nin ilçe başkanı gibi davranmaktadır. Yürütmenin başı, Cumhurbaşkanı sıfatı ile aynı zamanda AKP Genel Başkanı’dır. Yani Yürütmenin başı Yasama ve Yargıyı tahakkümü altında tutarken, bir parti genel başkanı olarak bunu yapmaktadır. Yargıya atamaları yaparken, bir partinin genel başkanı olarak bunları yapmaktadır. Yürütmenin başı, kanun tekliflerini torbalar şeklinde Yasamaya gönderirken, bir parti genel başkanı olarak bunları yapmaktadır. Bütün bu uygulamalar, parti devleti uygulamaları, parti ile devletin örtüşmesi uygulamaları, demokrasi açısından, hukukun üstünlüğü açısından kabul edilebilir değildir.

Ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mutlaka güçlendirilmiş parlamenter sistemle değiştirilmelidir

O nedenle bu yöndeki eleştiriler doğrudur. Biz de bu konudaki sistem eleştirilerimizi, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi bir ucubeye yönelik eleştirilerimizi dile getiriyoruz. Dünyada başka bir örneği olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin mutlaka tartışılarak, güçlü bir yerel demokrasi üzerinde yükselen güçlendirilmiş parlamenter rejimle değiştirilmesi gerektiği konusundaki tavrımız açıktır. 

Ekonomik durum kaygı vericidir

Sorular: (Abdullah Gül’ün açıklamaları hatırlatılarak) Ekonominin seyrine ilişkin eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

O konudaki endişelerin tamamını paylaşıyoruz. Endişelerin de ötesine geçmiştir. Bütün veriler ekonomiye ilişkin, makro verilerin hepsi aslında gidişatın son derece kaygı verici olduğunu göstermektedir. Binlerce ithal ürüne ek vergi getirildi. Peyderpey bunları yaşadık. Neden bunlar yapılıyor? Yeni bir ekonomik sistemin parçası olarak mı, yoksa Türkiye’nin döviz açısından yaşadığı sorunları örtmek ve bunları öteleyebilmek için mi yapılıyor? Elbette ki, örtebilmek ve ötelemek için yapıldığını görüyoruz. Öte yandan işsizlik ve enflasyon vahim. Rakamlarla, TÜİK verileri ile bölge müdürlerinin, başkan ve başkan yardımcılarının değiştirilerek oynandığını biliyoruz. Türkiye’de işsizlik vahim durumda, hayat pahalılığı da. Pandemi döneminde ekonomi açısından alınan önlemlerin ücretli çalışanın, dar gelirlinin, çiftçinin, esnafın, işçinin, emekçinin lehine olmadığını defalarca söyledik. Söylemeye devam ediyoruz. Dolayısıyla şu anda ekonomideki gidiş, hem makro veriler açısından hem de toplumdaki yansımalarına baktığımızda, son derece sıkıntılıdır. 

29 Haziran 2020